19 Aralık 2023 12:14
Güncelleme: 20 Aralık 2023 07:00
Gençlik ve Spor Bakanlığı ile Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığının 2024 yılı bütçeleri, TBMM Genel Kurulu'nda kabul edildi. Genel Kurul'da görüşmeler yapılırken söz alan Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Mehmet Özhaseki, "Burada taviz vermeyeceğimiz dört kırmızı çizgimiz var. Bundan sonra Türkiye'nin hiçbir yerinde hangi belediye izin verirse versin gidip el koyarak asla ve asla fay hatları üzerinde bir yapılaşmaya izin vermeyeceğiz. Zemin sıvılaşması olan yerlerde yapılaşma yasağını sıkı bir şekilde takip edeceğiz. Dere yataklarının imara açılması söz konusu değil, bir de önem verdiğim benim mimarlık ve mühendislik hizmetlerinde, işçilikte sıfır toleransla devam edeceğiz. 'Bir kat ne olur ki, bir şey olmaz biraz daha buralara çek, bir kat daha koyalım bir şey farketmez' sözlerin artık tarih olması lazım. Bu konuda taviz verilmemesi lazım" diye konuştu.
Özhaseki, rezever alanı ilanıyla ilgili de, "Kötü bir şey değil ki, vatandaşın evini yıkmak için istemiyor ki toprağını alıp üstünü gaspetmek için istemiyor ki. Burayı dönüştürmek için istiyor. Bu tabiri koyduğumuzda her türlü yardımı alabilecek. Kira yardımı da alabilecek, rezerv alanlarından istifade edecek ve orada işleme başlayabilecek. Yasada değişen hiçbir şey yok. Sadece ve sadece yeni yerleşim alanı gibi bir tabirin oradan çıkarılmış olması oldu. 11 sene içerisinde tapusu elinden alınıp sokağa atılan bir adam gördünüz mü? Kadıköy'den alınıpta Sultanbeyli'den verilen gördünüz mü? Samandağ'da vatandaşın tapusunu alıp da biz ne yapacağız arkadaşlar?" dedi.
CHP Erzincan Milletvekili Mustafa Sarıgül de yaptığı konuşamda yurtlardaki asansör kazalarını gündeme getirdi, KYK kredisi alan öğrencilerin de gecikme faizlerinin silinmesini talep etti. Sarıgül ayrıca gençlerin artan yurt dışına yerleşme taleplerine de dikkati çektiği konuşmasında, "Bu merak ülkemizi ileride çok büyük sıkıntıya sokar. Gençlere; 'tarlada, fabrikada üretim, kamuda dürüst yönetim' demeliyiz” dedi.
CHP Tekirdağ Milletvekili İlhami Özcan Aygun ise, "Alamos Gold, Kaz Dağları’nın Balaban ve Kiraz mevkisinde 45 bin 650 ağacı keseceğini belirtti. Kaz Dağları neredeyse benim kafam gibi kele döndü. Yani Kaz Dağları’na vurduğunuz hançerle 350 bine yakın ağacı katlettiniz" diye konuştu. CHP Genel Başkan Yardımcısı ve İstanbul Milletvekili Gökan Zeybek de, "Türkiye'de çok ciddi bir barınma sorunu var, bunun temel sebebi de bu iktidarın uygulamış olduğu faiz, döviz ve enflasyon hesaplamasıdır" açıklamasını yaptı.
İYİ Parti Genel Başkan Yardımcısı Selcan Hamşıoğlu ise, "Gençler, yüzde 63 oranında geleceklerini kendi ülkelerinde göremiyor" görüşünü aktardı. CHP Rize Milletvekili Tahsin Ocaklı da, "Marmara'da yaşanacak olan depremde ülke ekonomisinin yüzde 40'ının kaybolacağını biliyoruz. Yakın zamanda İstanbul'u bekleyen deprem için önce önlem alın. Bu belediyeye atılacak, buradan kaçılacak bir sorumluluk değildir. Tarih sonra sizi bundan dolayı yargılar. Tek isteğimiz var, Marmara'da yaşanacak olan depremle ilgili tedbir alın" dedi.
Görüşmede söz alan DEM Parti Milletvekili İbrahim Akın ise, "Türkiye 12 Aralık'tan sonra COP 28'e 1045 delege ile katıldı. Ancak zirvede başta fosil yakıtlar olmak üzere bütün kararlara itiraz edildi. 12 karar alındı bunun 9 tanesine Türkiye şerh koymuş durumda ve bildiriyi imzalamamış durumda. Bunların başında da fosil yakıtlarla ilgili konu geliyor. Dubai'ye 1045 kişi ile gittiniz herhangi bir karar almadan geldiniz" dedi.
