27 Temmuz 2021 00:00
TÜRKİYE'NİN 'ÇALINTI SORU' TARİHİ
İKİNCİ BÖLÜM
2008 yılında AKP’ye yönelik kapatma davasının açılması ve Anayasa Mahkemesi’nin partiyi kapatmamasına rağmen laikliğe aykırı faaliyetlerin odağı haline geldiği gerekçesiyle Hazine yardımının kesilmesi yaptırımına mahkûm etmesi sonrasında cemaat devreye girdi. Bu süreçte ve sonrasında cemaat kadroları emniyette ve yargıda kritik görevlere getirildi. Emniyette istihbarat, organize suçlar, terör şubelerinin kilit noktalarında artık onlar vardı. Yargıda da özel yetkili savcılık ve mahkemelerde de.
Ergenekon soruşturmasının başlayacağı da belli gibiydi. Hükûmete yakın gazeteler, harıl harıl deneyimli polis ve yargı muhabiri arıyor, bulamazsa cemaat gazetelerindeki kadrolardan yararlanıyordu. O dönemde, büyük bir soruşturmanın başlayacağı yolunda öngörüler duymak sürpriz değildi. Ergenekon’un düğmesine böyle bir ortamda basıldı.
2010 yılına gelindiğinde saflar hemen hemen belliydi. Cemaatin yürüttüğü soruşturmaları ve davaları destekleyenler ve muhalefet edenler.
KPSS (Kamu Personeli Seçme Sınavı) sorularının çalınması skandalı, tam da böyle bir ortamda patladı.
2010’da KPSS tamamlanmış, adaylar gelecek puanları bekliyordu. Ancak ÖSYM’nin internet sitesine giren bir hacker, tüm Türkiye’yi şaşkına çeviren bilgiler verdi.
2009’da KPSS birincisi Eğitim Bilimleri Sınavı’nda 120 net yapamamışken, 2010’da yüzlerce kişi 120 net veya 1 ya da 2 yanlışla sınavı tamamlamıştı. Hacker, Türkiye’ye şunları duyuruyordu:
“Tüm adayların sonuçları önümdeydi. 1200 kişi 98 üstü almış. Bunlar önceki sınavda 40 puanı bile aşamamıştı."
İddialar yavaş yavaş yayıldı ve büyüdü. 120 sorudan 110 ve üzeri net yapanlardan 20 kişinin aynı evde yaşayan çiftler, kardeşler ve arkadaşlar olduğu ortaya çıktı.
Uzun yıllardır ÖSYM’de çalışan ÖSYM Başkanı Ünal Yarımağan’a göre ise sorun yoktu. Yarımağan, “Ya hiçbir şey olmamıştır ki bu bence ciddi bir olasılık veya bir şey olmuşsa, bir sızma olmuşsa nereden olduğunu ancak savcılık bulabilir. Yani bunu adaylarla konuşarak, ancak savcılık bulabilir kanaatindeyiz. 300-500 kişiye sorular servis edilmiş olsa yüzde yüz eminim bunun kokusu çıkardı” diyerek, topu savcılığa attı.
Ancak artık macun tüpten çıkmıştı. Önce soruların sınavdan dört gün önce mail yoluyla dışarıya sızdırıldığı ortaya çıktı. Hemen ardından sınav komisyonu üyelerinden birisinin KPSS’ye hazırlık kursu veren dershanenin yöneticisi olduğu!
Soruşturmalar başlatıldı ve henüz 1 ay geçmeden, 4 Eylül 2010’da fail bulundu!
İzler, soruların elektronik posta yoluyla Isparta Yalvaç’ta çobanlık yapan Baki Saçı’ya gönderildiğini gösteriyordu. Soruları gönderen ise Berat Koşucu adlı kişiydi. O dönem 26 yaşında olduğu belirtilen Koşucu, Turgut Özal Düşünce ve Hamle Derneği’nde bilgi işlem sorumlusu olarak çalışıyordu.
