29 Mayıs 2019 07:06
Mahmut Hamsici
Fatih, Peyami Safa'nın 'Fatih-Harbiye' romanında da tarif ettiği gibi, 'geleneksel-dindar-muhafazakâr mahallenin' İstanbul'daki en önemli simgesi.
Bu durum, Fatih'in on yıllar içinde yaşadığı köklü dönüşümlere karşın günümüzde de geçerliliğini koruyor.
Bu zemine uygun olarak birçok cemaat, İslami dernek ve vakıf, siyasal İslamcı grup ve muhafazakâr camianın farklı ağ örgütlenmelerine ev sahipliği yapıyor Fatih.
Biz de muhafazakâr tabanın yenilenen İstanbul seçimlerine yaklaşımını araştırmak için, 'mahalle' içinde farklı görüşlere sahip kişilerle konuşmak üzere Fatih'teyiz.
Fatih'te aynı sokakta yan yana bulunan İnkılab ve Ağaç kitabevlerinde, muhafazakâr - İslami çizgideki onlarca siyasi dergi satılıyor.
Ana akım denebilecek 'Gerçek Hayat'tan Salih Mirzabeyoğlu'nun çizgisini takip eden 'Baran'a kadar bu dergilerin birçoğunun son sayılarında ise seçim gündemine değiniliyor.
Burada yazılanlar da tabandaki tartışmalara dair fikir veriyor. Hem dergilerde hem de sokakta en çok tartışılan konuların başında 'İstanbul seçimlerinde ne oldu, neden yenileniyor?' sorusu geliyor.
Konuştuğumuz birçok kişi, seçimlerin yenilenme gerekçesini haksız bulan, konuyla ilgili kafası karışan kesimler olmakla birlikte muhafazakâr tabanın önemli bir bölümünde bir haksızlık duygusunun hâkim olduğunu söylüyor.
Kendisiyle dergi bürolarında görüştüğüm, İslamcı çizgideki Haksöz dergisinden Murat Ayar, Yüksek Seçim Kurulu'nun açıklamasının kişisel olarak kendisini tatmin etmediğini belirttikten sonra çevresindeki durumu ise şöyle tarif ediyor:
"Mahallede genel olarak AK Parti'nin haksızlığa uğradığı duygusu hakim. Örneğin ailemiz, annemiz, babamız 'Geçersiz oylar sayılmaya başlandıktan sonra gözle görülür bir şekilde bir adayın oyu yarı yarıya artıyor' diyor. Bu, insanların zihninde kuşku doğuruyor."
Muhafazakâr taban içinde popüler olan bir pastanede görüştüğüm, Varyans Araştırma şirketinin genel müdürü Recep Sazkaya ise şu tespiti yapıyor:
"Muhafazakâr seçmenin önemli bir kısmının İBB seçimlerinin tekrarlanmasına olumlu baktığını ancak yüzde 10 civarı bir kesimin ise aynı görüşte olmadığını söyleyebiliriz.
"Seçimin yenilenmesini çok gerekli görmeyen küçük bir kitle var ancak bu seçmen kitlesi muhafazakârlık-dindarlık duyarlılığı öne çıkanlar değil, ekonomik konular başta olmak üzere kimi konularda itiraz ve eleştiri ihtiyacı içinde olanlar."
Seçimlerle ilgili camia içinde en fazla tartışılan bir başka konu da, yüzbinlerce AKP seçmeninin neden sandığa gitmediği.
Ağırlıklı olarak bunun AKP'ye içeriden bir uyarı yapmakla ilgili olduğu yönündeki yorumlarla karşılaşıyoruz.
Haksöz dergisinden Murat Ayar şunları söylüyor:
"Aslında AK Parti tabanında, rahatsızlığı olup da sandığa gidenler niye rahatsızsa gitmeyenler de aynı sebeple rahatsız. Ekonomik meseleler gibi sorunlar yanında asıl olarak adaletsizlikler seçmeni rahatsız ediyor. 15 Temmuz sonrasındaki liyakat ve ehliyet meselelerinden yargılamalara kadar birçok şey bu rahatsızlıkları besliyor.
