16 Şubat 2021 04:41
Şubat, LGBT+ Tarihi ayı. BBC de bu ay nedeniyle, kendi branşlarında tarihe geçmiş ancak hikayeleri fazla bilinmeyen altı LGBT+ sporcunun hayatını mercek altına alıyor.
Bu isimler arasında bilinen ilk İngiliz trans kadın sporcu, bir Wimbledon şampiyonu, Amerikan Futbolu Ligi oyuncusu ve kendi branşındaki yönetici kuruluşa başarılı bir şekilde meydan okuyan bir atlet de yer alıyor.
İşte hikayeleri daha geniş kitlelerce bilinmesi gerektiğini düşündüğümüz altı LGBT+ sporcu:
Uyarı: Bu makale intihar, uyuşturucu kullanımı ve cinsel suistimal gibi diğer konulara atıflar içerir.
Panama Al Brown olarak daha iyi bilinen Alfonso Teofilo Brown, Latin Amerikalı ilk dünya şampiyonu boksör olma unvanını taşıyor ve kendi sıkletinde tarihin en büyük sporcularından biri olarak kabul ediliyor.
Brown, inanılması güç bir başarıya imza atarak, kariyeri boyunca nakavtla 59 dövüş kazandı ve altı yıl boyunca hafif sıklette dünya şampiyonu oldu.
Brown, 1902'de Panama'da Afrikalı ve Karayipli göçmen bir anne-babanın çocuğu olarak dünyaya geldi.
Annesi temizlikçilik yapıyordu. Babası ise Brown henüz 13 yaşındayken hayatını kaybetti. Brown, henüz çok gençken Panama Kanalı Bölgesi'nde çalışıyordu ve ABD askerlerinin boks yaptığını görünce bu spora başlamaya karar verdi.
Brown 20 yaşında profesyonelliğe geçti ve ertesi yıl New York'ta kendi ülkesi dışındaki ilk maçını kazandı. Daha sonra bu şehre taşındı.
Brown, Amerika'da üç yıl boyunca boks yaptıktan sonra 1926'da ilk kez Paris'te maça çıktı. Bu şehri çok sevdi ve taşınmaya karar verdi.
Brown, 1929'da New York'ta 15 rauntluk bir maçın sonucunda İspanyol Gregorio Vidal'ı yenerek, Latin Amerikalı ilk dünya şampiyonu oldu. Bu zafer onu Panama'da kahramanlığa, Latin Amerika genelinde de üne kavuşturdu.
Brown, artık Paris'te de bilinen bir boksör olmuştu. 1929 ile 1934 yılları arasında Avrupa'da 40 maça çıktı.
Hayatının büyük bölümünü Fransa'nın başkentinde geçirdi. Hayatına dair bilinenlere göre, yedi dil konuşabiliyordu. Partilere gitmeyi sevdiği için Fransızlar tarafından da çok seviliyordu.
Kabarelerde de sahne aldı. Bazı önemli gösterilerin dans ekibinde yer aldı.
Ancak, Brown'u sevmeyenler de vardı. Brown, spor hakkında fazla bir bilgisi olmasa da menajerliği yapan Fransız yazar Jean Cocteau ile birlikteydi.
Brown'ın cinsel yönelimine dair söylentiler yayıldıkça, maçlarına sırf alay etmek ve yüzüne tükürmek için gelenler olmaya başladı. Hatta bir maçın ardından seyirciler tarafından feci şekilde dövüldü.
Bu dönemlerde yalnızca cinsel yönelimi değil, teninin renginden dolayı da ırkçılığa maruz kalıyordu.
İkinci Dünya Savaşı başladıktan sonra New York'a döndü ve Harlem'deki kabare kulüplerinde iş bulmaya çalıştı ancak başarılı olamadı.
Tekrar boksa döndü ancak artık gücünü kaybetmişti. 1942'de kokain kullanmaktan tutuklandı ve bir yıllığına Panama'ya sınır dışı edildi.
Brown, 40'lı yaşlarında Harlem'e geri döndü ve maç başına 1 dolara boksa yeni başlayanların antrenman partneri olarak çalışmaya başladı.
