Dr. Mahfi Eğilmez*
Şangay İşbirliği Örgütünün Kuruluşu ve Amaçları
Şangay Paktı adı altında 1996 yılında Rusya, Çin, Kazakistan, Kırgızistan ve Tacikistan tarafından kurulan ve Şangay Beşlisi olarak da anılan örgüt, 2001 yılında Özbekistan’ın katılımından sonra Şangay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) adını aldı. Merkezi Pekin’de (Çin) olan ŞİÖ’ye 2017’de Hindistan ve Pakistan, 2021’de de İran üye oldu ve böylece üye ülke sayısı dokuza çıktı. Afganistan, Moğolistan ve Belarus gözlemci ülke, Türkiye, Azerbaycan, Sri Lanka, Ermenistan, Kamboçya, Nepal, Suudi Arabistan, Mısır ve Katar diyalog ortağı konumunda bulunuyor. ŞİÖ, Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği, Güneydoğu Asya Ülkeleri Birliği (ASEAN), Bağımsız Ülkeler Topluluğu (CIS) ve İslami İşbirliği Örgütü ile de ilişkiler kurmuş bulunuyor.
İlk kuruluşta örgütün amaçları; üye ülkelerin sınır güvenliğini sağlamak, daha çok bölgeye yönelik terör, ayrılıkçılık ve aşırılıklarla mücadele etmek, örgüt üyeleri arasında ekonomik ve kültürel işbirliğini gerçekleştirmek olarak belirlenmişti. Bugün gelinen aşamada amaçlar biraz daha genişlemiş ve değişmiş görünüyor.
Üye ülkeler, ortak askeri manevralar düzenleseler de örgüt şimdilik Nato ve eski Varşova Paktı gibi resmi bir savunma birliği ya da Avrupa Birliği gibi bir ekonomik birlik gibi bir görünüm sergilemiyor. Buna karşılık 2007 yılında Kırgızistan’ın başkenti Bişkek’te yapılan zirvede Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in yaptığı “tek kutuplu dünya kabul edilemez” açıklaması ileride örgütün amacının ABD önderliğinde oluşan batı blokuna karşı ayrı bir blok oluşturmaya doğru evrim geçirmeye açık olduğunu ortaya koyuyor.
15 – 16 Eylül 2022 tarihlerinde Semerkant’ta (Özbekistan) yapılan toplantı özellikle Rusya ve İran gibi batının ambargosu altında olan iki ŞİÖ üyesi ülkeye verilen desteğin sergilenmesi açısından dikkat çekici bir toplantı oldu. Çin Devlet Başkanı Şi Jinping, Rusya Devlet Başkanı Putin, İran Devlet Başkanı Raisi’nin yanı sıra toplantıya Nato üyesi olan ve batı blokunun bir parçası olarak kabul edilen Türkiye’nin Cumhurbaşkanı Erdoğan düzeyindeki katılımı batı blokunun teyakkuza geçmesine yol açtı.
Örgütün Yapısı
Şangay İşbirliği Örgütünün en üst karar organı Devlet Başkanları Konseyidir. Bu konsey yılda bir kez yapılan Şangay İşbirliği Örgütü zirvesinde bir araya gelir ve kararları alır. Söz konusu zirve her yıl başka bir üye ülkenin başkentinde yapılmaktadır.
Örgütün ikinci önemli organı Hükümet Başkanları (Başbakanlar) Konseyidir. Bu konsey de yılda bir kez yine aynı zirvede toplanır. Konseyin görevi karşılıklı işbirliğinin durumunu ve gelişimini görüşmek ve gerekli kararları almaktır. Bu konsey ayrıca örgütün yıllık bütçesini onaylar.
Dışişleri Bakanları Konseyi, mevcut uluslararası durumu değerlendirmek ve Şangay İşbirliği Örgütü’nün diğer uluslararası örgütlerle karşılıklı etkileşimini görüşmek üzere toplanır. Ulusal Koordinatörler Konseyi, örgüte üye ülkelerin örgüt ana sözleşmesi çerçevesi içindeki işbirliğini koordine etmekle görevlidir.