"AK Parti'nin karşısında kimi koyarsan koy seçecek, ne dersen destek verecek bir kitle yok. AK Parti içerisinde partinin uygulamasına göre destek veren, desteğini çeken veya arafta kalan ciddi bir kitle var. AK Parti'ye nefes verecek olan kitle de budur. Bunu çok kıymetli buluyorum. Şu anda çevremde AK Parti'yi kerhen destekleyen ciddi bir kitle olduğunu düşünüyorum."
AKP'nin MHP ile kurduğu Cumhur İttifakı, 31 Mart seçimlerinde ortaya çıkan tablo üzerinden muhafazakâr tabanda yoğun olarak tartışılıyor.
Konuştuğumuz birçok kişi, tabanın MHP ile ittifaktan rahatsız olduğu ve bazı seçmenlerin bundan dolayı da sandığa gitmediğini söylüyor.
Haksöz'den Murat Ayar, Erdoğan'ın Türkiye ittifakı çıkışının tabanda karşılığı olduğu, MHP ile ittifakın ise olmadığı görüşünde:
"Şu anda bir milliyetçi parti ikiye bölünmüş, bir parçası iktidarı diğer parçası da muhalefeti rehin almış durumda. Bu öyle korkunç bir şey ki ne TKP'li ne de AK Partili 'İstanbul'u kaybedeceğiz' diye kendisini ifade edebiliyor.
"Türkiye ittifakının mahallede bir karşılığı var, MHP ile ittifakın ise olduğunu düşünmüyorum. Bu mahallenin insanları, yoğun terör eylemlerinin olduğu bir dönemde Fatih'te, çözüm sürecini desteklemek için, üstelik kimi aşırı milliyetçi grupların saldırı tehdidine rağmen yürüdü. Türkiye ittifakının mahalleden yüzde 90'dan fazla destek bulacağını düşünüyorum."
Yine dergi bürolarında görüştüğüm Özgün İrade dergisinin genel yayın yönetmeni Davut Güler ise, MHP ile ittifaka ilişkinin tabanda tepki gördüğü kanısında:
"Çevremizde sandığa gitmeyenler vardı. AK Parti'nin Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemiyle birlikte MHP ile yakın ilişki kurması ve hatta daha çok MHP'nin inisiyatif kullandığı bir iklimin oluşması, dindar kesim açısından olumsuz bir ortam oluşturdu.
"Bu, hem Türk dindarları hem Kürt dindarları açısından böyle. 31 Mart'ta sandığa gitmeyenler içerisinde bu iki kesimin olduğuna inanıyorum."
31 Mart öncesi tabanda Saadet Partisi'nin tartışıldığı ayrıntısına da değiniyor Güler:
"Küskünlerin belirli bir kesiminin Saadet Partisi'ne oy verme eğilimi vardı. Bu kesimin bir bölümü, Saadet'in eski İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin'i Ordu'da aday göstermesine tepki gösterip sandık başına gitmemeyi tercih etti.
"Ama 2018 seçimlerinde Saadet'in aldığı oyla 31 Mart'ta aldığı oy arasında fark oluştu. Bu oylar nereden geldi? Geçmişte AK Parti'ye oy vermiş insanların bir bölümü Saadet'e yönelmeye başladı denilebilir."
Sultanahmet'te Türkiye Diyanet Vakfı tarafından Türkiye Kitap ve Kültür Fuarı'nda ise eski Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun kitaplarının satıldığı standının önünde kitap bakan bir gençle tanışıp, konuşuyorum.
İsmini vermek istemeyen genç, seçimlerde AK Parti tabanından sandığa gitmeyenler ile Davutoğlu gibi isimlerin dillendirdiği 'mahalle içi' eleştiriler arasında doğrudan bir bağ olduğunu düşündüğünü söylüyor.
Partinin, eleştiri yükselten isimlere yer açması gerektiğine dair yorumlar da dinliyorum.