Brown, 1951'de 48 yaşındayken tüberkülozdan öldü. Ölümünün hemen ardından ilk etapta Harlem'deki küçük bir mezara defnedildi. Daha sonra bazı boks tutkunları naaşının Panama'ya götürülmesi için bağış kampanyası düzenledi.
1996 yılında doğan Dutee Chand, Olimpiyat Oyunları'nda 100 metre finalinde yarışmaya hak kazanan üçüncü, Dünya Gençlik Oyunları'nda finale ulaşan ilk Hint kadın olmayı başardı. Ayrıca iki Asya Oyunları gümüş madalya kazandı. Üstelik Hindistan için yarışan ve eşcinsel olduğunu açıklayan ilk atlet olma unvanına da sahip.
Chand, Odisha eyaletinin Jajpur bölgesindeki yoksul bir bölge olan Chaka Gopalpur'da büyüdü. Hindistan Yüksek Mahkemesi'nin eşcinsellerin cinsel ilişkide bulunmasını suç olmaktan çıkarmasından bir yıl sonra, 2019'da eşcinsel olduğunu açıkladı. Bu açıklamasıyla yalnızca ailesinin değil, yaşadığı köydekilerin de tepkisiyle karşılaştı.
Chand'ın babası, Times of India'ya kızının ilişkisinin "ahlaksız ve etik dışı" olduğunu ve "köylerinin itibarını yok ettiğini" söyledi.
Annesi de, "Bu tür şeylere izin vermeyen geleneksel Odia dokumacı topluluğunun üyesiyiz. Akrabalarımızın ve toplumun yüzüne nasıl bakarız" dedi.
Ancak medyanın ilgisi Chand için yeni değildi. 2014'te 18 yaşındayken testosteron seviyeleri nedeniyle Milletler Topluluğu Oyunları'ndan diskalifiye edilmişti.
800 metre koşunun efsane ismi Güney Afrikalı Caster Semenya'da da olduğu gibi, Chand'ın doğal testosteron seviyeleri erkeklerde tespit edilen düzeylerdeydi. Bu durum cinsel gelişim farklılığı (DSD) olarak biliniyor.
Chand, spor müsabakalarından geçici olarak uzaklaştırılması nedeniyle 2014 yılında Milletler Topluluğu ve Asya Oyunları'nda yarışamadı.
Uluslararası Atletizm Federasyonu ve Uluslararası Olimpiyat Komitesi (IOC) tarafından öngörülen "düzeltici" tedaviye (hormon baskılama tedavisi) tabi olmayı reddetti.
Bundan bir yıl sonra ise Chand, bu kurallara meydan okuyan ilk atlet oldu.
Bu kez kurallar geçici olarak askıya alındı ve Chand da yeniden pistlere döndü. Semenya'nın yaptığı başvuru ise reddedildi.
Chand, 2018'de yaptığı bir açıklamada, Rio Olimpiyatları'nda Semenya ile tanıştığını ve kendisini "yakın arkadaşı" gibi hissettirdiğini anlattı.
Chand, "Bana dava hakkında endişelenmememi ve spora odaklanmamı söyledi. Savaşımın sona ermesine sevindim, ancak onunki bitmedi" dedi.
2019'da Spor Tahkim Mahkemesi (CAS) bu tartışmalı kuralın devamı lehinde karar verdi.
Bu da Semenya'nın durumunda olduğu gibi, DSD tespit edilen sporcuların 400 metre, 400 metre engelli, 800 metre ve 1500 metre yarışlarında yer almak istemeleri halinde hormon ilaçları kullanmaları gerektiği anlamına geliyor.
Ancak kısa mesafe koşucusu olan Chand bu kuraldan muaf tutuldu. Chand Semenya'ya 2015 yılında açtığı temyiz duruşmasında davasını savunan savunma ekibiyle çalışmasını önerdi.
Koronavirüs salgını sırasında Chand, köyündeki insanlara yiyecek ve hijyenik ped dağıtmak gibi yardım çalışmalarında yer aldı.
