“Adil Bayram” mahlasıyla Özgür Gündem’de yazan PKK Yürütme Komitesi Üyesi Duran Kalkan, Adana ve Mersin'deki HDP binalarına yönelik bombalı saldırının failline ilişkin olarak, "Söz konusu kişi gerçekten de bir eski DHKP-C'li ise, aynı kişinin şimdi de bir yeni MİT'çi olma ihtimali çok daha güçlüdür. Bu durumda söz konusu kişinin aynı zamanda DAİŞ ile ilişkili olması da anlaşılır olur ve bir anlam kazanır" dedi.
Duran Kalkan'nın Özgür Gündem’de "Eski DHKP-C’li yeni MİT'çi olabilir" başlığıyla yayımlanan (25 Mayıs 2015) yazısı şöyle:
Kuşkusuz HDP'nin Adana ve Mersin İl Binalarının organize bir şekilde bombalanması olayı çok önemlidir. Bir seçim kampanyası sürecinde söz konusu olayların yaşanmış olması durumu daha da önemli kılmaktadır. Bu durumu, olayları önlemekten sorumlu kişi olan Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun Neden AKP'ye saldırılar değil de HDP'ye saldırılar öne çıkarılıyor sözleriyle izahı ise hiç kabul edilemez.
Söz konusu olayın 7 Haziran genel seçimini doğrudan etkileyeceği ve HDP'nin seçim çalışmalarını engellemeye dönük olduğu açıktır. 7 Haziran seçiminin ise esas olarak bir AKP-HDP mücadelesi biçiminde geçtiği dikkate alınırsa, HDP'nin seçim çalışmalarının zayıflatılmasının AKP'ye yarar getireceği ortadadır.
Dolayısıyla söz konusu bombalama olayları yaşanınca hemen akla AKP'nin gelmesi doğaldır. Hem iktidar olarak söz konusu olayları engellemekle sorumlu olması ve hem de HDP ile mücadele halinde bulunması söz konusu olaylardan AKP'nin sorumlu tutulması yaklaşımını ortaya çıkarmıştır. Bu nedenle, neden AKP sorumlu tutuluyorî denmesi anlamsız ve de yanlıştır.
Durum böyle olmasına rağmen, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile Başbakan Ahmet Davutoğlu, HDP yöneticilerinin bu yönlü açıklamalarına tepki göstermişlerdir. Buradan kalkarak HDP yöneticilerine yönelik ağır suçlamalarda bulunmuşlardır. Halbuki böyle yapmaya hakları yoktur.
Dahası günler geçmiş olmasına rağmen, mevcut iktidar söz konusu olayları aydınlatabilmiş de değildir. Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun açıklamasına göre, söz konusu iki bombalamayı yapan da aynı kişidir ve bir Eski DHKP-C'lidir. Aynı zamanda söz konusu kişi yakalanmıştır!
Basında yer alan bilgilere göre ise, bombalamaları yapan söz konusu kişi DAİŞ'ten emir almıştır ve olaylardan sonra Suriye'ye kaçmıştır! Henüz bunun ötesine geçen bir bilgi bu satırlar yazıldığı zamanda ortaya çıkmış değildir.
Tabi burada ciddi bir çelişki ve farklı bilgi durumu vardır. Dolayısıyla herkesin kafasında bir çelişki oluşmuştur. Acaba söz konusu bilgilerin hangisi doğrudur? Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun verdiği bilgiler mi, yoksa basında yazılanlar mı gerçeği ifade etmektedir? Veya her iki bilgi de gerçeği yansıtmayan durumda mıdır?
Bir kere eski bir DHKP-C'li DAİŞ'in emriyle nasıl hareket eder? Eğer böyleyse, o zaman DAİŞ'çi olmaz mı? Kaldı ki DAİŞ ile DHKP-C arasında herhangi bir ilişkiye şimdiye kadar rastlanmamıştır. Ama DAİŞ ile AKP arasında kanıtlanmış çok fazla ilişki vardır. Bu nedenle, eğer DAİŞ birisine emir verecekse veya birisiyle ortak eylem yapacaksa, ortağının AKP olması ihtimali çok daha güçlüdür.
Bütün bunlar açıkça gösteriyor ki, en başta Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun açıklamaları çelişkili ve çürüktür. Eğer HDP il binalarını bombalayan söz konusu kişi gerçekten de bir eski DHKP-C'li ise, aynı kişinin şimdi de bir yeni MİT'çi olma ihtimali çok daha güçlüdür. Bu durumda söz konusu kişinin aynı zamanda DAİŞ ile ilişkili olması da anlaşılır olur ve bir anlam kazanır.