24 yaşındaki Saçı, ifadesinde süreci net biçimde anlattı. Saçı, ifadesinde, KPSS sınavıyla alakalı cemaat odaklı iddialarla ilgili de ayrıntılı bilgiler verdi. Saçı, üniversiteye hazırlanırken gittiği bir dershanede Fethullah Gülen cemaati mensuplarıyla tanıştığını, “Sana imkânlar sunarız” diyen cemaate ait evlerde 4 yıl boyunca kaldığını ve cemaati bu şekilde tanıdığını belirtti. Saçı, şunları anlattı:
“Yalvaç’ta lise son sınıfa giderken 2004 yılı içinde Gölcük Dershanesi’ne üniversiteye hazırlık için gittim. Dershanenin yöneticileri cemaatçi olup, Fethullah Gülen cemaatine bağlıydılar. Zamanla beni de bu cemaate yakınlaştırdılar. Ben bu şekilde cemaati tanıdım. Ancak, cemaate yönelik herhangi bir olaya karışmadım, herhangi bir etkinlikte bulunmadım. Aynı yıl üniversiteyi kazanınca dershanenin müdür ve öğretmenlerinin Bursa’da ‘yerimiz, yurdumuz, evimiz var, senin bu evde kalmanı sağlarız. Ayrıca sana burs da veririz. Sana çeşitli imkânlar sunarız’ demeleri üzerine tavsiyelerine uyup ailemin ekonomik durumunun da iyi olmaması nedeniyle Bursa’da 4 yıl boyunca Fethullah Gülen cemaatine ait evlerde benim gibi öğrencilerle bir arada kaldık.
“4 yıl boyunca toplam 4-5 değişik evde değişik şahıslarla kaldım. Bu evlerde abilerimiz vardı. Bu abiler evi yönetiyordu, evin temizliğinden yemeğine kadar onlar yapıyordu. Bazen toplu namazlar kılıyorduk. Bana herhangi bir baskı yapılmadı. Dinsel, siyasal anlamda bir eğitim de almadım. Bursa’da kalmış olduğum süre içinde cemaatin üyesiydim. Ancak okul bittikten sonra ilişkimi kestim. Arkadaşım Koşucu’nun bildiğim kadarıyla aynı cemaatle bağlantısı vardır ama ne derecede olduğunu bilemiyorum. Mustafa Süleyman İnanıcı’nın ise herhangi bir cemaatle bağlantısı yoktur. Soruların Koşucu’ya ne şekilde geldiğini bilemiyorum. Bu sorular belki cemaat bağlantılı da olabilir. Cemaatten birileri Koşucu’ya göndermiş olabilir. Ancak tam emin değilim.
“2004’te Bursa Uludağ Üniversitesi Eğitim Fakültesi Sınıf Öğretmenliği bölümünü kazandım. Mezun olduktan sonra 2008, 2009 ve 2010 yıllarında KPSS sınavlarına girdim. 2009’da aldığım puanla sözleşmeli öğretmen olarak atamam yapıldı. Kadrolu atanmam için 2010 KPSS’ye girdim. Yaşanan bu olaylar sonrası iptal edilen sınav da bu sınavdır. 5 Temmuz 2010’da Sücüllü’deyken Ankara’da oturan arkadaşım Berat Koşucu aradı. ‘Sana bir sürprizim var. Senin işine çok yarayacak. Ankara’dan otobüs ile Yalvaç’a göndereceğim. Bu hediyemi al’ dedi. İlkönce kabul etmedim. Koşucu da o aşamada göndereceği hediyenin içeriğini söylemedi. Ancak, sürekli ‘sana sürprizim var, senin işine çok yarayacak’ diyordu. Bu ısrarları üzerine teklifini kabul ettim ve kendisine Yalvaç’ta oturan ve ortak arkadaşımız olan Mustafa Süleyman İnanıcı’ya gönderebileceğini söyledim. Yalvaç Terminali’ne gitme durumum o gün için yoktu.
“İnanıcı’yı telefonla arayarak, Koşucu’nun otobüs ile terminale paket göndereceğini, bu paketi almasını söyledim. Aradan bir gün geçti ancak paket gelmedi. Koşucu, ayın 7’sinde tekrar telefon açarak, paketi otobüs ile gönderemediğini, e-mail adresimi vermem halinde bu adrese gönderebileceğini söyledi. Zaten Koşucu e-mail adresimi de biliyordu.
Tahminime göre aynı gün e-mail adresime mail göndermiş. Telefonla da arayarak söyledi. Ben de İnanıcı’yı arayarak e-mail adresimi ve şifremi vererek açıp bakmasını ve daha sonra silmesini söyledim. Daha önceden Koşucu bana, ‘gönderdiğim e-mail’i al ve sil’ demişti. Ayrıca geçmiş yıllarda Koşucu’nun bir akrabasına e-mail yoluyla bir yerlerden Yüksek Lisans Sınav Soruları’nın geldiğini bildiğim için bu durumdan da şüphe duyup belki başım belaya girer diye bu düşünceyle de İnanıcı’ya ‘baktıktan sonra sil’ dedim.