TBMM Genel Kurulu’nda 2024 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi, 2022 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi ile Sayıştay raporlarının görüşmeleri devam ediyor. Gençlik ve Spor Bakanlığı, Çevre, Şehircilik ve İklim Bakanlığı ve bağlı kuruluşların bütçeleri görüşmeleri de 19 Aralık'ta başladı.
TBMM Başkanvekili Celal Adan'ın yönettiği Genel Kurul'da, Gençlik ve Spor ile Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği bakanlıklarının 2024 yılı bütçelerikabul edildi.
Görüşmeler sürerken Genel Kurul'da milletvekilleri şu konuşmaları yaptı:
Bütçelerle ilgili söz alan CHP Rize Milletvekili Tahsin Ocaklı, şunları söyledi:
"Her gün Türkiye'de yaklaşık olarak 2 bin 700 bebek doğuyor. Doğan bebekler ailelerinin geçim derdiyle hemen karşı karşıya kalıyorlar. Ortalama bir bebeğin bakım maliyetleri her bir aile için aylık 4 bin liradan aşağıya tutmuyor. 17 milyon kişinin yoksulluğa mahkum edildiği Türkiye'de asgari ücretlileri de saydığımızda 40 milyonu bulan Türkiye'de çocuk sahibi olmak, çocuğa bakmak artık kolay değil. '3 çocuk sahibi olun' demek bir defa locada gördüğümüz Sayın Cumhurbaşkanı’nın tavsiyesiyle yürümüyor. Çünkü insanlar geçinemiyor. Bu gelirlerle Türkiye'de bebek büyütmenin karşılığı yok.
Almanya'da 6 yaşına kadar çocuklar için 7 bin 44 Euro ödeme yapılıyor. 6-12 yaş arasındaki çocuklar için 8 bin 200 euro ödeme yapılıyor ve 12-18 yaş arasındaki çocuklar için de 9 bin 400 euro ödeme yapılıyor. Bunların içine kreş ve okul masrafları da dahil değil. Yani bebeğe, çocuğa, gençliğe bakış açısıyla ilgili dünya ve Türkiye arasındaki, Ak Parti iktidarı arasındaki perspektif ve anlayışı ortaya koymaya çalışıyorum. Okul çağına gelmiş olan çocuklara iktidarınız bir öğün yemek vermeyi beceremedi.
Okul çağına geldikten sonra çocukları ayrıştırmaya başlıyorsunuz. Birincisi; kamu okulları var özel okullar var. Özel okullarda sizlerin ve size destek olan bir küçük güruh insanın çocukları okuyabiliyor. Ama bu sırada oturan milletvekillerinin çoğunun çocukları Türkiye'de değil, gidip Amerika'da, İngiltere'de eğitim alıyorlar. Fırsat eşitsizliğini oturduğunuz yerden zaten yapıyorsunuz. Bunu kaldırmanız gerekiyor.
Üniversitelerde hala öğrencilerin barınma sorunları sürüyor. Burslar yeterli değil. Gençler mutsuz ve gençler ülkeyi terk etmek için yol arıyorlar. Mezun olup iş bile bulabilen herkes Türkiye'den kaçmaya çalışıyor. Çünkü kimse Türkiye'de mutlu değil. Sağlıklı bir yaşam, iyi bir beslenme, sosyalleşme için insanlar kaynak ayıramıyorlar. Toplum kesimlerinin yüzde 50'si sinemaya gidemiyor, tiyatroya gidemiyor, bir akşam yemeğe çıkacak ücreti bulamıyor. Bunların sayısı 40 milyonu buluyor. Bu da insanların hem ruh sağlığını hem beden sağlığını bozan sizin getirdiğiniz sonuçtur.
"Ülkede görgüsüzce savurganlık ile çaresizce yoksulluğun at başı gittiği bir durum yaşanıyor. Türkiye'nin mafyanın ve uyuşturucunun merkezi haline getirdiniz. İstanbul'da uyuşturucu baronları cirit atıyorlar. Sizin getirdiğiniz 400 bin dolarla konut sahibi olabilmek yoluyla ülkeye giriş yapan bir sürü mafya lideri, çete lideri İstanbul'un her yerini işgal etmiş durumdalar. İçişleri Bakanlığı'nın, 'çeşitli operasyonlar yapıyoruz' deyip de ortaya çıkardığı bu durum şimdiye kadar neredeydi?
