Gündem

Kızıltepe JİTEM davasında sona doğru: Zamanaşımı ve beraat istemi

"Cezasızlık politikası hedefine ulaştı fakat bu devlet tarafından gözaltına alınıp öldürüldükleri gerçeğini değiştirmeyecektir"

08 Eylül 2019 18:02

Kızıltepe JİTEM Davası’nda 5 yıldır süren yargılama sonucunda yarın karar çıkması bekleniyor. 'Faili meçhul' olarak gösterilen cinayetlerin sanıkları hakkında benzer davalarda olduğu gibi son duruşmada beraat istenmişti.
 
Mardin’in Kızıltepe ilçesinde 1992-1996 yılları arasında 22 kişinin infaz edilmesi veya zorla kaybedilmesine ilişkin emekli Albay Hasan Atilla Uğur, dönemin Diyarbakır İl Jandarma Komutanı Albay Eşref Hatipoğlu, Jandarma Komando Bölük Komutanı Ahmet Boncuk, Başçavuş Ünal Alkan ve köy korucuları Abdurrahman Kurğa, Mehmet Emin Kurğa, Ramazan Çetin, Mehmet Salih Kılınçaslan ile İsmet Kandemir’in yargılandığı Kızıltepe JİTEM Davası’nın yarın görülecek 18’inci duruşmasında karar çıkması bekleniyor.
 
Mezopotamya Ajansı'ndan Berivan Altan'ın haberine göre bir önceki celsede iddia makamı, yıllarca failleri belli olmayan ve kuyulardan çıkan bedenlere, 5 yılda ortaya çıkan tüm delillere rağmen 17 duruşmanın sonuna doğru, “Tüm sanıklar için istenilen cezalar eski Ceza Kanunu dönemine dair suçlar olduğundan 10 ve 20 yıllık zaman aşımı süreleri nedeniyle düşme, bir kısım sanıklar bakımından ‘müsnet eylemlerin gerçekleştiği sabit olmadığından’ ya da ‘suç unsuru bulunmadığından’ beraat ile maktul Nurettin Yalçınkaya’nın ise ölümü kesin olmadığından karar verilmesine yer olmadığına karar verilmesini” şeklinde mütalaa vermişti.
 
5 yıldır süren davanın hukuki süreci şöyle gelişti: 
 

Gizli tanık Aydos'un ifadesiyle başladı

Kızıltepe Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından JİTEM soruşturması, İstanbul merkezli başlatılan Ergenekon soruşturmaları sırasında “Aydos” kod adı verilen bir gizli tanığın ifadeleri sonrasında başlatıldı. Gizli tanık Aydos, İstanbul Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü’nde 27 Ekim 2008’de verdiği ifadede, Ergenekon sanıklarından Albay Hasan Atilla Uğur’un yüzbaşı rütbesiyle Kızıltepe İlçe Jandarma Komutanı olduğu dönemde yaşanan birçok faili meçhul cinayetin sorumlusu olduğunu söylemişti. Aydos’un “Hasan Atilla Uğur, terörle mücadele adı altında bölgede birçok cinayet, işkence ve karanlık faaliyetler gerçekleştirdi” şeklindeki ifadesi üzerine yetkisizlik kararı verilerek Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderilen dosya, buradan da, “Gizli tanığın ifadesinde geçen olaylar ile benzeri olaylara ilişkin, kapsamlı araştırma yapılması” talimatıyla 10 Ocak 2013’te Kızıltepe Cumhuriyet Başsavcılığı’na sevk edildi.
 

Kuyularda insan kemikleri bulundu

1992-1996 yılları arasındaki faili meçhul cinayetler ve gözaltında kayıp vakalarının aydınlatılmasına yönelik araştırmalar yapılması neticesinde mağdur ve tanıkların ifadeleriyle soruşturma genişletildi. Mardin Kızıltepe’ye bağlı Katarlı köyünde bulunan bir su kuyusu ile yakın çevresinde ve Kırkkuyu köyü Tılzerin (Aysun) mezrasındaki bir su kuyusu ayrıca yıkıntı halindeki bir evin tuvalet çukurunda çeşitli tarihlerde yapılan kazı çalışmaları sonucu çok sayıda insan kemiği bulundu. Burada yapılan DNA testleriyle kuyularda bulunan kemiklerin, çeşitli tarihlerde asker ya da korucularca gözaltına alındıktan sonra akıbetleri bilinmeyen Nurettin ve Necat Yalçınkaya kardeşler, Zübeyir Birlik, Zeki Alabalık, Abdurrahman Coşkun, Mehmet Emin Abak’a ait olduğu tespit edildi.
 