Örneğin Haksöz'den Ayar, "Devlet Bahçeli'nin veya Süleyman Soylu'nun AK Parti veya Recep Tayyip Erdoğan hakkında neler söylediğini hepimiz biliyoruz. Dolayısıyla Bahçeli'ye, Soylu'ya el uzatan AK Parti hareketinin birlikte yola çıktığı Ali Babacan, Ahmet Davutoğlu, Abdullah Gül gibi yol arkadaşlarına bu kapıyı aralaması gerekiyor" diyor.
Fatih'teki At Pazarı, İslami-muhafazakâr tabandaki gençler açısından önemli bir buluşma noktası.
Buradaki masalarda yoğun edebiyat, din ve siyaset tartışmaları da yapılıyor.
Birçok modern kafenin bulunduğu, nargile de içilen, genç kadınların çoğunun tesettürlü olduğu bu ortam, kimilerince 'muhafazakârların Cihangir'i olarak da tanımlanıyor.
Masalarda ismi en çok telaffuz edilen isimlerden biri Recep Tayyip Erdoğan'sa, diğeri edebiyatçı İsmet Özel olabiliyor.
Ramazan boyunca At Pazarı'ndaki kafeler gece geç saatlere kadar yoğun oluyor.
Gece yarısı saatlerinde At Pazarı'nda buluştuğumuz Kudüs TV Haber Müdürü Ramazan Bursa, bu gençlerde AKP'ye bakışta farklılıklar olduğunu söylüyor.
"Ben ilk oyumu 2002'de kullandım. Bizim nesil için AK Parti, söylemiyle, önerdiği çözümlerle ve yüzleriyle yeniydi" diye başlıyor sözlerine Bursa ve devam ediyor:
"Artık bugün muhafazakâr ve İslamcı gençlik için AK Parti yeni değil eski. Eski olması münasebetiyle artık genç nesil hayatındaki tüm var olan olumsuzları AK Parti'ye vakfediyor.
"Dolayısıyla gençler ya mevcudun içerisinde bir arayış içerisinde ya da yeni bir şeyin vücut bulması için bekleyişte. AK Parti'nin yeni neslinin bir kısmının ise beka söylemi üzerinden MHP'lileştiğini ve milliyetçiliğini görüyoruz."
Başka bir mekânda Büyükşehir Belediyesi'ne bağlı bir kurumda çalışan ve muhafazakâr çizgideki bir gençle daha tanışıyor ve sohbet ediyoruz.
Genç, İmamoğlu'yla ilgili olarak Büyükşehir çalışanları içinde ciddi bir tedirginliğin olduğunu, kendisi bir taşeron şirkette çalıştığı için ve yönetici kademesinde olmadığı için nispeten daha rahat hissettiğini ancak yukarıya çıktıkça kaygının arttığını söylüyor.
Bununla birlikte genç, kendi kuşakları içinde İmamoğlu'na bakışın, anne babalarına göre nispeten daha yumuşak olduğunu söylüyor.
CHP İstanbul Büyükşehir adayı Ekrem İmamoğlu, muhafazakâr tabana da hitap eden bir siyasi kampanya yürütmeye çalışıyor.
CHP'de bu tabanı etkilemeye yönelik adımların, bu taban içinde ilgiyle takip edildiği görülüyor.
Camia içinde CHP ve İmamoğlu'nun kampanyasını olumlu bulan da var, samimi bulmayan da.
Ama ne olursa olsun, 'CHP'ye dair korkunun' önemli oranda hâlâ taze olduğu anlaşılıyor.
Kudüs TV'den Ramazan Bursa, camia içinde CHP konusunda bir 'kafa karışıklığı' yaşandığı görüşünde:
"Kemal Kılıçdaroğlu'nun genel başkanlığı döneminde CHP içinde tabulaşmış birçok şey kırıldı. Ekrem İmamoğlu da klasik CHP'nin dışında bir CHP adayı. Dini değerlerle Ekrem İmamoğlu'nun teması diğer bazı CHP'lilerin teması gibi yapmacık durmuyor. Örneğin camiye gidip sadece namaz kılmıyor, Yasin-i Şerif okuyor. Bir kişi Yasin-i Şerif okuyorsa bu Kur'an okumayı bildiği anlamına gelir.
