"Siyasi irade kayıt altına almayı istemiyor"
Özveri, kayıt dışı çalışmanın istenilse çok kısa sürede kayıt içine alınabileceğini belirterek bunun bir politika tercihi olarak yapılmadığını savunuyor. Murat Özveri, "Siyasi irade bunu istemiyor. Çünkü bu bir kaynak aktarma politikası. Siz bunları kayıt içerisine aldığınız andan itibaren bunlardan eğer işte SSK primi alırsanız, vergi alırsanız maliyetleri artırırsınız. Almanız gereken bir parayı almadığınız zaman onlara kaynak aktarmış oluyorsunuz. Aslında bu bir teşvik politikası" diye konuşuyor. En altta güvencesiz bir çalışan grubu yaratmanın sistemin emniyet siboplarından biri olduğunu söyleyen Özveri, "Böylece piyasada ücretlerin oluşabileceği ortalama değerlerin asgari ücrete yakın olmasını sağlar. Güvencesizlik üzerinden de iş gücü piyasasında işçilerin denetimini en az maliyetle en üst noktaya çıkartır" diye devam ediyor.
2019 yılı ortasından beri İçişleri Bakanlığı ile Tarım ve Orman Bakanlığı'nın Türkiye'nin 150 bin çoban açığını kapatmak amacıyla Afgan çoban formülü üzerinde çalıştığı biliniyor.
Ercüment Akdeniz, bu projenin göstermelik olduğu görüşünde. Akdeniz, "Çobanlık için belirli sayıda insanın hem eğitilmesi, sertifika alması hem de alana gönderilmesi için devletin de desteği olacak dendi. Bu destekten yararlanmak için hayvan yetiştiricileri buna yöneldiler. Ancak siz birini yetiştiriyorsunuz, sertifikasını alıyorsunuz, devletten teşvik alıyorsunuz ama onun parasıyla bir artı iki Afgan çoban çalıştırıyorsunuz. Esas sakatlık burada. Çünkü o Afganlar kayıt içine girmiyorlar" ifadelerini kullanıyor.
"Her şeye kafa sallarlar, uysaldırlar"
Akdeniz, çobanlığın dağda, bayırda, kar ve soğukta 24 saat yapılan ağır bir iş kolu olduğunu, bu kadar ağır bir işte yerli işçiler 10 bin liraya çalıştırılamadığı için göçmenlerin tercih edildiğini aktarıyor. İnternette "Afgan çoban arıyorum" diye arama yapıldığında pek çok içerikle karşılaşıldığını aktaran Akdeniz, bu sitelerde Afgan çobanlar için "Çok iyidirler, herhangi bir sorun çıkarmazlar. Onlara sadece paralarını vermeniz ki o çok çok düşük bir para ve kontör almanız yeterli. Her şeye kafa salarlar. Uysaldırlar" gibi referanslar verildiğini anlatıyor.
İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi'ne göre de güvencesiz çalışma koşulları nedeniyle iş cinayetlerinde yaşamını yitiren göçmen sayısı her geçen yıl artıyor. 2013 başından Kasın 2022'ye dek 828 göçmen işçi iş cinayetlerinde yaşamını yitirdi.
Uzmanlar, göçmen nüfusun güvencesiz çalıştırılmasına göz yuman politikalar nedeniyle pek çok alanda kayıt dışı ikincil bir sistem oluştuğuna da işaret ediyor.
"Kayıt dışı oluşturulmuş ağlar var"
Dr. Murat Özveri, "Bunların örneğin İŞKUR gibi istihdam büroları var. Birisi bir Suriyeli istihdam edileceği zaman kime başvuracağını iş gücü piyasasında gayet net bir şekilde biliyor. Bunları bir yerden bir yere nakleden örgütlenmiş taşıyıcıları var, taksicileri var. Birtakım kontrollere takılmadan rahatça hareket etmelerini sağlıyor. Bunların aldıkları ücretleri memleketlerine göndermelerini sağlayan yine kayıt dışı oluşturmuş ağlar var" diye anlatıyor.
Ercüment Akdeniz de göçmen işçilerin ailelerine daha çok kuyumcular üzerinden para gönderdiğini, kuyumcuların komisyon alarak bu işçilerin birikimlerini kullandıklarını aktarıyor. Güvensiz çalışmanın varlığı nedeniyle hem yerli işçiler hem göçmen işçiler giderek daha kötü koşullarda ve daha ucuza çalışmaya başlarken milliyetçilik dalgası da büyüyor.
"İşçiler kendilerine düşman görüyor"
Özveri, "Şimdi örneğin Karadeniz'de fındık toplarken, Sakarya'da fındık toplarken dayak yiyen bir takım Kürt işçiler şu anda kendilerine düşman olarak Suriyelileri görüyorlar" diyor ve ekliyor: "Göçmen işçileri hedef haline getirerek göçmen işçileri bulundukları ülkelere geri göndereceğiz diyerek iş gücü piyasasını sosyal devlet mantığı üzerinden düzenlemek mümkün değil."
Sorunun göçmen işçiyi ülkesine göndermek değil, göçmen işçinin Türkiye'ye uyumunu sağlayarak güvenceli bir şekilde istihdamını geliştirmek olduğunu vurgulayan Özveri, bir işçinin kendini işinden eden bir başka işçi grubuna öfke duyabileceğini, bu öfkenin doğru bir öfke olmadığını ona gösterecek olan şeyin ise hem onu hem yerli işçiyi güvence altına alacak sosyal politikalardan geçtiğini ifade ediyor.
"Milliyetçilik gerçeği perdeliyor"
Ercüment Akdeniz de popülist milliyetçi anlayışın var olan sistemi daha da güçlendirdiği görüşünde. Buna göre hem yerli işçiler hem göçmen işçiler giderek daha kötü koşullarda ve daha ucuza çalışmaya başlarken milliyetçilik bu gerçeği perdeliyor.
Akdeniz, "Burada kazanan Türkiye burjuvazisinin bir bölümü oldu ama kaybeden hep işçiler oldu. Hem yerli işçiler hem göçmen işçiler. O yüzden milliyetçilik bu sürecin panzehri değil. Milliyetçiliğin arkasına takıldığında işçiler daha çok bölünüyorlar. Bu işin panzehri yerlisi ile yabancısı ile işçilerin ortak sendikalarda örgütlenmesi" diyor.
İktidarın göçmen konusuna yaklaşımını da eleştiren Akdeniz, "AKP'nin yaklaşımı şu: Ümmet toplumu diyorlar, Müslüman kardeşliği diyorlar. Bunlar misafir insanlar, bunlar bizim din kardeşlerimiz diyorlar ama iş o Suriyeliler, Afganistanlılar ya da diğer işçilerin haklarına gelince onu görmüyorlar. Orada muazzam bir sömürü var. Burada bir sahtekarlık var. Bunu açığa çıkartmak gerekiyor. Aksi takdirde AKP daha da güçleniyor" değerlendirmesini yapıyor.
Çalışma iznine başvurma hakkı için 8 yıl
Türkiye'de AKP döneminde hazırlanan Uluslararası İşgücü Kanunu Uygulama Yönetmeliği'ne göre yabancı bir işçinin kayıtlı işçi olması için çalışma iznine kendisi başvuru yapamıyor. Bu başvuruyu işverenin yapması gerekiyor. Göçmen işçiler 8 yıl bu şekilde sorunsuz çalıştığı taktirde kendisi çalışma iznine başvurma hakkını elde ediyor.