06 Aralık 2022 15:42
İstanbul Tabip Odası (İTO) üyeleri, geçen temmuz ayında Doktor Ekrem Karakaya’nın öldürülmesinin ardından Çapa Tıp Fakültesi’nde eyleme katılan bazı sağlıkçılar hakkında soruşturma başlatılmasına tepki gösterdi. İTO Genel Sekreteri Ertuğrul Oruç, “Bizlerin can güvenliğimizi sağlaması gerekenler, sağlıkta şiddeti, tacizi engellemekle yükümlü olanların tüm enerjisini, engelleyemedikleri yürüyüşümüze ve o gün yürüyen hekimlere soruşturma açmaya harcaması utanç vericidir. Bu trajik tutum, bu işte bir yanlışlık olduğunun somut göstergesidir” dedi.
Konya’da Doktor Ekrem Karakaya’nın bir hasta yakını tarafından öldürülmesinin ardından İstanbul’da sağlıkçılar, geçen temmuz ayında, sağlıkta şiddete karşı Çapa Tıp Fakültesi’nden Çemberlitaş’taki İl Sağlık Müdürlüğü önüne yürümek istemişti. Yürüyüşe izin vermeyen polis ve çevik kuvvet ekipleri, doktorlara ve sağlıkçılara sert müdahale etmişti.
İTO, yürüyüşe katılan bazı doktorlar ve sağlıkçılar hakkında İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nün suç duyurusu üzerine soruşturma başlatılmasına karşı bugün, Cağaloğlu’nda basın toplantısı düzenledi. İTO Başkanı Nergis Erdoğan, her gün onlarca şiddet haberi aldıklarını söyledi. Doktorların öldürüldüğü bir ülkeye dönüldüğüne dikkat çeken Erdoğan, şunları söyledi:
“Dünyanın başka böyle bir ülkesi var mıdır, ben şahsen bilmiyorum. Nedenleri çok açık seçik. Yıllardır hepimiz tarafından dile getiriliyor. Çok katmanlı nedenler, hekimlerin itibarsızlaştırılması, ağır hasta yükü, kışkırtılmış sağlık talebi, sağlık okuryazarlığının son derece bozuk olması, ekonomik nedenler, başka sosyal nedenler... Elvan elvan neden var gerçekten ama hepsini toplasak, gördüğümüz bir şey var ki olay, insanların değil, sistemin sorunu. 2002’den beri devam etmekte olan ve hepimizin artık bildiği sorunlardan Dönüşüm Programı sorumlu. En baştan itibaren tabip odaları, Türk Tabipleri Birliği bu dönüşümün nereye varacağını, herkese son derece açık seçik anlatmalarına rağmen bu sistem sürdürülmekte ısrar ediliyor. Nereden, nasıl döneriz, bilemiyorum şimdilik ama dönmek zorundayız. Dönene kadar umarım çok daha fazla can kaybetmeyiz. Bugün şiddetin başka bir düzeye tırmandığını görüyoruz. Bu kez, bir meslektaşlarını kaybeden bir hekim grubu, öfkesini dile getirmek istiyor ve engelleniyor, defalarca engelleniyor. Bunun bir mantığı yok. Hakikaten burada bir tuhaflık var. Üstelik engellenmenin ötesinde, bunu sürdürmeye çalışan, öfkesini, uğradığı haksızlığı dile getirmeye çalışan insanların üzerine biber gazıyla, polis kalkanıyla gidiliyor. Yetmiyormuş gibi, buna karşı duran, ‘Hayır, ben tepkimi dile getirmek istiyorum’ diyen insanlar hakkında da ki bu insanların bir kısmı darp ediliyor, kişisel olarak ben de neredeyse o darbeye uğrayanların arasındaydım. Son derece ciddi bir şekilde sıkıştım. Büyük bir asistanımızın ve diğerlerinin çabasıyla dışarıya çıkarılabildim. Yani haksızlığa uğramak bir yana, haksızlığa uğrayan insanlar bu kez soruşturmaya uğruyorlar. Bu da herhalde hekimlere yönelik şiddetin başka bir düzeyi diye düşünüyorum.”
