Anılarında belirttiği gibi, Washington’u altüst eden ve sonunda Nixon’un istifasına neden olan bunalım, Amerikan dış politikasının dikkatinin dağılmasına ve engellenebilecek krizlerin yaşanmasına neden oldu.
Bu konuşmalardan bir tanesinde Ecevit, Yunan savaş gemilerinin Türk bayrağı takıp kendi aralarında Türkçe konuşarak ateşkes konusunda hile yaptıklarını söylemesi üzerine Kissinger, “Evet, sayın başbakan, Türk bayrağı taşıyan ve Türkçe konuşulan gemileri batırdığı için Türkiye’yi kimse suçlayamaz” yanıtını vermesi dikkat çekiyordu.
Ecevit’le Harvard’da tanıştı
Ecevit ve Kissinger’ın, Kıbrıs krizinden çok seneler öncesinden birbirini tanıyan iki lider olması dikkat çekici bir unsur.
1957’de Rockefeller bursuyla ABD’ye gidip Harvard Uluslararası Semineri’ne katılan Ecevit’in, o dönem öğretim görevlisi olan Kissinger’dan da dersler aldığı biyografisinde yer alan bir unsur.
İki lider arasındaki bu tanışıklığın Kıbrıs bunalımının yaşandığı döneme nasıl etkileri olduğu merak edilen konular arasında.
Kıbrıs'taki hedefler anılarında
Doğu Akdeniz’de dengelerin değişmesine neden olan ve bugün hala çözümsüz bir sorun olarak kalan Kıbrıs meselesinde ABD diplomasisinin pek de başarılı olamadığı birçok uluslararası ilişkiler uzmanının görüş birliğinde olduğu bir unsur.
Kissinger, anılarında bu unsura şu ifadelerle yorum getiriyor:
“Eğer başarı, her sorunu çözmekle ölçülüyorsa, Amerika’nın Kıbrıs politikası birleşik bir Kıbrıs devletini yeniden kurmak konusunda başarısız olmuştur.
“Ancak her sorunun kesin bir çözümü yoktur ve her statüko geri getirilemez.
“Kıbrıs’taki yüzyıllardır süren Rumlar ve Türkler arasındaki toplumsal çatışmanın ne kadar çetin bir sorun olduğu ortaya çıktı.
“Ancak genel barışın ve barışa dayalı Batı ittifakı yapısının korunması başlı başına önemli hedeflerdi. Ve bunlar 1974 Kıbrıs krizinde Ford yönetiminin ulaştığı hedefler.”
Yunan ve Rumlar tarafından hâlâ eleştiriliyor
Kissinger’ın Kıbrıs askeri harekatı öncesinde ve sırasındaki yaklaşımı Yunan ve Rumlar tarafından hala eleştirilen bir unsur.
Amerikalı diplomatın, Kıbrıs’ı sadece Ortadoğu’ya açılan stratejik bir üs olarak değerlendirdiği, Türkler ve Rumlar arasında bölünmesinden yana olduğu dile getirilen iddialar arasında.
Ayrıca Kissinger’ın, Türkiye’nin NATO’daki rolü nedeniyle Yunanistan’ın tezlerine fazla kulak asmaması, Kıbrıs’ta yaşanan sorunun kaynağı olarak eski Kıbrıs Cumhurbaşkanı Makarios’u görmesi de Yunanistan ve Kıbrıslı Rumların getirdiği eleştiriler arasında.
İngilizler ise Kissinger’ın Kıbrıs sorununu bir öncelik olarak görmemesinden şikayet ediyorlar ve adanın fiilen bölünmesine neden olan süreçte etkin rol oynamamasını eleştiriyorlardı.
Türkiye’ye silah ambargosuna karşıydı
Kıbrıs harekâtının en önemli sonuçlarından biri ABD’deki güçlü Rum lobisinin bastırması üzerine Türkiye’ye silah ambargosunun başlatılması oldu.
ABD’nin, NATO’nun güney kanadında kritik bir rol oynayan müttefikine karşı silah ambargosu başlatması Ankara-Washington arasındaki ilişkilerin gerilmesine ve Türkiye’nin Amerikan üslerini kapatarak tepki vermesine neden oldu.
Kissinger ve ABD Başkanı Gerald Ford, Türkiye’ye ambargo uygulanmasına açıkça karşı çıkarken, bu adımın NATO ittifakını zayıflatacağı ve Amerikan üslerinin varlığını tehlikeye atacağı tezini işlediler.
Kongre’nin aldığı ilk ambargo kararlarını veto eden Başkan Ford, baskıların artması üzerine Aralık 1974’te Türkiye’ye silah satışı ve askeri yardımların durdurulmasını içeren yasayı onadı.
Kissinger, bu süreçte Ankara’yı ziyaret ederek dönemin Başbakanı Süleyman Demirel’den Amerikan üslerinin kapanmamasını talep etti ancak bu kabul görmedi.
Demirel yönetimi, iki ülke arasında savunma işbirliği anlaşmasını feshetti ve üsleri kapattığını açıkladı.
Ambargoya karşı açık tutum alan Kissinger, dönemin Dışişleri Bakanı İhsan Sabri Çağlayangil ile yakın işbirliği içinde Türk-Amerikan askeri işbirliğinin yeniden tesis edilmesi için çalışmalarda da bulundu.
Kissinger ve Çağlayangil, 1976’da Savunma ve Ekonomik İşbirliği Anlaşması (SEİA) imzalayarak silah ambargosunun kaldırılması ve karşılığında üslerin yeniden ABD tarafından kullanılmasının önünü açmak istedi.
Ancak bu girişim, Kongre’ye takıldı. Ambargonun tamamen kalkması ancak 1978 yılında gerçekleşti.
SEİA da 1980’de imzalandı ve 12 Eylül darbesinden sonra onaylanıp yürürlüğe girdi.