11 Kasım 2024 10:15
T24 Haber Merkezi
İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, partisinin gündeminde "cumhurbaşkanı adayı" çıkarmak olduğunu belirterek; "Kimler birbiriyle yarıştırılıyor bakmak lazım. Yarıştırılan adaylardan bir tanesi Sayın Recep Tayyip Erdoğan. Bana göre aday olamayacak bir isim. Aday olamayacak bir ismin yarıştırılması kabul edilebilir değil. Anket şirketleri iki CHP'li belediye başkanı üzerinden değerlendirmeler yapıyorlar. Sanki orta yerde bir konsensus oluşmuş, angajmanlar tamamlanmış gibi bir hissiyat oluşturuyorlar. Oysa yarınlarda ne olacağı belli değil" ifadelerini kullandı.
İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, Armağan Çağlayan'ın Sorgusuz Sualsiz programında konuştu.
Kendi adaylarını çıkarabileceklerini ifade eden Dervişoğlu, "Yarınlarda ne olacağı belli değil. Bugünün şartlarına bakarak yarınları tanzim etmeye yönelik bir planlama içerisinde değiliz" ifadelerini kullandı.
Anket şirketlerinin İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu ve Ankara Büyükşehir Belediye (ABB) Başkanı Mansur Yavaş arasında anket yapmalarına tepki göstererek; "Kimler birbiriyle yarıştırılıyor bakmak lazım. Yarıştırılan adaylardan bir tanesi Sayın Recep Tayyip Erdoğan. Bana göre aday olamayacak bir isim. Aday olamayacak bir ismin yarıştırılması kabul edilebilir değil. Anket şirketleri iki CHP'li belediye başkanı üzerinden değerlendirmeler yapıyorlar. Sanki orta yerde bir konsensus oluşmuş, angajmanlar tamamlanmış gibi bir hissiyat oluşturuyorlar. Oysa yarınlarda ne olacağı belli değil" dedi.
Partisinin kendisini doğru ifade edebilmesi için bir aday çıkarma ihtimalleri olduğunu aktaran Dervişoğlu, şöyle devam etti:
"Kendimizi doğru anlatmak adına bir Cumhurbaşkanı adayı çıkarmamız da muhtemel olabilir. Bugünün şartlarına bakarak yarınları tanzim etmeye yönelik bir planlama içerisinde değiliz. Benim asıl meselem vatandaşın, ülkenin, cumhuriyetin hali ne olacak?"
Muhalefetin dizayn edilmeye çalışıldığını belirterek yeni anayasa tartışmalarına değinen Dervişoğlu, “Mevcut anayasa ile Cumhurbaşkanı adayı olamıyor ise Anayasa’nın ya yeniden yapılması ya da değiştirilmesi lazım. Bunlar gündeme geldiğinde toplumun bütün kesimlerini uyardık. Anayasa değişikliği olmazsa, erken seçim yapmak suretiyle Recep Tayyip Erdoğan'ın cumhurbaşkanlığı adaylığının önünün açılması söz konusu olabiliyor ve erken seçime de telaffuz eden kontrolsüz beyanları ile muhalefet oluyor. O zaman bugün iş başında bulunanların iştahı kabarıyor. Muhalefet yeni anayasaya ve anayasa değişikliğine kapalı olduğunu ifade ederse, Türkiye'de ihtiyaç duyulan şeyin bir anayasa değişikliği değil, iktidar değişikliği olduğu hususunda ısrarla söylemler geliştirirse, Türkiye şayet yönetilemiyor da bunun için erken seçime ihtiyaç duyuluyorsa, Sayın Cumhurbaşkanı’nın erken seçim yapabilme ya da yeniden seçim yapabilme yetkisi var. Ama o yetki de Cumhurbaşkanı’nı yeniden aday olmaktan alıkoyuyor. Dolayısıyla muhalefetin elinde bu denli imkanlar varken; şövalye kültürüyle onu düelloya davet etmesi, seni buradan yenerek göndermek istiyorum diyerek Anayasa’nın arkasına dolanma eğilimi sergilemesi meseleye farklı boyutlardan bakmayı icap ettiriyor. Çok yönlü düşündüğümüzü söyleyebilirim” diye konuştu.
