Yaşam

Köstek değil destek; UNDP, sınır kentlerinde hem 'ev sahiplerinin' hem Suriyelilerin yaşam kalitesini artırıyor

"Kimseyi arkada bırakma!"

08 Temmuz 2019 23:30

“Ülkenize dönmek ister misiniz?”

Sosyo Politik Saha Araştırmaları Merkezi’nin ocak ayında sınır kentleri Gaziantep, Şanlıurfa ve Kilis'te yaptığı araştırmaya katılan Suriyelilerin yüzde 40’ından fazlası bu soruya “Hayır” yanıtını vermiş. Küresel verilere göre de mültecilerin yüzde 70’i bulundukları ülkelerde kalmaya devam ediyor. Ülke genelindeki Suriyelilerin yarısının çatışmalar bitse dahi dönmeyi tercih etmeyeceklerini söylediğini belirten Birleşmiş Milletler Kalkınma Ajansı (UNDP) da “Sığınmacı nüfusun çoğunluğunun Türkiye’de kalmaya devam edeceğini öngörebiliyoruz” diyor.

Peki ama nasıl?

Son 1 yılda, biri sadece İstanbul özelinde olmak üzere 3 kez sandık başına gidilen Türkiye’de hem seçimlerin beraberinde getirdiği popülizm hem de ekonomik gerilemenin yer yer derinleşerek yer yer de hafifleyerek devam etmesi yabancı karşıtlığını besliyor. Alım güçleri düşen, işlerini kaybeden, yoksullaşan vatandaşlar, bunun sebepleri arasında Suriyelileri ilk sıralarda görürken; UNDP ise kriz sonrası yönetim çerçevesinde dayanıklılık temelli sürdürülebilir bir kalkınma politikası izleyerek hem ev sahibi toplulukların hem de Suriyelilerin yaşam standartlarını yükseltmeyi amaçlıyor.

Avrupa Birliği’nin sağladığı mali destekle finanse edilen ‘Suriye Krizine Yanıt Olarak Türkiye’de Dayanıklılık Projesi'nin (TDP) hedefi de Suriye’ye sınır komşusu olan Şanlıurfa, Hatay, Kilis ve Gaziantep’de ani nüfus artışı nedeniyle belediyeler ile yerel yönetimlerin yaşadığı sorunlara uzun vadeli çözümler getirmek. 

'Post-kriz' yönetimi

Halihazırda tamamlanan ve hâlâ devam eden projeleri anlatmak için Hatay’da gazetecilerle bir araya gelen UNDP Türkiye Mukim Temsilci Yardımcısı(v.)  Sukhrob Khojimatov, üç temel destek alanına odaklanarak hem ev sahibi hem de mülteci topluluklara yeterli hizmet verebilmelerini sağlamak için yerel yönetimlere yatırım yapmayı, başlıca kurumların kapasitelerini güçlendirmeyi amaçlayan projeyi kısaca ‘post-kriz (kriz sonrası) yönetimi’ olarak nitelendiriyor.

Türkiye'deki 'geçici koruma' altındaki Suriyelilerin yüzde 97'den fazlası şehirlerde yaşıyor. Nüfusu 1 milyon 600 bin civarında olan Hatay, 426 bin 617 Suriyeli'ye de ev sahipliği yapıyor ancak bu durum sınır şehrinin merkezi bütçeden aldığı payı değiştirmiyor. 2014 yılında gerçekleşen yasa değişikliğiyle yetki alanının merkezden il sınırlarına genişlemesi sebebiyle yükümlülüklerini yerine getirmekte halihazırda zorlanan Hatay Büyükşehir Belediyesi'nin sırtındaki yük her geçen gün artıyor. Nüfus artışının hizmet ihtiyacını ve yetersizlikler nedeniyle de sorununu artırması da kentte yaşayanların 'sofralarına ortak' gördükleri Suriyelilere tepki göstermesine sebep oluyor. 

Sosyo Politik Saha Araştırmaları Merkezi’nin yukarıda da referans verilen araştırmasına katılan ev sahibi şehir vatandaşlarının yüzde 95'inden fazlası göçün kentlerini değiştirdiğini düşünüyor. Nelerin değiştiği sorulduğunda ise akıllarına ilk gelenler sosyo-ekonomik yapı, güvenlik düzeyi ve işsizlik oranı. İşte UNDP de tam bu noktada devreye giriyor. 