Bakanın kendisinin 'STK' dediği, tarikatçı ve cemaatçi derneklere 49 yıllığına kamuya ait olan gayrimenkulleri ücretsiz vermek, okullara bu tarikatların cemaatlerin öğretmenlerini gece yarısı sokmak gibi bir karar alarak laik eğitime müdahale ediyorsunuz. Bakan dedi ki, '30 bin 124 öğrenciye burs verdik. Deprem bölgesinde yapılan konutlarda AFAD ile ilgili aynı zamanda TOKİ'yle ilgili yaptığımız çalışmalarda da 11 bin 500 konut ihtiyacı olduğunu tespit ettik.' Ne güzel tespit. Tespit etmek bir başarı mı? 30 bin öğrenciye burs vermek başarı mı? İstanbul Büyükşehir Belediyesi 100 bin öğrenciye burs veriyor."
"Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, 'Depremle ilgili yapılan harcamalar yatırım kapsamındadır.' Ne demek yatırım kapsamındadır? Öyle bir şey olamaz. Deprem öncesinde önlem ve tedbir amaçlı yaptığınız yatırımlar ancak bu kapsamda olabilir. Bunun için Türkiye'nin bütçesinden 3 trilyon TL kaynak ayırıyorsunuz ama depremi önleme açısından yapı yaklaşık maliyeti üzerinden yaptığımız güncellemelere göre bunun 4'te biriyle önlenebilir yatırım o zaman yapabilirdiniz. Bizi bekleyen Marmara depremiyle ilgili ne yazık ki yeterince önlem almadınız.
Tarikatlara, cemaatlere verdiğiniz yurtlar var, yerler var. Rize'nin Fındıklı ilçesinde bir tarikat üyesine bir haftalığına orayı bağışladınız. 29 Ekim'de Cumhuriyet Bayramı'nın tam ortasında Atütürk'ün konuşulacağı bir televizyon programını 2 saatliğine Anıttepe'yi niye vermediniz? Bu sizin hakkınız mı? Mustafa Kemal'in konuşulacağı bir programa nasıl olur da Anıttıpe'yi 2 saatliğine vermeyerek diğer yerlere verirsiniz? Sizi bu haktan reddediyorum."
Bizi bekleyen büyük bir deprem hala önümüzde. Bununla ilgili bu bütçe görüşmelerinde öncesinde sonrasında yapılması gereken bir tane şey var bunu yapmıyorsunuz. Marmara'da yaşanacak olan depremde ülke ekonomisinin yüzde 40'ının kaybolacağını biliyoruz. Bilimsel veriler, yer bilimcileri, ben inşaat mühendisi olarak buradan hepinizi uyarıyoruz. Yakın zamanda İstanbul'u bekleyen deprem için önce önlem alın. Bu belediyeye atılacak, buradan kaçılacak bir sorumluluk değildir. Tarih sonra sizi bundan dolayı yargılar. Tek isteğimiz var. Marmara'da yaşanacak olan depremle ilgili tedbir alın. Bu sizin görevinizdir."
Gençlik ve Spor Bakanlığı bütçesi üzerine söz alan CHP Erzincan Milletvekili Mustafa Sarıgül de şunları söyledi:
“Sayın Bakanım sporun içinden geliyorsunuz, gayretli çalışkan bir bakanımızsınız ama bütçeden bakanlığa düşen payın son derece az olduğunu görüyorum. Bakanlığınızın biraz sonra anlatacağım çok değerli çalışmaları var ama bazı ufak tefek sorunları da paylaşmak istiyorum. Öncelikle KYK yurtlarında asansör kazalarını duymak istemiyorum. Şunu bilmenizi istiyorum, bakanlık bu yurtlardaki asansörlerin periyodik bakımlarını ve denetimlerini mutlaka yaptırdığına eminim. Ancak, sorun asansörün bakımında değil. Uzun yıllar belediye başkanlığı yaptım. Bu çalışmaların ne olduğunu çok iyi bir şekilde denetledim. Bu asansörleri kimin yaptığı, kimin monte ettiği ve asansör parçalarının kimin ürettiği son derecede önemli. Çünkü bu alanda diplomalar satılıyor, kiralanıyor ve öğrencilerimizin hayatı risk ediliyor. Aynı zamanda Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı yetkililerini göreve çağırıyorum ve önlem almalarını arzu ediyorum. Öğrenciler bir asansöre 8 kişi binmesi gerekirken 10 kişi binerse o anda asansörün hareket etmemesi lazım. Bunun için bu kazaların önlenmesini beklemekteyiz.