İYİ Parti’nin erken seçim yerine zamanında seçim isteyip istemediğine yönelik soru üzerine Dervişoğlu, “Erken seçime bir ihtiyaç varsa bu vadeye çek kesilir gibi talep edilmez. Bir temel ihtiyaçsa bunu doğrudan söyleyebilirsiniz ama ana muhalefet partisinin genel başkanı bir vade oydu. Dolayısıyla bu, Erdoğan’a seçimin takvimini siz belirleyin demektir. Oysa seçimin gerçekleştirilebilmesi için Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde 3 bölü 5’lik bir nitelikli çoğunluğa, yani 360 milletvekiline ihtiyaç var. Adalete Kalkınma Partisi'nin şayet muhalefeti kontrol edebilme imkanı yoksa Türkiye Büyük Millet Meclisi’nden kendi istediği zamanda bir erken seçim kararı kaldırılabilmesi mümkün değil. Aynı zamanda bu yapılan stratejik hataların sonrasında, iktidar erken seçim yapabilecek Meclis çoğunluğunu elde edebilmek için başka siyasi manevralara tevessül edebilir. Konuşurken bunlara vesile olabilecek dilden uzak durulması gerekir. Yeni anayasa değişikliğine kapalıyız, erken seçim eğer ihtiyaçsa, Sayın Cumhurbaşkanı’nın zaten böyle bir yetkisi vardır, ne zaman isterse yapabilir ve Recep Tayyip Erdoğan elimizdeki anayasaya göre bir daha Cumhurbaşkanı adayı olamaz denilir. Bu denildiği zaman bir daha Cumhurbaşkanı adayı olmak için yapılmış bütün stratejik planlamalarda akamete uğrar. Ama ‘Ben bu boşluğu sana veriyorum, siz istediğiniz planlamayı yaparsanız’ derseniz, bu iktidar; Sayın Cumhurbaşkanı’nı ömrünün sonuna kadar cumhurbaşkanlığı makamında oturtmak için her türlü müdahaleyi meşru hale getirebilir” değerlendirmesini yaptı.
AKP’nin, İYİ Parti’den milletvekili transfer edeceğine yönelik iddialar hatırlatılan Dervişoğlu, “Bunlar üretilen şeyler de olabilir. Bu tür gidiş gelişleri meşrulaştırmak adına, stratejik planlamayla ortaya atılmış tevatürler de olabilir. Bu sadece İYİ Parti'den bir yere gidecek olan milletvekillerini kapsamıyor. O iştahı kabartırsanız muhataplarımıza o stratejileri oluşturma imkanı tanırsınız. Herkes İYİ Parti’nin milletvekillerine gözünü dikmiş. Bu zamana kadar partimizden ayrılan bir tek milletvekili için dahi olumsuz bir şey söylemedim. Kişilerin siyasi tercihleridir. Biz ülkemiz için siyaset yapıyoruz. Dolayısıyla kendi geleceklerini ve ikbal kaygılarını, ülkenin önüne taşımış insanların irade beyanlarıyla uğraşacak bir durumumuz yok. Ama bu imkanı kullanılabilir hale getirmekten azami ölçüde uzak durmaya gayret sarf ediyorum. Dediğinizden çıkan sonuç şu; biz muhalefet olarak Sayın Cumhurbaşkanı’nın manevra alanlarına tıkadıkça, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde meclis aritmetiği ile oynayabilecek ve o nitelikli çoğunluğu yakalayabilecek bir takım planlamalar yapılabilir diyoruz. Bunu düşünüyor olmamız demokrasimiz açısından son derece kötü bir durumdur, geleneklerimiz açısından çok kötü bir durumdur, milletvekillerinin onur ve şahsiyetleri açısından son derece kötü bir durumdur. Çünkü bu olup ve bitenler bütün değerlerimizi tartışmaya açar. O sebeple biz sorumlu bir dil kullanarak doğruları, doğru bir biçimde kamuoyuyla paylaşmaya çalışıyoruz. Doğruyu yanlış birisi telaffuz ederse doğru eğilir ve bükülür. Yanlış bir durumu da doğru bir adama söyle ettirirseniz ve o doğru kişilik yok olur. Biz bu pencereden bakarak, doğruları doğru bir üslupla doğru bir pencereden ifade etmeye gayret sarf ediyoruz. Ve söylemlerimizin de bir gerginlik yaratmasından azami ölçüde uzak durmaya çaba sarf ediyoruz” şeklinde konuştu.
