Ege Denizi'nde Yunanistan ile Türkiye'yi savaşın eşiğine getiren Kardak Krizi'nin üzerinden yirmi yılı aşkın zaman geçti.
Atina ve Ankara arasında, kayalıkların sınırın ne tarafında kaldığına ilişkin ise, henüz uzlaşı sağlanamadı.
Yunanca'da İmia, Türkçe'de Kardak olarak anılan kayalıklar, hafta içinde Yunan balıkçıların bölgeye yaklaşmasıyla yeniden gündemdeydi.
1995 Aralık ayından 1996 Ocak ayı sonuna uzanan diplomatik ve askeri krizi, dönemin tanıkları Yunanistan eski Dışişleri Bakanı Theodoros Pangalos ve dönemin Dışişleri Bakanlığı müsteşarı Onur Öymen, BBC Dünya Servisi'nin tarih programı Witness'a anlattı.
TIKLAYINTheodoros Pangalos, Türk kargo gemisi Figen Akat'ın 25 Aralık 1995'te Kardak kayalıklarına oturduğu günden nasıl haberdar olduğunu hatırlatıyor:
"Deniz Ticaret Bakanı tarafından uyarılmıştım. Beni aradı ve bir Türk kargo gemisinin İmia adaları civarında karaya oturduğunu söyledi. Yardım teklifinde bulunmamızı önerin dedim. Sonra Noel'e denk gelen o gün beni aradılar ve kaptanın Türk yetkililerle konuştuğunu ve 'Türkiye sınırları içinde olduğu için bizim desteğimizi istemediğini' söylediler. Ben de 'Tamam' dedim, 'Boğulmasına izin vermeyin ve beni gelişmelerden haberdar edin'… Bir sorun çıksın istemiyordum."
"Sonra gemi kendi motoruyla kurtuldu ve bizim yardımımıza ihtiyacı olmadı. Bu bölgenin deniz sınırları yok, iki ülke arasındaki hiçbir anlaşmayla da belirlenmemiş…"
Her iki ülkenin de kendi sınırları içinde olduğunu öne sürdüğü Kardak kayalıkları, dönemin Dışişleri Müsteşarı Onur Öymen'e göre 'Yunan hükümetinin olayı tırmandırmasıyla' krize dönüştü. Bir yunan gazetesi de Ocak ayı sonunda krizi manşetine taşıyıp diplomatik çevrelerde tartışılan olayı, kamuoyuna duyurmuş oldu.
Bunun üzerine komşu adanın belediye başkanı, aralarında bir din adamının da bulunduğu bir grupla kayalıklara çıkıp Yunan bayrağı dikti ve Yunanistan milli marşını okudu.
Onur Öymen o dönemi anlatıyor:
"Yunanistan, kayalıkların kendisine ait olduğunu iddia edip bize notalar göndererek diplomatik kriz çıkarmaya başladı. Bilgisayar arşivlerinde araştırma yaptık ve bu kayalıkların Ege Denizi'yle ilgili anlaşmaların hiçbirinde Yunanistan'a verilmediğini gördük. Yunanistan'ın iddialarının temeli yoktu. Biz de tepki gösterip nota verdik."
"Türk gazeteciler de tepki olarak kayalıklara çıkıp Yunan bayrağını indirip Türk bayrağı diktiler."
Her iki tarafın ardı ardına kendi bayraklarını dikmesi, askeri konuşlanmayla devam etti. Yunan askerleri kayalıklara çıkınca dönemin Başbakanı Tansu Çiller "O bayrak gidecek, o asker gidecek" açıklaması yaptı…
Theodoros Pangalos, Çiller'in açıklamasından sonrasını anlatıyor:
"Sonra Türk filosu da uluslararası sulara inmişti… Çiller basına o açıklamayı yapınca.. artık tam bir krizdeydik…"
Kriz, 30 Ocak'ta Yunan ordusunun doğuda kalan kayalıklara, Türk ordusunun da batı kayalıklara konuşlanmasıyla iki ülkeyi savaşla burun buruna getirdi.