Soruşturmanın genişletilmesiyle birlikte sadece kayıplar değil faillerin PKK olarak gösterildiği faili meçhul dosyalar da bir kez daha açıldı.  Bunlardan biri de Mahmut Abak’ın 14 Ocak 1995’te yaşadığı Eroğlu köyünde gözaltına alınıp işkence yapıldıktan sonra öldürülmesi olayıydı. Gözaltına alınan Abak’ın öldürüldüğü, Tılzerin mezrasındaki kuyuya atılan cesedinin, o yıl yağmurun fazla yağması sonucu 11 Şubat 1995’te suyun yüzeyine çıkmasıyla anlaşılmıştı. Gözaltına alındığına dair yakınlarının şikâyetçi olduğu, tanıkların ifadelerinin bulunduğu bu dosya, “PKK yaptı” denilerek faili meçhul raflarına atılmıştı. 23 Mayıs ile 10 ve 11 Haziran 2013 tarihlerinde yapılan Abak’ın cesedinin bulunduğu su kuyusu ile yakınındaki metruk evin tuvaletinde yapılan kazı çalışmalarında insan kemikleri bulununca savcılık Mahmut Abak’ın öldürülmesini de JİTEM iddianamesine aldı. Zaten aynı kuyuda bulunan kemik parçalarından bazılarının Mahmut Abak’ın akrabası Mehmet Emin Abak’a ait olduğu da tespit edilmişti.
 

Bir aileden 7 kişi katledildi

 
1 Aralık 1992’de Kızıltepe Kahverdi köyü Tuzlucu mezrasında Yiğit ailesinden 7 kişinin öldürülmesi olayı da “PKK yaptı” denilerek, kapatıldı. Soruşturma kapsamında ifadesi alınan gizli tanık “Oğuz”, “Öldürülen 7 kişi PKK sempatizanıydı. Ancak haklarında resmi bir soruşturma yapılmaksızın örgüt mensubu kıyafetleriyle köye gelen JİTEM elemanları tarafından alınarak yargılanmaksızın öldürüldüler. Hatta burada öldürülen kişiler kendi traktörleri ile köy dışına çıkarıldı. JİTEM elemanları kendilerini PKK mensubu gibi tanıtarak ‘Aracımız köy dışında kaldı’ deyip yardım istemek suretiyle bu kişileri alıp götürdü” dedi.
 

"Helikopterden atıldılar"

Yine soruşturma kapsamında 13 Mayıs 1995 tarihinde Mazıdağı ilçesi Yücebağ kırsalında çıkan çatışma sonrasında yaralı yakalanan PKK’li Şehmuz Kaban ve çobanlık yapan Memduh Demir’in akıbeti de “21 Haziran 1995’te daha önce kullanmış oldukları sığınakları askerlere gösterdikleri sırada mayın patlaması sonucu öldüğü” bilgisiyle dosyalarının kapatıldığı belirlendi. Konuyu soruşturan savcılara ifade veren korucu Bahri Oka ise olayı şöyle anlattı: “Operasyon bittikten sonra dağdan biri ‘Ben Mehmet oğlu Memduh. Yücabağlıyım’diye bizim tarafa bağırdı. Şahsın üstünde kısa kollu tişört, beyaz ayakkabı ve kot pantolon vardı. Yani PKK’lilere benzemiyordu. Eşref Albay, ismini hatırlamadığım bir üsteğmen, yaralı PKK’li ve Memduh helikoptere bindiler ve uzaklaştılar. Bu saydıklarım dışında helikopterde iki de pilot vardı. Ben daha sonra üsteğmene Memduh’u sorduğumda bana ‘Hiç sorma, Memduh ve yaralı PKK’li helikopterden aşağı atıldı’ dedi.”
 

Mezarlık görevlisi: Cenazeleri polis teslim ediyordu

Yine soruşturma kapsamında Kızıltepe Belediyesi mezarlık görevlisi olan Hüsamettin Karaca’nın da ifadesi alındı. Gözaltına alındıktan sonra Güngören köyü civarında çatışmada öldürüldü denilerek gömülen Abdulvahap Ateş’in soruşturmasıyla ilgili ifade veren Karaca, “1993 yılından itibaren hatırladığım kadarıyla yaklaşık 30 tane kimliksiz cesedin Akdoğan köyü yolu üzerindeki belediye mezarlığına defninde görev aldım. Bu cesetler bize hastane morgunda genellikle asker, bazen de polis tarafından teslim ediliyordu. O dönem bilhassa 1993’te günde bir iki kez kimliksiz ceset teslimi yapılıyordu. Zaten insanlar bilseler de cenazelerini sahiplenemiyorlardı. Kimsesizler o mezarlığa iki bölüm halinde gömüldüler. İlk başlarda kefenlenip İslami usulle gömülüyordu. Sonraları ceset sayısı çoğaldıkça elbiseleriyle gömmeye başladık” dedi.
 