Öğrenci kredi faizleri silindi ama yeterli değil. Bir öğrenci KYK kredisi aldıysa eğitim masraflarını karşılayamayacağı için aldı. Devletimizin bu borçları ve faizlerini tamamını silmesi lazım. Binlerce öğrencimiz bu hayırlı haberleri bekliyor.
Üniversite öğrencileri yeteri kadar barınamıyor, yeteri kadar beslenemiyor. Tiyatroya, sinemaya, konsere dahi gidemiyorlar. Geçen hafta Ankara Kitap Fuarı'ndaydım. Binlerce genç oradaydı ama ne yazık ki o gençlerin kitaplara baktığını ve kitap alamadığını üzüntü ile gördüm. Bu böyle olmamalıydı. Gençlerin kaçmak istediği değil, kalmak istediği bir Türkiye'yi hep birlikte yapmalıyız ve planlamalıyız. Bu evlatların yurt dışı merakı ülkemizi ileride çok büyük sıkıntıya sokar. Gençlere; 'tarlada, fabrikada üretim, kamuda dürüst yönetim' demeliyiz. Gençlerimizi mutlaka ekonomik milliyetçiliğe alıştırmalıyız. Gençlerimizi ancak bu şekilde ülkemizde tutarız. Ekonomik milliyetçilik, yerli malı yurdun malı herkes onu kullanmalı.
Spor; yarış değil barıştır. Spor; müsabaka değil aynı zamanda müsamahadır. Spor; rekabettir ama aynı zamanda centilmenliktir. Hakem Halil Umut Meler'in uğradığı saldırı nedeniyle ara verilen ligler tekrar başlayacaklar. Büyük Ankaragücü taraftarının ne kadar üzüldüğünü biliyorum. Buradan Futbol Federasyonu'na bir çağrıda bulunuyorum. Bütün takımlar bugün sadece hakem formasıyla çıksın, hepimiz hakem olalım ve şiddeti mutlaka kınayalım. Hakemleri baskı altına almaktan vazgeçelim. Türk futbolumun sorunu maçların kötü yönetilmesi değil, inanın ki kulüplerin kötü yönetilmesidir. Avrupa kulüpleri parayı, alt yapıya harcıyor. Bizim kulüplerimiz parayı transfere harcıyor. Avrupa kulüpleri 100 lira harcıyorsa 50 lirasını inanın ki alt yapıya ayırıyor. 10 milyon nüfuslu Portekiz'de bir Ronaldo çıkıyor, 85 milyon nüfuslu Türkiye’mizde Ronaldoların sayısını çoğaltmamız lazım.
Ülkemizde büyük bir döviz sıkıntısı var ama bakıyorsunuz ki kulüpler dışarıdan oyuncu alıyor ve milyon dolarları buralara harcıyorlar. 8 tane kulüpte yabancı oynayacağına 3 tane yabancı, 8 tane Türk mutlaka oynamalıdır.”
Kurulda söz alan CHP Tekirdağ Milletvekili İlhami Özcan Aygun, şöyle konuştu:
“Sayın Bakan, Türkiye’nin deprem ülkesi olduğunu herhalde sizler de biliyorsunuz. Naci Görür Hocamız açıkladı, ülkemizdeki riskli şehirlerin tek tek isimlerini saydı. Depreme hazırlık için ne yaptığınızı merak ediyorum. Afet yasası çıkardınız, mülkiyet tartışması doğdu. Riskli alanları tamamen rezerv alan ilan ettiğiniz de planlama yetkisini siz aldığınız da insanların mülkiyet hakkını gasp etmeyeceğiniz konusunda sizden burada söz istiyoruz, buradan 81 milyona güvence vermenizi bekliyoruz. Çünkü herkes endişeli, deprem ve afetle mücadele eden kentlerin kıymetli yerlerine göz dikildiği endişesi hepimiz de hakim. Afet ve deprem konusunda bari rant hesabı yapmadığınızı bugün bu yüce Meclise, ekranları karşısındaki vatandaşlarımıza bir açıklayın, vatandaşlarımız bu sözü duysun.
