Gündem

Kasımpaşa’dan Çankaya’ya, yoksulluktan yolsuzluk suçlamalarına Erdoğan’ın hayatı

Tayyip Erdoğan 41 yıl önce MSP üyeliği ile girdiği siyasette zirveye çıktı

11 Ağustos 2014 01:09

Recep Tayyip Erdoğan, 1973’te Milli Selamet Partisi’ne üye olarak başladığı siyasi kariyerinde devletin en üst kademesine yükseldi. Türkiye’de halkın ilk kez Türkiye Cumhurbaşkanı’nı seçmek için sandığa gittiği seçimlerinde Erdoğan, salt çoğunluğu elde ederek Türkiye’nin 12. Cumhurbaşkanı oldu. Kurucusu olduğu Adalet ve Kalkınma Partisi’yle 2002 genel seçimlerinden itibaren üç genel seçim, üç yerel seçim, iki referandum kazanan Erdoğan, Köşk seçimleriyle peş peşe dokuz sandık zaferi kazanan ilk lider oldu.

2001’de Abdullah Gül ve Bülent Arınç başta olmak üzere arkadaşlarıyla birlikte kurduğu ve 12 yıl boyunca tek başına iktidarda kalacak partisinin politikasını 'muhafazakâr demokrat' olarak tanımlayan Tayyip Erdoğan, 26 Şubat 1954’te İstanbul’un Kasımpaşa semtinde doğdu.

Aslen Rizeli olan Erdoğan’ın “Çok otoriterdi. Zaman zaman bizimle hesaplaşmıştır” diyerek anlattığı müteveffa babası Ahmet Erdoğan deniz yollarında kıyı kaptanı, kendisine “Teyyüp” diye hitap ettiği müteveffa annesi Tenzile Erdoğan ev kadınıydı.

Beyoğlu’ndaki Piyale Paşa İlköğretim Okulu’nu bitiren Erdoğan, 1965’te parasız yatılı sınavını kazanarak okul müdürünün de tavsiyesiyle İstanbul İmam Hatip Lisesi'ne kaydoldu. Erdoğan, Milli Türk Talebe Birliği’ne (MTTB) gidip gelmeye ve siyasetle ilgilenmeye de bu yıllarda başladı.

Futbola düşkünlüğüyle bilinen ve gençliğinde arkadaşlarının oyun stilini ünlü Alman futbolcuya benzeterek “İmam Beckenbauer” dediği Erdoğan, Camialtı ve İETT gibi kulüplerde futbol oynadı. Takvimler Temmuz, 2014’ü gösterdiğinde Başbakan kimliğiyle Fatih Terim, Tanju Çolak ve Acun Ilıcalı ile oynayacağı maça 12 numaralı formayla çıkan Tayyip Erdoğan’ın futbola profesyonel olarak devam etmesine babası izin vermedi.

Erdoğan, 1973 yılında, hem imam-hatip, hem de dışarıdan fark derslerini vererek Eyüp Lisesi’nden diploma aldı. O dönemde imam hatip mezunlarının yükseköğrenim için tek seçeneği Yüksek İslam Enstitüsü’ydü. Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi’nden 1981 yılında mezun oldu. 1978’de Siirtli Emine Gül Baran ile evlendi ve isimleri Esra ve Sümeyye olan iki kız, adları Burak ve Bilal olan iki erkek çocuk sahibi oldu.

Tayyip Erdoğan, liseden mezun olduktan sonra siyasete, Necmettin Erbakan’ın genel başkanlığını yaptığı Milli Selamet Partisi’nin (MSP) Gençlik Kolları’na üye olarak resmen atıldı. 1976’de MSP Beyoğlu Gençlik Kolları Başkanı oldu. Teşkilatta kısa sürede yükseldi, MSP İstanbul Gençlik Kolları Başkanlığı’na seçildiğinde 22 yaşındaydı. Bu görevini siyasi partilerin kapatıldığı 12 Eylül askeri darbesine kadar sürdürdü. Darbeden kısa süre sonra askere gitti. Dönüşünde, tüm siyasi faaliyetler yasaklandığı için bir dönem özel sektörde müşavirlik ve yöneticilik yaptı.

7 Kasım 1982'deki referandumla cuntanın hazırlattığı anayasa onaylandı ve 1980 öncesinin bazı politikacılar yasaklı kalmak kaydıyla siyasetin önü açıldı. Erdoğan da 1983 yılında, MSP’nin devamı niteliğindeki Refah Partisi (RP) ile siyasete geri döndü.