Hakkında soruşturma başlatılan Emre Kırmızıtaş, sağlıkta şiddetin 20 yıllık politikaların bir sonucu olarak adeta salgın hâline geldiğini söyledi. Kırmızıtaş, şöyle konuştu:
“Bunun da son kurbanlarından birisi Konya’daki meslektaşımız Ekrem Karakaya olmuştu. Biz de o gün şiddeti ve yaşanan cinayeti protesto etmek için Çapa’da toplanmıştık. Geçtiğimiz haftalarda bize bir tebligat ulaştı. Sağlıkta şiddeti niye protesto ettik diye. Buradan suç üretmeye çalışan bir soruşturma süreci, bir yargı süreci başlatıldığını öğrendik. Buradan bir suç çıkmaz. Bir suç aranacaksa sağlıkta şiddeti yaratan koşulları oluşturanlara bakmak lazım. O gün bizim anayasal protesto hakkımızı engelleyen kolluk kuvvetlerinin pratiklerine bakmak lazım. Bu tür çabalar, bizim mücadelemizi, sağlıkta şiddete karşı duruşumuzu engelleyemeyecek.”
İTO Yönetim Kurulu Üyesi Osman Öztürk ise “İstanbul Emniyeti Güvenlik Şube Müdürlüğü, hakkımızda suç duyurusunda bulunmuş, onun soruşturması var. Gerçekten, hani hakkımızda suç duyurusunda bulunan makamla ilgili biraz bir ironik bir şey var. Yani İstanbul’u sanki çok güvenli bir şehre dönüştürmüş de bizim yürüyüşümüzle güvenlik bozulmuş gibi" dedi. Öztürk, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Yani o olaydan sonra bile İstanbul’da Esenyurt Devlet Hastanesi’nde bir sağlık çalışanının, aynı zamanda güvenlik görevlisinin boğazı kesildi. Hani onu bile engelleyemeyenler bizim hakkımızda suç duyurusunda bulunuyor. Yani biz her zaman için bu tepkiyi gösterdik, göstereceğiz. Dava da açılırsa biz gayet alnımız açık olarak kendimizi savunuruz. Daha özel olarak bana yöneltilmiş, tutanaklarda daha doğrusu. Görüntülerde öyle tespit edildiği için ama sadece benimle ilgili değil. ‘Bakan istifa’ sloganı attırdınız mı diye sordular. ‘Attırdım’ dedim, yani onu da attırdık. Başka bir slogan da attırdık. Yani bu ülkede bu kadar hekim, bu kadar sağlık çalışanı öldürülüyorsa ve bir bakan orada halâ duruyorsa, tabii ki bakanın istifasını o gün de istiyoruz, bugün de istiyoruz. Zaten eğer kendisinde birazcık hekimlik nosyonu olsa bir gün o görevde durmazdı.”
Tüm Radyoloji Teknisyenleri ve Teknikerleri Derneği (TÜMRAD- DER) Başkanı Heybet Aslanoğlu da yaşananları çok garipsemediklerini belirterek, her eylemlerde ve açıklamalarda, valiliğin ve emniyetin bunu engellemeye çalıştığını söyledi. Aslanoğlu, şöyle konuştu:
“Bir hastane bahçesinde 15- 20 kişi toplanıp ekonomik özlük haklarımızla ilgili bir basın toplantısı, bir basın açıklaması yapacağız. Bizim sayımızın 2- 3 katı oraya emniyet güçleri geliyor. Bizi adeta ablukaya alıyor. Bizim arkadaşlarımızın korkarak eyleme katılımını engelliyor. Dolayısıyla bugün yapılanlara aslında bir bütün olarak baktığımızda bunlardan bağımsız değil ama biz yılmayacağız. Bu yanlıştan nereden dönülür, biz de biliniyoruz. Bu yanlıştan dönülmesi için biz de diğer emek ve meslek örgütleriyle birlikte bugün de buradayız, yarın da yine birlikte olacağız. Kötü gidiyor sağlıktaki her şey. Her gün şiddete maruz kalıyoruz. Artık bu son olsun istiyoruz. Arkadaşlarımıza açılan bu soruşturmayı da en sert şekilde biz Radyoloji Teknisyenleri Derneği olarak kınıyoruz. Sağlık Bakanı o gün çağrımızla istifa etmedi ama meslektaşları öldüğü için protesto eden hekim arkadaşlarımız, bugün eğer bir soruşturmaya maruz kalıyorsa bakan bugün istifa etmelidir. O gün etmedi ama bugün istifa etmelidir diye düşünüyoruz.”
Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) Aksaray Şubesi’nden Ekrem Doğan da trajikomik bir durum olduğunu dile getirdi. Doğan, şunları söyledi:
“Çocukken bizimkilerin bir lafı vardı. ‘Yani hem dövülüyorsun hem ağlamamıza müsaade etmiyorsun’. Yani arkadaşımız öldürülüyor, arkadaşımızın anmasına bile tahammül edemeyen bir şiddet ortamında ne yazık ki biz, çalışmaya mahkûm edilmiş durumdayız. Bu işin sebebi biz değiliz, bunu net biliyoruz ama halk hâlâ sağlığa erişebiliyorsa, nitelikli bir tedavi almamakla birlikte yine sağlıkta çalışanların yüzü suyu hürmetinedir. Yani iktidarın sağlığı ne hâle getirdiği, hepimizin malumu ama bunun sebebi gerçekten biz değiliz. Bunun sebebi yani var olan yöneticiler, basiretsiz yöneticiler. Dolayısıyla bu dava bize çok komik geliyor. Yani bu bizim için yok hükmündedir. Biz sokakta olmaya da iş yerlerimizde olmaya da devam edeceğiz. Hiçbir şekilde bize geri adım attırmayacaklar.”
İstanbul Diş Hekimleri Odası adına konuşan Hikmet Arısal, polisin kurduğu barikatı aşıp polis müdürüne “2016’da polisler öldürüldüğünde bombalandığında, Beşiktaş’tan biz Taksim’e yürüyüş yaptık meslek odaları olarak ve yanıma geldin, ‘Abi trafiği ne zaman kapatayım’ dedin. Ben de 'Sizin ölüleriniz kıymetli, bizim ölülerimizin kıymeti yok mu? Bu nasıl bir garip şey' dedim. ‘Benim kişisel fikrim değil’ diyerek tabii ki her zamanki gibi işin içinden sıyrılıyorsunuz" dediğini anlattı. Arısal, “Anayasal hakkı kullandığımız için şiddete maruz kalıyoruz, bir de üstüne komiklik olsun diye dava açıyorlar. Artık iş çığırından çıktı yani. Tamamıyla zıvanadan çıktı diye bir laf vardır. Çıkmış vaziyette. İnşallah düzelir diyoruz ama pek de zannetmiyorum. 6 ayımız kaldı gibi geliyor, bakalım” diye konuştu.
