Gündem

Koronavirüs pandemisinde eğitime en 'uzak' olanlar yine mahpus öğrenciler

Uzaktan eğitimin erişilebilirliği tartışılırken sayıları resmi olarak bilinmeyen mahpus öğrenciler konvansiyonel eğitime dahi erişemiyor

Desen: Selçuk Demirel

10 Aralık 2020 00:00

Elif Akgül*

Koronavirüs salgınının dünyayı etkisi altına aldığı bugünlerde internet üzerinden yapılan çevrimiçi dersler ve sınavların ne kadar "erişilebilir" olduğu tartışılırken unutulan bir kesim var: Mahpus öğrenciler.

Cezaevlerindeki öğrenciler, en çok Galatasaray Üniversitesi öğrencisi Cihan Kırmızıgül 2010'da poşu taktığı için 25 ay boyunca tutuklu kaldığı dönemde kamuoyunun meselesi oldu.

Eğitim materyallerine ulaşmada zorluk, sınavlara gitmenin maddi yükü, internet gibi eğitimlerini destekleyecek teknolojilere erişimlerinin olmaması mahpus öğrencilerin sorunlarının başında geliyor. Cezaevindeki bir öğrencinin bürokrasiyi aşıp sınava gidebilmesinin bedeli 600-700 liraya kadar çıkabiliyor. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin "öğrencilerin eğitime erişim hakkının ihlal edildiğine" dair Türkiye'yi mahkûm ettiği bir karar da mevcut.

Bakanlık cezaevlerinde kaç öğrenci olduğunu açıklamıyor

"Binler" ile ifade edilen cezaevlerindeki öğrencilere ilişkin güncel bir veri yok ya da açıklanmıyor. Zira bilgi edinme hakkı çerçevesinde Türkiye cezaevlerindeki mahpus öğrenci sayısını sorduğumuz Adalet Bakanlığı'ndan bir cevap alamadık. CİMER üzerinden, Türkiye cezaevlerindeki öğrenci sayısını sorduğumuz YÖK'e yaptığımız başvuruya ise "Ayrıca cezaevleri için bir bilgi tutulmamaktadır" şeklinde bir cevap aldık.

Öte yandan, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdür Yardımcısı Namık Kemal Varol'un Kasım 2019'da TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Hükümlü ve Tutuklu Hakları İnceleme Alt Komisyonu'na aktardıklarına göre; toplam 2 bin 792 hükümlü ve tutuklu örgün eğitime, 51 bin 458 tutuklu ve hükümlü yaygın eğitime ve 329 mahpus da uzaktan eğitime devam ediyor.

Adalet Bakanlığı'nın mahpus öğrencilerin sayısına ilişkin yaptığı "en güncel" açıklama ise 2016'ya dayanıyor. CHP'li Gamze İlgezdi'nin 2017'deki önergesine yanıt veren Adalet Bakanı Abdülhamit Gül, cezaevlerindeki öğrenci sayısının 2016 itibarıyla 69 bin 301 olduğunu açıklamıştı.

Cezaevlerindeki öğrencilerin durumunu öğrenmek isteyenlerden biri de Halkların Demokratik Partisi İzmir Milletvekili Filiz Kerestecioğlu. Kerestecioğlu 21 Eylül 2020'de verdiği soru önergesinde 2019-2020 bahar döneminde eğitim öğretim kurumuna kayıt olmuş öğrenci mahpusların sayısını, cezaevlerindeki öğrencilerin çevrimiçi sınavlara erişim imkânını, tutuklu ebeveynleri ile birlikte cezaevinde kalan 0-6 yaş çocukların okul öncesi eğitimine erişim koşullarını sordu. Adalet Bakanlığı, Kerestecioğlu'nun sorularını henüz yanıtlamadı.

 "Bu istatistik devletin elinde nasıl olmaz?"

Kampüste ifade özgürlüğü üzerine çalışma yürüten Sivil Alan Çalışmaları Derneği'nden Berna Akkızal, cezaevindeki öğrenci sayısını Adalet Bakanlığı'na defaatle sorduklarını, ancak cevap alamadıklarını söylüyor: "Bakanlık sorulmasına rağmen bunu açıklamıyor. Bu da bizi korkutuyor. Bu sayı çok mu yüksek? Nasıl olur da bu istatistik devletin elinde olmaz? Hapishanede kaç öğrencinin olduğu, özel bir çalışma yapmayı gerektirmeden bilinmesi gereken bir rakam."