"Tabii bir taraftan bu, muhafazakâr camianın hoşuna giderken diğer taraftan da hem CHP'nin içerisindeki farklı isimlerin bugünkü söylemleri de hem de medyanın marifetiyle geçmişteki açıklamaların gün yüzüne çıkarılması muhafazakâr camiayı ikileme düşürüyor. Dolayısıyla muhafazakâr camia CHP ile ilgili bir kafa karışıklığı yaşıyor."
Haksöz'den Murat Ayar, İmamoğlu'nu samimi bulmayanlar arasında. Ayar, mahallede CHP'li İmamoğlu'nun seçimleri kazanma ihtimaliyle ilgili ciddi kaygılar olduğunu anlatıyor:
"Örneğin alkol tüketen birisi için bir yerde alkol kullanmadan yer almak bir problem değil ama bir mekânda alkol olduğunda biz oraya gidemiyoruz, inancımız buna müsaade etmiyor.
"Mazbatanın verilmesinden sonraki günlerde Zeyrek'teki sosyal tesise gidip alkol soranlar olmuş. Bu mekanlar ancak alkolsüz hale getirildikten sonra kenar mahallelerde yaşayan insanların da ulaşabileceği yerler haline geldi. Kent yoksulları için orada olmak bile hâlâ lüksken buralar tamamen onlara kapanmış olacak.
"Bir de İmamoğlu sonuçta CHP olarak değil, bir koalisyonun adayı olarak geliyor. Bu koalisyonun ufak parçaları çok riskli. O radikal sol partilerin en azından üniversitelerde İHH'nın bir standına bile düşmanmış gibi saldırdıkları bir ortamda halk açısından, kültür merkezleri ve diğer yerler tamamen kendilerinden olmayanlara kapanacak."
Özgün İrade dergisinden Davut Güler, CHP'nin bazı adımlarını olumlu bulunduğunu ancak kendi kesimleri açısından CHP'nin desteklenemez olduğunu belirtiyor:
"İmamoğlu seçim sürecinde, tüm toplumsal kesimlere yönelik alabildiğine kuşatıcı bir dil ve tutum içerisinde oldu ve bunun karşılığını da gördü. Bir bakıma CHP'nin böyle bir çizgiye gelmesi Türkiye açısından bir şanstır.
"Ama önceki yaşanmışlıklar hatırlanınca, dindar kesimler CHP'ye yönelik çekimser tutumlarını sürdürüyorlar. Örneğin benim hanımım öğretmendi, başörtüsünden okuldan atıldı ve böyle yüzlercesi var. Bunlar o günleri unuturlar mı? Biz İslamcı bir politikayı savunuyoruz. Rejimi Batılı bir anlayışa çevirmiş bir partinin iktidar olmasını ben tabii ki istemem."
Tesadüf o ki, biz At Pazarı'nda röportaj yaparken saat 01.00 civarında, bulunduğumuz kafeye kalabalık bir gazeteci grubuyla AKP İstanbul adayı Binali Yıldırım geliyor. Yıldırım bizim masaya da gelip selam veriyor.
Yıldırım'ın 31 Mart'tan farklı olarak büyük bir koruma ordusuyla gezmediği ve gittiği yerlerde herkesle el sıkışmaya ve sohbet etmeye çalıştığı dikkat çekiyor.
Aslında bu görüntü, AKP'nin 23 Haziran'la ilgili yeni seçim stratejisinin de bir parçası.
Anlaşılan o ki, bu stratejiye göre beka söylemi geriye atılacak, büyük mitingler yerine seçmenle birebir temas sağlanacak, koruma ordusu ve çakarlı araç konvoyları görüntüleri azaltılacak…
Peki AKP'nin yeni stratejisi muhafazakâr tabanı konsolide etmek için işe yarar mı? AKP tabanından sandığa gitmeyenler yine sandığa döner mi?
