“Hüseyin Ali” mahlasıyla Özgür Gündem’de yazan KCK Yürütme Konseyi Üyesi Mustafa Karasu, anadilde eğitim hakkı için Kurdî-Der ve DTK'nın bir haftalık okul boykotu çağrısını desteklediğini belirterek, Kürtler her eylemden ve her siyasi tutumdan önce bu boykotu yapmalıdırlar. Bu boykota katılmayanın bırakalım yurtseverliğinden, Kürtlüğünden bile şüphe edilmelidir. Karasu, "Zaten özyönetim ve özerklik inşalarının en temel amaçlarından biri de anadilde eğitimin Kürt halkının kendi kurumları tarafından yapılmasıdır" dedi.
Karasu'nun Özgür Gündem'de "Okul boykotu" başlığıyla yayımlanan (25 Eylül 2015) yazısı şöyle:
Türkiye’de bayramdan sonra ilkokullar açılacak. Tabii ki yine Türkçe dışında hiçbir çocuk anadilde eğitim görmeyecek. Yani çocuklar asimilasyon değirmeninin içine atılacaklar. Bundan daha büyük bir cinayet ve soykırım olabilir mi? Ama Türkiye’de bu uygulama normal bir şeymiş gibi izleniyor. Buna karşı büyük bir mücadele içinde olunmuyor ama kendisine aydınım, vicdanlı insanım, demokratım denilebiliyor. İşte bu gerçeklik bile Türkiye’nin sağlıklı insanlar ülkesi olmadığının kanıtıdır. Ya da hastalıklı insanlar ülkesidir. Çünkü Türkiye’deki sistem herkesi hastalıklı insan haline getiriyor. Buna yok demek, yaşadığı gerçeklikten haberi olmamaktır. Türkiye’de Türk’ten başka herkesin asimile edilmesi, kültürel soykırıma uğratılması normaldir. Bunu görmek normal bir insan olmaksa, buna bir şey de diyemeyiz. Ama biz Türkiye’deki insanların büyük çoğunluğunun insani açıdan hastalıklı olduğunu iddia ediyoruz. Aziz Nesin, Türkiye’de yaşayanların yüzde 60’ının aptal olduğunu söylemiş. Aptal mıdır, değil midir buna bir şey diyemeyiz, ama insani, ahlaki, vicdani ve evrensel açıdan Türkiye insanının sağlıklı olmadığı kesindir. Bunu da yaratan, Türkiye’deki siyasi, sosyal ve kültürel sistemdir. Bu sistemin yarattığı insanlar da, partiler de, kurumlar da birbirini tamamlamaktadır. Amiyane deyimle tencere yuvarlanmış, kapağını bulmuştur.
Dünyada en büyük cinayet, bir çocuğun anadilini, kimliğini, kültürünü unutturup onu başkalaşıma uğratmaktır. Bu cinayet ve suç başta Türkiye olmak üzere bölgenin diğer ülkelerinde işlenmektedir.
Bakurê Kurdîstan’da Kurdî-Der ve DTK bir haftalık okul boykotu çağrısı yapmış. Esas çağrının okul sisteminin tümüne olması gerekir ama ne acıdır ki, mevcut durumda ancak bir hafta yapılabiliyor. Biz Kürt’üz diyorlar ama çocuklarını da tıpış tıpış okula gönderiyorlar. Bu tabii ayrı bir tartışma konusudur. Ama çocukların kültürel soykırım değirmeninin ağzına atıldığı bir gerçektir. Bunun için çok yazılabilir, çizilebilir. Kuşkusuz Kürtler buradan kurtulmak istiyorlar. Zaten özyönetim ve özerklik inşalarının en temel amaçlarından biri de anadilde eğitimin Kürt halkının kendi kurumları tarafından yapılmasıdır.