Bilhassa "2015'te çözüm sürecinin sona ermesinin ardından" kampüste öğrencilere yönelik artan bir baskı olduğunu söyleyen Akkızal, "Öğrenciler birçok şeye ses çıkarmaya çalışıyorlar. Bu illaki siyasi bir konu olmak zorunda değil. Üniversitedeki yemekhane zamlarını protesto ettikleri için de gözaltına alınıp tutuklanabiliyorlar. Bu tutuklamalar da terör propagandası kılıfına sokuluyor" diyor.

Akkızal ayrıca soruşturma, kovuşturma ve tutuklama süreçlerinin öğrencilere burs, yurt gibi haklarını da kaybettirdiğini, birçok üniversitenin disiplin uygulamalarıyla hakkında soruşturma yürütülen öğrencinin öğrencilik haklarını ellerinden aldıklarını belirtiyor.

Berna Akkızal

"Gerçekten eğitim aldığımı hissetmiyordum"

2012'de yüksek lisans öğrencisiyken tutuklanan İdil Aydınoğlu tutukluyken geçen öğrencilik deneyimini "Gerçekten eğitim aldığını hissetmiyorsun" diye tanımlıyor. Aydınoğlu "Eğitim demek derslere katılmak, bir eğitimciyle doğrudan iletişim şansına sahip olmaktır" diyerek anlatıyor:

"Sınava girmek, birtakım şeyleri okuyabilmek, kendi bilgini ölçmek bir eğitim değil. Ben bana gönderilen kaynakları okudum ve sınava girdim. Bundan hiç memnun olmadığım için de dondurdum okulu. Zaten devam zorunluluğu olan dersleri veremiyorsun, bu başlı başına bir sorun."

Sınava girebilme imkânının o dönem eğitim aldığı üniversitenin "daha özgürlükçü ve duyarlı" bir okul olmasından kaynaklandığının altını çizen Aydınoğlu, "Her üniversiteden öğrenci bu şansa sahip olmayabiliyor" diye ekliyor. 

Aydınoğlu, 2012 yılı başında KCK İstanbul Ana Davası kapsamında gözaltına alınıp tutuklanmıştı. Bugün hukuk kariyerini sürdüren Aydınoğlu'nun jandarma eşliğinde sınava girdiği görüntüsü basına yansımıştı. Aydınoğlu tutuklandığında mahpus öğrenciler tıpkı Cihan Kırmızıgül davasında olduğu gibi kamuoyunun gündemiydi. O dönemki verilere göre Aydınoğlu mahpus 600 öğrenciden biriydi.

İdil Aydınoğlu

 "Cezaevinde var gücümle öğrenci kalmaya çalıştım"

Üniversite öğrencisiyken 12 yıl 8 ay hapis cezası alan ve bunun 8 yıl 4 ayını tutuklu olarak geçiren Ufuk Aydın da Aydınoğlu gibi "Hapishanede tam olarak öğrenci olabilmek maalesef pek mümkün değil" diyor. "Tutuksuz yargılanmanız gerekiyorken tutuklu yargılanıp üniversiteden koparılmak isteniyorsunuz" diyen Aydın, vizelerden geçmelerine rağmen "devamsızlık" nedeniyle final sınavlarına girmelerinin engellendiğini, "bunu yapanın üniversite senatoları" olduğunu söylüyor.

Eğitime devam etmek için devam zorunluluğu olmayan bölümlere başvurabilmek amacıyla birçok defa üniversite sınavına girdiğini anlatan Aydın, "Hapishanede öğrenci olmak benim için bir çabadan ibaretti. Yani cezaevinde var gücümle öğrenci kalmaya çalıştım" diyor ve şöyle anlatıyor:

"Mahpus bir öğrenci olmanın benim açımdan hapishane sürecini kolaylaştıran tarafları oldu. Bu benim kendi içimde yarattığım bir kolaylıktı, zira öğrencilik devletin yarattığı bir kategori değildi. Üretim, bilgiye olan açlık, araştırma istenci; bunların hepsi öğrencilikle ilgiliydi ve bunu ayakta tutmak yaşadığım zorluklara karşı beni bağışık kıldı diyebilirim."