Ülkemiz iklim değişikliği ve buna bağlı gıda üretimi açısından riskli ülkeler arasında bulunmaktadır. Bakanlığın buna karşı gerekli önlemleri almamış olması ülkemizi gıda kriziyle baş başa bırakmıştır. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü’nün -FAO- 10 Aralık 2023 raporuna baktığımızda dünyayı bekleyen tehlikeler çok net bir şekilde açıklanmıştır. 2022 yılında 738,9 milyon insan açlıkla karşı karşıya kalmış; 2,4 milyar insan da orta ve ciddi düzeyde yoksulluk kriz içerisinde; 3,1 milyardan fazla insanın da sağlıklı besine erişim sağlayamadığı görülmektedir. Yoksul kesimlerin proteinli gıdalara erişimi zorlaşmış, bu yüzden çocuklarımızda kansızlık ve boy kısalığı görüldüğü ülkemizde sağlıkla ilgili yapılan araştırmalarda bizzat tespit edilmiş. Sera gazı emisyonları sebebiyle ortaya çıkan küresel iklim değişikliği gıda güvenliğini de tehdit etmektedir. Yetersiz beslenmeyle mücadele etmek, gıda güvencesini ve herkes için gıda hakkını savunmak açısından Türkiye tarımının tekrar yapılandırılması gerekmekte, iklim değişikliğine uygun yöntemlerin denenmesi gerekmektedir.
Çeltik üretim yöntemleri ve toprak işleme uygulamaları gibi tarımsal yöntemler, yenilikler izlenmeli, aralıklı drenaj ve toprak işlemesiz tarım gibi akıllı tarım tekniklerinin uygulanması önem kazanmaktadır. Ortalama küresel sıcaklık her bir santigrat derece arttığında, buğdayda yüzde 6, mısırda yüzde 7,4; pirinçte yüzde 3,2 verim düşüklüğü ortaya çıkmaktadır. Yine, bakınız, Hükümetler Arası İklim Değişikliği Paneli’nin tahminlere göre 2050 yılında 3 derecelik sıcaklık artışı yüzde 25-30 verim düşüklüğüne sebep olacaktır. Şimdi buradan Sayın Bakanlara soruyorum: Acaba iklim değişikliğiyle ilgili ne yaptınız, ortaya koyun diyoruz. Ama sizin yaptığınız tek bir şey var… FAO, iklim değişikliğine karşı ağaçlandırma, yeniden ormanlaştırma, toprak ve ekosistem restorasyonu gibi karbondioksidi giderme önlemlerini önermekteyken AK Parti iktidar ne yapıyor? FAO diyor ki: ‘Ekosistem’ Siz ise ‘rant sistemi’ diye bağırıyorsunuz, haykırıyorsunuz ve her yeri ranta açıyorsunuz. Toprağı değil, talanı esas kılmışsınız yani sizin aklınızda ekosistem yerine talanistan var, talanistan. Ülkemizi talan alanına çevirdiniz, madencilere talan ettirdiniz.
Ciğerlerimizin söküldüğünü hep beraber görüyoruz. Bu halkı nefessiz bırakıyorsunuz ve Kanadalı altın madeni şirketi Alamos Gold Kaz Dağları’nın Balaban ve Kiraz mevkisinde 45 bin 650 ağacı keseceğini belirtti. Kaz Dağları neredeyse benim kafam gibi kele döndü. Yani Kaz Dağları’na vurduğunuz hançerle 350 bine yakın ağacı katlettiniz. Siz ağaç katili bir iktidar olarak tarihe geçeceksiniz. Bu yıl da Akbelen’deki insanlarımızı dinlemeyip oradaki ağaçları talan ediyorsunuz. Niçin? Dört yıl kömür çıkaracaksınız ama yaklaşık yüz yıllık ağaçları talan ediyorsunuz yani geçmişimizi yok ediyorsunuz sadece dört yıl için.
Zeytin ağaçlarını kestiniz, bugünlerde zeytinyağının fiyatı 5 euroya yaklaştı Sayın Bakan, bundan haberiniz var mı? Sizler geceleri rahat uyuyabilirsiniz ama biz uyuyamıyoruz. Vicdanlarınızın sesini de mi duymuyorsunuz Sayın Bakan diye buradan sesleniyorum. Kendi vicdanınıza bile sansür uyguluyorsunuz. Ağaç talanı yapanlara teşvik veriyorsunuz. Ya, utanmıyor musunuz, talan ediyor, siz de ona kalkıp teşvik veriyorsunuz. YK Enerji’ye 2018-2023 yıllarında 1 milyar 14 milyon 331 bin lira teşvik verdiniz. Yazıklar olsun sizlere, yazıklar olsun. Evet, bu firmalar ağaç kesiyorlar, ağaç kıyımı yapıyorlar. 180 yaşında olanlar var. Bunlar karbondioksidi en iyi şekilde asimile edecek ağaçlar olmasına rağmen onların katline izin veriyorsunuz, diyorsunuz ki ‘Ağaç dikecekler.’ Ya, 180 yıllık ağacın tuttuğu karbondioksit ile yeni dikilecek ağacın tutacağı karbondioksit aynı mı? Dünya Ay’a gidiyor, siz ise tersine gidiyorsunuz burada.