İTO adına hazırlanan ortak basın açıklamasını ise İTO Genel Sekreteri Ertuğrul Oruç okudu. Süreci ve o günü hatırlatan Oruç, şunları söyledi:
“Bu işte bir yanlışlık var. Doktorların çalıştıkları hastanelerde kurşunlanarak öldürülmesinin kanıksanmasını, kader ya da hekimlik mesleğinin fıtratı olarak görülmesini isteyenler, sağlıkta yaşanan bu şiddet dalgasına, bu vahşete karşı hekimlerin sesini çıkarmasına, tepki göstermesine tahammül etmeyenler, bu cinayetleri engelleyemeyenler, tepkilerini gösteren hekimlere jet hızıyla soruşturmalar açmayı, savcılık üzerinden ifadeye çağırmayı marifet sanıyor. Bu ülkede her gün milyonlarca insanı iyileştirme telaşındaki 160 bin hekimin arkadaşları, meslektaşları öldürülünce bile boynunu büküp beklemesini, 10 yıllardır azalmak bir yana her geçen gün daha da artan sağlıktaki ölümcül şiddeti tevekkülle karşılamasını bekleyenler, sağlık sisteminden, ülkedeki güvenlikten sorumlu olan mevcut ülke yöneticilerine hiç ama hiç laf söylenmesin istiyor. Sağlıktaki bu şiddeti her boyutu ile görünür kılan, bilimsel tedbirler öneren ve sağlıkta şiddeti önlemeye dönük etkili adımlar atmayan yetkililere karşı her olayda tepkisini gösteren İstanbul Tabip Odası’nın da hekimlerin tepkisini, öfkesini baskılayıp yürüyüş, ‘GöREV’ gibi adımları atmaması bekleniyor.
Hastanede bir hekimin öldürülmesi sonrasında tabip odasının, sendikaların çağrısıyla sağlıkta şiddete tepki olarak hekimlerin İl Sağlık Müdürlüğü’ne doğru yürüyüşleri polis kalkanları ve TOMA’ların saldırgan tutumları ile engellenmeye çalışılabilir mi? 7 Temmuz günü başka hekimler, sağlık çalışanları öldürülmesin talebiyle, ölen hekimin anısına saygı yürüyüşü yapan hekim ve sağlık çalışanlarına Cumhuriyet Savcılığı’nca soruşturma açılır mı? Emniyet Güvenlik Şubesi ve Cumhuriyet Başsavcılığı; gazeteciden öğrenciye, milletvekilinden, sanatçıya, tweet atandan sokak röportajcısına, fırıncısından, marketçisine kadar herkese, hem de sadece itiraz edenlere değil, aykırı tutum alana, farklı söz kurana, biat etmeyene dava açmayı vaka- i adiye haline dönüştürmesi doğal değil. İktidarın polisi, hekimlerin öldürülen meslektaşlarıyla kurdukları empatiyi, kendilerinin de her an böyle bir ölümle yüz yüze kalabileceği gerçekliğini, sağlıktaki bu şiddetin yarattığı öfkeyi ve tepkiyi umursamayan iktidarın polisinin, her toplumsal tepkide takındığı keyfiliği ve hukuksuzluğu bir üst aşamaya taşıyarak ‘şiddete hayır’ diyen hekim ve sağlık çalışanlarına soruşturma açılmasını sağlayarak güvenlik ve yargı sistemini utanılacak bir seviyeye ulaştırması anlaşılır değil.
Mağdurları ya da mağdurlar ile dayanışma gösterenleri değil, hekimlerin katillerini ve yıllardır bu cinayetlere zemin hazırlayanları engelleyin. İstanbul Tabip Odası’nın ve sendikaların çağrısı ile hastane bahçelerinden çıkıp Çapa Hastanesi’nde buluşan ve önlerine çıkarılan bütün bariyerleri aşma cüretini gösteren binlerce hekim ve sağlık çalışanının bu haklı ve meşru tepkisini, yürüyüşünü suç kapsamına sokmaya kimsenin hakkı yoktur. Bizlerin can güvenliğimizi sağlaması gerekenler, sağlıkta şiddeti, tacizi engellemekle yükümlü olanlar ve hele ki meslektaşımızın ölümü sonrasında ‘yürüyüş ve basın açıklaması’ yapma gibi en meşru ve en temel demokratik hakkımızın kullanımını kolaylaştırmakla görevli olanların bunları yapmayıp, yapamayıp tüm enerjisini engelleyemedikleri yürüyüşümüze ve o gün yürüyen hekimlere soruşturma açmaya harcaması utanç vericidir. Bu trajik tutum, bu işte bir yanlışlık olduğunun somut göstergesidir. 5 dakikada bir hasta bakmaktan, yönetici mobbinginden, angarya ve nöbet yükünden, ekonomik kriz ortamında hem geçim hem de gelecek kaygısı ile boğuşmaktan bunalan hekimlerin her an öldürülme riskine maruz kalarak çalıştırılmaya karşı haklı öfkesi suç kapsamına alınamaz.