Aydın "Zaman kapatılmayı ciddi bir eziyet haline getirmeye başlayınca tüm o stres hali ile derslere çalışmak yıpratıcı olabiliyordu" diye ekliyor:

"Rüyalarımda sürekli derslere, sınavlara geç kaldığımı görüyor uyandığımda cezaevinde olduğumun farkına varıyordum. Sınava geç kaldığım için sevineyim mi yoksa cezaevinde uyandığım için üzüleyim mi bilemiyordum tabii."

Ufuk Aydın

 "Öğrencilerin yüzde kaçının eğitimini yarım bıraktığını bilmiyoruz"

Mahpus öğrencilerle ilgili çalışma yürüten sivil toplum örgütlerinin başında gelen Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneği'nden (CİSST) Serdar Usturumcalı, mahpus öğrencilerin kendilerinden en çok; ders notu, harç ücretleri için burs verebilecek kurumlarla ilgili bilgi, sınavlara hazırlık için yardımcı kaynak kitap, devam ettikleri üniversitenin bulunduğu il ve ilçelere sevk gibi taleplerde bulunduğunu aktarıyor.

"Öğrencilerin bize gönderdikleri mektuplardan eğitime devam edebilmeleri için bile birçok sorunla karşılaştıklarını anlıyoruz. Dışarıdaki bir üniversite öğrencisinden çok daha zorlu ve eşitsiz şartlarda eğitimlerine devam etmeye çalışıyorlar. Mesela özellikle son yıllarda koğuşların kalabalık olması nedeniyle birçok öğrencinin ders çalışma imkânı bulmakta zorlandıklarını biliyoruz" diye anlatıyor Usturumcalı. Cezaevlerinde üniversite öğrencileri kadar örgün eğitime devam eden öğrenciler de mevcut. Ama Usturumcalı bu öğrencilerin kamuoyuna açıklanan sayıların kaçını temsil ettiğini bilmediklerini, dahası öğrenemediklerini söylüyor: 

"Örgün eğitimine devam ederken tutuklanan ve kapalı ceza infaz kurumlarında tutulan bazı öğrencilerin derslerine devam edemedikleri için devamsızlıktan kaldıklarını ve eğitimlerini mecburen bıraktıklarını ya da en iyi ihtimalle dondurmak zorunda kaldıklarını elimize ulaşan mektuplardan biliyoruz. Fakat bu konuda elimizde rakamlar olmadığı için tabloyu net olarak göremiyor ve öğrencilerin yüzde kaçının eğitimini yarıda bıraktığını ya da kayıtlarını dondurduğunu bilemiyoruz."

"Cezaevinin eğitimden soğutan bir tarafı var"

Cezaevindeyken üniversite sınavına hazırlanan öğrencilerden biri de Ulaş Budak. 2019 Kasım ayında tutuklanan Budak, tahliye olduğu 2020'nin Mart ayına kadar Tarsus T Tipi Cezaevi'nde kalmış. Tutukluluk süreci tam da üniversiteye hazırlandığı döneme denk gelmiş.

"24 kişi bir salondaydık" diye anlatan Budak, "Sessiz bir ortamda ders çalışma ya da deneme sınavı çözme şansım yoktu. Denemeye başladığımda gardiyan gelip çağırabiliyordu" diyor:

"Kitaplar incelemeden geçtiği için uzun süre kitap bekledim. Kitaplar olmayınca öğrenim alabileceğim kitap dışı bir materyalim yoktu. Bir de hapishane psikolojisinde insanın üniversiteye hazırlanmak konusunda motivasyonu da azalıyor. Cezaevinin eğitimden soğutan bir tarafı var. Çünkü mahpusta geleceksizliği görüyorsunuz."

Budak yine de "hırslandığını", soğumaktan ziyade eğitim hakkı için çabaladığını söylüyor. Nihayetinde de Yıldız Teknik Üniversitesi Harita Mühendisliği Bölümü'nü kazanmış.