Ayrıca köyünde bir atletizm akademisi açmayı planlıyor ve Vogue'a yaptığı açıklamada, "Koşmak isteyen başka bir çocuğun da benim gibi çıplak ayakla koşmasını istiyorum" dedi.
2014 Milletler Topluluğu Oyunları'ndan yasaklanmasına rağmen, Chand, yakın zamanda Birmingham 2022 Oyunlarında LGBT sporcuların dört elçisinden biri olarak ilan edildi.
1918 doğumlu yarış pilotu Roberta Cowell, aynı zamanda İkinci Dünya Savaşı sırasında savaş pilotluğu yapmış ve cinsiyet geçiş ameliyatı geçirdiği bilinen ilk İngiliz trans kadındı.
Cowell'in babası, Kraliçe İkinci Elizabeth'in babası Kral Altıncı George'un doktoru Tümgeneral Sir Ernest Marshall Cowell'dı.
Hayatının erken dönemlerinde arabalarla ve yarışlarla ilgilenmeye başladı. Biyografisin, "Bu benim varlığımın her şeyiydi ve neredeyse asıl amacıydı" dedi.
Cowell, 16 yaşında okulu bıraktı ve daha sonra İngiliz Hava Kuvvetleri'ne katıldı. Ancak savaş pilotu olma arzusu ilk aşamada başlangıçta uçak tutması yüzünden gerçekleşemedi.
Bunun yerine 1936'da University College London'da mühendislik okumaya başladı ve burada motor yarışlarına olan ilgisini de devam ettirdi.
Cowell, tamirci tulumu girerek Brooklands yarış pistinde araba servis alanlarına giriyordu. Bu çabası karşılık buldu ve 1939'da Antwerp Grand Prix'sinde yarıştı.
23 yaşında Cowell, yarış arabası sürücüsü Diana Zelma Carpenter ile evlendi ve çiftin iki kızı oldu.
İkinci Dünya Savaşı sırasında Cowell, geçici olarak Hava Kuvvetleri'ne döndü. 1944'te uçağı düştükten sonra yakalandı ve Alman savaş esirleri kamplarında beş ay geçirdi.
Cowell, savaş kamplarında tutuklu kaldığı süre boyunca diğer mahkumlara otomotiv mühendisliği öğretti ve iki kez kaçma girişiminde bulundu, başarısız olunca hücre hapsinde birkaç hafta geçirdi.
Cowell savaştan sonra da yarışmaya devam etti. Ancak içinde yaşadığı beden onu giderek daha mutsuz ediyordu. 1950'de hala bir erkek olarak yaşamasına karşın giderek daha yüksek dozlarda östrojen hormonu alıyordu.
Falloplasti (penise benzer bir organ oluşturma) yaptıran ilk trans erkek olan doktor Michael Dillon ile tanıştı. Dillon, ameliyatla Cowell'ın testislerini aldı. O dönemde bu ameliyat İngiltere'de yasal değildi.
Bu, Cowell'in bir jinekologdan interseks olduğunu belirten bir belge almasına olanak tanıdı. Böylece cinsiyetini kadın olarak belirten yeni bir doğum belgesi almayı başardı.
1951'de Cowell, Britanya'da vajinoplasti (penis dokusundan vajina yapımı) yaptıran ilk kişi oldu. Bu ameliyat, plastik cerrahinin kurucusu olarak kabul edilen ve daha önce sadece kadavra üzerinde bu prosedürü uygulayan Sir Harold Gillies tarafından gerçekleştirildi.
Cowell, bundan sonra motor sporlarına geri döndü ve 1950'li ile 1960'lı yıllar boyunca yarışmaya devam etti.
Cowell, 2011 yılında 93 yaşındayken Londra'nın güneybatısında yanlız yaşadığı evde hayatını kaybetti. Kendi isteği doğrultusunda ölümü duyurulmadı. Boşanmasının ardından on yıllardır görmediği kızları ölümünden, iki yıl sonra yayımlanan bir haberle haberdar oldu.
