İzmir Barosu, 62 yıllık hizmet sonrası kapatılan ve yıkımına başlanan Buca Cezaevi için gündeme gelen asbest iddialarının ardından, toplum sağlığı gözetilmeksizin kanuna aykırı bir şekilde sürdüğü gerekçesiyle yıkımın ve bu yıkıma dayanak teşkil eden ihalenin iptali ile yürütmesinin durdurulması istemiyle suç duyurusunda bulundu.
Geçen yıl 17 Mayıs'ta dönemin Adalet Bakanı Abdulhamit Gül'ün kararıyla kapatılan Buca Cezaevi'nde yıkım başladı. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı İzmir İl Müdürlüğü'nde gerçekleştirilen ihalede, 16 milyon 420 bin lira teklif yaparak ihaleyi alan firma, yıkım işlemine başladı. Yıkımın başlamasıyla birlikte çevreye asbest salınacağı iddiaları üzerine İzmir Barosu, Buca Cezaevi'nde toplum sağlığı gözetilmeksizin kanuna aykırı bir şekilde yıkımın sürdüğünü ve bu yıkıma dayanak teşkil eden ihalenin iptali ve yürütmesinin durdurulması istemiyle İzmir Bölge Adliye Mahkemesi'nde suç duyurusunda bulundu.
İzmir Barosu Başkanı Av. Özkan Yücel, uzun yıllar faaliyet gösteren Buca Cezaevi'nin asbest konusunda hiçbir önlem alınmadan ve kontrol yapılmadan yıkımına başlandığını ifade ederek, "Yakın zaman önce İzmir bir deprem felaketi yaşadı. Çok sayıda bina ağır hasarlı. Çok sayıda bina yıkıldı. Bütün bu binaların kaldırılması konusunda da asbest konusunda da yeterli önlemler alınmadığını biz biliyoruz. Bu nedenle, hem buna dikkat çekmek hem de cezaevi yıkımına ilişkin alınan ihale kararı ve yıkım kararının iptali için dava açıyoruz" dedi.
“Bölge halkının sağlığı hiçe sayılıyor”
İzmir Barosu Kent ve Çevre Komisyonu üyesi Avukat Tuğçe Berber tarafından okunan basın açıklamasında şu ifadelere yer verildi:
"Öğrenebildiğimiz kadarıyla ihalesi 4 Mart'ta yapılıp 5 Mart sabahında da hiçbir önlem almaksızın yıkım işlemleri başlatılmıştır. Ancak yine yaptığımız tespitlere göre yıkım esnasında asbest ve diğer zehirli maddelere ilişkin hiçbir çalışma yapılmamış, yıkım ihalesinde de asbest kontrolüne ilişkin bir maddeye yer verilmemiştir. Nitekim 63 senelik binanın inşa edildiği dönemdeki teknoloji ve kullanılan malzemelerin niteliği gereği asbest içerdiğinden kuşku yoktur. Böylesine eski bir binanın içerebileceği zehirli maddeler düşünülmeksizin hiçbir önlem alınmadan adeta yangından mal kaçırırcasına başlayan bu yıkımla, hem alanda çalışan işçilerin hem de bölge halkının sağlığı hiçe sayılmaktadır. 25 Ocak 2013 yılında yayımlanan 'Asbestle Çalışmalarda Sağlık ve Güvenlik Önlemlerine İlişkin Yönetmelik' uyarınca alınması gereken onlarca önlem alınmadan gerçekleştirilen bu yıkım devam ettiği sürece kanser riski dalga dalga yayılmaktadır"
“Halkın sağlığını ciddi boyutta tehdit etmeye devam edecek”
Yıkımın ihale sürecinin de muğlak olduğunu savunan Avukat Berber, şöyle devam etti: "İhale sürecinin de muğlak olması yıkımın durdurulması için bir başka sebeptir. Nitekim, şubat ayında yapılan ilk ihale ile ikinci ihale yapılıncaya kadar geçen süreçte inşaat alanından bazı parçaların sökümlerinin gerçekleştirildiği tespit edilmiştir. Asbest içermesi çok yüksek ihtimal olan bu parçaların nereye götürüldüğü belli olmadığı gibi, ikinci ihaleyi alan firmanın yıkım şartnamesindeki koşulları gerçekleştirmeksizin ihalenin alındığı gecenin sabahında yıkıma başlamış olması durumu daha da şaibeli kılmaktadır. Biliyoruz ki, bu yıkımın sürdürülmesi, sonuçları zaman içinde ortaya çıkacak büyük bir riski barındırmaktadır. Buca'da yaşayan yurttaşlar her yıkılan tuğlada biraz daha zehirlenmektedir. Bu nedenle, devam etmesi halinde halkın sağlığını ciddi boyutta tehdit etmeye devam edecek olan bir yıkımın derhal durdurulması zorunludur. İzmir Barosu olarak, kamu kurumları ve şirketlerin rant uğruna bir araya gelip halk sağlığını tehdit eden iş ve işlemlere imza atmasına ve kanunların hiçe saymasına göz yummuyoruz. Usulsüzlük silsilesi haline gelmiş bu yıkımın durdurulması talepli davamızı açmış bulunuyoruz. Bölge halkını ve tüm STK'leri bu konuda duyarlı olmaya davet ediyor, bu sürecin takibinde birlikte hareket etme çağrısında bulunuyoruz" (DHA)