Ulaş Budak

En büyük zorluk maddi külfet

Hapishanedeki öğrencilerin sorunlarının başında ekonomik zorluklar geliyor. Birçok mahpus öğrencinin harç ücretlerini ödeyemedikleri için eğitimlerini ya yarıda bıraktıklarını ya da derslere hiç başlayamadıklarını söyleyen Usturumcalı, 2017'ye kadar öğrencilerin harçlarının, Adalet Bakanlığı ile Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı arasında imzalanan protokol gereği, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı tarafından karşılandığını hatırlatıyor:

"2017'den beri bu protokol yenilenmedi ve bu burslar hapishanelerin bulunduğu ildeki Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma vakıflarına bağlandı. Hangi öğrencilerin harçlarının ödeneceğine bu vakıfların mütevelli heyetleri karar veriyor artık. Bu da birçok bakımdan işleri zorlaştırdı."

Ekonomik zorlukları, eğitim materyallerine erişim ve sınava katılma koşullarındaki zorluklar takip ediyor. Usturumcalı, maddi sorunlar nedeniyle ders notları ve kaynak kitaplarına ulaşamayan öğrenciler olduğunu ekliyor.

"Öğrencilerin eğitimle bağını koparmamaya çalışıyorum"

Aslında eğitim materyallerinin mahpus öğrencilerle buluşması başlı başına bir serüven. Uzun yıllardır hapishanelerdeki öğrencilerin vasiliğini yapan hukuk akademisyeni İpek Özel, öğrencilerin "eğitimle bağını koparmamak" için eğitimlerinin her aşamasında öğrencilerle ilgileniyor.

Öğrencilerin okullara kayıtlarını "vasi" sıfatıyla Özel yaptırıyor, çünkü kayıt için çıkıp okula gidemedikleri gibi hapistekilerin imza yetkileri de yok. Mahpus öğrencilerin ders seçimini yapan, çalışabilmeleri için eğitim materyallerini, kitapları, geçmiş sınav sorularını hazırlayan ve bunları cezaevine ulaştıran, sınavlara girebilmeleri için gerekli başvuruları yapan yine Özel.

"Onların eğitimle bağının kopmaması için bu zinciri çalıştırıyorum" diyen Özel de maddi zorlukları hatırlatıyor:

"Cezaevindeki bir kişi para kazanmıyor, ki cezaevinde kalmak da para. Devlet 'beslememek için' cezaevinden çıkınca size kiranızı, elektriğinizi, yediğinizi içtiğinizi ödetiyor. Tahliye olduktan sonra devlet size fatura gönderiyor. Cezaevinde olmak çok ciddi bir maliyet. Örneğin şair İlhan Çomak. 'Ona tomar tomar kâğıt götüreyim' diyemiyorsunuz. Kantinden normalin üstünde para ödeyerek almak zorundasınız."

Bu maddiyatın önemli bir ayağı ise sınava ulaşım. Mahpus öğrencinin sınava girebilmesi için öncelikle üniversitesinin cezaevine başvurması gerekiyor. Aynı şekilde öğrenci de aynı taleple cezaevine başvuruyor. Cezaevi, Adalet Bakanlığı'na durumu bildiriyor. Özel, "Bakanlık genelde izin veriyor" diyor.

İpek Özel

"Ring aracı ve jandarmalar için para ödeniyor"

Sınava gitmek bu öğrenciler üzerinde ayrı bir maddi külfet oluşturuyor. Adalet Bakanlığı'nın izin vermesinin ardından öğrenciyi sınava götürecek jandarma görevlilerinin hazır olması için Jandarma Genel Komutanlığı'na yazı yazılıyor. Öğrencinin ring aracı parasını, kendisini transfer edecek jandarmaların ücretini, eğer şehir dışında bir üniversitede sınava girmesi gerekiyorsa okula yakın cezaevinde kalacağı bir günün bedelini de ödemesi gerektiğini belirtiyor Özel: 

"Bir öğrenciyi sekiz jandarma götürüyor. Onların parasını ödemen kaydıyla sınava gidebilirsin. Ring için git-gel 650-700 TL ödediğimiz oldu. Öğrenci 'Ring parasını verdim, taksi gibi götür' diyemiyor. Aynı araç mahkemeye, cezaevine giden kişileri de topluyor. Dört saatlik yolu 14 saatte de gidebiliyorsunuz." 