Bu durum gerçekten de araştırılmaya değer bir konudur. İHD açıklamalarına göre, son dönemde HDP'ye yönelik 114 saldırı yapılmıştır. Tabi şimdiye kadar söz konusu saldırıların failleri bulunmuş da değildir. Bazı siyasetçilerin açıkladığı gibi, polis sadece iktidarı korumakla görevli değildir, muhalefeti koruma görevi de vardır.
Bir seçim sürecinde ve seçime katılan bir partinin ve hem de seçime hala iki haftadan fazla bir zaman varken 114 saldırıya maruz kalması elbette çok önemlidir. Bir kere, böyle bir seçimin adil olamayacağı ve bu durumun seçime gölge düşüreceği açıktır. Diğer yandan, seçime kadar söz konusu partinin daha ne kadar saldırıya uğrayacağı da belli değildir.
Peki neden HDP'ye saldırılar önlenemiyor ve saldırganlar bulunamıyor? Bu sorunun cevabı çok açık: İktidar yapıyor veya yaptırıyor da ondan! Yani olayları engelleyecek ve failleri bulacak olanlar olayları yaptığı için böyle olmaktadır. Açık ki, bu durumdan herkes aynı sonucu çıkarır ve HDP yöneticileri de doğal olarak böyle bir sonuç çıkarmışlardır.
Kaldı ki HDP'nin seçim çalışmalarına yönelik saldırılar son derece planlı ve örgütlüdür. Aynı zamanda çok boyutlu olarak yürütülmektedir. Öncelikle Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile Başbakan Ahmet Davutoğlu meydan meydan dolaşarak HDP'lilere yönelik her türlü sözlü saldırıda bulunmaktadırlar. Küfür ve hakarette üzerlerine yoktur!
Diğer yandan AKP'nin örgütlediği gizli ve sivil polisler HDP'nin Karadeniz, Akdeniz ve Ege bölgeleri seçim çalışmalarını engellemekle ve HDP'nin Türkiye partisi haline gelmesini önlemekle görevlendirilmişlerdir. HDP'nin bu alanlarda il ve ilçe binaları açmalarına, seçim bürosu kurmalarına, miting düzenlemelerine fırsat vermemeye çalışmaktadırlar. Gerektiğinde ise, Adana ve Mersin'de olduğu gibi HDP binalarını bombalamaktadırlar. Böylece Ahmet Davutoğlu'nun HDP Türkiye partisi olamazî sözünün gereğini yerine getirmektedirler.
Açıkça görülüyor ki, HDP'nin seçim çalışmalarının engellenmesi konusunda AKP yöneticileri, polis ve asker arasında bir işbölümü vardır. Bu işbölümünde orduya düşen ise, Kürt şehirlerinde halkı tehdit ederek HDP'ye oy vermelerini engellemek olmaktadır. Nitekim ordu subaylarının kasaba kasaba dolaşarak HDP'ye oy vermeyeceksinizî diye halkı tehdit ettikleri bilgisi gelmektedir.
Bütün bunlar yakın geçmişte yaşanan bir olaya açıklık getirmektedir: Neden Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın MİT'in başında ısrarla Hakan Fidan'ı görmek istediğini! Bu ısrarın arkasındaki sır perdesi şimdi HDP'nin seçim çalışmalarına yönelik saldırılarla aydınlanmaktadır. Bu tür olayların arkasında Hakan Fidan'ın başında olduğu MİT'in bulunduğunu düşünmekten daha doğal bir şey olamaz.
Öyle görünüyor ki, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile MİT Müsteşarı Hakan Fidan devlet içinde ayrı bir gizli örgüt gibidir. Zaten Tayyip Erdoğan başbakanken, Hakan Fidan için Benim sır küpümî dememiş miydi? Belli ki sır küpünden de öte, ortada bir gizli örgüt var. Ve HDP'ye yönelik saldırıların hepsini de bu gizli örgüt tezgâhlıyor.
Buradan AKP'nin denetimindeki MİT'in eski ve yeni bazı örgütleri kendi hizmetinde çalıştırdığı ortaya çıkıyor. Bu nedenle, 7 Haziran yaklaştıkça HDP'ye yönelik saldırıların artarak devam edeceği anlaşılıyor. Kuşkusuz bu durum, aynı zamanda HDP'nin her geçen gün daha da güçlendiğini gösteriyor. Demirel'in deyimiyle Meyve veren ağacı taşlarlar.î
Fakat aynı durum elbette HDP'nin seçim çalışmalarını da zorlaştırıyor ve daha çok mücadele etmelerini ve AKP saldırılarına karşı cesaretle direnmelerini gerektiriyor. Şimdiye kadarki saldırılar bu konuda tüm HDP'lileri epeyce pişirdi. Bundan sonraki saldırılara karşı da tüm HDP'lilerin cesaretle direnerek 7 Haziran’da ciddi bir demokrasi zaferi yaratacaklarına inanıyor ve hepsine üstün başarılar diliyoruz!