Örgütün önemli faaliyetlerinden birisini yürüten Bölgesel Anti Terör Ajansı (RATS) Özbekistan’ın başkenti Taşkent’tedir. Bu ajansın görevi üye ülkeler arasında terör, ayrılıkçılık ve aşırılık eğilimlileriyle mücadelede işbirliğini sağlayarak alınacak ortak önlemleri belirlemektir. RATS Başkanı üç yıl için seçilmektedir. Her üye ülkenin bu ajansta daimi bir temsilcisi bulunmaktadır.
Şangay İşbirliği Örgütü’nün temel yönetim organı Sekreteryadır. Bir Genel Sekreterin başkanlığındaki Sekreterya, örgüt kararlarını uygulamak, bildiri ve ajanda tekliflerini hazırlamak, örgütün faaliyetlerinin hazırlıklarını yapmak gibi görevlerle yükümlüdür.
Örgütün Ekonomik Gücü
Aşağıdaki tabloda Şangay İşbirliği Örgütü üyesi 9 üye ülkenin verilerini gelişmiş batı bloku ülkeleri toplam verileriyle karşılaştırmalı olarak sunuyorum (kaynak: IMF, World Economic Outlook, April, 2022.) Tabloda GSYH ve kişi başına gelir 2021 gerçekleşme sonuçlarıyla diğer veriler ise 2022 yılı güncel sonuçlarıyla alınmıştır. Gelişmiş batı ülkeleri ABD, AB, Japonya, Birleşik Krallık, Kanada ve diğer gelişmiş batı bloku ülkeleri toplamını göstermektedir.
Tabloya göre ŞİÖ üyesi ülkelerin toplam GSYH’si gelişmiş batı bloku ekonomilerinin toplam GSYH’sinin yüzde 40’ına eşit görünüyor. ŞİÖ’yü dokuz ülke oluşturmasına karşılık gelişmiş batı blokunda 37 ülkenin bulunduğunu dikkate alırsak ŞİÖ’nün oldukça zengin bir topluluk olduğunu görebiliriz. ŞİÖ üyesi ülkeler dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 40’ını barındırıyor. Nüfusun yüksekliği kişi başına gelirin ortalama 5.245 dolarda kalmasına yol açmış görünüyor. Buna göre ŞİÖ ülkelerinin kişi başına ortalama geliri gelişmiş batı bloku kişi başına ortalama gelirinin onda biri kadar görünüyor. Çin, Rusya, Kazakistan ve bir yere kadar da İran dışındaki ülkelerde kişi başına gelirler çok düşük bir düzeyde olduğu için ortalamayı da aşağıya çekiyor. İşsizlik ŞİÖ ülkelerinde daha yüksek görünmekle birlikte kabul edilebilir oranlarda bulunuyor. Enflasyon ŞİÖ ülkelerinde oldukça yüksek bir düzeyde görünüyor. Enflasyonun kabul edilebilir düzeyde olduğu iki ülke var: Çin ve Hindistan. Cari fazla veren Çin, Rusya, İran ve Tacikistan dışındakiler cari açık veriyorlar. Kamu borç yükü açısından Pakistan dışındaki ülkelerin durumu iyi görünüyor. Ayrıca ŞİÖ ülkelerinin kamu borç yükü ortalaması gelişmiş batı bloku ülkelerinin kamu borç yükü oranıyla karşılaştırılamayacak kadar iyi durumda.
Türkiye’nin Konumu
Türkiye, 2012 yılında başlayan bir süreç sonucunda 2017 yılında ŞİÖ’nün diyalog ortağı konumuna geçmiştir. 2008 Duşanbe Zirvesi’nde, ŞİÖ ile irtibat kurmak isteyen ve gözlemci konumunda olmayan üçüncü ülke ve uluslararası kuruluşlarla ilişkilerin kurumsal bir çerçeveye oturtulması amacıyla yaratılan diyalog ortaklığı statüsü, gözlemci statüsüne sahip olmayan ülkelerin örgütle belirli alanlarda sınırlı işbirliği yapmalarına olanak sağlayan bir statüdür. Bu statü gereğince ŞİÖ ve Türkiye arasında bölgesel güvenlik, terörle mücadele, uyuşturucu kaçakçılığıyla savaş, organize suçların önlenmesi ve ekonomik ve kültürel alanlar başta olmak üzere işbirliğinin geliştirmesi öngörülmüş olmaktadır.
