Politika

KCK: CHP-AKP koalisyonun olmaması iyi oldu; çözüm ya 4 partinin katıldığı bir anayasa ya da yerelden demokrasi

'HDP’nin katılmadığı bir hükümet ülkeye gerçek demokrasi getirmez'

17 Ağustos 2015 16:53

Özgür Gündem'de Adil Bayram mahlasıyla yazan KCK Yürütme Komitesi Üyesi Duran Kalkan, AKP-CHP koalisyon görüşmelerinin olumsuz sonuçlanmasına ilişkin olarak, "Mevcut durumda CHP’nin AKP ile bir hükümet kurmaması iyi olmuştur. Çünkü böyle bir hükümet sadece AKP’nin kirli yükünün CHP’ye de yüklenmesi olurdu, o kadar" dedi. "Özellikle HDP’nin katılmadığı bir hükümetin ülkeye gerçek demokrasi getiremeyeceği açıktır" diyen Kalkan, "Bu nedenle birbiriyle bağ içinde olan iki çözüm yöntemi var: Ya tüm partilerin katıldığı yeni bir demokratik anayasa ya da Kürtlerin geliştirdiği yerelden demokrasi! Bunlar dışında demokratik olan başka bir çözüm yolu yoktur" ifadelerini kullandı.

Duran Kalkan'ın Özgür Gündem'de "Kürt Çözümü" başlığıyla yayımlanan (17 Ağustos 2015) yazısı şöyle:

Kürtler özgürlük için direnişe başladıkları günün otuz birinci yıldönümünü kutluyor. Bu temelde her alanda toplantı ve yürüyüşler yapıyorlar. Kürt kurumlarının neredeyse tamamı kutlama açıklamaları yapmış bulunuyor. Kısaca özgürlüğe adım atmanın sevincini yaşıyorlar. Tabi sevinçleri sadece otuz bir yıl önce ilk gerilla adımı atmış olmaktan ileri gelmiyor. Bugün de halk olarak benzer yeni bir adım daha atıyorlar. 15 Ağustos 1984 Eruh ve Şemdinli eylemleri üzerinde yükselen mücadelenin ortaya çıkardığı toplumsal ve siyasal birikimi yeni bir demokratik toplum yaşamına dönüştürmeye çalışıyorlar. Devletin ve hükümetin çözümsüzlüğüne karşı Kürtler kendi demokratik çözümlerini ortaya koyuyorlar. Birçok Kürt kasabası kendi demokratik özyönetim iradesini beyan etmiş bulunuyor ve bu durum devam da ediyor. Öyle anlaşılıyor ki 7 Haziran seçim sonucunda ortaya çıkan siyasi irade bu sefer kendini yerellerden ortaya koyacak. Zaten gerçek demokrasi de yerelin iradesini ortaya koyması ve kendi kendini yönetmesi anlamına geliyor. Bu durumda Kürtler çok ciddi bir demokrasi adımı atıyorlar ve yeni bir deneyim başlatıyorlar. Belki de ülkemizi 12 Eylül faşizminden kurtaracak gerçek demokratikleşmenin çok ciddi bir adımını atıyorlar. Kürtlerin yerelden demokratik özyönetimi geliştirme adımlarını ciddiye almak ve önemsemek gerekiyor. Çünkü bu adım, merkezi yönetimin çözümsüz kaldığı günümüzde ülkemiz için gerçekten de çok ciddi bir çözüm gücü olarak ortaya çıkabilir. Ülkemiz için ortaya çıkan bu yeni şansı da hemen ortadan kaldırmamak gerekiyor. Bunları neden belirtiyoruz? Genel bir kuraldır; her yeni adım karşı saldırılarla karşılaşır. Çünkü insan ve toplum tutucudur; alıştığının devam etmesini ister. Bizde ise bu durum zaten “Vurun abalıya” türünden saldırılarla karşılaşır. Nitekim şimdiden başta MHP olmak üzere faşist partilerin ve AKP yönetimindeki polisin çok ağır saldırıları başlamış durumdadır. Bu konuda Silopi ve Yüksekova olaylarını yaşamış durumdayız. Silopi’de nasıl bir sivil halk katliamının yaşandığını tüm dünya gördü. Kuşkusuz çok daha korkuncu Yüksekova’daki görüntülerdi. Burada halkın DAİŞ benzeri yöntemlerle nasıl yüzüstü yerlere yatırıldığını ve başlarında yüzü kara maskeli polislerin nasıl tehditler savurduğunu dünya alem gördü. Elbette bu görüntüler ve savrulan tehditler polisin kendi başına yaptığı ve söylediği şeyler değildir. Yapılanlar bir devlet ve hükümet politikasıdır. AKP hükümeti Kürt gençleri ve kadınları üzerine orduyu ve polisi sürmekten çekinmemektedir. Nitekim bizzat Başbakan Ahmet Davutoğlu Türk uçaklarının bir gecede dört yüz sorti yaptığını söyleyerek bununla övünmüştür. Ya şişko ve dazlak polis memuru Harun’un Yüksekova’da söyledikleri! Yere yüzükoyun yatırdığı halka söylemedik söz bırakmamıştır. “Türk’ün gücünün gösterileceğinden” söz etmiştir. Peki Türk gücünü kime göstermektedir? Herhalde Türk Türk’e kendi gücünü gösterme ihtiyacı duymaz! O halde Yüksekova’da yere yatırılanların Türk olmadığını yatıranlar kabul etmektedirler ki öyle bağırmaktadırlar.