Meteorolojiye geldiğimizde, Meteoroloji Genel Müdürlüğümüz güzel çalışmalar yapıyor ama kurumlar arasında, maalesef, istişare yok. Geçtiğimiz yıllarda kendi ilimde Çorlu tren katliamı oldu. Meteoroloji ile Ulaştırma ve diğer kurumlar irtibatlı olsaydı belki o gün olmayacaktı. Onun için diyoruz ki çiftçilerimizi sel, don, kuraklık ve doluya karşı uyarmak ve ürünlerindeki ziyanı önlemek açısından meteoroloji önemli ama koordinasyon da önemli. Ülkemiz su sorunu açısından fakir bir ülke, Tarım Bakanımız bunu ifade ediyor. Bu yüzden ‘yağmur hasadı’ olarak adlandırılan, yağışla yüzey akışına geçen suyun biriktirilip kullanılması için gerekli çalışmaları yapmanız gerekiyor. Tarımda güneş enerjisinin kullanımına dönük altyapı hazırlanmalı, erozyon önlenmeli, doğrudan ekim yöntemleri teşvik edilmeli, iklim değişikliği araştırma ve uygulama enstitüsü kurulmalıdır. Tarımda akıllı sulama sistemleriyle fazla su tüketimi engellenmelidir.”
CHP Genel Başkan Yardımcısı ve İstanbul Milletvekili Gökan Zeybek de şöyle konuştu:
"Sayın Bakanı 2018 yılında 20 Haziran'da tarihi bir mülakattan hatırlıyoruz. 'İmar barışıyla elimize 35-40 milyar TL geçecek. Bununla Türkiye'yi depreme hazırlayacağız' demişti Özhaseki. Türkiye, İzmir depremine hazırlandı, Elazığ'a hazırlandı, Kahramanmaraş merkezli depreme hazırlandı. Deprem sonrasında ne oldu? TBMM'de kabul edilen ek bütçeyle AFAD'ın ödeneklerine ayrılmış olan 661 milyar TL'nin depremde mağdur olmuş yurttaşlara harcanması gerekiyordu. Kasım ayı sonu itibarıyla harcanan para 216,4 milyar TL. Yani AFAD üzerinden depremzedelere ayrılmış olan bütçe ödeneğini bile hala kullanmamış bir iktidardanız.
2024 yılı bütçesinde deprem bölgesindeki konutların ihya edilmesi, yapılması ya da riskli konutların iyileştirilmesi için bakanlık bütçesine 247 milyar TL'lik bir yatırım bütçesi koymuş. 2023 yılının 12 Ağustos tarihinde yapılmış olan bir ihalede 105 metrekare brüt, 85 metrekare net bir daire için 27 bin 500 TL metrekare/birim fiyatı üzerinden bakanlık davet usulüyle ihaleye çıkarak konut yapılıyor. Aynı tarihlerde Resmi Gazete'de bakanlığın yayınladığı bir listede de ihaleye tabi olacak olan yatırımlar için A grubu yapıların metrekare/birim fiyatı 7 bin 500 TL, B grubu yapıların fiyatı 9 bin TL ve 10 bin 500 TL'de daha lüks konutlar. Bakanlık ihale yapacak olan kurumlara bir birim fiyatı öneriyor ama kendisi davet usulüyle yaptırdığı konutlarda bunun tam 3 katına ihale yapıyor. Bakanlık bu birim fiyatlarla bu işin yapılmayacağını bilmiyor mu? Son 1 yıl içinde 156 tane okul ihalesine herhangi bir müteahhit katılmadığı için ya da ihaleye verilmesi gereken en düşük ihale aralığında fiyat teklifi yapılamadığı için bakanlık okul ihalesi yapamaz bir hale gelmiştir.