1984’e gelindiğinde Erdoğan, RP’nin Beyoğlu İlçe Başkanı'ydı. Milli Görüş Hareketi’nde gençlik yıllarından itibaren aktif rol alan Erdoğan, 12 Eylül öncesi olduğu gibi yeni dönemde de partisinde hızla yükseldi. 1985’de İstanbul İl Başkanı ve partinin yetkili organlarından Merkez Karar ve Yönetim Kurulu (MKYK) üyesi seçildi.

 

İlk seçim kaybı

 

29 Kasım 1987'deki genel seçimde ilk kez milletvekilliği için aday oldu fakat bu ilk seçimini kaybetti. 26 Mart 1989 yerel seçimlerinde RP Genel Merkezi'nin itirazlarına rağmen Beyoğlu Belediye Başkanlığı'na aday oldu. Seçim sürecinde, Milli Görüş kadınlarının ilk kez aktif olarak sahada görev alması, haftalık anketler kullanılması RP’de tartışmalara neden oldu. Basının “İstanbul Modeli” adını verdiği süreç sonunda, Erdoğan seçimi 1500 oy farkıyla kaybetti. RP seçimden ikinci parti olarak çıktı. İki seçim üst üste beklediği sonucu alamayan Erdoğan, 20 Ekim 1991 genel seçimlerinde tekrar milletvekili adayıydı. Partisinin yüzde 16 oyla çıkardığı 63 milletvekilinden biri oldu, mazbatasını aldı. Ancak partisinin ikinci sıradaki adayı Mustafa Baş, Yüksek Seçim Kurulu’na (YSK) itiraz edince, Erdoğan’ın mazbatası iptal edildi.

 

Belediye başkanlığı

 

Erdoğan’ın siyasi kariyerindeki dönüm noktası, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı kazandığı 1994'teki yerel seçimlerdi. Erdoğan'ın RP'den adaylığını koyma girişimiyse yine kolay olmadı. RP Genel Merkezi o dönemde Anavatan Partisi’nde (ANAP) yer alan, ancak RP’ye geçme hazırlığı yapan eski Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Başkanı Ali Coşkun’u aday göstermek istedi. RP İstanbul İl Teşkilatı ise Erdoğan adında ısrarcı oldu. Genel Merkez adaylık süresinin dolmasına bir gün kala onay verince Erdoğan son anda aday olabildi. RP'nin seçim kampanyasında, “Tamam İnşallah” ve “Sessiz yığınların sesi” sloganları kullanıldı. Erdoğan, ileride kuracağı hükümetlerde de icraatlarının temelini oluşturacak Acil Eylem Planı’nın ilk örneğini bu seçimde hazırladı.

 

Şiirle gelen 4 aylık hapis cezası

 

27 Mart 1994'te düzenlenen yerel seçimlerde Recep Tayyip Erdoğan yüzde 25,19 oyla İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı seçildi. 4,5 yıl süren belediye başkanlığı, okuduğu bir şiirden dolayı hapse girmesiy,le son buldu. 12 Aralık 1997’de, eşinin memleketi Siirt'te yaptığı bir konuşmada okuduğu “Asker Duası” adlı şiirin "Minareler süngü, kubbeler miğfer / Camiler kışlamız, mü'minler asker / Bu ilâhi ordu dinimi bekler / Allahu Ekber, Allahu Ekber" dizeleri, savcıları harekete geçirdi.

Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesi (DGM), “halkı sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge farklılığı gözeterek kin ve düşmanlığa tahrik ettiği” gerekçesiyle hakkında dava açtı. 21 Nisan 1998'de, bir yıl hapis ve TL’den altı sıfır atılmadığı o dönemde 860 bin lira ağır para cezasına çarptırılmasının yanı sıra siyasetten de men edildi. O sırada 44 yaşındaydı. Karar açıklandıktan sonra belediye binası önünde başlayan gösteriler bir süre devam etti. 26 Mart 1999 günü Pınarhisar Cezaevi’ne giren Erdoğan, İnfaz Yasası gereği 4 aya düşen ceza süresini burada geçirdi. Erdoğan, o dönemde Hürriyet’te çıkan “Muhtar bile olamaz” başlığını hiç unutmadı, Başbakanlığı döneminde sık sık hatırlattı.

