Yeni Şafak gazetesi yazarı Kemal Öztürk, “Kürt sorununun çözümünde üçüncü taraf, Türkiye’nin sivil toplum örgütleridir. Zira Kürt sorunu, sadece devleti ve örgütü etkileyen bir sorun değildir. 20 yıl önce Mazlumder raporunda belirtildiği gibi, sorun artık neredeyse tüm büyük şehirlerde etkileri görülen ve hepimizin yaşamına giren bir boyuta ulaştı. Ayrıca bu sorun tek başına siyaseten etnik, fiziken etnik, zihnen etnik ve fikir olarak etnik duruş sergileyen ekiplerle çözülmesi de imkansızdır” dedi.
AA eski Genel Müdürü Kemal Öztürk yazısında “Sivil toplum örgütleri sahaya inmeli ve üçüncü taraf olarak çözüme katkı sağlamalıdır. Hükümetin başarılı sonuçlar elde eden, “Akil Adamlar Projesi” benzeri bir projeden bahsetmiyorum. Tamamen inisiyatifi ve iradesi kendi içinden çıkan sivil oluşumları kastediyorum” ifadelerine yer verdi.
Kemal Öztürk’ün Yeni Şafak gazetesinin bugünkü (27 Ocak 2015) nüshasında yayımlanan, “Çözüm sürecinde üçüncü tarafa ihtiyaç var” başlıklı yazısı şöyle:
Çözüm sürecinde üçüncü tarafa ihtiyaç var
1995 yılında Yeni Şafak Gazetesi adına uzun bir Doğu ve Güneydoğu turuna çıktım. Mazlumder, köy boşaltmaları, zorunlu göçün nedenleri ve sonuçlarını araştırmak için bölgeye bir heyet gönderiyordu. Ben de heyetteki tek gazeteciydim.
Zorunlu göçün sonuçları ağır oldu
Van’dan başlayan ziyaretler, Adana’ya kadar devam etti ve yaklaşık 10 şehirde incelemelerde bulunuldu. Mazlumder bu incelemeleri daha sonra, “Zorunlu Göçün Nedenleri ve Sonuçları” diye oldukça kapsamlı bir rapor olarak yayınladı (maalesef rapor resmi sitesinde şu an yok). Raporda, zorunlu göçün demografik dağılımdan bölgenin ekonomik yapısına, hayvancılıktan şehir planlamasına kadar, bir çok sosyal sorun ürettiğini ve gelecekte büyük şehirlerde şiddet olayları dahil, ağır sonuçlar görüleceği yer alıyordu. Oldukça önemli ve ses getiren bir araştırma olmuştu, ancak o dönem siyasiler bunu görmezden gelmeyi tercih etti.
Ben de Yeni Şafak’ta, “Bosna’dan Şemdinli’ye İnsanlığın Göçü” adıyla bir yazı dizi yaptım ve raporun biraz farklı bir versiyonunu yayınlamış oldum. Neden Bosna’yı da işin içine kattığımı merak etmişsinizdir. Doğu turuna gitmeden kısa bir süre önce Bosna’da savaş muhabirliği yapmış ve oradaki savaş ve gördüklerim üzerine bir yazı dizi yayınlamıştım. Kendi ülkemde köylerin zorla boşaltılmasını ve insanların zorunlu olarak göç ettirilmesi bende benzer üzüntüler doğurmuştu.
Muhafazakar camia Kürt
sorununu sahiplenmeli
O gün muhafazakar camianın Kürt sorununu görmezden geldiğini, yeterince tartışılmadığını ve soruna çözüm önerileri üretmediğini söylemiş, eleştirmiştim. Bu eleştiriye Doğu’nun en uç şehri Ağrılı olarak kendimi de eklemiş ve Kürt kardeşlerimden özür de dilemiştim. Yazı dizisi sonradan kitaplaştırıldı ve ben o günden bu yana Kürt sorununu takip etmeye çalıştım. Takdiri ilahi Anadolu Ajansı’nda Kürtçe yayınları başlatmak da bana nasip oldu.
Kürt sorunu adını telaffuz dahi edemediğimiz o dönemlerde, yazdıklarımdan dolayı bilmediğim yerlerden ve PKK tarafından tehditler almıştım. Yine de muhafazakar camia bu sorunu Mazlumder’in de çabalarıyla tartıştı ama yeterince yol alamadı. Benim kanaatime göre, Kürt sorunu, dini hassasiyeti yüksek olan bölge halkını en iyi anlayan muhafazakarlar, özellikle de Batı bölgelerinde yaşayanlar tarafından sahiplenilmeliydi. Çünkü muhafazakâr camia hiçbir zaman ırkçı olmadı, silahı çözüm olarak görmedi ve insan haklarını hep önemsedi.
Aradan geçen 20 yıl gösterdi ki, silaha dayalı güvenlik merkezli politikalar, Marksist bir silahlı örgüt ve etnisite temelli yaklaşımlar, Kürt sorunu ve komplikasyonlarını çözecek yetkinliğe sahip değil ve bu zamana kadar da çözemedi.
Eksik üçüncü taraf
Ak Parti hükümetleri başından beri bu sorunu çözmek için istekli oldu ve çaba harcadı. Her defasında bu sorunun çözülmemesi için içerinden ve dışarıdan büyük bir direnç, engelleme ve provokasyon olduğunu hepimiz gördük.
Şimdi hükümet ve HDP arasındaki görüşmelerde eksik bir üçüncü taraf var. Her ne kadar Kandil, yabancı bir ülkeyi üçüncü taraf olarak talep edip, ipe un serme arzusunu dillendirmiş olsa da, kimse bu talebe itibar etmedi.
Kürt sorununun çözümünde üçüncü taraf, Türkiye’nin sivil toplum örgütleridir. Zira Kürt sorunu, sadece devleti ve örgütü etkileyen bir sorun değildir. 20 yıl önce Mazlumder raporunda belirtildiği gibi, sorun artık neredeyse tüm büyük şehirlerde etkileri görülen ve hepimizin yaşamına giren bir boyuta ulaştı. Ayrıca bu sorun tek başına siyaseten etnik, fiziken etnik, zihnen etnik ve fikir olarak etnik duruş sergileyen ekiplerle çözülmesi de imkansızdır.
Sivil toplum örgütleri sahaya inmeli ve üçüncü taraf olarak çözüme katkı sağlamalıdır. Hükümetin başarılı sonuçlar elde eden, “Akil Adamlar Projesi” benzeri bir projeden bahsetmiyorum. Tamamen inisiyatifi ve iradesi kendi içinden çıkan sivil oluşumları kastediyorum.
Bu konuda geçtiğimiz günlerde İHH Diyarbakır’da bölgenin sivil kuruluşlarını ve kanaat önderlerini bir araya getirerek ilk hayırlı adımları attı. Yeni ve daha geniş katılımlı organizasyonlarla bu hayırlı adımlar büyütülmeli. Özellikle batı illerindeki, mesela TOBB gibi, TÜSİAD gibi, MÜSİAD gibi, TESEV gibi, büyük organizasyonların da üçüncü tarafın paydaşları olması gerekir.
Bir çok defa ve bir çok kişi tarafından dillendirildiği gibi, çözüm süreci başarıya ulaştığında Türkiye’nin gücüne güç katılacaktır. Güçlü bir Türkiye sadece AK Parti’nin değil bu topraklarda yaşayan herkesin kazancıdır.