Berlin
Berlin'in en ünlü meydanlarından Alexanderplatz'dan yola çıkıp televizyon kulesini geride bırakırken, Berlin'in güzel yapılarını izlemek, tarihte korkunç acıları da büyük sevinçleri de yaşamış bu kenti bir kez daha gözlemek insana çok şey düşündürüyor. Yağmur etkisiyle geceye doğru boşalmış sokakları geçerken, taksinin aldığı virajlarla birlikte giderek Türkçe tabelalar artıyor. Göze çarpan bir manav tezgahı, tekel market, telefon direklerinde Türkçe isimli adaylar. Kreuzberg'deyiz.
Tabii Kreuzberg dediğimiz yer kocaman bir bölge. Taksi üçümüzü Oranienstraße'de indiriyor. Alexanderplatz'de bıraktığımızdan bambaşka bir sosyal çehre. Kafe ve barların önüne atılmış masalar, her masada konuşulan farklı diller, farklı ülkelerden insanlar, çeşitli dillerde tabelalar. Bursa Restoran'ın içindeki büyük televizyondan yanımdakilere pek belli etmeden Fenerbahçe-Giresunspor maçının skoruna bakıp, sonra karşıya geçerek çiseleyen yağmurdan buluşma yerimiz olan Cafe Alibi'ye sığınıyorum. Meslek büyüğüm Fulya Canşen, bana buranın ne kadar eski bir yer olduğundan söz ediyor. 31 yıllık mekan, benden zaten eski, Berlin Duvarı'ndan da eski bir kafe. Biz oturduktan kısa süre sonra önce Halkçı Devrimci Birliği Berlin Başkanı Ahmet İyidirli giriyor, ondan birkaç dakika sonra da Sosyal Demokrat Parti'den Belediye Meclisi adayı Sevim Aydın.
Sevim Aydın bütün gün kapı kapı Kreuzberg'i gezip seçmenle konuşmuş, yüzünde başarılı geçmiş bir günün tatmin dolu yorgunluğu var. Onlar Fulya'yla söyleşisine hazırlanırken, biz de İyidirli ile muhabbete dalıyoruz. Memleket meselelerine dertli iki Türk, Beyoğlu'nda da Kreuzberg'de de Tayland'da da buluşsa mevzular ilk başta değişmiyor; Erdoğan, muhalefet, Cumhuriyet Gazetesi'nin eski durumu, Cumhuriyet Gazetesi'nin şimdiki durumu, solculuk, Ankara-dünya hattı, Özal, Atatürk ve fazlası. Bunları büyük bir heyecanla konuştuktan sonra, İyidirli ile asıl buluşma sebebimiz olan Almanya'daki Türkler başlığına dönüyorum.
Almanya'da Türklerin sandığa gitme oranı çok az, bunun nedenini soruyorum İyidirli'ye.
İyidirli'nin söz ettiği ilk şey Almanya'daki Türklerin yaşadığı hayal kırıklıkları. Buradaki Türklere siyasetçiler tarafından verilen sözlerin tutulmadığını ifade eden İyidirli, son on-on beş yıl içerisinde özellikle AKP ve Erdoğan ekibinin buradaki seçmene müdahalesinin ciddi seviyelerde olduğunu söylüyor. İyidirli, AKP'nin bir taraftan da buradakilerin oyunu kendisine kazanma ve Almanya'da baskı faktörü oluşturmak hedefi olduğunu söylüyor, ardından şöyle devam ediyor:
"Bunun yanında özellikle büyük kentlerde uzun yıllardır işsiz kalmış hatta kuşaktan kuşağa işsizliğin geçtiği, büyük oranda sosyal yardımla yaşamak zorunda kalan, belli bir şekilde kendilerini bu yaşama da alıştırmış, angaje etmiş olan insanların oluşturduğu bir kitle var. -Kesin sayılar elde yok ama yüzde 20-30 olabilir- Bunun getirdiği sosyal yaşamdan, siyasal yaşamda kopma var burada. Zaman içerisinde bu problem birikip derinleşmiş durumda."
- O zaman buradaki bir seçmen için Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın söyledikleri hala etkili mi?
"Belli bir kesimde kesinlikle etkisi var."
- Ne kadar dersiniz bu kesim?
"Özellikle sadece Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşı olanlar, zaten oy sonuçlarında bunu görüyoruz. Burada yetişen, birinci dili Almanca olan Türklerde o kadar etkileri yok ama belli bir kesimde var. Bir de yıllar boyu burada hem dışlanmış hem de dışlanmış olma psikolojisinde yaşayan insanların bir ruh hali var. Bunu Türkiye'dekiler çok yoğun kullanıyorlar. Ve o yüzden de bunlar iyice buradaki sistemden kopuyorlar. Sistem ile tek bağları sosyal sistemden faydalanmakla sınırlı kalıyor."
İyidirli, bir grup Türkün de kendilerine haksızlık yapıldığını düşündüğü için sandığa gitmediğini, bir grubun ise seçimlere tamamen ilgisiz olduğunu ifade etti. HDB Berlin Başkanı, sistemden böylesine kopmuş insanların sadece azınlık gruplarında değil, Almanlar arasında da olduğunu vurguluyor. Belki de seçime ilgisizlik, bu grubun büyüdüğüne dair bir işarettir diye düşünüyorum.