 

Yenilikçiler ve AK Parti’nin kuruluşu

 

Erdoğan’ın şiir davası devam ederken, 16 Ocak 1998’de RP "lâiklik karşıtı eylemlerin odağı olmak" suçlamasıyla kapatıldı. Yeni kurulan Fazilet Partisi’nde (FP), gelenekçi-yenilikçi ayrımı iyice su yüzüne çıktı.

Erdoğan hapiste farklı ülkelerden siyasi partilerin tüzük ve programlarını inceledi. Bu incelemelerini daha sonra şu sözlerle anlattı:

"Milli Görüş’ten ayrı bir siyaseti ve liderliği ilk kez hapishanede düşündüm. Yoksa benim bir gün lider olacağım olumlu – olumsuz hep konuşulurdu."

RP'nin yerine kurulan Fazilet Partisi'nin 4 Mayıs 2000’deki 1. Kongresi’ne siyasi yasaklı Erdoğan katılamadı. Yenilikçi kanat, Recai Kutan’ın karşısına Abdullah Gül’ü çıkardı. Gül kongreyi kaybetse de yenilikçiler güçlerini ispat etme fırsatı buldu. FP de 22 Haziran 2001’de “RP’nin devamı ve lâiklik karşıtı eylemlerin odağı olmak” suçlamasıyla kapatıldı. Gelenekçiler ve yenilikçilerin yolları, FP'nin de kapatılmasından sonra tamamen ayrıldı.

Erdoğan cezaevinden çıktıktan sonra, farklı görüşlerden insanları bir araya getirecek bir siyasi parti için çalışmalarını hızlandırdı. Aralarında Gül, Arınç, Abdüllatif Şener, Cemil Çiçek, Abdülkadir Aksu ve Hayati Yazıcı gibi isimlerin yer aldığı grupla Anadolu'nun farklı bölgelerinde toplantılar düzenledi.

Milli Görüş fikriyatını değiştirmeyen gelenekçi kanat, Recai Kutan’ın genel başkanlığında 20 Temmuz 2001’de Saadet Partisi’ni (SP) kurdu. Yenilikçiler ise 14 Ağustos 2001’de Adalet ve Kalkınma Partisi (Tüzüğüne göre kısaltılmış hali AK Parti) çatısı altında bir araya geldiler.

Parti içinde hem Milli Görüş’ün yenilikçi yüzleri, hem de merkez sağ ve özellikle ANAP kökenli isimler bulunuyordu. Erdoğan partinin durduğu yeri İslamcı siyasete mesafe koyarak “muhafazakâr demokrat” olarak açıkladı, meydanlarda eski lideri Erbakan yerine Turgut Özal ve Adnan Menderes ile bağ kurdu.

 

Erdoğan’ın liderliğine ‘hukuk’ engeli

 

AKP’nin kuruluş çalışmaları sürerken, Hasan Celal Güzel’in siyasi yasaklı olmadığını netleştiren Anayasa Mahkemesi (AYM) kararı Erdoğan için de örnek teşkil etti. Siyasi yasağı kalktı. Erdoğan, AKP'nin 16 Ağustos 2001’deki ilk Kurucular Kurulu toplantısında genel başkan seçildi. Ama bir süre sonra, parti kurucu üyeliğinden ve genel başkanlıktan istifa etmek zorunda kaldı. Bunun nedeni, daha sonra partinin kapatılması için de dava açacak olan dönemin Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu’nun, Anayasa Mahkemesi’ne yaptığı başvurulardı. Anayasa Mahkemesi'nin kararı doğrultusunda önce istifa eden Erdoğan, bir gün sonra partisi tarafından tekrar genel başkan seçildi.

 

AKP’den ilk başbakan Gül oldu

 

3 Kasım 2002 genel seçimleri öncesinde, Erdoğan’ın adli sicil kaydının silinmesi başvurusu kabul edildi. Fakat Yargıtay, Başsavcı Kanadoğlu’nun yeni bir başvurusu üzerine kaydın silinmesini yok hükmünde saydı. Yüksek Seçim Kurulu (YSK) da Erdoğan için “seçimlerde aday olamaz” kararı verdi. Kuruluşundan 14 ay sonra yapılan 3 Kasım 2002 genel seçimlerinden AKP, yüzde 34,29 oyla parlamentodaki sandalyelerin yüzde 65’ini kazanarak tek başına iktidar olarak çıktı. Erdoğan milletvekili olmadığı için 58. Hükümet, AKP Kayseri Milletvekili Abdullah Gül liderliğinde kuruldu. Deniz Baykal liderliğindeki ana muhalefet partisi olan Cumhuriyet Halk Partisi'nin (CHP) desteğiyle yapılan anayasa değişikliği Erdoğan’ın milletvekili seçilmesinin önündeki engeli kaldırdı.