Sınav aşamasında da mahpus öğrenciler birçok zorlukla karşılaşıyorlar. Özel, sınav aşamasını şöyle özetliyor: 

"Öğrenci eli kelepçeli olarak üniversiteye giriyor. Jandarma sınav salonuna gidiyor, kontrol ediyor, camları kontrol ediyor. Camların kapının önünde konuşlanıyorlar. Eli kelepçeli öğrenci salona alınıyor. İçeri kim girecekse önceden belirtilmek zorunda. Sınav gözetmeni de öyle. Öğrenci dışarıdan bir şey yiyemez içemez, yanında getirdiği suyu varsa içebilir, bisküvisi varsa yiyebilir. Çünkü cezaevine girip çıkarken sağlık kontrolüne giriliyor. Öğrenci tuvalete ancak jandarma eşliğinde gidebilir. Tuvalet konusu kız öğrenciler için sorun olabiliyor çünkü kadın jandarmanın olması lazım. Bazen onun ayarlanması da zor olabiliyor." 

Öğrencilik hayatının geçtiği, sınıf arkadaşlarıyla beraber eğitim aldığı okulda elleri kelepçeli bir şekilde sınava gitmesi ise mahpus öğrenci açısından özel bir deneyim.  

İdil Aydınoğlu fotoğrafının gazetelere yansıdığı sınav gününün tutuklandıktan sonra cezaevinden ilk çıktığı gün olduğunu söylüyor: 

"Benim üniversitede sınava girdiğim gün çok enteresandı, çünkü aslında duygusal bir andı. Hapishaneden ilk çıktığım andı. Komutanlarla çıkıyorsun, her zaman gittiğin üniversiteye önünde statüsünü bilmediğin insanlarla giriyorsun. Beni en çok düşündüren şey, birlikte eğitim gördüğüm insanlarla eşit bir şekilde eğitim hakkıma erişip erişemediğimdi. Bunu gerçekleştiremediğimi düşünüyorum."

Tüm bu sürecin teferruatı, zorluğu ve ekonomik yükü bir yana, İpek Özel asıl sorunun YÖK Kanunu'nda olduğunun altını çiziyor. "YÖK, öğrencilerin sınav ve eğitim hakkını tanıyor" diyen Özel, buna rağmen birçok cezaevi ve üniversitenin -bilhassa da devlet üniversitesinin- mahpus öğrencinin sınava girmesine "güvenlik" gerekçesiyle izin vermediğini söylüyor:

"Birçok üniversite, devlet üniversitesi siyasi gündemle hareket ediyor. Siyasi yöneticiler o konuyla ilgili bir açıklama yaparsa kabul etmiyorlar. Mesela şimdi Ermenistan-Azerbaycan savaşı var. Tarih öğrencisini sınava kabul etmeyebilirler. Bu kadar saçma. Sırf 'slogan atar' diye götürmeyen çok oluyor."

"Eğitim hakkı" anayasa ve yasalarla korunuyor

Eğitim hakkı anayasal ve uluslararası sözleşmelerce korunan bir hak.  

CISST'ten Serdar Usturumcalı anayasanın "Kimse, eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamaz" içerikli 42. maddesini hatırlatıyor: 

"Bu bağlamda Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'da eğitimin amacı mahpusun 'kişiliğini geliştirmek', 'eğitimini güçlendirmek', 'yeni beceriler elde etmesini sağlamak', 'suç işleme eğilimini yok etmeyi sağlamak' ve 'salıverilme sonrasına hazırlamak' olarak, bu amaçlarla düzenlenecek eğitim programları ise 'temel eğitim', 'orta ve yükseköğretim', 'meslek eğitimi', 'din eğitimi', 'beden eğitimi', 'kütüphane' ve 'psiko-sosyal hizmet' olarak yer alıyor."

Bunun yanı sıra Türkiye için bağlayıcılığı olan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin "Eğitim Hakkı" başlıklı 2. maddesine göre;

"Hiç kimse eğitim hakkından yoksun bırakılamaz. Devlet, eğitim ve öğretim alanında yükleneceği görevlerin yerine getirilmesinde, ana ve babanın bu eğitim ve öğretimin kendini ve felsefi inançlarına göre yapılmasını sağlama haklarına saygı gösterir."