AKP’nin DEM Parti ile anlaşacağı söylemleri ardından kayyım tartışmalarının gündem geldiği hatırlatılan Dervişoğlu, “DEM’e uzatılan elden sonra zannediyorum ki saray değişimi, o uzatılan elin neye mal olduğunu görmüştür. Dolayısıyla bir mesaj vermek ihtiyacı hissetmiş olabilir. Bu niyetlerinin farklılaştığı anlamına da gelmez. Bu alanı doldurabilecek yeni stratejiler düşünceden eyleme elbette ki geçirilebilir. Dolayısıyla o duruma bakıp böyle bir sonuç çıkarmanın çok doğru olduğu kanaatinde değilim ama hem ben hem partim kayyuma karşıyız. Demokratik hak ve hürriyetlerinin doğru bir biçimde kullanılmasının önünü kesen bir şey. Ama bu hükümetin iş başına geldiği günden beri de sürekli yaşanılan bir durum. Eğer bir belediye başkan adayını Kandil'de belirler, seçime sokarsınız; ondan sonra da bunun terörle iltisakına istinaden onu görevden alır, yerine hukukun yapması gerekeni yapmayıp işin idareye bırakarak, belediye meclisinin içinden bir belediye başkanı seçme imkanı dururken; vali atamak, kaymakam atamak ya da işte bir idari görevliyi o makama atamak çok doğru bir şey değil” değerlendirmesini yaptı.
Türkiye’de iktidarın topluma karşı kendini tanımlama ihtiyacı duyduğu zaman kayyım atamalarının devreye girdiğini savunan Dervişoğlu, şöyle devam etti:
"Bugün de öyle bir ihtiyaç hasıl oldu. Bu pencereden bakarak bu uygulamaya gittiler. Bu yeni bir uygulama değil. Mahkeme kararı olmadan belediye başkanının görevden alınması, onun yerine valinin ya da bir kaymakamın ya da bir mülki görevlinin atanması kabul edilebilir bir şey değil. Ama bu DEM’e de siyasi sahada bir söylem avantajı getiriyor. Devletin böyle bir hakkı terör örgütleriyle iltisaklı yapılara tanımaması gerekiyor. Doğrusunu isterseniz uygulama yanlış. Yine istifadeye yönelik atılmış adımlar olarak telakki ediyorum. Hakkari'ye kayyum atandığında da Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde yaptığım grup konuşmasında o kararı eleştirdim. Suç varsa elbette ki o suçun cezalandırılacağı yer mahkemedir ama vatandaşta şöyle bir hissiyat da yaratmaya çalışıyorlar; terörle ilişkili olanlar bilerek belediye başkanlıklarına getiriliyor, Yüksek Seçim Kurulu buna müsamaha gösteriyor, o zaman bir yasal düzenlemeye de ihtiyaç duyulabilir denilebiliyor. O zaman hakkında soruşturma açılması muhtemel herkesin adaylığına engellerseniz, o istibdat rejimini de beraberinde getirebilir. Siz yere talip olursunuz, sizin hakkınızda bir terör soruşturması başlatılabilir -ki bu iktidarın bu yöndeki sabıkaları ziyadesiyle fazladır. Yargıya olan müdahalesi, iddianameler tanzim edilirken iddianamelere olan ve müdahaleler… Bunlar basına yansımış şeylerdir. Örneğin; bir savcı dava açabilmek için cumhurbaşkanından icazet tanınmayı beklemektedir. Ya da bir mahkeme bir kararı vermeden önce Cumhurbaşkanlığı’nın emir ve talimatlarını beklediğini hissettirmektedir.