Çift yönlü bir proje: Hem yerel yönetimlerin üzerindeki baskı azaltılıyor hem de mültecilerin kendilerine yetmeleri sağlanıyor

TDP Portföy Yöneticisi Burçe Dündar, UNDP'nin rolünü şu sözlerle anlatıyor: "Bir yandan Türkiye'deki baskının azaltılmasına yardımcı olmaya öte yandan da mültecilerin kendi kendine yeterliliklerini sağlamaya çalışıyoruz. Bu doğrultuda mültecileri kapsayabilmek için hem kurumsal kapasiteler güçlendirilirken hem de mültecilerin insani yardımlara bağımlılıkların azaltılması söz konusu." Bunu da üç başlık altında yapmaya çalışıyorlar:

-Geçim imkanları, istihdam ve yerel ekonomik kalkınma
-Sosyal uyum, güçlenme ve koruma
-Belediye hizmetlerini güçlendirme

UNDP'nin geçen hafta Hatay'da düzenlediği gezinin odağında da belediye hizmetlerinin güçlendirilmesine yönelik projeler vardı. Sadece Hatay özelinde UNDP'nin yerel yönetime nasıl bir katkı yaptığını anlamak için aşağıdaki başlıklara bakmak gerekiyor. 

İstasyonlar tamamlandığında Türkiye'nin katı atık transfer problemini çözen ilk bölgesi olacak

UNDP'nin TDP projesi Reyhanlı, Kırıkhan, Yayladağı ve Samandağ ilçelerine 4 katı atık transfer istasyonu kurulmasını içeriyor. Bu projelerden Reyhanlı'daki tamamlanmış, Kırıkhan ve Yayladağı'ndakilerin yapımı sürüyor, Samandağ ilçesindeki istasyonun ise yer temininde yaşanan problem nedeniyle mobil olmasına karar verilmiş.

Projelerin tamamı bitirildiğinde, kentteki katı atık transfer süreçlerinin kurumsal altyapısı yüzde 90'a yakın oranda UNDP tarafından sağlanan destekle tamamlanmış olacak. Yapılan yatırımdan yararlanacak Türkiye vatandaşı sayısı 384 bin 532, Suriyelilerle de bu sayı 486 bin 433 kişiye çıkacak.

Her istasyona üç adet katı atık transfer aracı ile bir adet kazıcı-yükleyici araç hibe edilmesini de kapsayan proje hem çevre temizliği ve halk sağlığında önemli iyileşmeler sağlıyor hem de Hatay Büyükşehir Belediyesi'nin bütçesinden toplamda 8.5 milyon TL'lik bir yükü alıyor; kuruma hibe edilen araçların sağladığı yıllık 3 milyon TL tasarruf da cabası.

Neden katı atık, UNDP bu işin içinde neden var? 

Projenin AB fonu ve UNDP'nin desteğiyle gerçekleştirilmesinin belediyenin üzerinden alacağı maddi yük oldukça yüksek ancak yine de başlık 'Suriye krizine yanıt' olunca insan neden katı atık yönetiminin seçildiğini sorgulamadan edemiyor. TDP’nin Belediye Hizmetlerini Güçlendirme Projesi’nin başında olan Sertaç Turhal da tam bu sebepten Yayladağı'ndaki şantiye alanında gazetecilere yaptığı açıklamaya "Katı atık transfer merkezi nedir ve biz bu işin içinde neden varız" sözleriyle başlıyor ve şöyle devam ediyor: 

"UNDP’nin hep entegre bir yaklaşımı oldu. Biz bir projeye karar verirken, Türkiye’nin kalkınma hedefleriyle paralel ve belediyelerin ihtiyaçlarına uygun olarak devletten bir partnerle çalışıyoruz. Katı atık aktarma istasyonları da bunun parçası. Bugüne kadar güneydoğuda 6 tane katı atık aktarma tesisi tamamladık, 2 tane daha yapıyoruz ve bizim yaptığımız 8 istasyona ek olarak belediyelerin tesislerini de hesaba katarsak burası Türkiye’de katı atık aktarma sorunu çözülen ilk bölge olacak.