Daha sonra dolandırıcılık iddialarıyla anılacak “Jet Fadıl” lakaplı AKP Siirt Milletvekili Fadıl Akgündüz'ün milletvekilliğinin düşürülmesinin ardından, 9 Mart 2003'te Siirt’te tekrar seçime gidildi. AK Parti’nin birinci sıradaki adayı Mervan Gül adaylıktan çekildi, yerine Erdoğan girdi ve oyların yüzde 85’ini alarak 22. Dönem Siirt Milletvekili seçildi. 58. Gül Hükümeti istifa etti. Hükümeti kurma görevini alan Recep Tayyip Erdoğan, 59. Hükümet'in başbakanı oldu.

 

İslamcılıktan AB ve serbest piyasaya

 

Erdoğan göreve başladığında, Türkiye ekonomik krizin etkisindeydi. İşsizlik artarken, ekonomik büyüme durma noktasına gelmişti. 'Piyasalara dost' ekonomi anlayışıyla iktidara gelen AKP, ilk döneminde ekonomiye odaklandı. Ecevit’in başbakanlığı döneminde Dünya Bankası’ndan Türkiye’ye davet edilen Kemal Derviş'in uygulamaya koyduğu “Güçlü Ekonomiye Geçiş” programına sahip çıktı. AKP’nin kurucu üyelerinden Ali Babacan’ın damgasını vurduğu ekonomi politikalarının yanı sıra eğitim, sağlık, ulaştırma ve sosyal politika gibi alanlarda yoğun yatırımlar gerçekleştirirken Erdoğan, ilk dönemlerinde Avrupa Birliği (AB) perspektifine bağlı kaldı. Yine de lâiklik tartışmaları, siyasette askerin rolü gibi konular, 1. AKP iktidarını sık sık meşgul etti.

 

E-muhtıra ardından açılan ‘darbe’ davaları

 

Erdoğan liderliğindeki AKP, 22 Temmuz 2007 genel seçimlerinde oylarını yüzde 47'ye yükseltti. Cumhurbaşkanlığı seçiminin parlamentodaki ilk turunun yapıldığı 27 Nisan 2007 gecesi, “e-muhtıra” olarak bilinen, Yaşar Büyükanıt’ın başında olduğu Genelkurmay Başkanlığı'nın internet sitesinde hükümete karşı yayımlanan bildiri, yeni dönemde asker sivil ilişkisini başka bir boyuta taşıdı. 367 tartışmasının da yaşandığı  Cumhurbaşkanlığı krizi üzerine AKP iki önemli karar aldı; erken seçim ve cumhurbaşkanını halkı seçmesini sağlayacak anayasa değişikliği.

Seçimden güçlenerek çıkınca parlamentoda Cumhurbaşkanlığı’na Abdullah Gül’ü seçtirdi. Bu, Türkiye siyasetini uzun süre meşgul eden başörtüsünün “first lady” Hayrünnisa Gül ile ilk kez Köşk’e çıkması anlamına da geliyordu.

2. AKP iktidarına “Ergenekon' ve 'Balyoz” davaları gibi askerlerin başı çektiği çok sayıda ismin yargılandığı kapsamlı ve tartışmalı hukuki süreçler damga vurdu. 29 Mart 2009'daki yerel seçimlerde AKP, Türkiye genelinde yüzde 38 oy alarak bir önceki seçime göre gerilediği görüntüsü verse de çoğu il ve ilçenin belediye başkanlığını kazanarak aslında önemli bir başarı elde etti.

 

Katma değeri yüksek Kıbrıs atağı

 

Erdoğan, hükümetlerinin dış politikasında aktif bir rol üstlendi. Önce Erdoğan'ın danışmanlığını yapan, 2009'da ise Dışişleri Bakanlığı koltuğuna oturan Ahmet Davutoğlu'nun formüle ettiği 'Komşularla Sıfır Sorun' politikası benimsendi.