Adalet zedelenirse toplumda zedelenmeyen bir müessese kalır mı? Bunun adı eskiden kayyumdu, şimdi geçici olarak görevden alma diye tarif ediyorlar. Belediye başkanınızı geçici olarak görevden alıyorlar, yerine getirdikleri kişiyi de kalıcı olarak belediye başkanı olarak atıyorlar. Bunların demokratik teamüllerde karşılığı olmayan işler olduğunu ifade etmek lazım. Ve her şimdi hukukun güvencesine bırakmak lazım. Ama bunlar gerçek bir hukuk devletinde aranacak şeylerdir. Yani iddianamelerin millet adına değil de cemaat adına, hükümet adına tanzim edildiği dönemler yaşatılmıştır bu ülkeye. Ya da mahkeme kararlarının millet adına değil hükümet adına cemaat adına verildiği dönemler yaşanmıştır. Bunlar hem kamu nizamını hem sosyal nizamı hem de demokratik düzeni tehdit eden uygulamalar olarak tarihin kirli sayfalarına yazılmıştır."
Kararsız seçmenlerin anketlerdeki yüksek oranı kapsamında “Bu durum seçmenin muhalefetten memnun olmadığını göstermiyor mu?” sorusuna yanıt veren Dervişoğlu, “Netice itibariyle kararsız seçmen kitlesi seçim günü bir partiye oy veriyor. Biliyorsunuz bizde seçimlere katılma oranı oldukça yüksektir. Bir partiye veriyor ama toplumun siyasetten umudunu kesmesi de çok olumsuz bir şey. Ya da toplumun böyle bir tavrı sergilemesi, bu işin çözümünün siyasette aranmamasına da vesile olabilir. Bütün siyasi partilerden daha yüksek bir oranda, kararsız seçmen varsa başka bir açıdan değerlendirdiğimizde; ülkesinden ümidini kesmiş insan sayısı, ümit besleyen insan sayısından fazladır demektir. Bu çok kötü bir durumdur. Dolayısıyla siyasetin kendi görevini doğru yapması lazım. Vatandaşın da doğru bilgilerle buluşturması lazım. Faydacı ve fırsatçı, pragmatizm, makyavelist stratejilerle belli bir yere doğru gidebilirsin ama bu kabil söylemlerin sahiplerinin dünyayı nereye sürükledikleri de herkesin bildiği bir durum. Yani Hitlerin söylemleriyle dünyanın geriye doğru savrulduğu Stalin'in söylemleri ile dünyanın nereye doğru savrulduğu, Birinci ve İkinci Dünya Savaşları öncesinde yaşanmış durumların ve ülkelerdeki siyasal oluşumların ve bu dönemin ortaya çıkardığı liderlerin tavırlarının ne olduğunun çok iyi incelenmesi lazım. Bugün yaşadığımız şartlar da bir benzerlik arz ediyor ise onun da birtakım felaketleri beraberinde getireceğini idrak etmek lazım. Çözüm demokrasinin içinde aranmalı. Jeopolitik yönden çok riskli bir coğrafyada yaşıyoruz ve bu coğrafya her şeye açık bir coğrafya olma özelliğiyle kendini hissettiriyor. Emperyalizm de bu coğrafya üzerinde oyun kurgusu yapmakta zorlanmıyor. İstifade edebilecek alanları var. Etnisite üzerinden, mezhep üzerinden, İkinci Dünya Savaşı'nın sonrasında beklentilerine karşılık bulamamak üzerinde, Birinci Dünya Savaşı’ndaki paylaşıma Türkiye'nin rıza göstermemesi üzerinden planlarını yenileyerek yeniden hedeflerini gerçekleştirmeye ve stratejilerini yaşama geçirmeye uğraşıyorlar. Türkiye buna karşı son derece tedbirli olmalı. Her yerde söylüyorum ve altını çizerek ifade ediyorum bu kavramı; toptancı bir tarih şuuruyla hareket etmelidir. Türkiye bu iktidar yüzünden şuurunu kaybetmiştir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti de aklını yitirmiştir. Bütün bunları yerine getirebilmek adına doğru ve kapsayıcı, kucaklayıcı stratejilerin, siyaset inşasının kaçınılmaz olduğunu söylüyorum. Anketlere bakıp, ‘Şu kadar yükselmiş ah ne güzel’ demiyorum. Bu, anket yapan kuruluşları küçümsediğin anlamına da gelmiyor. Ama 1-2 ay içinde ciddi dalgalanmalar yaşanabiliyorsa; ortaya yerdeki şuursuzluk haline işaret etmek lazım.” şeklinde konuştu.
İnci Taneleri’nin hocası Yılmaz Erdoğan yeni sezonda da kadınları eğitmeye kararlı mı? |
© Tüm hakları saklıdır.