Thedoros Pangalos o uzun gecenin 'zor bir gece olduğunu' söylüyor:
"Evet, çok zor ve tehlikeli bir geceydi… Filolar çatışmaya girebilirdi, Yunan donanması kayalıklardan birine komandolarını göndermişti, Tansu Çiller de diğerine gönderdi. Ama çatışma müzakereyi beraberinde getirecekti. Eğer ateş açsaydık, Amerikalılar müdahale edip 'oturun ve konuşun' diyecekti."
İki ülke arasında uzlaşı sağlanması için ABD devreye girdi.. Dönemin ABD Başkanı Bill Clinton, her iki tarafa itidal çağrısı yapıyor, bölgede 'küçük kayalıklardan daha önemli meseleler, ortak çıkarlar olduğunu' söylüyordu.
Diplomatik çabalar, o geceyi sabaha bağlayan saatlerde ABD Dışişleri Bakanlığı'ndan Richard Holbrooke'un da dahil olmasıyla yoğunlaştı.
Holbrooke, telefon diplomasisine başladı. Onur Öymen de o gece telefonun bir ucundaydı:
"30 Ocak'ta gecenin bir vakti Holbrooke beni aradı. Sanırım gece 2'ydi. 'Türkiye'nin Kardak'a asker çıkarmayı planladığını duyduk' dedi. Ben de 'Hayır, böyle bir plan yok, askerler zaten orada' dedim."
"Holbrooke da, 'Hattın diğer ucunda Yunan Dışişleri Bakanı Pangalos var, durum ciddi nasıl çözebiliriz' diye sordu. Ben de tüm diplomatik yöntemleri denediğimizi, çözüm için Yunanistan'ın askerlerini çekmesi gerektiğini söyledim. Sabaha kadar beni birkaç defa aradı ve sonra Yunanistan'ın, Türkiye'nin de aynısını yapması karşılığında kendi askerlerini çekmeyi, bayraklarını indirmeyi kabul ettiğini' kaydetti. Yani biz de çekecektik onlar da. Ben de Dışişleri Bakanlığı ve hükümeti bilgilendirdim sonunda onay verdik. 'Onlar çeksin, biz de çekelim'."
Kısa bir süre sonra Washington'un önerisine Atina'dan da onay geldi. Pangalos da hattın diğer ucunda diplomasi trafiğindeydi:
"Sabah 5'te anlaşmaya vardık. Asker yok, bayrak yok. Statükoya dönüş."
Askerler çekildi, bayraklar indirildi ve kriz, bir süreliğine dindirildi.
Theodoros Pangalos, yıllar sonra Holbrooke'la yaptığı görüşmede döneme ilişkin bir anısını anlatıyor:
"Yaklaşık 6 yıl sonra, New York'ta Holbrooke'la bir araya geldim. Beni öğle yemeğine götürdü. O dönem yaşanları konuşuyorduk. Ben de 'Türkler ve Yunanlılar için çok tehlikleli olan o gece, bir şeyden dolayı çok mutluyum, en azından o gece hiç kimse ölmedi' dedim. Sonra Holbrooke gülümsedi ve 'Yoo, Theodore, zaten hiç kimse ölmeyecekti' dedi. Ben de 'Nasıl olur, karşı karşıya gelmiştik' diye sorunca Holbrooke, 'Amerikan gemileri, Amerikan mühimmatları ve Amerikan istihbaratıyla karşı karşıya geliyorsunuz. Bizim Türkiye ve Yunanistan arasındaki iki küçük gemimiz sizin teknolojik ve elekronik görüşünüzü bozacaktı, dolayısıyla sizin fırlatacağınız füzeler, yalnızca balıkları öldürürdü başka bir şey değil' diye yanıtladı."
bu linkten dinleyebilirsiniz.