Ancak İdil Aydınoğlu, bilhassa Terörle Mücadele Yasası kapsamında tutuklananlar olduğunda bu hakların gereğince kullanılmadığına işaret ederek 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkındaki Kanun'un 67. maddesini hatırlatıyor. Buna göre; 

"Hükümlü, odasında bilgisayar bulunduramaz. Ancak, Adalet Bakanlığı'nın uygun görmesi halinde eğitim ve kültürel amaçlı olarak bilgisayarın ceza infaz kurumuna alınmasına izin verilebilir. Bu haklar, tehlikeli halde bulunan veya örgüt mensubu hükümlüler bakımından kısıtlanabilir."

AİHM'den 13 yıl sonra gelen 'eğitim hakkı ihlali' kararı 

Mahpusların aslında bilgisayar kullanma hakları var. Türkiye'nin bu madde üzerinden mahkûm olduğu bir Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) başvurusu da mevcut. Ancak hak arama sürecinin uzunluğu bu hakkı "kullanılamaz" kılıyor.

Söz konusu dosyada başvurucu olan Mehmet Reşit Arslan 1992'de, Orhan Bingöl de 1995'te ömür boyu hapse mahkûm olmuştu. O sırada Arslan tıp fakültesi son sınıf öğrencisi, Bingöl de başka bir üniversitede öğrenciydi.

Arslan hükümlü bulunduğu İzmir F Tipi Cezaevinde 13 Mart 2006'da, Bingöl de Kocaeli F Tipi Cezaevinde 1 Ağustos 2006'da bilgisayar kullanma talebinde bulundu, fakat cezaevi yönetimleri üstteki madde gereğince bu talepleri reddetti. İki mahpusun AİHM başvurusu 13 yıl sonra, 2019'da sonuçlandı, AİHM de "Eğitim Hakkı" başlıklı AİHS'in 2/1. maddesinin ihlal edildiğine hükmetti. 

Aydınoğlu "Bu uygulamanın hukuka aykırı olduğunun tespit edilebilmesi için 13 yıl geçmesi gerekti. İç hukukun tüketilmesi, AİHM'in kesin karar vermesi çok zaman alabiliyor. Bu da odak noktası olması gereken, eğitim hakkını koruması için aktif bir şekilde yer alan unsurların hapishane idareleri olduğunu gösteriyor" diyor. 

Hapishanelerin mahpuslara bakışının "politik atmosfere göre" değiştiğini vurgulayan Aydınoğlu "Toplumsal bakış, suç döneminin artması azaltması gibi konular kişilerin haklarını kullanmasına etki etmemeli, ediyorsa da bunun makul bir sebebi olmalı" diyor:

"Terör ve örgütlü suçlarla ilgili yargılanan ya da mahkûm olan öğrencilerin haklarının daha kolay kısıtlanabildiğini görüyoruz. Ama burada güvenlik ne demek? Örneğin siyasi nedenlerle hapiste olan siyaset bilimi öğrencisinin Marx okumama gerekçesi güvenlik gerekçesiyle meşrulaştırılabilir mi? Bu onun eğitiminin bir parçası. Bunlar erişimin olduğu bandrollü satılan yazarlar aslında. Bizim ulaşabildiğimiz kaynaklara neden mahpuslar ulaşamasın? Soru neden kısıtlanabilirler olmalı.

"Tutukluluk halinin, tutuklamanın bir istisna olduğunu, insanların hayatlarında yaratacağı etkileri de göz önünde alarak düşünülmeli. Bir öğrenciyi tutukladığınızda ona sadece sınav hakkı vererek eğitimine devam etmesini sağlamış olmuyorsunuz. Mahpus öğrencilerin dışarıdaki sınıf arkadaşlarının sahip olduğu tüm haklara erişebilmesi gerekiyor. Özgürlükleri kısıtlanan kişilerin tüm hakları korunmalı. Bu, eğitim hakkının korunması açısından kaynaklara erişim, hapiste bulunanların eğitim kurumlarına erişimi, burada kendilerinin yadırganmayacak şekilde devam edebilmelerinin sağlanması, eğitimlere katılabilmelerinin sağlanması anlamına geliyor."



Elif Akgül'ün T24 ile paylaştığı bu haber; P24'ün FNF Vakfı'nın desteğiyle sunduğu bilgi edinme hakkına dayalı araştırmacı gazetecilik bursları kapsamında hazırlanmıştır.