“Bu görüşmeden bir gün sonra Yalvaç’a geldim ve Gökkuşağı internet kafeye giderek e-mail adresime girdim ve baktığımda Koşucu’dan herhangi bir mail gelmemişti. Sınav soruları gibi bir şey de yoktu. O gün İnanıcı ilçe dışında olduğundan kendisiyle görüşemedim. 9 Temmuz’da kuyumcu dükkânına yanına gittim. Buradaki bilgisayarında bir kısım sorular gördüm. Bunlar benim e-mail adresimde değildi. İnanıcı’nın bilgisayarında kayıtlıydı. Gelişigüzel baktım. Soruları dahi okumadım.
Ancak, KPSS sınavına yönelik birçok sorular vardı. İnanıcı bana soruları Koşucu’nun gönderdiğini söyledi. O gün ikimiz de Koşucu ile görüşmedik. Aynı gün benim Bursa Mustafa Kemal Paşa ilçesine atamamın yapıldığını öğrendim. İnanıcı’nın soruları başkalarına gönderip göndermediğini bilemiyorum. Ertesi gün de KPSS sınavına girdim. Daha sonra konuyu basından öğrendim. Ben sınavdan 81.704 puan aldım. Eğer sorular bana gelseydi daha yüksek puan alırdım.
Koşucu ve İnanıcı’yla liseyi beraber okuduk. Koşucu, Turgut Özal Düşünce ve Hamle Derneği’nde çalışmaktadır. İnanıcı da Koşucu da birbirlerini tanırlar.”
Saçı, Koşucu ve İnanıcı, sorgulandıktan sonra serbest kaldı. Ancak ifadesi alınanlar bu isimlerle sınırlı değildi. Tutuklanan Reis lakaplı O.A.U. adlı öğretim üyesi, soruları cemaate yakın kişiler aracılığı ile ele geçirdiğini söyledi. O.A.U., ifadesinde "Polis Meslek Yüksek Okulları öğrenci adaylığının iptalini sağladığım yönündeki suçlama kısmen doğrudur. Ancak soruları çalan ben değilim. Cemaatten aldım. Kadirlili olan bir hemşerim cemaate mensup bazı kişilerin sınav sorularını tanıdıkları kişilere dağıttıklarını söyledi. Ben de cemaatle içli dışlı olan akrabam Ö. L. E'ye söyledim. Soruları aldı ve bana faksladı" dedi.
ÖSYM Başkanı Ünal Yarımağan için artık yapılacak bir şey yoktu. KPSS skandalının neredeyse tek suçlusu gösteriliyordu ve 22 Eylül 2010’da, 1974’ten bu yana çalıştığı kurumdan "Koşullar böyle gerektirdi. Emekli olacağım. Torunum var, onunla ilgileneceğim” sözleriyle istifa etti. Bütün bu skandallar sonrası Eğitim Bilimleri Sınavı iptal edilerek yeniden yapıldı.
Skandalla ilgili dava, tüm olan bitenden 6 yıl sonra açılabildi. İlerleyen bölümde anlatılacak çok sayıda badire atlatılan soruşturmanın davaya dönüşebilmesi için savcıların değişmesi, 17/25 Aralık sürecinin yaşanması gerekmişti. Ve elbette 15 Temmuz darbe girişiminin mimarlarından firari FETÖ’cü Adil Öksüz’ün yeğeninin bile “Telefonuma ByLock yükledi” diyerek suçladığı Koşucu, çoktan firar etmişti.
Skandallar ise bitmiyordu. Aynı günlerde yenilenen sınavdan daha önce yüksek puan alan alan bazı isimlerin AKP’lilerin referansıyla kamu kurumlarına başvurdukları ortaya çıktı.
Yenilenen sınava bir önceki sınavda tüm soruları yanıtlayanların önemli bir bölümü girmemişti. Girmemişti çünkü alacakları puanlar suç itirafı niteliğinde olacaktı.
Uzun süre suskun kalan Ünal Yarımağan ise ancak 2011’de, sınavdan aylar sonra şunları söyledi:
“Sorular sınavdan önce, büyük olasılıkla ses kaydı alınarak veya uzaktan dinleme yoluyla elde edilmiş ve 2-3 bin kişilik bir gruba sınavdan önce, örneğin bir deneme sınavında ulaştırılmış olabilir. Bu adayların tümü sınavda aynı yanıtları vermemiştir. Ancak sınavdan önce soruları çözdükleri için, diğer adaylara göre daha başarılı olmuşlardır... Soruları çalan kişiler ÖSYM dışından profesyonel kişilerdir. Ancak bu kişilerin ÖSYM içinden işbirlikçileri de olabilir. Sınavdan önce soruları gören ve sayıları 2-3 bin dolayında olduğu tahmin edilen adayların da ağzı çok sıkı kişiler olduğu anlaşılmaktadır. Sınav yapılalı 9-10 ay geçmesine rağmen bu adaylar arasından pişman olan, itirafta ya da ihbarda bulunan çıkmamıştır. Kısaca gerek kopya olayını organize eden kişilerin, gerekse soruları sınavdan önce gören adayların çok örgütlü oldukları söylenebilir. Basın tarafından ‘KPSS Skandalı’ diye adlandırılan olay, kanımca örgütlü bir hırsızlık olayıdır.”