Aşağıdaki tablo 2021 yılı itibarıyla Türkiye’nin 9 ŞİÖ üyesi ülke ve batılı 9 ülke ile (G7 ülkeleri + İspanya ve Hollanda) ile olan dış ticaret ilişkilerini gösteriyor (tablo, TÜİK Dış ticaret istatistikleri kullanılarak tarafımdan derlenmiştir. Batılı ülkelerden 9’unun tabloya alınması ŞİÖ üye ülke sayısıyla denge sağlamak için yapılmış bir tercihtir.)
Tabloya göre Türkiye’nin ŞİÖ üyesi ülkelerle olan dış ticaret hacmi yaklaşık 95 milyar dolar buna karşılık batılı 9 ülkeyle olan dış ticaret hacmi 163 milyar dolardır. Türkiye’nin dış ticaretinde batılı 9 ülkenin ağırlığı ŞİÖ üyesi ülkelerle olan dış ticaretinin iki katına yakın görünüyor. Türkiye, batılı 9 ülkeyle olan dış ticaretinde yaklaşık 11 milyar dolar fazla verirken ŞİÖ üyesi ülkelerle olan dış ticaretinde 57 milyar dolar açık veriyor.
Türkiye, hem Nato üyesi hem de ŞİÖ’de diyalog ortağı olan tek ülke konumundadır. Aslında her iki taraf ile de ilişkilerini belirli bir düzeyde tutmaya çalışmak yanlış bir şey değil ve hatta Atatürk’ün ‘yurtta sulh cihanda sulh’ ilkesine de uygun görünüyor. Ne var ki ŞİÖ’ye de üye olunabileceği şeklindeki söylemler olayı biraz daha farklı bir yere taşıyor. Bu noktada dışarıdan bakıldığında Türkiye, II. Abdülhamid’in farklı devletleri idare etme yöntemini anımsatır biçimde, iki tarafı da birbirine karşı kullanma eğiliminde olan bir ülke görünümü verdiği için batı bloku nezdinde risklerinin artacağı bir duruma gebe görünüyor.
Şimdilik tam olarak öyle görünmemesine özen gösterseler de Çin’in, Rusya’nın ve İran’ın batı blokuyla yaşadığı ciddi sorunlar ister istemez ŞİÖ’yü batı karşıtı bir blok konumuna itiyor. Bu gidiş hızlandıkça Putin’in 2007 konuşmasında vurguladığı gibi dünya iki kutuplu konumuna geri dönecek. Bu da küreselleşmeyi kendisine yontmak isteyen ABD ve batı bloku için ciddi bir tehdit oluşturacak. Son toplantıya Cumhurbaşkanı düzeyindeki katılmak suretiyle Türkiye’nin, ‘biz iki tarafta da yer alan bir denge devletiyiz’ mesajı vermeye yönelmiş görünmesine karşılık gerçekte batı blokuna ‘alternatifimiz var’ mesajı vermek istediğini anlamak için kâhin olmaya gerek yok. Bu yaklaşım, bir mesajdan öteye gidecekse, Türkiye için, yalnızca dış politika açısından değil her alanda hayati bir karar niteliğinde olacaktır ve geleceğimizi etkileyecektir. İki yüz yıllık batı blokunda yer alma politikasının bu kadar hızlı bir dönüşle değiştirilmesi ne kadar doğrudur ve neler kaybettirir bunları uzun uzun düşünmek ve tartışmak gerekir. Konu yalnızca ekonomik bir blok üyeliğinden ötede bir konudur. ŞİÖ üyesi ülkelerin hiçbiri gelişmiş ülke değildir, demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan hakları, medya özgürlüğü, akademik özgürlük gibi gelişmişlik göstergelerinde örnek alınacak ülkeler değildir.
Önce konuşup sonra düşünmek her zaman sıkıntı yaratır. Önce düşünüp sonra konuşmak gerekir.
Bu yazı Mahfi Eğilmez'in kişisel blogundan alınmıştır.