Fotoğraflar: Didem Alak
21 Mayıs 2017 10:00
“...İlaç milaç bok püsür
Şuramda bir şeyler var
Sahiden bir şeyler var
Haykırmadan anlatamam”
Kavşakta başlıklı şiirin sonunda yer alan bu dizelerin sahibi Turgut Uyar, alternatif rock grubu Neyse’nin son albümünün de esin kaynağı, isim babası: Haykırmadan Anlatamam. Neyse, ilk albümlerinden yaklaşık altı yıl sonra sadece bir albüm değil, 10 hikâyeden oluşan bir ‘çizgi roman’, 2 bölümlük de bir ‘kısa film’ yayınladı.
Albüm kitapçığı, her bir şarkı için ayrı ayrı tasarlanan 10 farklı illüstrasyondan, bütünlüklü bir ‘çizgi roman’dan oluşuyor. Sırasıyla Nafile ve Kahreddin şarkılarına da birbirinin devamı iki klip çeken Neyse, “yıkık şehirleri" ve "yalnız çocukları” konu alan bir 'kısa film' sunuyor.
T24'ün sorularını yanıtlayan iki kişiden oluşan rock grubu, "neden haykırmak zorunda kaldıklarını" anlattı. "İnsanların dinlerken şarkıların öznesi olmasını istiyoruz" diyerek "hayal gücüne" vurgu yapan Neyse’den Selim Kırılmaz ve Deniz Ünlü, sözden müziğe, şarkıdan resme, çizimden filme devam eden üretim sürecine dinleyicilerini de davet ediyor.
- 2011’deki ilk albümden yaklaşık 6 yıl sonra ikinci albümünüzü yayınladınız. Bu zamanın ne kadarı albüm hazırlığı?
Selim: İki buçuk yıl kadarı. Tam net bir tarih hatırlamıyorum ama aşağı yukarı böyle bir süreydi. Sonlara doğru geldikçe daha çok ikinci albüm için emeği içeren, giderek yoğunlaşan bir süreç. İlk albüm yayınlandıktan sonra konserlerini veriyorsunuz. Sonra akustik düzenlemeleri yapılıyor, cover şarkılar yayınlanıyor. Konserler azaldığı ölçüde ikinci albüme yoğunlaşamaya başlıyorsunuz.
- İki kişi rock grubu olmak nasıl bir şey? Çok alışıldık değil sonuçta.
Deniz: "İdeal olarak doğrusu budur" dediğimiz bir durum değil. Ama şartların getirdiği, bu albümün en hızlı ve en doğru şekilde çıkması için o sırada vermemiz gereken bir karardı. Önceden grup ilk kurulduğunda da önce 3 kişiydik sonra 4 kişi olduk, sonra 3 kişiye düştük, yine 4 kişi olduk. Hep bir yeniden oluşum halindeydik. En sonunda yine dönüp dolaşıp grubun kurulduğu 2000 yılından bugüne grubu taşıyan çekirdek kadromuza düştük. Ama bundan sonra da hep böyle gidecek diye bir şey yok.
- İlk albümle iyi bir çıkış yapmıştınız. 5 yıl sonra ikinci albüm geliyor. Haliyle bir beklenti var. Neyse’nin sıkı takipçileri Haykırmadan Anlatamam ile ilk albümü kıyaslıyor. Beğenenler olduğu kadar beğenmeyenler de var. İki albümü siz nasıl kıyaslarsınız. İlk albümde ne yapıyordunuz, bu albümde ne yaptınız?
Selim: Temel olarak ilk albüm üç tane enstrümandan oluşuyor. Davul, bas gitar, elektro gitar ve vokal. Sahnede tek gitarla çalınmak üzere düzenlenmiş bir albümdü. İkinci albümde ise böyle bir sınırın olmadığı, birden fazla gitarın kullanıldığı, farklı efektlerin, farklı gitar tonlarının aynı anda duyulabildiği, trombon, cümbüş, ud, yaylılar, piano, ukulele gibi müzik aletlerinin kullanıldığı, çok sesli, prodüksiyonda kendimize sahnede yapacağımız şeyin birebir aynısı olması gerekliliği gibi bir kural koymadığımız bir düzenleme mantığıyla hazırladık. Albümde çalan müzisyenler sahnede de birebir icra edecek alışkanlığımızı değiştirdiğimiz bir yapım anlayışıyla sunduğumuz bir albüm oldu.
Deniz: Aynen öyle. O şarkı ses olarak, enstrüman olarak ne istiyorsa, ne çağrıştırıyorsa ona yürüdük. Belli kalıplara bağlı kalmamaya çalıştık. Prodüktörümüz de bunu çok destekledi. "Sahnede elbet çalınır. Siz en iyi hâle getirin bu şarkıları yeter ki" dedi. Biraz daha prodüksiyonu yüksek bir albüm oldu. Ama iyi kötü biz değerlendiremeyiz. Çok subjektif kalıyoruz.