Peki burada ortaya ne çıkıyor? Türklük adına bazılarının Kürtleri zorla yönetmek istediği gerçeği ortaya çıkıyor. Bu konuda en pervasız ve hakaret edici sözler söyleniyor, en vahşi saldırılar yapılıyor. Kürtlerin yerelden kendi özyönetimlerini geliştirme çabaları işte bu saldırılar sonucunda gündeme geliyor ve gerçek anlamda Türkiye demokrasisini temsil ediyor.

Beğenelim beğenmeyelim, Kürtlerin geliştirmeye çalıştığı yerel özyönetimlerin demokratik olduğu hususu tartışılmazdır. Eğer bir kasaba halkı, bir mahalle halkı örgütlenerek kendi meclislerini kuruyor ve kendi yöneticilerini seçiyorsa, bundan daha demokratik bir tutum söz konusu olamaz. Böyle bir halka saldırmak değil, yaptıklarından dolayı ödüllendirmek gerekir.

Diğer yandan, Kürtlerin attığı yerel demokrasi adımının ülkemizde yaşanan siyasal çözümsüzlüğe karşı bir demokratik çözüm olduğu da tartışmasızdır. Nitekim 12 Eylül askeri darbesinin ortaya çıkardığı mevcut merkezi yönetim bir çıkmazı ve çözümsüzlüğü yaşamaktadır. 7 Haziran genel seçimi sonrası partilerin hükümet kuramaması bu gerçeği açıkça göstermektedir.

Peki bu durumda Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın önerdiği daha fazla merkezileşme yöntemi bir çözüm olabilir mi? Olamayacağı açıktır. Çünkü demokrasi merkezileşme değil, daha çok özerkleşmedir, yani yerelin inisiyatifinin öne çıkmasıdır. Bu nedenle hem gerçek demokrasiyi geliştiren ve hem de çözümsüzlüğe çare olan Kürtlerin yerelden demokrasiyi geliştirme adımıdır. Nitekim 7 Haziran genel seçiminin ortaya çıkardığı mevcut meclisin yaşadıkları ortadadır. Seçimden sonra yaklaşık iki buçuk aylık bir süre geçmiş olmasına rağmen daha yeni bir hükümet bile kurulamamıştır. Peki böyle bir meclis, hem de bu denli kritik bir tarihi süreçte görevlerini nasıl yerine getirecektir? O halde bu duruma yol açan nedenlerin ciddi bir biçimde irdelenmesi gerekir. Mevcut partilerin yaşadığı çözümsüzlüklerin bunun bir nedeni olduğu söylenebilir. Bu anlamda sorumluluğun bir bölümü MHP ve AKP gibi partilere yüklenebilir. Fakat hepsinin bu olmadığı da açıktır. Çözümsüzlüğü yaratan temel etkenin sistemin kendisi olduğu ortadadır. Peki ne yapmalı? Mevcut durumda CHP’nin AKP ile bir hükümet kurmaması iyi olmuştur. Çünkü böyle bir hükümet sadece AKP’nin kirli yükünün CHP’ye de yüklenmesi olurdu, o kadar. Özellikle HDP’nin katılmadığı bir hükümetin ülkeye gerçek demokrasi getiremeyeceği açıktır. Acil demokrasi ihtiyacının olduğu bir ülkede bunu yapmayan bir hükümetin de AKP’nin kirli yerlerini örten asma yaprağı olacağı ortadadır.

Biz daha önce de defalarca belirttik; ya HDP-CHP-AKP üçlü koalisyonu olacak ya da dört partinin de katıldığı bir ortak koalisyon ortaya çıkacak! Bunlar dışında ülkemiz için başka bir hükümet kurma şansı yoktur. Çünkü ancak böyle bir üçlü veya dörtlü hükümet yeni demokratik bir anayasa ve yasal reformlar yapabilir ve ülkemizi 12 Eylül faşist karanlığından kurtarabilir. Türkiye’nin ihtiyacı da kesinlikle böyle bir demokratik kurtuluştur. Bu nedenle AKP-CHP görüşmeleri bir çözüm vermediği gibi, AKP-MHP görüşmeleri de hiçbir çözüm ortaya çıkarmayacaktır. Bu iki partinin hükümet kurması ülkemiz için gerçek bir felâket olacaktır. Dolayısıyla böyle bir hükümetin uzun ömürlü olması da mümkün değildir. Bunlar dışında çare olarak sunulan yeni bir seçim seçeneği oluyor ki yeni bir seçimin de eğer hile yapılmazsa mevcut tabloda fazla bir değişiklik yapamayacağı açıkça belli oluyor. Toplumumuzun zaten az olan bütçesinin bir bölümünü daha götüreceği görülüyor. Bu nedenle birbiriyle bağ içinde olan iki çözüm yöntemi var: Ya tüm partilerin katıldığı yeni bir demokratik anayasa ya da Kürtlerin geliştirdiği yerelden demokrasi! Bunlar dışında demokratik olan başka bir çözüm yolu yoktur.