T24 Haber Merkezi
T24 Haber Merkezi
Karar yazarı Yıldıray Oğur, MHP lideri Devlet Bahçeli'nin partisinin grup toplantısında kullandığı "Tabular kalktıkça, ezberler bozuldukça, statüko delindikçe, insanlar birbirine dürüst davrandıkça, içlerinden geçeni özgürce söyledikçe, bir anlaşma ve mutabakat noktasından diğerine küçük adımlarla ilerlemek daha kolaydır." ifadelere işaret ederek, "Bahçeli, bu sözlerle Öcalan’ı silah bırakma çağrısını yapması için Meclis’e çağırdıktan sonra müzakerenin süreceğini söylemiş oluyor. Yani birilerinin iddia ettiği gibi Öcalan’dan örgüte bir teslim ol çağrısı yapmasını istemiyor. Teslim ol çağrısının Meclis’ten yapılmasını beklemek zaten yeterince saçma. Ama eğer silah bırakma kararının alınması bir müzakerenin başlangıç noktası ise bu teklifin derinliği ve anlamını tamamen değiştiriyor. Peki, Öcalan ve PKK neden hiç bir şey almadan silah bıraksın?" dedi.
Anton Çehov’un 'İlk perdede duvarda asılı bir tüfek varsa, ikinci ya da üçüncü perdede o tüfek patlamalıdır' meşhur sözü ile Bahçeli'nin 'çözüm süreci' arasında bir ilişki kuran Oğur'un köşe yazısının ilgili bölümü şöyle:
"'Öcalan İmralı’da yatıyor, fakat DEM Grubu’nda 57 Öcalan gölgesinin ayakta olduğunu niye görmüyorsunuz? Neden itiraf edemiyorsunuz? Cesetlerinin çiğnenmesinden bahseden aslan parçaları, 1965 yılından bugüne kadar; devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne ters bakan 339 bölücü milletvekilinin Meclis çatısı altında görev aldığını size nasıl anlatalım? Bu sarih gerçeği daha nasıl açıklayalım?”
Bahçeli, bu sözleri Öcalan’ı Meclis’e çağırmasını eleştirenlere söylerken, şöyle de demiş oldu:
DEM Parti, PKK’nın siyasi kanadı, bunu hepimiz biliyoruz, o halde artık bu herkesin malumu olan ama bununla yaşanmayacak gerçeğe bir çözüm bulalım.
İşte tam konuşmanın bu kısmı Bahçeli’nin realist ve Çehovvari çözüm önerisini anlatıyor.
Bahçeli, ilk adım olarak tüfeğin duvardan indirilmesini öneriyor.
Çünkü o tüfek duvarda asılı olduğu sürece patlıyor ve patlayacak.
Bu patlamanın şarapnel parçaları kayyımlar olarak, Demirtaş ve siyasetçilere yönelik tutuklamalar olarak, parti kapatmalar olarak, yurtdışına operasyonlar olarak hasarlara neden oldu ve oluyor.
Hukuk sistemi, ifade özgürlüğü, demokrasi, seçimler silahın gölgesinde kalıyor ve o tüfekle yaralanıyor.
Kayyımı ya da Demirtaş’ın durumunu eleştirmek haklı ama bütün bunları yaratan silahtan bahsetmeden bunu yapmak bitmeyen bir mağduriyet sarmalı yaratmaktan başka bir işe yaramıyor.
O tüfeğin duvarda asılı durmasının Kürtlerin hayatlarına hiçbir olumlu katkısı yok. O tüfek Kürtleri korumuyor, tam aksine onların kazanımlarına, siyasetlerine, özgürlüklerine ve hukuklarına zarar veriyor.
Bir zamanlar PKK’nın sebep değil sonuç olduğunu söylemek ilerici, liberal bir argümandı.
Çünkü PKK, Kürt sorununun bir sonucuydu. Ama şimdi PKK ve PKK’nın işlevsiz silahı Kürtlerin yaşadığı pek çok sorunun sebebi haline geldi.
Artık 80’lerde, 90’larda, 2000’lerde değiliz. Kürt siyaseti, silahlı örgütten daha güçlü, daha belirleyici.
O halde ilk iş her şeyi zehirleyen o tüfeği duvardan indirmek olmalı.
Bahçeli tüfeğin duvardan indirilmesini her şeyin önüne koyuyor. Klasik önce haklar, özgürlükler, kazanımlar sonra silaha veda sırasını tersine çeviriyor.
Tabii ki bu dört tarafı sarılmış PKK’ya megafonla yapılan bir teslim ol çağrısı değil bu, bu Meclis’e yani konuşmaya bir davet. DEM’in PKK ile aynı şey olduğunu söylerken bunu bu kez ihbar etmiyor, çözüm bulunması gereken bir gerçeği hatırlatıyor, her şeyin adını koyuyor.
Öcalan’ı ve PKK’yı doğrudan muhatap alarak siyasete davet ediyor.
Türkeş’in 90’larda Ermenistan Cumhurbaşkanı Levon Ter Petrosyan ile barışma girişimlerini hatırlıyor insan.
Oradaki gibi abdestinden kimsenin şüphe etmeyeceği bir adresten, Meclis’in, kamuoyunun o kadar da önemli olmadığı, güçlü iki liderin he rşeye karar verebileceği bir dönemde, oy ve gelecek beklentisi olmayan olgun bir liderden geliyor bu teklif.
Böyle realist ve cesur bir teklif her zaman gelmez.
40 yıl sonra o tüfek artık duvardan indirilmeli."