- Sözler çok kuvvetli. Bu önem verdiğinizi gösteriyor. Ama sözleri şarkıya yedirmek de zormuş gibi geliyor. Önce şarkı mı, melodi mi yazılıyor?
Selim: Önce melodiyi getirmiş oluyorum. Onu Deniz'le paylaşıyorum. Deniz’in beğendikleri, onayladıkları üzerine söz çalışıyorum. Büyük ölçüde melodilerin içerdiği hece sayısına, vs göre daha sonra üzerinde çalışıyor oluyorum.
- Neyse takipçileri bu albümdeki favori şarkılarını açıklarken hepsi başka bir şarkıdan bahsediyor. Neden, nasıl oluyor bu?
Selim: Bu da sevindirici bir şey. Neyse’nin müzikal yelpazesini genişletmiş olduğunu gösteriyor. İlk albüm belki daha çok punk rock soundlara yakın bir dinleyicinin sevebileceği bir albümdü, yeni albüme nazaran. Bu albümde ilk albümde olmayan kadar sert şarkı olması da, ilk albümde hiç olmayan kadar yumuşak şarkı olması da, farklı enstrümanların kullanılması da, daha farklı müzik dinleme alışkanlıklarına dokunabilme kapasitesine karşılık geliyor.
- "Neyse yumuşadı" şeklinde bir eleştiri de var. Hep bir "Yumuşadı" eleştirisi olur. Metallica’nın "Load" albümü için bile söylenmişti. Nedir bu ‘yumuşadı’?
Deniz: Benim bu albüme dair "yumuşadı"dan anladığım, gitar tonlarının ilk albüme göre o kadar ‘distortion’lı olmaması, ama ben hissiyatının daha da sert olduğunu düşünüyorum. Şimdi en yavaş şarkıda bile hissiyat daha sert, çevremizde olan gelişen oların da etkisiyle belki...
- Çevremizde gelişen olaylar! "Kahreddin devrinde", "Zillet kanun hükmünde", "Amma uzattın" ve "istikrar pek seyrinde" gibi ifadelerin yer aldığı Kahreddin şarkısını yazarken kimden ilham aldınız?
Selim: Bir şarkı yazarı besleyecek en önemli kaynaklardan birisi şiir. Şiir okudukça o şiirsel dili içselleştirmiş oluyorsunuz. Elinize kalem alıp yazmaya başladıkça o üsluba yansıyor. Bu albümün sözlerinin üzerine çalıştığınız sırada en çok eşlik eden şair Turgut Uyar’dı. Ama doğrudan Turgut Uyar’ın iki dizesi var. Biri albümün adı oldu: Haykırmadan Anlatamam. Öbürü de, "Cümbür cemaat aşka abandık." O dili kullanma hali etki ediyor. İlham diye sorduğunuz için söylüyorum.
- Evet, ben içerik olarak da soruyorum yalnız. Mesela, "Zillet kanun hükmünde" sanki OHAL’le ilgisi varmış gibi geliyor.
Selim: Acaba öyle mi?
- Acaba öyle mi?..
Selim: Biz şeyi sevmiyoruz. Onu belki söylemekte fayda var. İnsanların şarkıları dinlerken aktif bir biçimde dinlemesini kendi hayal güçlerini ve kendilerini de şarkılara katarak, bir özne olarak şarkılarla ilişkilenebilecekleri bir dil kurmaya çalışıyoruz. "Burada bunu anlatmak istedik" gibi otoriter yorumlardan genellikle kaçınıyoruz. Şarkılar üretenler kadar dinleyenlerin de.
- Kahreddin gibi politik şarkılarda eskiden çok net bir söylem kullanırıldı. Mesela "İşçisin sen işçi kal" gibi. Çok net bir ifade. Şimdilerde biraz daha kapalı bir dille anlatılıyor. Sadece Neyse için değil, sizin jenerasyondaki birçok rock grubu hakkında aynı şeyi söyleyebilirim. Bu neyin ipucu, edebi bir akımın mı, yoksa bir politik bir baskının mı?
Selim: 68’de, 80’lerde ya da 90'larda yazılmış bir şarkının ya da metnin koşulları ülkenin, dünyanın içinde geçmekte olduğu dönemle ilintili. Daha boğucu ve baskıcı bir döneme girmiş olduğumuzu söylenebilir, son beş on senedir artarak. Hem sanatın bir engeli gibi konuştuğumuz şey, hem de sanatın ön koşulu. Böyle bir engel olmalı ki üzerinden atlamak vs o engelle bir şey yapmak istemelsiniz. Gelecekte bir gün, bir vade sonra sonra belki dönüp birilerinin bakıp daha kolay cevabını verebileceği bir soru sordunuz aslında…
- Evet, bir gün sanat tarihçisi daha kolay cevap versin diye biz de şu an o sanat tarihçisine not bırakıyoruz. O şarkının sözünü yazarken "O kelime biraz fazla mı oldu", "bu kelime çok mu dokunuyor" düşüncesiyle oynamalar oluyor mu?