Bu projenin önemli olmasının da birkaç nedeni var. İstasyonlarda sadece inşaat yapmıyoruz, transferi sağlayacak araçları da satın alıp belediyeye verdik. Yayladağ ilçesi 60-65 bin nüfuslu, her gün 65-70 ton çöp çıkıyor. Bu çöplerin merkeze transfer edilmesi lazım ama belediyelerin finansal gücü olmadığından, getirmesi gerekse de belediyeler bu çöpü taşımıyor. Getiremediği için de vahşi depo dediğimiz sahalara döküyor. Bu alanlarda da çöp sızıntı suyu yeraltı su kaynaklarına karışıyor, ekonomik değeri olan bio gaz metan olarak atmosfere salınıyor ve hem sera gazı oluyor hem de patlama tehlikesi yaşanıyor. Bizim amacımız çöpü buradan transfer edip hem vahşi depolama alanlarının yarattığı çevresel tehditleri ortadan kaldırmak hem de belediyelerin çöpten para kazanabilmesini sağlamak."

"Belediyeler, artan hizmet talebini karşılamak için yıllık ek 215 milyon ABD Doları'na ihtiyaç duyuyor"

Altyapı projeleri, belediyelerin bütçelerindeki en büyük kalemlerden biri. Katı atık transfer istasyonlarıyla UNDP hem kentlerin AB standartlarına uyumluluğunu artırarak çevrenin daha fazla korunmasını sağlıyor hem de ani nüfus artışının belediyeler üzerinde yarattığı mali yükü hafifletmeye çalışıyor.

Kaynak ve kapasiteleri zaten kısıtlı olan belediyelerin nüfus artışı ile birlikte gelen atık (çöp, katı atık, atık su vb.) üretimi ve yönetimi gibi, sağlık ve çevre konularını da içeren sorunlarla mücadele etmekte zorlandığının altını çizen UNDP Türkiye Mukim Temsilci Yardimcisi(v.) Khojimatov da "Güneydoğu Bölgesi’nde üretilen toplam ek atık, yılda 1 milyon tonun üzerinde ve katı atıkların sadece taşınmasının yıllık maliyeti 25 milyon ABD Doları’nı aşıyor. Araştırmalara göre, Türkiye'nin güney doğusunda yer alan ve nüfusunun yaklaşık yüzde 20’si kadar mülteciye ev sahipliği yapan illerdeki belediyelerin, artan hizmet talebini karşılamak amacıyla gerekli kapasiteye erişebilmeleri için yıllık ek 215 milyon ABD Doları'na ihtiyacı olacaktır" sözleriyle durumun maddi boyutunu gözler önüne seriyor. 

Hassa'ya atık su tesisi: Belediyenin üzerindeki maddi yükü hafiflet ve Asi Nehri temizle

UNDP'nin atık yönetimi konusunda hayata geçirdiği bir diğer proje de Hassa'daki atık su arıtma tesisi. Eylül ayında tamamlanması planlanan proje kapsamında günlük 4 bin metreküp su arıtılacak. Bu da an itibariyle Hassa'nın kanalizasyonunun aktığı Asi Nehri'ndeki kirliliğin önüne geçilmesi adına önemli bir adım. Lübnan'da doğan ve Suriye'den geçerek Türkiye'den denize dökülen Asi Nehri'nin tamamını temizlemek mümkün değil ancak Hassa bölgesindeki yaklaşık 60 bin kişinin atık su arıtma ve atık yönetimi ihtiyacına cevap verecek olan tesisle yeraltı sularının kirlenmesi de dahil, bir dizi önemli sağlık ve çevresel riskin azaltılması hedefleniyor. 

Projenin tamamlanmasıyla birlikte 24 bin 954'ü yerli, 6 bin 613'ü Suriyeli olmak üzere toplam 31 bin 567 kişi atık su tesisinin faydasını doğrudan görecek. 3 milyon 279 bin dolar tutarındaki projenin AB'nin finansal desteğiyle yapılması da, belediye öz kaynaklarının farklı yatırım projelerine aktarılmasını mümkün kılacak. 

Belediyelerin dayanıklılık geliştirme konusunda acil ve öncelikli olarak desteklenmesi gerektiğini belirten TDP Portföy Yöneticisi Dündar da bu sebeple uluslararası toplumun temel hizmetlere yönelik 18 milyon doları katı atık, 7 milyon doları atık su, 16 milyon doları kamusal alanlar ve 4.8 milyon doları da itfaiye olmak üzere yaklaşık 46 milyon dolar yardım yaptığını söylüyor ve ekliyor: 

"Bu şekilde belediyeler yenilenebilir enerji gibi alanlara odaklanıyor, tasarrufta bulunuyor ve dolayısıyla da ellerinde diğer alanlar için ek kaynak yaratılıyor."