1882'de Sidney'de doğan Freda du Faur, 1910'da Yeni Zelanda'nın en yüksek dağı olan Cook Dağı'na tırmanan ilk kadın Avustralyalı dağcıydı.
Du Faur, kendi kendine kaya tırmanışını öğrendiği Ku-ring-gai Chase Ulusal Parkı yakınlarında büyüdü. Hemşirelik yaptığı sırada teyzesinden kendisine miras kaldı ve bu sayede hem seyahat etmeye hem de tam zamanlı olarak dağcılık yapmaya başladı.
Du Faur, Cook Dağı'na tırmanmaya hazırlığını Sidney'deki bir enstitüde yaptı. Burada daha sonra sevgilisi olacak olan antrenör Muriel Cadogan ile tanıştı.
Du Faur 3 Aralık 1910'da Peter Graham ve erkek kardeşi Alec'in rehberliğinde 3 bin 760 metre yüksekliğindeki Cook Dağı'na o dönem için rekor bir süre olan altı saatte tırmanan ilk kadın oldu.
Tırmanıştan sonra Du Faur, "Zirveye ulaştım. Kendimi çok küçük, çok yalnız hissediyorum ve dokunsan ağlayacak gibiyim" dedi.
Sonraki yıllarda, aralarında Yeni Zelanda'nın en yüksek ikinci dağı olan Tasman ile daha sonra kendi adının verileceği bir başka dağ da dahil olmak üzere birçok noktaya tırmanış gerçekleştirdi.
Du Faur, 1914'te İngiltere'ye taşındı ve Cadogan ile birlikte yaşadığı Bournemouth'da Cook Dağı'na tırmanma macerasını anlattığı bir kitap yazdı.
1929'da Cadogan sinir krizi geçirdi ve Du Faur onu bir akıl hastanesine yatırmaya çalıştı.
Ancak bu süreçte her ikisi birden hastaneye yatırıldı. İkisine de ilaç verildi ve kendi rızaları dışında ayrı ayrı tutuldular. O dönemde erkek eşcinselliği yasadışı; lezbiyenlik ise psikolojik bir bozukluk olarak sınıflandırılıyordu.
Sonunda Cadogan Sydney'e geri gönderildi ve geri dönüş yolculuğu sırasında gemide intihar etti.
Cadogan'ın ölümünden sonra Du Faur hastaneden taburcu edildi. Ailesiyle birlikte yaşamak için Avustralya'ya döndü, ancak kendisine gelemedi ve uzun süre depresyonda kaldı.
Du Faur 1935'te kendini öldürdü ve ailesi onu işaretsiz bir mezara gömdü. 2006 yılında mezarına anısına bir plaket eklendi.
Du Faur'un adını taşıyan Freda Dağı'nın yanı sıra bugün Yeni Zelanda'da Muriel Cadogan'ın adını verildiği bir zirve de bulunuyor.
1943'te Oregon'da doğan Jerry Smith, 13 sezon boyunca Amerikan Futbolu Ligi'nin (NFL) Washington Redskins'in formasını giydi. Smith, futbolu bıraktığında kendi pozisyonunda en fazla gol atan oyuncu olma unvanını elinde tutuyordu.
43 yaşındaki AIDS nedeniyle hayatını kaybeden Smith, yaşarken eşcinsel olduğunu gizlemişti.
Smith, 1965 NFL seçmelerinin dokuzuncu turunda şimdi Washington Football Team olarak adlandırılan Washington Redskins tarafından seçildi. Zamanının en iyi oyuncuları arasında gösteriliyordu.
Smith'in oynadığı pozisyona ait gol rekoru ancak 2003 yılında kırıldı.
Smith 1975'te emekli olduktan üç yıl sonra eşcinsel olduğunu açıklayan ilk NFL oyuncusu olan takım arkadaşı David Kopay ile kısa bir birliktelik yaşadı.
Kopay, otobiyografisinde Smith ile yaşadıklarını takma isim kullanarak anlattı. Smith ise Kopay ile bir daha asla konuşmadı.
Smith, bir süreliğine erkek kardeşi eşcinsel olduğunu açıklayan NFL efsanesi Vince Lombardi'nin çalıştırdığı takımda oynadı.
