İsmail Özcan
Son yıllarda ülkemizde işlenen cinayetlerdeki hızlı artışın farkında olmayan vatandaş herhalde yoktur. Yazılı ve görüntülü medyanın cinayet haberi vermediği gün olmuyor. İnsanımız çok sudan, çok sıradan gerekçelerle çok rahat cinayet işliyor. Ülkemizde bugün her kesimden, her yaş grubundan insan cinayete hedef olabiliyor. Aralıksız, kesintisiz şekilde en haksız, en vahşi cinayetlere hedef olan kesimlerden biri de her yaştan kadınlarımız. Her gün ülkemizin şurasında, burasında birkaç kadın töre cinayetlerine, karşılıksız aşk ve kıskançlık cinayetlerine, kadının tek taraflı ayrılma isteğine tahammülsüzlük cinayetlerine kurban gidiyor. Gururdan, haysiyetten, özgüvenden yoksun birçok erkek, anlaşarak ayrıldıkları, mahkeme kararıyla boşandıkları eşlerini başkasıyla ilişkisi var ya da “barışalım, tekrar evlenelim” teklifini kabul etmiyor diye çoğu zaman çocuklarının, ailesinin gözü önünde vahşice öldürüyorlar. Çok sayıda kadın tacize, tecavüze maruz kalıyor ve araksından hunharca öldürülüyor. Kadın cinayetleri artan bir hızla sürüyor. Kadınımız bugün en kutsal, en temel insan hakkı olan can güvenliğinden yoksun!
Türkiye’de bir kadınla evli veya evlilik dışı birliktelik yaşayan bir erkek bir gün ayrılmaya karar verir ve bunu uygularsa bunun için hiçbir bedel ödemez. Bu davranışın hiçbir riski yoktur. Çünkü o erkektir; isterse ayrılır, isterse terk eder… Toplumda bu eyleme gizli bir onay hazırdır. Kadın, erkeğin istememesine rağmen tek taraflı olarak evliliği veya birlikteliği bitirmeye veya eşini terk etmeye kalkışırsa bunun bedeli sıklıkla hayatı olmaktadır. Erkek ihanet ederse bu elinin kiri, kadın ihanet ederse bu alnının kiri olmaktadır. El kiri yıkamakla paklanıyor, alın kiri öldürmekle… Bir erkek karısını, sevgilisini alın kirinden dolayı öldürürse namusunu temizlemiş oluyor! “Namusumu temizledim!” diyen erkek çoğu zaman çevresinden, “İyi yapmışsın, aferin sana!” onayı bekliyor. Bu da çoğu zaman kendisine veriliyor. Cezaevlerinde de böylelerinin iyi karşılandığı söyleniyor. Mahkemeler de namus cinayeti canilerini tahrik vs. gerekçelerle en alt cezalara mahkûm ediyorlar.
Resmî rakamlara göre 2002 yılında Türkiye’de öldürülen kadın sayısı 66 iken 2007’de bu rakam 1011’e çıkmıştır. Yine resmî rakamlara göre 2009’da erkekler tarafından günde ortalama üç kadının hayatına son verilmiştir. İçinde bulunduğumuz 2013 yılında bu sayının daha da yükseleceğine şüphe yoktur. Bizden çok daha geri ülkelerde bile kadına yönelik olarak bu kadar cinayet işlenmemektedir.
Bu kadere, bu gidişata karşı koymaya çalışan çok sayıda kadın, kişilikli duruşlarının, kendi kararlarıyla var olma mücadelelerinin, nesne değil özne olma taleplerinin bedelini hayatlarıyla ödemiştir. Yine bu cinayetler, Türkiye’de kadının birey olma, kendi ayakları üzerinde durma, erkeklerce daha doğrusu tüm toplumca kendilerine biçilen kadere karşı koyma çabalarında nasıl yalnız, nasıl zorluk ve engellerle karşı karşıya olduklarının da aynasıdır.
Türkiye’de her zaman kadının aleyhine işleyen çağdışı toplumsal algılar, kabuller günümüzde de sürüyor. Kadının fiziksel ve duygusal zayıflığını, kadınlığına özgü hassasiyetlerini hep onun aleyhinde, hep onu ezmek ve yok etmek için kullanan bir anlayış, bir kültür bu topraklarda hiç tavsamadan varlığını korumuştur.
Kadınımıza cumhuriyetle, demokrasi ile önemli haklar, kazanımlar sağladığımızı; cumhuriyet modernleşmesini kadınlar üzerinden gerçekleştirdiğimizi iddia ediyoruz ve bununla övünüyoruz. Bunlar ne kadar doğru olursa olsun kadınımızın en temel insan hakkı olan yaşama hakkını güvence altına alamadıktan sonra ona tanıdığımız hiçbir statü, sağladığımız hiçbir kazanım bize övünme hakkı vermez! Kaldı ki kadınımızın mevcut toplumsal statüsü kendisiyle övünülebilecek düzeylerde de değil. Dünya Ekonomik Forumunun “Küresel Cinsiyet Eşitliği 2009” raporuna göre Türk kadını, kadın erkek eşitliği sıralamasında 134 ülke arasında 126. sırada. Küçümsediğimiz, dudak büktüğümüz birçok İslam ülkesi bile kadın erkek eşitliğinde bizden daha yukarı sıralarda.
Bugün kendilerini özgür, özne, bağımsız addeden; politikada, iş hayatında, ekonomide erkeklere paralel hatta onları aşan başarılara imza atan; çağdaşlığın, modernliğin, eşitliğin temsilcisi kadınlarımızın öncelikli görevleri hemcinslerine yönelmiş olan haksız, ahlaksız, vahşi cinayetleri durdurmaktır. Maçoların, feodal canilerin elinden kadınımızın yaşama hakkını kurtarmaktır. Can güvenliği olmayan bir kimseye sağlanacak eşitlik, özgürlük, toplumsal statü gibi hiçbir hakkın anlamı, değeri ve mantığı yoktur!