7 Temmuz yürüyüşü, öldürülen meslektaşımızın anısına sahip çıkmanın yanı sıra mesleğimize ve şahsiyetimize el kaldıranlara bir cevap, hekimliği değersizleştirenlere karşı güçlü bir duruşu ifade etti. Bilinmelidir ki, öldürülen meslektaşları için yürüyen hekimlerin yargılanması ve cezalandırılmasına cevaz veren ne ulusal ne de uluslararası hiçbir hukuk normu, ceza maddesi bulunmuyor. Bu soruşturma davaya dönüşürse orada binlerce hekimin, ekip arkadaşları, sağlık çalışanları ile birlikte gösterdikleri cüretli tutum ve haklı tepkileri yargılanmış olacak. Sadece İstanbul’da yürüyüşe katılan binlerce hekim ve sağlık çalışanı değil, ülkenin neredeyse bütün illerinde yürüyüşe geçen, basın açıklaması yapan, sağlıkta şiddete karşı haykıran on binlerce hekim de bu yargılamaların muhatabı olacak. 7 Temmuz yürüyüşü nedeniyle Cumhuriyet Savcılığı’nca haklarında soruşturma başlatılmış olan ve Emniyet Güvenlik Şubesi tarafından ifadeleri alınan Dr. Mehmet Nazmi Algan, Dr. Osman Öztürk, Dr. Ali Haydar Temel, Dr. İbrahim Ertaş, Dr. Emre Kırmızıtaş, Berkay Duran, Dr. Bilal Biçimli, Cemal Bilgin, Erdal Güzel, Suat Okan, Zeynel Abidin Barut başta olmak üzere hiçbir meslektaşımızı ve ekip arkadaşımızı yalnız bırakmayacağız.
Sağlık kurumlarında görevi başında saldırıya maruz kalarak hayatını kaybeden Dr. Edip Uğurcan Kürklü, Dr. Göksel Kalaycı, Dr. Ali Menekşe, Dr. Ersin Arslan, Dr. Kamil Furtun, Dr. Aynur Dağdemir, Dr. Fikret Hacıosman, Dr. Ekrem Karakaya’nın yanına yeni hekim ve sağlık çalışanı isimlerinin eklenmesini engellemenin yolu bu saldırılara sessiz kalmamaktan, bu durumu olağan karşılamamaktan geçer. Daha önce defalarca söyledik, bıkmadan usanmadan bir kez daha söylüyoruz. Şiddetle mücadele, şiddeti önlemeye yönelik adımlar her zeminde samimiyet ve inandırıcılık gerektirir. Sağlıkta şiddeti önleme iradesi ise bunun çok daha fazlasını. Nasıl ki, İstanbul Sözleşmesi’ni iptal edenler kadına yönelik şiddeti önleyemez, nefes alabildiğimiz ender doğal alanları rant aracı ve kupon arazi olarak görenler çevreyi ve doğayı koruyamaz ise öldürülen bir hekim, meslektaşları için tepki gösteren ve yürüyüş yapan hekimlerin yürüyüşünü engellemeye çabalamaları yetmezmiş gibi dava açma yolunu açanlar ve bu hukuksuzluğa göz yuman yöneticiler de sağlıkta şiddeti önleyemez, yeni hekim ölümlerinin önüne geçemez. Bu nedenle İstanbul Tabip Odası olarak bu işlerin hepsindeki yanlışlara karşı duracak, yeni cinayetlerin yaşanmaması için sağlıkta şiddeti sessizce karşılamayacak, bu saldırıları kanıksamayacak, bu cinayetler bütünüyle sona erene kadar bütün demokratik kanallardan tepkimizi göstermeye devam edeceğiz.” (ANKA)
© Tüm hakları saklıdır.