İtfaiyeye de destek; nüfusun yüzde 30'undan fazlasını doğrudan etkiliyor

UNDP'nin Hatay'da katkı sağladığı bir diğer kurum da itfaiye. Türkiye'nin Suriye'de gerçekleştirdiği sınır ötesi operasyon sonrası faaliyet alanı genişleyen ve halihazırda yetersiz olan kapasitesi daha da azalan Hatay İtfaiyesi'ne 2 yangın söndürme aracı ve bir su tankeri hibe edilmiş. Bir yangın anında müdahale için ilk 3 dakikanın hayati öneme sahip olduğunu ifade eden itfaiyeciler, UNDP'nin sağladığı araçlar sayesinde müdahale kapasitelerinin arttığını söylüyor. UNDP'nin araç desteği, hem geleneksel ısınma yöntemleri sebebiyle yangın ihtimalinin daha yüksek olduğu Suriyelilerin yaşadığı bölgelere müdahale hem de yerli nüfusun mevcut sıkıntılarını giderme konusunda büyük katkı sağlamış.

İtfaiyeye hibe edilen iki adet ilk müdahale aracının 2018 yılında 200'den fazla vakada kullanıldığı düşünülüyor; bu sayı da ilçe genelinde meydana gelen yangınların yüzde 25’ine, il genelinde meydana gelen yangınların ise yüzde 4,1’ine denk düşüyor. Bu hesaplamayla itfaiye söndürme araçlarından fayda gören kişi sayısı 470 binden fazla. 

Bağışlanan su tankeri ise büyük ölçekli yangın vakalarının yanı sıra su dağıtımı ve cadde sulaması gibi görevlerde de kullanılıyor. UNDP tarafından temin edilen araç, Antakya ilçesinde bu görevler için kullanılan tek tanker ve aynı zamanda bir diğer merkez ilçe olan Defne’de de kullanılıyor. 2018 yılı verilerine göre, su tankeri 4.262 su dağıtımı, 1.925 cadde sulama görevinde kullanılmış; bu da il genelindeki su verme/dağıtma ve cadde sulama görevlerinin sırasıyla  yüzde 25,66 ve yüzde 17,50’sine denk düşüyor. Sulama aracının yılda 660 binden fazla kişiye hizmet verdiği düşünülüyor. 

Nasıl ki yangın Türkiyeli ya da Suriyeli dinlemiyorsa; araçların hizmet verdiği kişilerin ev sahibi ülkeden mi yoksa mültecilerden mi olduğunun da istatistiği yok. Hatay İtfaiyesi'ndeki yetkililer sayıları toplam olarak veriyor, bu da aslında hem ev sahibi ülkenin vatandaşlarının hem de Suriyelilerin kolektif kalkınmasını amaçlayan UNDP'nin projesinin ne kadar anlamlı olduğunu gösteriyor. 

"Suriyeliler evlerine dönsün" söylemi, özellikle de ortada geri dönülebilecek bir ev kalmamışken çokça absürt. Araştırmalar ve mevcut veriler de zaten bunun gerçekçi olmadığını gösteriyor. Yüz binlerce Suriyeli bebek Türkiye'de doğdu ve ailelerinin yaşadığı ülkeyi hiç görmedi, yine yüz binlerce çocuk okula burada başladı, buradaki hastanelerde tedavi oldu, olmaya da devam ediyor. Dünyanın bir göçler dönemine girdiği düşünüldüğünde bir arada yaşamın formülünü bulmak şart. 

UNDP'nin dayanıklılık temelinde kurguladığı sürdürülebilir kalkınma projeleri de sığınmacı krizinden en çok etkilenen şehirlerdeki yaşam koşullarında kolektif bir artış sağlayarak bir arada yaşamın nasıl kurgulanabileceğine dair ön açıcı bir örnek oluşturuyor, hem de BM'nin 2030 Gündemi sloganının da söylediği gibi, "Kimseyi arkada bırakmayarak..."


*UNDP'nin ‘Suriye Krizine Yanıt Olarak Türkiye’de Dayanıklılık Projesi'nin (TDP) detayları için tıklayın