Okul boykotunun bir hafta yapılması iyi bir uyarıdır. Aynı zamanda dünya tarihinin en haklı ve en demokratik eylemidir. Bundan daha meşru ve masum tutum olamaz. Hatta böyle bir boykota mecbur olmak ve yapmak bile bir trajedidir. Zaten Kürt sorununun en trajik yanı budur. Ev sahibinin Yavuz hırsızı protesto etmesi gibi bir şeydir. İnsanlık tarihinde Kürtler gibi dilini isteyen başka bir halk yoktur. Türk devletinin ne kadar zalim olduğunu buradan anlamak yeterlidir. Başka hiçbir şeye bakmadan da Türk devletinin ne kadar zalim ve insanlık dışı olduğu Kürt dilinin durumuna bakılarak anlaşılabilir. Tarihte Kürtler kadar dili yok edilen başka bir halk olmamıştır.
Kürtler çocuklarını bir hafta okula göndermeyerek bu gerçekliği ortaya koymuş oluyorlar. Türk devletinin en büyük zalimliği ve ayıbı gözler önüne serilecektir. Bu okul boykotu tabii ki çok meşrudur; ancak tarihin en büyük siyasal eylemidir de. Çünkü Kürtleri kültürel soykırıma uğratıp Türkleştirmek Türk devletinin değişmez politikasıdır. 90 yıldır her konuda politikaları değişir, ama bu konuda değişmez. Kürtlerin asimile edilip yok edilmesi değişmez bir anayasa maddesidir. Zaten her fırsatta değişmez anayasa maddelerinden söz edilmektedir. Bunların hepsi de Kürtlerin yok edilmesiyle ilgilidir.
Kürtler her eylemden ve her siyasi tutumdan önce bu boykotu yapmalıdırlar. Bu boykota katılmayanın bırakalım yurtseverliğinden, Kürtlüğünden bile şüphe edilmelidir. Hiçbir siyasi görüş ayrılığı bu boykota katılmama gerekçesi olamaz. Çünkü Kürt dilinin yok edilmek istenmesi protesto edilmektedir. Analar babalar bu konuda çocuğun iradesine karışamaz denilemez; ana babanın birinci görevi çocuğuna anadilini öğretmektir. Çocuğunu asimilasyondan koruyamayan aileler görevini tam yapamıyordur. O nedenle analar ve babalar çocuklarına ilk görevleri gereği bu bir haftalık okula çocuklarını göndermemelidirler.
Türkçe eğitim veren okulların amacı çocukları eğitmek değildir. Asıl amaç, kendi kimliğinden, kültüründen uzaklaştırmaktır; kimliğini inkar ettirerek kendine ihanet eder hale getirmektir. Hiç kimse kendini aldatmasın, Kürt Özgürlük Hareketi’nin mücadelesi olmasaydı Kürtlük bitmişti. 12 Eylül 1980 askeri faşist darbesi bu amaçla gerçekleştirilmişti. Ancak Özgürlük Hareketi 15 Ağustos’la 12 Eylül’e karşı mücadeleyi geliştirince bu plan bozuldu. Asimilasyon sürse de Kürtlük bilincinin gelişmesi, insanların utanmadan dilini konuşması bu faşist darbenin hedefine ulaşmasını engelledi. Ama tehlike zamana yayılmış biçimde sürmektedir.
Bu açıdan her yerde okullar boykot edilmelidir. Bir hafta okullar boş kalmalıdır. Böylece demokratik özerklikle birlikte anadilde eğitim de gündeme konulmalıdır. Zaten anadilde eğitimle demokratik özerklik birbirinden koparılamaz kadar bir bütünü ifade etmektedirler. Anadilde eğitim olmadan demokratik özerklik, demokratik özerklik olmadan anadilde eğitim anlamlı hale gelmez.
Anadiline sahip çıkmayan onuruna da, geleceğine de sahip çıkamaz. Anadil onurdur, namustur diyerek bir hafta çocukların okula gönderilmemesi Türkiye’nin demokratikleşmesi ve Kürt sorununun çözümü açısından da gösterilmesi gereken bir tutumdur. Kuşkusuz özyönetim ilanı ve demokratik özerkliğin inşa edildiği yerlerde çocukların tümden anadilde eğitim yapacağı okul sistemine geçilmesi gerekmektedir. En azından birinci sınıftan başlayarak bu yapılabilir.