İstanbul İnşaatçılar Derneği (İNDER) Başkanı Nazmi Durbakayım, 1-7 Mart Deprem Haftası nedeniyle değerlendirmelerde bulundu. İnder Başkanı Nazmi Durbakayım, "Artık müteahhitlerin fazla metrekare hesabı yapmasından, arsa sahiplerinin ekstra avantaj sağlama ısrarcılığından vazgeçmesinin ne kadar elzem olduğu ortadadır. Bakanlık ve yerel yönetimler, müteahhitler ile arsa sahiplerini orta noktada buluşturacak yasalar ile donatılmalı" dedi. Suçluların en ağır cezayla cezalandırılmaları gerektiğini belirten Durbakayım, "Kuralına uygun bina yapmayan ve buna izin veren yetkili mercilerin vicdani muhasebe yapmadığını anladık. Yaptığı binalar depremde hasar gören, mevcut yönetmeliklere göre proje yapmayan müteahhitler, projeden sorumlu mühendis, mimar, yapı kontrol mühendisi, projeye iskan verenler zaman aşımı olmaksızın adalet karşısında hesap vermeli ve sektörden dışlanmalıdır" ifadelerini kullandı.
İNDER'den yapılan açıklamada görüşlerine yer verilen Durbakayım, "1999’da Gölcük’te, 2020’de İzmir’de ve 2023’de 11 ilimizde birden yaşadığımız olay, bir tabiat olayıdır. Depremi felaket haline getiren ise binaların nerede, nasıl ve hangi koşullarda inşa edildiğini tayin eden karar ve tercihlerdir" ifadelerini kullandı.
Alınacak önlemlerle depremlere hazırlık yapılabileceğini aktaran Durbakayım, "İçinde bulunduğumuz ‘deprem haftası’ kapsamında, dünyanın en etkin deprem kuşaklarından birinin üzerinde bulunan ülkemizde vatandaşlarımızın depreme karşı hazırlıklı olmasını sağlamak, depremden korunma yollarını anlatmak ve topluma afet hazırlık bilinci yaygınlaştırmak ‘zorunluluk’ haline geldi. Ülkemizin 11 ilini etkileyen Kahramanmaraş ve Hatay merkezli depremler ile beklenen İstanbul depremi gerçeğinin, hepimizin şapkasını önüne alıp bir kez daha ve hızlı bir şekilde karar vermemizi sağlayacağını umuyorum" şeklinde konuştu.
"Deprem riskini ve çarpık yapılaşmayı ortadan kaldırmak için hazırlanan yönetmelik ve yasalar, kişisel çıkarlar nedeniyle istenildiği şekilde kullanılamadı"
Durbakayım, 17 Ağustos 1999 depreminden sonra riskli binalar ile ilgili bir çok adımın atıldığını vurgulayarak, "17 Ağustos 1999 depreminden sonra ülkemizdeki riskli bina stokunun azalması yönünde birçok adım atıldı. İlgili devlet kurumları riskli binaların yenilenmesi için reform çalışmalarından hız kesmedi. Ancak aradan geçen 24 yıl sonunda yüzde yüz başarıya ulaşamadığımız Kahramanmaraş depremiyle birlikte çok açık bir şekilde ortaya çıktı. Bu konuda atılan her adımda, çıkarılan her kanun ve yönetmeliğin uygulanmasında çeşitli engellerle karşılaşıldı. Deprem riskini ve çarpık yapılaşmayı ortadan kaldırmak için hazırlanan yönetmelik ve yasalar, maalesef hem bireylerin hem de firmaların kişisel çıkarları nedeniyle istenildiği şekilde ve ölçüde kullanılamadı" açıklamasında bulundu.
"Artık müteahhitlerin fazla metrekare hesabı yapmasından, arsa sahiplerinin ekstra avantaj sağlama ısrarcılığından vazgeçmesinin ne kadar elzem olduğu ortadadır"
Yapılacakların belli olduğunu anlatan Durbakayım, şunları kaydetti:
"Başta İstanbul olmak üzere ülkemizdeki yaklaşık 6,7 milyon civarındaki riskli konutun ivedilikle dönüştürülmesi için hep birlikte hareket etmemiz gerektiğini bir kez daha altını çiziyorum. Milyonlarca riskli binanın dönüşümü için herkesin fedakarlık yapması gerektiğini bir kez daha vurguluyorum. Riskli binaların dönüştürülmesinin bir rant aracı olarak görülmemesi gerektiğini tekrar tekrar ısrarla söylüyorum. Artık müteahhitlerin fazla metrekare hesabı yapmasından, arsa sahiplerinin ekstra avantaj sağlama ısrarcılığından vazgeçmesinin ne kadar elzem olduğu ortadadır.
Bakanlık ve yerel yönetimler, müteahhitler ile arsa sahiplerini orta noktada buluşturacak yasalar ile donatılmalı. Konut sahipleri değişen ekonomik koşullara göre hazırlanacak sözleşmelerde can güvenliğini ön plana alacak şekilde fedakarlık yapmalıdır. Deprem gerçeği ile daha hazırlıklı bir şekilde yüzleşmek için tüm ilgili resmi ve özel kurum ve kuruluşlara da kanun ve yönetmeliklerde belirtildiği üzere görevler düşmektedir. Ancak tüketicinin de bu konuda artık daha bilinçli davranması gerekmektedir. Örneğin konut almak için seçimini yaparken, satış vaatlerine ve popülaritesine bakmaksızın projeyi kimin geliştirdiğine bakarak satın alması ve aldıktan sonra da projenin orijinal haline sadık kalması da son derece önemli bir husustur."
"Kuralına uygun bina yapmayan ve buna izin veren yetkili mercilerin vicdani muhasebe yapmadığını anladık"
Suçluların en ağır cezayla cezalandırılmaları gerektiğini bildiren Durbakayım, "Müteahhitlik etik kuralları ve kanun suiistimallerinin, Kahramanmaraş depremlerinde bir kez daha binlerce cana ve milli servete mal olduğunu gördük. Kuralına uygun bina yapmayan ve buna izin veren yetkili mercilerin vicdani muhasebe yapmadığını anladık. Vicdani muhasebe yapılmamasından öte, kendi yaptıkları binalara çürük raporu alarak tekrar kentsel dönüşüm projelerinde yer alarak büyük suç işleyenlere tanık olduk. Bu gerçekler ışığında, yıllardır sektörü baltalayan deneyimsiz, yetersiz kişi ve firmaların verdiği tahribatın bir an önce giderilmesi ve tekrarlanmaması sağlanmalıdır. Yaptığı binalar depremde hasar gören, mevcut yönetmeliklere göre proje yapmayan müteahhitler, projeden sorumlu mühendis, mimar, yapı kontrol mühendisi, projeye iskan verenler zaman aşımı olmaksızın adalet karşısında hesap vermeli ve sektörden dışlanmalıdır" değerlendirmesinde bulundu. (AA)