İktidarının ilk yıllarında Kıbrıs meselesinin çözümü amacıyla, dönemin Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Kofi Annan tarafından hazırlanan plana destek verdi. 24 Nisan 2004 günü Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'nde 'Annan Planı' referanduma sunuldu. Türk tarafında plan onaylanırken Rum Kesimi'nde reddedildi. Türkiye'nin AB üyeliğinde en önemli engellerden birini oluşturan Kıbrıs sorunun çözüme kavuşturulması şansını rafa kaldıran bu sonuç, Erdoğan tarafından AB platformlarında sıkça dile getirilecekti. Ankara’nın geleneksel yaklaşımının dışına çıkılarak Annan Planı’na destek verilmesiyle Türkiye ilk kez, “Kıbrıs’ta çözümü engelleyen tek taraf” olduğu iddialarına muhatap olmaktan kurtuldu.

 

‘One minute’ ve İsrail’in özrü

 

AKP'nin ikinci döneminde İsrail ile ilişkiler gerginleşirken, Erdoğan’ın Arap dünyasında popülerliği arttı. Erdoğan’ın 2009’da Davos’ta düzenlenen Dünya Ekonomik Forumu’nda İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres’e cevap vermeye çalışırken söz vermek istemeyen moderatöre yönelik olarak kullandığı “one minute” çıkışı ve toplantıyı o anda terk etmesiyle tarihe geçti.

31 Mayıs 2010’da Türkiye’den iki sivil toplum örgütünün organizasyonuyla Gazze’ye insani yardım taşıyan Mavi Marmara gemisine İsrail’in düzenlediği askeri saldırı nedeniyle 9 yolcu ölünce 2013’te İsrail’in özür dilemesiyle sonuçlanacak bir süreç başladı.   

AKP iktidarında çok sayıda ülkeyle yeni ticari ilişkiler geliştirildi; karşılıklı olarak vizeler kaldırıldı. 2013’te AB’ye vizesiz giriş için resmi ilk adımların atılırken çok tartışılan “Geri Kabul Anlaşması” da kabul edildi. Erdoğan, Orta Doğu ve Kuzey Afrika’da Arap Baharı olarak bilinen ayaklanmaları, “halkların meşru talebi” şeklinde nitelendirerek destekledi. Başbakan Erdoğan, Mısır’da, ordunun, Müslüman Kardeşler geleneğinden gelen Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’nin darbeyle devrilmesine “Mısır’da Cumhurbaşkanı olarak Mursi’yi görüyorum” diyerek karşı çıktı.

 

‘Ustalık’ döneminde çözüm süreci ve Gezi

 

Erdoğan'ın “ustalık dönemi" olarak adlandırdığı 3. AKP iktidarı, 12 Haziran 2011 genel seçimlerinde AKP'nin oyların yüzde 49,8'ini almasıyla başladı. Dönemin başlangıcına, Erdoğan'ın başkanlık sisteminin Türkiye’yi yönetmek için uygun olduğu ve bunun tartışılması gerektiği yönündeki sözleri damgasını vurdu. Cumhuriyet tarihinde Adnan Menderes'ten sonra üst üste üç dönem seçim kazanan ve başbakanlık görevini yürüten ikinci isim oldu. Erdoğan bunu Menderes'ten farklı olarak “iktidardayken oylarını artırarak” yaptı. AKP'nin milletvekili seçilmeyi üç dönemle sınırlayan tüzük kuralını sık sık vurgulamaya başladı. Erdoğan'ın Cumhurbaşkanlığı seçiminde aday olmak istediği, hem AK Parti, hem de muhalefet çevrelerinde sürekli dillendirilse de Erdoğan bu konuda net bir ifade kullanmadı. Keza Cumhurbaşkanı Abdullah Gül de yeniden aday olup olmayacağına açıklık getirmemişti.

Diyarbakır’da 2005’te sarf ettiği “Kürt sorunu benim sorunumdur” sözleri önemsenen Erdoğan, 2012 yılı sonunda PKK'nın hapisteki lideri Abdullah Öcalan ile görüşmeler yapılması için adım attı. Süreçte MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın KCK soruşturması kapsamında 7 Şubat 2012'de şüpheli sıfatıyla ifadeye çağrılması Türkiye siyasi tarihine “7 Şubat krizi” olarak geçerken Erdoğan, bir televizyon kanalında konuya dair "Alacaksanız beni alın!" açıklaması yaptı. 

“Çözüm süreci” olarak adlandırılan bu süreçte milliyetçilik kavramını eleştiren ifadeler de kullanan Erdoğan iktidarında anadilde eğitim hakkı tanınmasa da, Kürtçenin seçmeli ders olarak okullara girmesinin yolu açıldı. 