Selim: İsteyerek, bilerek çıkan şeyler değil. Daha doğrusu insanın kendi otosansürü, yaratıcılıkla ilgili süreçlerde çoğunlukla bilinç dışıyla ilgili olduğu için, bizim kendi adımıza bütünlüklü olarak konuşabileceğimiz bir konu değil. Kelimelerimizin berisinde bir süreç kendimizle ilgili olan kısmı. Birisi bu kelimeyi bu yüzden seçmiştir diyebilir. Fakat henüz çok taze bizim için. O yüzden üzerinden zaman geçtikçe, yorumlanınca anlamlı olacak bir şey.
Deniz: Dinlediğimiz müziklerin de etkisi var. Genelde sevdiğimiz müzisyenlerin de söylediği sözler pat diye "İki kere iki dört" diye anlaşılabilen sözler değil. Sevdiğimiz şeyden yola çıkarak başladık.
- Bu yüzden biraz örtülü sözler...
Deniz: Ucu açık demek daha doğru olacaktır.
- Politik sözlere sahip olan bir rock grubu olmanın sıkıntısı oluyor mu?
Deniz: Dolaylı olarak olabilir. Hazmı kolay bir şarkı mı, yoksa müzik seven birisinin kafasını verip mi dinlemesi gerekiyor. O zaten müziğin popülerliğine etki ediyor. Birine daha popüler, ana akım müzik diyoruz. Diğerine alternatif müzik diyoruz. Zaten alternatif bir yerde duruyor olmak işleri zorlaştırıyor. Daha fazla mecrada dinlenmek adına müzik yapmak da bir tercih.
Selim: Mesela bu en hakkaniyetli açıklama olmayabilir. Bir yandan bu yaptığınız alternatif işlerin de olumlu bir karşılığı var. Kimileri de Deniz'in zorluk olarak addetiklerini peşinen göze alıyor oluşumuzla bağ kurabiliyorlar. O yüzden onun da katkısını teslim etmemek bence hakkaniyetli olmaz.
- Benzer durumu klip için de soracağım. Bu albüme ilk klibinizi Nafile’ye, ikincisini de Kahreddin’e çektiniz. Birbirinin devam filmi gibi çekilen kliplerde soyut bir dünya anlatılsa da para, yalnız çocuklar, yıkık şehirler ve kral gibi figürler, s öne çıkıyor. Bu dördü bize ne anlatıyor?
Selim: Bu sorunun gerçek muhatabı klip yönetmenimiz Can Fakıoğlu esasında.
- İzlediniz sonuçta klibi, siz ne anladınız?
Selim: Can çoğunlukla imgesel anlatımı tercih eden bir yönetmen. Bu son kliple birlikte bize toplam 6 tane klip çekmiş oldu. Bizimle benzer şeyleri dert edinen bir yönetmen. Toplumsal sistemi, parayı, gücü, iktidarı. Onu sembolize etmeye dair deneme yaptı. Ama özelinde onun yerine konuşmayı, onun vebalini almak olarak görüyorum.
Deniz: Senaryo onun fikri...
- Peki, aynı soyut dünyada geçen üçüncü klip gelecek mi?
Selim: Üçüncü klip şu an bildiğimiz kadarıyla gelmeyecek. Devam niteliğinde bir video planı şu an için yok.
- İlk klibi izlediğimizde final sahnesinden ikincisinin geleceğini anlıyorduk. O klipteki devam eden hikâyeyi konu alan üçüncü bir klip planı yok. O zaman hikâye, Kahreddin’in finali sahnesiyle, yani “Kendi sahnesi süpüren kral”la bitmiş oldu.
Selim: Evet şimdilik bitti. Ama Can bunu yaparken bir yandan da devamını getirebileceği bir senaryo üzerinden tasarlamıştı.
- Peki bunun dışında üçüncü klip gelecek mi?
Selim: Üçüncü video olacak. Muteriz şarkısına gelecek.
- Tahmin etmiştim, tam yaz şarkısı!
Selim: Yaz şarkısı diye bir şey var, değil mi? Bir radyo programında Muteriz’i çalarken ağladı bizimle programı yapan radyocu arkadaşlardan birisi. Üç tane daha şarkı çaldık daha düşük olan Nafile, Siyah gibi şarkılar. Ama o Muteriz’e ağladı. Sorduğumuz zaman, Muteriz'in çok üzgün bir şarkı olduğunu söyledi. Hatta bizim öyle görmememize hayret etti. Kimin hangi şarkıda hangi mevsimi yaşadığı da her zaman belli olmayabiliyor.