Türkiye'de çok ciddi bir barınma sorunu vardır ve bu barınma sorunun temel sebebi de bu iktidarın uygulamış olduğu faiz, döviz ve enflasyon hesaplamasıdır. Türkiye'de barınmanın temel ihtiyacı olan konutu yatırım aracı haline dönüştürürseniz yani sermaye sahipleri için parasını dövizde, bankada ya da altında tutmak yerine konut almayı cazip hale getirirseniz, insanlar paralarını konut yatırımlarına, arsa yatırımlarına ya da gayrimenkul yatırımlarına aktarırlar. O nedenle Türkiye'de son 6 yıl içinde dövizdeki endeks artışı 7 kat iken konutlardaki endeks artışı 12 kata çıkmıştır. 2017 yılında Türkiye'de konut endeksini 100 birim olarak kabul ettiğimizde eylül ayında bu endeks 1088'e, ekim ayında da 1129'a çıkmıştır. Soru buradan iktidar sahiplerine, aynı dönem içinde emekliye verdiğiniz ücretlerde, çalışanlara verdiğiniz ücretlerde, memurlara verdiğiniz ücretlerde bu endekste ki artışa benzer bir artış verdiniz mi?
Son 7 yıl içinde enflasyonla bu ülkenin kamu çalışanlarından, emeklilerinden alması gereken hakkın yarısı bir vergi biçiminde alınmış ve insanlar yoksullaştırılmıştır. Konut ve barınma sorununu çözebilmek için toplam girdi maliyetinin düşürülmesini ve bunun içinde kamu kaynaklarının vatandaşın ucuz konuta ulaşması için kaynak ayırmasına ihtiyaç var. Herhangi bir bankaya gittiğinizde konut kredisi kullanmak isterseniz çok torpiliniz varsa 350 bin TL size kredi açılıyor. Faiz oranları yandaşlara yıllık yüzde 10-12 faizle bir takım kredileri kullandıran iktidar; konut sahibi olmak isteyen, barınma ihtiyaçlarını gidermek için yurttaşlar için yıllık yüzde 40-50 faizlerle kamu bankalarından toplam 350 bin TL'lik bir bütçe ayırmıştır.
Bakanlık bütçesinde, 'Millet bahçeleri yaptık' diyor. Ne kadar? 23 milyon metrekare. Türkiye'nin tamamında millet bahçesi yaptınız. Türkiye'nin nüfusuna göre 4 kişiye bir metrekare yeşil alan düşüyor. İstanbul Büyükşehir Belediyesi sizin yapmış olduğunuz yeşil alanın tamamı kadar yeşil alanı sadece İstanbul kentinde yaptı. Niye 23 milyon metrekare alanda kaldığını sormak gerekir. Yeşil alanları imara açarsanız, şehir merkezlerinde bulunan askeri alanları boşaltarak buraları imar adalarına dönüştürürseniz, şehrin merkezinde bulunan kamu hizmet alanlarını rant projelerine dönüştürürseniz sizin kent merkezlerinde ayırabileceğiniz yeşil alanınız kalmaz. Bu nedenle bütün çağdaş ülkelerde 14-15 metrekare olan yeşil alan miktarımız Türkiye'de hala 3,5-4 metrekareyi geçememektedir. Ortalama insan ömrünün erkeklerde 79, kadınlarda 84 yaşına çıktığını düşündüğümüzde emeklilik sonrası insanların yaklaşık 25-30 yıl sağlıklı bir yaşam sürdürebilmesi için bulundukları yakın çevrede ciddi bir yeşil alana ihtiyacı vardır.
Nasıl oluşturacağız dirençleri kentleri? Bir; kamu eliyle riskli yapıların iyileştirilmesi için kaynak ayıracağız. İki; Türkiye'nin dünyada rekabet gücü en yüksek olan sektörü hangisi diye sorsam tüm milletvekilleri müteahhitlik sektörünün olduğunu söylersiniz. Bu iktidarın uyguladığı yanlış politikalar yüzünden Türkiye'nin dünyada rekabet şansı en yüksek olan müteahhitlik sektöründeki batış oranı yüzde 35'lere çıkmıştır. Türkiye'nin en ciddi sektörlerinde bugün ciddi bir kriz ortaya çıkmıştır. Başta İstanbul olmak üzere; yüksek maliyetler, artan fiyatların oluşturduğu ek yükler ve geleceği öngörememek yüzünden bugün şehrimizin merkezinde riskli yapısını yıkmış ama yapamamış, müteahhitle yaptığı sözleşmeler dolayısıyla bitmiş olan konutuna taşınamamış hatta daha ilginci o açılmış olan çukurlarda boğulan çocukları görüyoruz.