Yarımağan’ın bu sözlerine hükümetten tepki geldi. Hükümete göre sınavda olanların sorumlusu Yarımağan’dı.
Bütün Türkiye’nin gözü KPSS soruşturmasına çevrildi. Ancak Ankara Adliyesi’ni tanıyanların, soruşturmayı yürütmekle görevli savcının ismini görünce kafalarında soru işaretleri oluştu.
Şadan Sakınan, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’ndaki en önemli isimlerden biriydi. Uzun süredir başsavcı vekili olarak çalışıyordu ve cemaatçi olarak bilinen hâkim ve savcılarla yakın ilişki içerisindeydi.
Sakınan’la ilgili ilk şüpheyi ortaya atan isim de, ne garip ki, gözaltına alınan Baki Saçı’ydı. Saçı, soruların çalınmasıyla ilgisi olmadığını, bunun cemaatin bir organizasyonu olabileceğini söylediğinde, savcıdan, “Yorum yapma, bildiğini anlat” yanıtını aldığını açıkladı. Ancak bu açıklamalar sonuç vermedi.
Sakınan, soruşturmayı genişletti, birçok ismin ifadesini aldı, ancak sınavlarla ilgili kopya iddiaları birbirini izliyor, KPSS soruşturmasında yol alınamıyordu.
Soruşturma uyutuldu. KPSS sınavındaki usulsüzlükler ortaya çıkartılamadan, farklı sınavlarda da soruların çalındığı iddiaları ortaya atılmaya başlandı.
Hemen her sınavdan çalıntı soru iddiaları geliyordu.
İktidarda ve iktidar partisi AKP’de ise bütün bunları önemsememe, ciddiye almama havası hakimdi. İktidara göre AKP’yi ve muhafazakârları çekemeyen çevrelerin yeniden bir bardak suda fırtına koparmasından başka bir olay yoktu ortada.
Dönemin AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik, KPSS soruşturması ile ilgili sorular üzerine, “Türkiye'de zaten yağmuru da cemaat yağdırıyor, karı da cemaat yağdırıyor. Biliyorsunuz fırtına olunca da cemaat çıkarıyor. Bu bir moda oldu. Birisi bir şey yapmış olacak, bunu ciddiye bile almak mümkün değil. Geçin bunları” diye yanıt veriyordu.
Dönemin Başbakanı, Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan da KPSS sonrası ortaya çıkan ‘sınav soruları önceden dağıtıldı iddiaları’ için, “KPSS'yi terörize etmeyin, sınav son derece başarılı, temiz ve sorunsuz geçti” yanıtını verecekti.
İlk kez bir sınavda tam 3 bin 229 aday 120 soruda 100 ve üstü net yaparak ilk yüzde 1’lik dilime girmişti. Üstün başarılı adaylardan 350’si 120 soruda 120 net yapmıştı. 100 ve üstü net yapanlardan 324’ü evli çiftlerdi. Bu çiftlerin 20’si bütün soruları doğru cevaplayanlar arasındaydı. Bu adayların çoğu, adres olarak, çalıştıkları ve sayıları 10’u geçmeyen dershane ve özel okulları göstermişti.
İptal edilen sınavın yerine Ekim 2010’da yenisi yapıldı. İptal edilen sınavda 100 ve üzeri net yapan 3 bin 229 adaydan 1175’i, 120 net yapan 350 adaydan ise 148’i yinelenen sınava girmedi.
Yeni sınava girenlerin de sadece 76’sı 100 ve üzeri net yapabildi. 100’den fazla net yapabilen aday sayısı ise sadece 2 oldu... 120 net çıkaran ise olmadı; en yüksek puanı alan aday 111 nette kaldı.
Skandalın savcılık boyutunda yaşananlar, soruları çalan cemaatçi şebekenin nasıl korunduğunu ortaya koyuyordu. Ancak, iktidar, skandala el atmak için, cemaat savcılarının, rüşvet ve yolsuzluk görüntüleri eşliğinde harekete geçmesini bekleyecekti.
YARIN: 17 / 25 Aralık dönemeci, dershanelerin kapatılması ve savcı savaşları
© Tüm hakları saklıdır.