Gizli tanık: Bıçak timi cinayetleri

Kimliği sonradan açığa çıkan gizli tanık Oğuz (Bedran Akdağ) ayrıca verdiği ifade de, “1994 yılından 2010 yılına kadar geçici köy korucusu olarak görev yaptığını, bazıları tarafından inkar edilse de JİTEM adlı örgütün varlığına kesin olarak şahit olduğunu, hatta 1997-1999 yılları arasında JİTEM’e katıldığını, bu süre içerisinde JİTEM kimliği ile görev yaptığını, o dönem Mardin İl Jandarma Komutanlığı içerisinde JİTEM’in binası olduğunu, JİTEM’in Kızıltepe bünyesinde yürüttüğü faaliyetlere şahitlik ettiğini, o dönem haksız yere yüzlerce kişinin gözaltına alındığını ve akıbetleri hakkında bir bilgiye ulaşılmadığını bildiğini, JİTEM’in Kızıltepe bünyesinde faaliyet gösteren liderinin o dönem Kızıltepe İlçe Jandarma Komutanı olan Hasan Atilla Uğur olduğunu, Hasan Atilla Uğur tarafından ‘bıçak timi’ adıyla oluşturulan bir timin faaliyet gösterdiğini, bu tim içerisinde askeri personel ile birlikte itirafçı ve korucuların da faaliyet gösterdiğini” beyanların da bulunmuştu.

"Bıçak timi" iddianamede yer aldı

Kızıltepe Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hazırlanan iddianame de “JİTEM isimli örgütün faaliyetleri kapsamında şüpheli Hasan Atilla Uğur, Eşref Hatipoğlu ve Ahmet Boncuk’un örgütün Kızıltepe ve Diyarbakır yöneticileri oldukları, dönem itibariyle Kızıltepe İlçe Jandarma Komutanlığı’nda görevli olan Ünal Alkan’ın JİTEM isimli örgüte üye olduğu, Kızıltepe İlçesi’nde bu örgüte bağlı olarak geçici köy korucularından ve itirafçılardan oluşan ‘Bıçak Timi’ adı altında bir timin mevcut olduğu, bu timin korucular Abdurrahman Kurğa, Ramazan Çetin, Mehmet Salih Kılıçaslan, Mehmet Emin Kurğa ve İsmet Kandemir ile asker olan Ünal Alkan’dan oluştuğu, Bıçak Timi’nin 1992 ila 1996 yılları arasındaki faaliyet gösterdiği” ifadelerine yer verildi. Yine iddianame de “Tüm sanıklar, maktuller Yusuf Tunç, Abdulvahap Ateş, Nurettin Yalçınkaya, Necat Yalçınkaya, Kemal Birlik, Abdulbaki Birlik, Zübeyir Birlik, Zeki Alabalık, Mahmut Abak, Mehmet Emin Abak, Hıdır Öztürk, Süleyman Ünal’ın kaçırılma ve öldürülme olaylarının JİTEM yöneticisi olan şüpheli Hasan Atilla Uğur ve Ahmet Boncuklu’nun talimatlarıyla Bıçak Timi tarafından kaçırıldıkları ve öldürüldüklerinin tüm soruşturma dosyası kapsamından anlaşıldığı, JİTEM isimli örgütün Diyarbakır yöneticisi olan ve aynı zamanda Diyarbakır İl Jandarma Komutanı olarak görev yapan şüpheli Eşref Hatipoğlu’nun 15/03/1995 tarihinde kırsal alanda sağ olarak ele geçirildiği, Menduh Demir ve Şeyhmus Kaban’ı helikopterden atmak suretiyle öldürdüğünün anlaşıldığı, JİTEM’e bağlı Kızıltepe İlçesi’nde faaliyet gösteren Bıçak Timi yöneticisi olan şüpheli Ahmet Boncuk’un talimatıyla Bıçak Timi’nde görevli olan şüpheliler tarafından 01/12/1992 tarihinde Kızıltepe İlçesi Tuzluca Köyü’nde İzzettin Yiğit, Mehmet Ali Yiğit, Nuri Yiğit, Abdulvahap Yiğit, Abdulbaki Yiğit, Tacettin Yiğit ve Abdurrahman Öztürk’ün evlerinden alınarak öldürüldükleri, yine aynı gün Yusuf Çakar’ın Ömerli İlçesi’nde Bıçak Timi tarafından öldürüldüğünün anlaşıldığı” ifadeleri yer aldı.
 