 

Berkin Elvan ve annesi

 

Haziran 2013'e damga vuran Gezi Parkı protestolarına karşı Erdoğan'ın takındığı sert tavır, toplumsal kutuplaşmayı tırmandırdı. Gezi protestocularını “darbe girişimi” yapmakla itham eden Erdoğan’ın eylemcilere yönelttiği “ayakkabıyla camilere girip bira içme, Kabataş’ta başörtülü bir kadını üstüne işemek de dâhil olmak üzere taciz etme” iddiaları ispatlanamadı. Son olarak 14 yaşındaki Berkin Elvan’la birlikte Gezi Parkı eylemleri sürecinde ölenler dokuzu bulurken Erdoğan, Elvan’ın terörist olduğunu ima etti ve anne Gülsüm Elvan’ı mitinglerinde yuhalattı.    

 

17-25 Aralık ve tapeler

 

Gerginlik, 17 Aralık 2013'te üç bakanın çocukları, işadamı Reza Zarrab ve Halk Bankası Genel Müdürü Süleyman Aslan'a yönelik operasyonla başka bir boyuta evrildi. Çok geçmeden 25 Aralık’ta Başbakan Erdoğan’ın oğlu Bilal Erdoğan’ın da şüpheliler arasında bulunduğu ikinci operasyon başladı. Görevden almalarla polisin mahkeme kararını uygulaması engellenirken Başbakan, yapılanlardan Fethullah Gülen cemaatini sorumlu tuttu. Operasyonlar Türkiye’nin gündemini sarsarken sosyal medyada aralarında Erdoğan’a ait olduğu da öne sürülen bazı ses kayıtları yayımlanmaya başlandı.

 

‘Sıfırla’ya yanıt:
Babacığım, 30 milyon avro daha var

 

Başbakan Erdoğan’a ait olduğu ileri sürülen kayıtlarda HaberTürk, Milliyet, Star ve Show TV yayınlarına, medya patronu Aydın Doğan aleyhine açılan bir davaya, Türkiye’nin en büyük sermaye grubu Koç Grubu’nun da taraf olduğu milli gemi ihalesine, Aziz Yıldırım’ın kazanacağı Fenerbahçe Kulübü Başkanlığı seçimlerine ve Danıştay Başkanlığı seçimlerine direkt müdahale yer aldı. 

Kayıtlar arasında en çok konuşulansa Başbakan ile oğlu Bilal Erdoğan arasında 17 Aralık günü geçtiği iddia edilen ses kaydı oldu. Kayda göre, Başbakan, “Evinde ne var ne yok çıkar” diyerek oğlundan “evdeki paraları sıfırlamasını” isterken, Bilal Erdoğan babasına “Babacığım bir 30 milyon avro gibi bir miktar daha var, eritemedik henüz” yanıtı veriyordu.   

Başta Erdoğan olmak üzere AK Parti çevreleri, operasyonu kurguladığını  söyledikleri Gülen cemaatinin yargı ve emniyet bürokrasisi içerisindeki yapılanmasıyla "sivil bir vesayet" kurmaya çalıştıklarını savundu. Erdoğan, gelişmeleri “paralel devletin seçilmiş hükümete karşı darbe girişimi” olarak yorumlarken çok sayıda polis ve yargı mensubunun görev yeri değiştirildi. Erdoğan, oğlunun ifadesini almak isteyen 25 Aralık savcısı Muammer Akkaş için “yüz karası savcı” ifadesini kulandı. Yolsuzluk ve rüşvet suçlamaları üzerine TBMM’de kurulan soruşturma komisyonu, Köşk seçimlerinden önce çalıştırılmadığı için muhalefet AKP’yi suçladı.

Erdoğan liderliğindeki AK Parti, bu ortamda gidilen yerel seçimlerden yine zaferle ayrıldı. 21 büyükşehir ve 32 ilde belediye başkanlığını kazanan AKP Türkiye genelinde yüzde 45'e yakın oy aldı. Erdoğan balkon konuşmasında Gülen cemaatini hedef aldı ve hükümete kurulan tuzakları milletin bozduğunu söyledi.

Erdoğan, 10 Ağustos 2014'te yapılan Köşk seçimleri için CHP ve MHP başta olmak üzere 14 partinin çatı aday olarak gösterdiği eski İslam İşbirliği Teşkilatı Genel Sekreteri Ekmeleddin İhsanoğlu ile Halkların Demokratik Partisi Selahattin Demirtaş ile yarıştı. Yüzde 51,8 oy oranıyla salt çoğunluğu elde eden Erdoğan, Türkiye halkının seçtiği ilk cumhurbaşkanı oldu.   

İlgili Haberler