Afrika Birliği’nin 26-27 Haziran 2014 tarihlerinde Ekvator Ginesi’nde gerçekleştirilecek olan zirvesinde ana gündem maddelerinden biri kıta çapında açlıkla mücadele olacak. Afrika’nın kendi kendini doyurabilmesi için alınacak önlemler zirvede gündeme gelmeden önce, bazı küresel şirketler bu kapsamda hamleler yapmaya çoktan başladılar bile.
Dünyanın en büyük bira üreticilerinden Hollanda merkezli Heineken şirketine göre Afrika en hızlı gelişen pazarlardan biri. Heineken Yönetim Kurulu Başkanı Jean-François van Boxmeer, özellikle 170 milyonluk nüfusu ile Nijerya gibi bir ülkenin susuzluğunu giderme ihtiyacının, şirketi adına önemine vurgu yapıyor. Bir bira üreticisi, hammadde olarak şerbetçiotunun yanı sıra arpa, pirinç ve mısır gibi tahıl ürünlerine de ihtiyaç duyuyor. Boxmeer bu ürünleri Afrika’da yeterli miktarda ve iyi kalitede bulmanın güç olduğunu belirterek, Heineken’in 25 yıl önce Burundi’de çiftlikler kurduğunu ancak bunun büyük bir hayal kırıklığı ile sonuçlandığını şu sözlerle dile getirdi: "Yıllar içinde çiftçiliğe yatırım yapmamızın iyi bir şey olduğunu fark ettik ancak bunu kendimiz yapmamalıydık. Burundi’de 25 yıl önceki deneyimimiz gibi sefil bir biçimde başarısız olduk. Afrika'ya uyan bir iş modeli değildi. Bunu yerel kooperatif modelleriyle uygulamak zorundasınız. Daha sonra gerçekleştirdiğimiz farklı bir yöntem nasıl başarılı olunacağını gösterdi."
Boxmeer’e göre Afrikalı çiftçilere daha verimli çalışma yöntemlerini öğretmek ve daha fazla ürün veren tohum türleri sağlamak gerekiyor. Nijerya’da bu uygulamaya Heineken tarafından başlanılmış bile.
Amerikan tohum üreticisi Dupont da Heineken gibi Afrikalı çiftçiler ile işbirliğini geliştiren şirketlerden biri. Dupont, Etiyopya Tarım Bakanlığı ve Amerikan kalkınma ve yardım kuruluşu USAID ile birlikte yürüttüğü çalışma kapsamında mısır üretiminin daha verimli hale gelmesi için faaliyette bulunuyor. Şirketin Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı James Borel kısa sürede olumlu neticeler elde ettiklerini ifade etti.
Borel, "Çiftçiler, birçok yerde ürünlerde üç ila dört katı artışla kâr ettiler ki bu ortalama senede 500 dolar kâr anlamına geliyor. Buna ek olarak, gelişmiş tohum çeşitlerine daha fazla ulaşabilir hale geldiler. Tarım bilimi uygulamalarında eğitim aldılar vesaire…" dedi.
Diğer yandan herkes bu tip uygulamalardan hoşnut değil. Özellikle endüstriyel tarım karşıtları, küresel şirketlerin Afrika’daki çabalarının ardında, genetiği değiştirilmiş tohumlara pazar sağlamak ve çiftçileri kendilerine bağımlı kılmak amacı olduğunu savunuyorlar.
Eğitim ve modern teknoloji ihtiyacı
Gana’da faaliyet gösteren Çiftçi Organizasyonları Ağı’ndan Lydia Sasu, tarımla uğraşan Afrikalıların eğitim olanaklarına, modern teknolojiye, ucuz krediye ve özellikle de kendilerine ait topraklara ihtiyaç duyduklarını vurguluyor. Tarım yatırımlarının bu yönde yapılması durumunda küçük çiftçilerin de Afrika’nın gıda üretimindeki paydan sahiplenebileceklerini belirten Sasu, en büyük sorunun ise kadınların durumu olduğunu dile getirdi: "Ataları ve yerel liderleri onlara her zaman toprak verebilecek durumda olmalarına rağmen, bu kadınların kendilerine ait toprakları yoktu ancak artık almayı başarıyorlar. Onları, organizasyonumuzla güçlendirmek icin eğittiğimizi fark ettiler. Ve bu sayede kadınlar şimdi anne babalarının toprağını kurtarıp, bu toprakta çiftçilik yapıyorlar."
Nijerya Gıda Endüstrisi’nin önde gelen yöneticilerinden John Coumantaros ise siyasilerin katkısı olmadan Afrika tarımının tam anlamı ile gelişemeyeceğini belirterek, yapılan yatırımlara mutlaka bir yasal çerçeve çizilmesi gerektiğini ve bunun en az kara ve demiryolu ağının yaygınlaştırılması, çiftçiye ucuz kredi verilmesi kadar önemli olduğunu vurguladı. Coumantaros’a göre çiftçiler, siyasiler ve gıda sanayi el ele verdikleri zaman Afrika’nın besin ihtiyacını gelecekte kendi başına karşılamasının önünde engel kalmayacak.