17 Eylül 2014 yılında Mardin 2. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından iddianamesi kabul edilen dava henüz ilk duruşma bile görülmeden 20 Kasım 2014 tarihinde Yargıtay 5. Ceza Dairesi tarafından “güvenlik gerekçesiyle” Mardin’den Ankara’ya nakledildi.
 

Dosya HSYK'ya gönderildi

Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesi’nde 03 Mart 2015 tarihinde görülen ilk duruşmada sanıklar Hasan Atilla Uğur ve Eşref Hatipoğlu’nun rütbeleri nedeniyle soruşturma izni nedeniyle dosya Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) gönderildi. HSYK’nın sanıkların “silahlı örgüt kurmak” ve “tasarlayarak insan öldürmek” suçlarından yargılandıkları için izin alınmasına gerek olmadığına ve doğrudan kovuşturma yapılabileceğine hükmeden kararı mahkemeye ulaştı.
 

Reddi hakim talebi reddedildi

15 Ocak 2015 tarihli duruşma da maktul avukatlarından Erdal Kuzu  mahkemenin Ankara’da görülmesinin tabii hakim ilkesine aykırı olduğunu ve “mahkeme heyetinin görülecek olan davaya ilişkin devleti koruma refleksi taşıdığını” belirterek, reddi  hakim talebinde bulundu. Kuzu’nun talebi reddedildi. 24 Haziran 2016 tarihindeki duruşmaya kayıp yakınları avukatları katılmadan duruşma görüldü, tüm sanıklar yönünden duruşmalarda vareste tutulma kararı verildi.
 
Dava dosyasının açılmasından sonra en fazla gündeme gelen ve mahkemeyi uzun süre meşgul den maktul Nurettin Yalçınkaya’nın yaşadığı iddiası oldu. Nüfus kayıtları ve Pendik 2. Aile Mahkemesi’ne ait boşanma kararı ile gündeme gelen Yalçınkaya’nın yaşadığı iddiasını açıklığa kavuşturmak üzere boşanma davasının taraflarından Zeynep Yalçınkaya’nın beyanına başvurulmasına karar verildi. 11 Nisan 2019 tarihinde görülen duruşmada beyanları alınan Zeynep Yalçınkaya’nın ifadesinde Nurettin Yalçınkaya’nın öldüğünden haberi olmadığını, boşanma davası açtığını ve Nurettin Yalçınkaya’nın hiçbir duruşmaya gelmediğini beyan ettiği okundu.
 

"Bu dava gerçeklerle yüzleşme davasıydı"

28 Mayıs 2019 tarihinde duruşma da ise esas ilişkin beyan veren kayıp yakınları avukatlarından Erdal Kuzu davayı şu sözlerle özetlemişti:
 
“Bizim mahkemenize olan güvensizliğimiz devam ediyor. Bu dava Mardin’de görülmesi gerekirken buraya sevk edildi, ortada olmayan güvenlik gerekçeleriyle 4 yıldır mahkemeniz yapması gereken yargılamayı yapmadı. Şimdi dava yargılama faaliyeti olmaksızın bitirilmeye çalışılıyor. Cezasızlık politikası tam anlamıyla bu davada uygulanıyor. Esasında bu davanın 90’lı yıllarda açılması, yargılamanın o zaman yapılması gerekirdi. Yakın geçmişimizde sivillere karşı işlenen suçlar, zorla köy boşaltmalar, zorla yerinden edilen köylüler, yargısız infazlara uğrayan insanlar gerçekliğini ortaya koymuştur. İnsanların kemikleri kuyulardan çıkarılmıştır. JİTEM adlı devlet adına çalışan suç şebekesi ortaya çıkmıştır. Bu dava da gerçeklerle yüzleşme davasıydı.
 

"Ya cezasızlık politikasına devam diyeceksiniz ya da bu işe bir dur diyeceksiniz"

Biz bu yüzleşme davasında yargılamanın adil bir şekilde yapılmasını talep ettik. Kamu görevlileri ya da devlet adına hareket edenlerin yargılandığı davalarda cezasızlık politikasının tamamını gördük. Cezasızlık politikası hedefine ulaştı. Fakat bu devlet tarafından gözaltına alınıp öldürüldükleri gerçeğini değiştirmeyecektir. Tek amacımız, sizin, meslektaşınız savcılar tarafından tespit edilen suçların üzerine hüküm kuracak cesaretli yargıçlar olmanız. Türkiye’deki yüzleşmeye katkıda bulunmanız. Heyetinizin taşın altına elini koyması lazım. Vereceğinizi karar tarihi bir karar olacak. Ya cezasızlık politikasına devam diyeceksiniz ya da bu işe bir dur diyeceksiniz. Bu gerçekliği görmezden gelemezsiniz.”