"Türkler açısından olay şu, bir yandan belli haksızlıkların aşılması, belli problemlerin çözülmesini istiyorlar. Sistemde daha çok insan yerine konmak, onurlandırılmak, pay almak istiyorlar" diyen İyidirli, bu sefer de çuvaldızı Türklere batırıyor; "O zaman aktif olman lazım. Toplumsal azınlıklar haklarını genişletmek için daha aktif olurlar, daha atak olurlar. Azınlıklar birçok ülke de kabul edilmek için daha girgin politika yaparlar, daha atak olurlar ama bizim kesimde özellikle grubunda eğitim düzeyi düşük olan, sisteme daha az katılabilen, o yüzden de maddi olanakları sınırlı olan gruplara sahip azınlıklarda tersine de işleyebiliyor."
Kaan Kurtuluş ve Ahmet İyidirli (sağda)
İyidirli bu konuya çok hakim, hararetle anlatıyor, siyasilerin bir bölümünün Türkleri ciddiye almamasının da sebebinin katılım göstermemelerinden olduğunu belirtiyor. İyidirli, Kreuzberg'de Türklerin seçim sonucunu değiştirebilecek etkide olduğunu, ancak sandığa gitmedikleri için etkisiz kaldıklarını vurguluyor:
"Özellikle Türkiye'den gelen göçmenler seçimlerde aktif olsa, illa blok halinde hareket etmeleri şart değil zaten mümkün de değil böyle bir şey, burada birçok seçim bölgesinde sonuç değişir. En az 20 seçim bölgesinde seçim sonuçları yüzde 3-5 ile belirleniyor. Bu bölgelerin hepsinde yüzde 3-5 göçmen seçmen var. Sonucu değiştirebilecek durumdalar, kendi adaylarını seçtiremezler ama A'dan seçim sonucunun B'ye geçmesini sağlayabilirler. Bu bilincin olması gerekiyor azınlıklarda. Bu bilince sahip olduğunuzda ve adaylara, partilere aktif olarak olayın içinde, piyasada olduğunuzu gösterdiğiniz zaman sizin taleplerinizi ciddiye almak zorundalar."
Muhabbet koyulaştıkça, bu sefer Türkiye'de yıllardır konuşulan şeyi soruyorum İyidirli'ye: "Almanya'daki Türkler neden Almanya'da sol partiye, Türkiye'de muhafazakarlara oy veriyor?"
İyidirli hemen "Sola değil, sosyal demokratlara veriyorlar" diye düzeltiyor beni ve olaya farklı bir açıdan, "Bu durumdan Türkiye'deki partilerin çıkarması gereken dersler var" diyerek yaklaşıyor:
"Aradan geçen zaman içerisinde Türk işçileri, buradaki Türkler sosyal devletin önemini, onlara getirdiği şeyleri gördüler. Hastalık sigortalarının kalitesi, emeklilik sigortası, iş yeri güvenceleri, işçilerin hakları, sendikal mücadelenin önemi… yani bunların getirisini maddi olarak yaşadılar ve bunlardan faydalandılar. Bundan dolayı yani sosyal devlete olan gereksinimden dolayı, onu koruma düşüncesinden dolayı sol partilere özellikle sosyal demokrasiye oy verdiler. Hristiyan demokratlar veya hür demokratlar habire her şeyi özelleştirelim, devletin etkisini azaltalım dedikleri sürece toplumun zayıf kesimleri haklı olarak korkuyorlar, korkmakta da haklılar. Türklerin davranışı da o yüzden. Buradan şöyle bir sonuç çıkarılabilir, Türkiye'deki sosyal demokratların, sosyal devletin hayata geçirilmesi olayına daha fazla ağırlık vermeleri lazım. Yani toplumsal politika açısından sağ görüşlere sahip olan insanların da oyunu alabilmek sosyal devletten geçiyor."
İyidirli'ye göre göç eden jenerasyonun SPD'ye ve özellikle eski liderlerden Willy Brandt'a da özel bir sempatisi var.
Kayıtı kapattıktan sonra da devam ediyor muhabbet. Siyasi muhabbetler üzerine İyidirli geçen sene yitirdiğimiz Timur Selçuk'u anıyor, ben de onun üzerine Fikret Kızılok'un bir parçasını hatırlatıyorum ona. Masada konuşulan konu ne kadar ağırlaşırsa ağırlaşsın, gülüşünü kaybetmiyor.
Vedalaştıktan sonra tekrar sokağa çıktığımızda "sanki Türkiye'deyiz" hissiyatı dönüyor. Melek Pastanesi, Adana Grillhaus. Sokak hafta içi saat geç olmasına rağmen hala cıvıl cıvıl. Arkadaşım bir süredir Türkiye'den uzakta, köfteciyi görünce dayanamıyor. İçeri giriyoruz, ızgaradaki abi de Türk. Elimizde köfteler, sapağı dönünce Kreuzberg Merkez yazılı dev bir geçit. Türk kültürünün buradaki etkisi tezlere konu olur. Bakalım bu kültürü taşıyan Türkler, bu kez sandığa gidip pazar günkü seçimin kaderini belirleyebilecek mi.