- Haykırmadan Anlatamam deyince aklıma iki soru geliyor. Bir, Neyse ne anlatmak istiyor. İki, neden haykırmak zorunda?
Selim: Deniz’le aramızda hep konuştuğumuz bir şeydi. Teknik olarak yaptığın şey yüzlerce kişinin içinde, bas bas bağırmak. Veya davula pat pat bir şeylerle vurmak. Yani bunu neden yapıyoruz? Kelimelerin yetmediği yerde böyle bir şey yapma ihtiyacınız olmalı ki böyle bir şey ayyuka çıksın. Bir şeyleri şiddetli bir şekilde ifade etme arzusu. Turgut Uyar’ın da ilgili dizesini gördüğüm zaman, “Haykırmadan Anlatamam”, hep protest bir rock müziğin karşılık düştüğü ihtiyacı tanımlayan bir ibare gibi geldi. Sonra paylaşınca Deniz de çok sevdi.
- Albümün ismi ne zaman kondu?
Deniz: Tam stüdyo kaydına girmemişken. Hala demolar üzerine uğraşırken Selim bu fikri söylemişti bana. Pat diye karar verdik. Grubun ismine karar vermemiz ne kadar sancılıysa buna karar vermemiz o kadar basitti.
- Neyse de ilginç bir isim, grubun ismine nasıl karar verdiniz?
Deniz: Grup ilk iki yılını isimsiz geçirdi. Düşünmüyorduk, sadece müzik yapıyorduk. Sonra sahneye çıkma durumu oluşunca bir isim bulmamız gerekti. Herkes ortaya isim attı. Yüzlerce isim geldi, gitti. Dört kişi aynı anda beğenmediği sürece konamıyordu. İsimler hep çok netti. Müzik o kadar net bir şey değil. İyice sıkıştığımız bir noktada Selim, "Biz hep böyle isimler, sıfatlar, tamlamalar deniyoruz olmuyor. Bir de bağlaç, tümleç vs deneyelim" dedi. O sırada Neyse ortaya atıldı ve herkes "Olabilir” dedi. Süper bi isim olduğu düşünmüyordu kimse ama belki de o yüzden kabul edilebildi tam olarak da. Öyle bir isim galiba, yine ucu açık bir kelime. Arkasında neyin geleceğini bilemiyorsun. Ne fazla iddialı, ne de net bir şey ifade ediyor.
- Aslında isim koyma sürecini ifade ediyor, sonunda “Neyse” demişsiniz!
Selim: "Neden haykırmadan anlatamazsınız?" sorusuna Neyse isminin içeriğiyle birlikte cevap vermek anlamlı olabilir. Kelimelerin, gündeliğin içinde insanın kendisini ifade etmesine kafi gelmeyen bir yerde böyle bir şey yapıyor olmaktan hareketle Neyse’nin işaret ettiği bir boşluk hali var. Kelimenin kifayetsiz kaldığı, belirsiz bir yere karşılık geliyor. Neyse dediğiniz yerde üzerine pek de konuşamayacağınız bir yerdesinizdir zaten. Haykırmadan anlatamadığınız yer de benzer şekilde kelimelerin tıkandığı bir yer. Bu isimlerle tam olarak ne anlatmak istiyorsunuz sorunuzun cevabı belki de bizim için tam da bu yüzden zorlayıcı. Bir yandan da heyecanlı. Sürekli netleştirmeye çağırıyor.
Albüm kitapçığının tasarım ve çizimlerini yapan Gökçe Deniz Balkan da üretim sürecini şöyle anlattı: "Birebir her şarkıyla epey vakit harcadım. Şarkıları defalarca dinleyip hepsinin yolculuklarına çıkıp bana ne yapıyorsa çizgiye almaya başladım. Sonra ortaya bir çizgi çıktı. Bence albümün bütününde olan bir çizgi o. Bir ses çıkarma durumu var ki 'Haykırmadan Anlatamam.' Onun bir çizgisel karşılığı olduğunu düşündüm. Biraz karanlık görüldüğü üzere, renk seçimi de öyle. Biraz saldıran ama içini de tırmalayan bir şey."
"Kahreddin’in görselindeki ekmek neyi anlatıyor?" şeklindeki sorumuza da cevap veren Balkan, "Berkin (Elvan)… Bütün şarkıların arasında en aleni sembolizmi olan bu. Bir adamın bıyıkları arasında hapis kalmış, oradan kaçmaya çalışan ya da kurtulamayan insancıklar..." ifadesini kullandı.
© Tüm hakları saklıdır.