Kendisinin AK Parti'ye eleştirilerini saklı tutarak Binali Yıldırım'a oy vereceğini belirten Ayar, tabanda ise insanların ya AK Parti'ye oy vereceğini ya da sandığa gitmeyeceğini, 31 Mart seçimlerinde oy vermeyen AK Partili seçmenlerin bir kısmının ise partiye döneceğini düşündüğünü belirtiyor.
Kudüs TV'den Bursa ise, muhafazakâr tabanda belli bir yorgunluk ve eleştiriler olduğunu ancak 'mahallenin' büyük oranda partiyi destekleyeceği kanısında:
"Ama bu, eleştirisiz bir destek değil, eleştiriler var olmasına rağmen bir destek söz konusu. Muhafazakâr camianın değişik bileşenleriyle oturup kalktığımız zaman AK Parti'nin camiadan, mahalleden uzaklaştığını, Cumhur İttifakı'nın AK Parti'ye yaramadığından yakınıyorlar. Bu, AK Parti içinden de yapılan bir eleştiri."
Özgün Duruş dergisinden Güler ise farklı seçmen hareketliliği olasılıklarından bahsediyor:
"Belediyenin CHP'ye geçmesi olasılığı, muhafazakâr kesim açısından, 'bir yol açılır' anlamında müthiş bir tedirginliği beraberinde getiriyor. Bu tedirginlik, 'yetmez ama evet' ya da Erbakan hocanın dediği gibi 'kerhen destek' kavramıyla yine AK Parti'ye oya dönüşebilir."
"AK Parti'ye yönelik o kırgınlıklarını, kızgınlarını saklı tutarak oy vermeyenlerden de sandığa gitme ihtimalinin olabileceğini düşünüyorum. Ama seçimin yenilenmesini içine sindiremeyip sandığa gitmeyen insanlar da olabilir diye düşünüyorum."
Güler, 23 Haziran'ın AKP'ye bir yenilenme fırsatı verdiği kanısında:
"Bu toplumun mağdurları; tekrar, AK Parti'nin 2002'deki kapsayıcı, risk alan halini görmek istiyor. Burada özellikle de 15 Temmuz'dan sonraki beka söylemini kabullenmeyen, bunu içine sindiremeyen bir kesim var. AK Parti Türkiye'nin çimentosu niteliğinde bir parti. Eğer AK Parti lideri ve önderliği bu yeni durumu masaya yatırıp sağlıklı değerlendirirlerse yine halkın teveccühünü kazanabilir.
"Bir kesim pusuda bekliyor. Muhtemelen yeni çıkışlar, yeni arayışlar olacak. Bu dönem, AK Parti açısından dönüm noktası. AK Parti yeniden küllerinden de doğabilir kısa vadeli olmasa da bir ANAP sürecine de girebilir."
Varyans Araştırma'dan Recep Sazkaya, eleştirileri olmakla birlikte muhafazakarların iktidar partisine destekte 'en sağlam duran kesim' olduğunu savunuyor:
"AK Parti seçmen kitlesi içinde partiye destek konusunda en sağlam duran kitlenin muhafazakâr kitle olduğunu söylemek mümkün. Eleştirisi var ancak oy tercihine büyük oranda bunu yansıtmıyor, mevcut siyasal iktidardan çözümler bekliyor."
"31 Mart öncesi siyasal dengenin çok fazla değişeceğine dair bir işaret henüz görülmüyor ve o zamanın eleştirileri ile tercihleri de geçerliliğini koruyor. Ancak seçmenin genel olarak seçimlerden bir yorgunluk hissetmesi iktidar bloku açısından daha fazla handikap anlamına geliyor."
Muhafazakâr taban şimdi 23 Haziran'da ne olacağını bekliyor.
Ancak bunun yanında merak edilen bir şey daha var ki, o da muhafazakâr tabandaki iç tartışmaların seçim sonuçlarından sonra nereye evrileceği.
© Tüm hakları saklıdır.