Yaşam

İzahınız yetmez Sur’un isyanına; acısını da sevincini de taşa nakşeder

"'Devletim', el koyarım bir gece de buraya diyemezsiniz"

02 Nisan 2016 21:41

*Veysi Polat

“İki kuşak burada büyüdü, çocukları burada doğdu. 60 yaşındaki bir dede 5 ay Suriçi’ne uğraması ölür… İşte burası böyle bir yer…”

Bu sözler Suriçi’nde büyüyen Dicle Toplumsal Araştırmalar Merkezi (DİTAM) Başkanı Mehmet Kaya’ya ait…

Şehir savaşlarında enkaz haline gelen Diyarbakır’ın tarihi tek merkez ilçesi olan Sur, Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun dünkü ziyaretiyle de gündeme geldi…

Tarih kitapları yazar. İlk yerleşim yerinin ve ekmeğin ilk tohumunun atıldığı yerdir bu kadim kent…

M.Ö. 7000 yıllarında Ergani/Çayönü'nden başlayan ve günümüze kadar gelen; sadece bölgede değil dünya tarihinde de önemli roller oynayan birçok uygarlık bu yörede değerli eserler bıraktı…

Kimleri bağrında misafir etmedi ki…

Hititler, Hurri-Mitaniler, Asurlular, Mervaniler, Persler, Akkoyunlular, Osmanlılar, Medler ve daha birçok medeniyetler…

Romalılar ve Partlar, en kanlı savaşı yaşasa da her gelen diğer kavime hükmetti bu topraklarda…

Nice yiğitler kılıçlardan geçirildi, darağaçlarında sergilendi…

Ama o, viran edildikçe küllerinden hep yeniden doğdu…

Kutsanmışçasına ayakta kalan tek yapı, kuşbakışı kenti kalkan balığı gibi saran Surları oldu…

Bu kaleler, 2016’nın şehir savaşına yenik düştü ne yazık ki…

120 günlük sokak çatışmasında pek çok tarihi yapı zarar gördü, yıkıldı…

Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu’nca SİT alanında olan 612’si tescilli yapı ve özel mülkiyetler, alelacele alınan “kamulaştırma kararı” ile şimdi devletin…

Dünyada böylesi bir uygulamanın örneği yok…

Kentin yerel yöneticileri, Sivil Toplum Örgütleri, esnafı ve halkına sormadan kararı alan AKP Hükümeti, önce 3 bakanıyla boy gösterdi bu kentin sokaklarında…

“İzah” ziyaretinden gönül alma sözlerine…

Sonra da Başbakan Davutoğlu geldi…

Kendi iktidarında “puşi” taktığı için cezaevine atılan öğrencileri unutmuşçasına  omzunda boy gösterdi Ulucami Meydanı’nda…

“Korkmadık, korkmuyoruz, korkmayacağız. Buradaydık, buradayız, burada olacağız. Allah eğer bu canı bir gün alacaksa, işte dua ediyorum, Diyarbekir'de alsın…” dedi.

Çok can verdik Sayın Başbakan! Allah artık kimsenin canını bu kadim toprağına düşürmesin…

Sen konuşurken sadece biz değil, Ahmed Arif’in dediği gibi “Dili olsa konuşacak” dediği Sur’lar da dinledi seni…

Taşlarındaki deliklerden haykırdı sonra: “Muhammed, İsa aşkına durun dedim ciğerimden vuruldum… Şimdi beni çöplüğe gömüyorsunuz! Hiçbir medeniyetin yapmadığını sizin dönemde yapıldı… Siz Başbakan değil misiniz? Sorumluluğunuz hiç yok mu? ”

Burası yaşayan bir şehir…

Mehmet Kaya’nın dediği gibi nefesimizi buradan alırız...

Yıkımına da yapımına da ortak etmek zorundasınız bu halkı…

Öyle devletim, el koyarım bir gece de buraya diyemezsiniz...

İki kuşak burada büyüdü, onların çocukları burada doğdu...

Nice hatıralar var burada…

Vakıflar Hanı’nın, Melikahmet Caddesi’ndeki, Balıkçılarbaşı’ndaki esnafın İpekyolu ticaretinin de başkenti olduğunu bilmiyor musunuz?

Bu taşlar 7 bin yıldır yaşıyor…

Dedik ya burası yaşayan bir şehir…

Çin Seddi gibi yan yana dizili bir yapıt değil...

İçinde yaşam var…

Dili olsa konuşacak...

Aynı zamanda yaşayan bir tarih burası...

Sur taşlarındaki gözeneklerden nefes alır bu kadim kent…

Burası öyle bir yer ki sevincini de acısını da taşlara nakşediyor…

Tıpkı bir ananın Dicle Nehri’nde kaybettiği eşi ve iki oğlu için iz bıraktığı Sur taşı gibi…