Gündem

KCK: AKP seçimde istediğine ulaşırsa Kürt işbirlikçileriyle Kürt halkına savaş açacak

Mustafa Karasu: AKP, bazı hayvanların en tehlikeli anındaki saldırganlık içinde

01 Mayıs 2015 20:04

KCK Yürütme Konseyi Üyesi Mustafa Karasu, “AKP bu seçimde istediğine ulaşırsa Kürtleri ve temsilcilerini muhatap almayarak kendine göre bazı Kürt işbirlikçileriyle birlikte Kürt halkına ve Özgürlük Hareketi’ne karşı savaş açacaktır” dedi.

Özgür Gündem’de Hüseyin Ali mahlasıyla yazan Karasu, “AKP’nin bu yaklaşımları seçimden sonra Kürtlere karşı bir savaş yaklaşımıdır. Bu durumu ancak HDP’nin seçimden güçlü çıkması önleyebilir. Çünkü AKP’nin seçim başarısı Kürt sorunu yoktur, masa da yoktur, HDP de muhatap değildir söyleminin onaylanması olacak ve ona göre de hareket edeceklerdir” diye konuştu.

Mustafa Karasu’nun Özgür Gündem’in bugünkü (1 Mayıs 2015) nüshasında yayımlanan “Takke düşmüş, kel görünmüştür” başlıklı yazısı şöyle:

Türkiye’de neden Kürt sorunu çözülmüyor, neden çatışma tehlikesi ortadan kalkmıyor, Tayyip Erdoğan’ın son konuşmalarıyla anlaşılmıştır. Kürt sorununu yok sayan ve Kürtleri bir toplum olarak muhatap almayan yaklaşım, yüz yıldır Kürt sorununu yaratan ve çözümsüz bırakan yaklaşımdır. Devlet Kürtleri muhatap almaz, Alevileri muhatap almaz, kadınları veya işçileri muhatap almaz; bunlarla bir masada oturursa devlet çökermiş, yıkılırmış! Bu devlet ve yönetim anlayışı, yüz yıl, hatta daha öncesi yaygın olan otokratik devlet yönetim anlayışıdır. Zaten Kürt sorunu da yüz yıldır bu nedenle çözüme kavuşmuyor.

Ahmet Davutoğlu Kürtlerin, Alevilerin, kadınların, gençlerin ve birçok etnik ve dinsel grubun temsil edildiği ve destek aldığı bir partiye tam bir illegal örgüt yaklaşımı göstererek saldırıyor. Şiddet çetesi diyor. Bir bakan kalkıp HDP’nin barajı aşması tehlikelidir, diyor. HDP’yi hedef tahtasına oturtmuşlar her şeyi söylüyorlar. Tayyip Erdoğan bunların zirvesi olarak Kürt sorunu da yok, masa da yok diyerek Kürtlere karşı tutumunu açıkça ortaya koymuştur. Bunun anlamı biz iradeli, örgütlü Kürtleri muhatap almayız; biz işbirlikçi ve Kürtlerin siyasi iradesini temsil etmeyen kişilerle işlerimizi hallederiz demektir.

Bu söylemlerin sonucu her yerde HDP’ye saldırılar arttığı gibi, Kürdistan’da da asker ve polis saldırılarını arttırmış bulunuyor. Her seçim öncesi gerilim olmamasına dikkat eden ve seçim propagandasını bunun üzerinden şekillendiren AKP şimdi gerilim yaratma, hatta mevzii çatışmalar yaratarak seçime gitmek istemektedir. Bu nedenle her gün ya sözlü ya da pratikte provokasyon yapma peşindedirler. Eski AKP’li bakan ve genel başkan yardımcısı olan Mir Dengir Fırat "AKP bu seçimi kaybetmemek için her türlü provokasyonu yapar, hatta savaş bile çıkarır" demiştir. Gerçekten de şu anda bazı hayvanların en tehlikeli anındaki saldırganlık içindedir. Bu durum seçime kadar hangi saldırganlık ve provokasyonu açığa çıkarır bunu da yaşayarak göreceğiz. En azından şunu da görüyoruz ki her yerde HDP’ye saldırılar sürecektir. Bunlar da AKP’nin kontrolündeki derin güçler ve özel savaş merkezi tarafından planlanıp pratikleştirilmektedir.