Lombardi, takım içerisinde herkese hoşgörü gösterilmesini sağlamak için büyük çaba sarf etti. Smith'e cinselliğini bildiğini ve kabul ettiğini söylediği de öne sürüldü.
Ölmeden kısa bir süre önce Smith şunları söyledi: "Bir insanın hayatında aradığı her önemli şeyi Koç Lombardi'de buldum. Bizi erkek yaptı."
Kamplarda Smith'le sık sık aynı odayı paylaşan Owens, Smith'in korku içinde yaşadığını ve insanların onun eşcinsel olduğunu bilmeleri halinde kariyerinin mahvolacağından endişe ettiği için bunu asla açıklayamadığını söyledi.
1986'da Smith, kendisine AIDS teşhisi konulduğunu açıklayan ilk profesyonel sporcu oldu. İki ay sonra öldü.
Ölümünden birkaç hafta önce, Washington Post'a verdiği mülakatta Orta ABD'deki insanların, AIDS'e herkesin, hatta bir NFL oyuncusunun dahi yakalanabileceği gerçeğiyle yüzleşebileceğini ifade etti.
1893 doğumlu Bill Tilden, üçü Wimbledon ve yedisi ABD Açık olmak üzere 10 Grand Slam şampiyonluğu kazandı.
On yıldan fazla bir süre tenisin en önemli ismi oldu. Altı yıl boyunca girdiği her büyük turnuvayı bir noktada kazandı. Ayrıca eşcinsel olduğunu açıklayan bir sporcuydu.
1929'da Tilden, tek bir Grand Slam etkinliğinde 10 finale ulaşan ilk erkek oyuncu oldu. Bu rekor, Roger Federer tarafından ancak 2017'de kırıldı.
Tilden, Philadelphia'da varlıklı bir ailenin çocuğu olarak doğdu. Küçüklüğünde tenis oynadı, ancak bu sporu ciddiye alması 20'li yaşlarının başında başladı.
22 yaşına geldiğinde, hem annesini hem babasını hem de ağabeyini kaybetmiş, ağır bir depresyon geçirmişti. Tenis onun bununla başa çıkmasına yardımcı oldu.
Tilden, 1920'de Wimbledon'u kazanan ilk ABD'li oldu. Ertesi yıl tekrar şampiyon oldu kazandı ve bunun "çok kolay" olduğunu söyledi. Bu nedenle sonraki üç herhangi bir yıl turnuvada yarışmadı.
1930 yılında 37 yaşındayken, teklerde Wimbledon şampiyonu olan en yaşlı erkek oldu. Ertesi yıl, Tilden, para kazanmak için profesyonel olarak oynamaya başladı ve 50'li yaşlarına kadar profesyonel turnuvalara devam etti.
Ancak Tilden 1946'da tutuklandı ve "bir çocuğun suç işlemesine yardımcı olmaktan" suçlu bulundu. Tilden ise tüm bu suçlamaları reddetti.
Ağır şartlı tahliye koşulları altında serbest bırakıldı. Bu, beş yıl sürdü ve tenis dünyası onunla arasına mesafe koydu.
Tilden, artık özel ders vererek para kazanamaz hale gelmişti.
Tilden, 1949'da 16 yaşındaki bir otostopçunun cinsel organına dokunduğu gerekçesiyle tutuklandı ve 10 ay hapis yattı.
Giydiği hükümlere rağmen, 1950 yılında hapisten çıktıktan birkaç hafta sonra Associated Press tarafından yapılan bir ankette Tilden, oybirliğiyle 20'nci yüzyılın ilk 50 yılının en büyük tenisçisi seçildi.
Tilden, daha sonraki dönemde New York'taki bir otelin bir süit odasında yaşadığı yaşadı. Brodway oyunlarının yapımcılığını yaptı ve başrollerinde oynadı.
Daha sonra kamusal yaşamdan silindi ve 1953'te 60 yaşında kalp rahatsızlığı nedeniyle yaşamını yitirdi.
© Tüm hakları saklıdır.