Erdoğan Kürt sorunu yoktur derken terör sorunu vardır demek istiyor. Böylece klasik devlet politikası dillendiriliyor. Çünkü bu devlet Kürtlerin itirazlarını, taleplerde bulunmasını, dağda, ovada ve şehirdeki direnişini ve serhildanını, her türlü eylem ve rahatsızlığını bir terör sorunu olarak ele almıştır. Bu direnişlerin bir sorundan kaynaklandığını kabul etmemişlerdir. Yani bu devlete göre Kürtlerin tanınması gereken bir kimlik sorunu, anadilde eğitim sorunu, kendi kimliği, kültürü ve anadiliyle özyönetim sorunu yoktur. Kürtlerin kimliği, kültürü ve anadili ve ulusal varlığı tehdit altında değildir. Direnişler bu tür sorunlardan değil, dış güçlerin kışkırttığı, bazılarının yarattığı sorunlardan kaynaklanmaktadır. Erdoğan’ın söyleminin tercümesi budur.

Şimdiye kadar Oslo’da, İmralı’da yapılan görüşmeler, HDP Heyeti ile AKP hükümeti bakanlarının sık sık görüşmeleri, HDP Heyeti’nin İmralı ile Kandil’e gidip gelmeleri bir sorunun çözümü için değilmiş! Bunlar sadece AKP hükümetinin ayakta kalması için araçsallaştırılmış durumlarmış. Böylece kendilerinin ifade ettiği bir çözüm süreci yokmuş. Kürt sorunu olmadığına göre, ortada Kürt sorununu çözecek bir çözüm süreci de tabii ki olmaz.

Kuşkusuz şimdiye kadar çözüm süreci tek taraflı yürümüştür. Kürt Halk Önderi ve Özgürlük Hareketi AKP hükümetini çözüm sürecine sokmak istemiş, ama AKP hükümeti hep çözümden kaçmıştır. Aslında Dolmabahçe açıklaması AKP hükümetinin çözüm sürecine girmesini ifade ediyordu. Dolmabahçe’deki ortak açıklama, İmralı’daki devlet heyeti ile Kürt Halk Önderi’nin ve HDP Heyeti’nin tartışmaları sonucu yapılmıştı. Yani bir masa kurulmuştu. Bu nedenle Dolmabahçe Açıklaması’ndan sonra hem Türkiye toplumu hem de Kürt halkı sorunun çözüleceğine dair büyük bir umut içine girmişti. Ancak Tayyip Erdoğan kısa sürede bu umudun üzerine soğuk su dökmüştür. İlk önce Dolmabahçe Açıklaması ve Newroz’da Kürt Halk Önderi’nin okunan manifestosuna karşı çıkmış, çözümün olmazsa olmazı olan izleme heyetinin kurulamayacağını söylemiştir. Son konuşmasıyla da bunu daha ileri götürerek şimdiye kadarki görüşmeleri bir çırpıda silen ve ortadan kaldırır biçimde Kürt sorunu yoktur, böyle bir sorunun çözüleceği masa da yoktur demiştir. Böylece takke düşmüş kel görünmüştür.

Tüm Türkiye halkı ve Kürt halkı şunu görmelidir: AKP bu seçimde istediğine ulaşırsa Kürtleri ve temsilcilerini muhatap almayarak kendine göre bazı Kürt işbirlikçileriyle birlikte Kürt halkına ve Özgürlük Hareketi’ne karşı savaş açacaktır. AKP’nin bu yaklaşımları seçimden sonra Kürtlere karşı bir savaş yaklaşımıdır. Bu durumu ancak HDP’nin seçimden güçlü çıkması önleyebilir. Çünkü AKP’nin seçim başarısı Kürt sorunu yoktur, masa da yoktur, HDP de muhatap değildir söyleminin onaylanması olacak ve ona göre de hareket edeceklerdir.