Yanlış uygulanan politikaların doğal bir sonucu olarak da inşaat sektöründe üretim son 8 endekstir sürekli azalmaktadır. Nüfusu her yıl 1 milyon artan ülkemizde, göçmen, mülteci ya da kaçak girişlerle birlikte ilave konut artışının olduğunu dikkate alırsak; köyden, kırsaldan batı bölgelerine göçü de dikkate aldığımızda kentlerimizdeki konut ihtiyacı giderek özellikle kiracılar açısından yaşanmaz bir duruma gelmiştir. Artık sizin verdiğiniz ücretlerle insanların büyükşehirlerde kiracı olarak yaşaması mümkün olmaktan çıkmıştır. Yıktığınız lojmanlar vasıtasıyla, ranta açtığınız askeri ya da sivil lojmanları yok etmeniz sebebiyle de artık büyük kentlerde memurlar nakil ve transfer yapmamaktadırlar.
Siz TOKİ eliyle yılda 58 bin konut üretiyordunuz şimdi 64 bin konuta çıktınız, Türkiye'nin yıllık konut ihtiyacı 400 binden fazla, bunun için de bir model önermek gerekir. Tıpkı İstanbul'da KİPTAŞ'ın yaptığı gibi yerel yönetimlerin finansman ihtiyacının artırılarak bu meselenin çözülmesi konusunda katkı sağlamaya ihtiyaç olduğunu düşünüyorum. Kentsel dönüşümde bağımsız birim sahiplerine 2021 yılında 200 bin, 2022 yılında 300 bin, 2023 yılında 600 bin TL verdiniz. Bu ücretlerle insanların konutlarını dönüştürmesinin mümkün olmadığını ve gerçekçi yaklaşımlara ulaşmak gerektiğini belirtmek istiyorum. Bakanlığı eleştirdik ama her şey de kötü mü? İyi şeyler de olmadı mı? Oldu tabii. Onlardan da bahsetmek gerekir. Nedir o? Beceriksiz bir bakanımız vardı, çadır satan bir Kızılay başkanımız vardı, enkaz altında kalan bir AFAD başkanımız vardı. Hamdolsun onlardan kurtulduk."
Selcan Hamşıoğlu
İYİ Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Tekirdağ Milletvekili Selcan Hamşıoğlu, şunları söyledi:
"2022-2023 Türkiye Gençlik Araştırması verilerine göre gençlerin yüzde 61,3'ü ekonomik nedenlerle eğitimlerini sürdürmekte zorlanıyor. İktidar gençliğin bir bölümünü milli teknoloji hamlesi merkezli hedefler etrafında buluştururken, gençliğin yüzde 51,4 gibi önemli bir başka bölümü internet ve iletişim giderlerini karşılayamıyor. Yüzde 55,4'ü beslenme giderlerini karşılayamıyor. 86,2'si ekonomik durum, 88,7'si gelir dağılımı eşitsizliği, 81,2'si adalet, 91,8'i sığınmacı uygulamalarından rahatsızlık duyuyor. Gençlerin yüzde 90,1'i sığınmacıların nüfus yapımızı bozduğunu, 80,8'i ise gelecek için tehdit oluşturduğunu düşünüyor.
Gençlerin kendilerini gerçekleştirmelerinin önünü açacak politikalara ihtiyacı varken, o politikaları oluşturması beklenenler henüz fizyolojik ihtiyaçları karşılayabilmek safhasını geçebilmiş değiller. Biz hala gençleri doyurabilmeyi, barındırabilmeyi, yaşatabilmeyi konuşuyoruz. Tam da bu sebeple gençler yüzde 63 oranında geleceklerini kendi ülkelerinde göremiyorlar. Ve bunlar iktidarın ötekisi olan gençlerden ibaret değiller. Yarısı AK Parti seçmeni olan gençlerimiz. Büyüklerinin tavsiye ettiği gibi porsiyon küçülterek yaşamak istemiyorlar. İktidar kağıt üzerinde muazzam özgürlük açılımı yapıyor, bütçede de, kalkınma planında da böyleydi. Sorsanız her şey ifadelerini geliştirmek, her şey karar alma süreçlerine katılımlarını sağlamak için, iyi de Türkiye'nin sorunu gençleri bu niteliklere haiz olmaması değil. Bu niteliklerin gereğini yapmaya kalktıklarında karşılaştıkları tutum.
Kağıt üzerinde demokratik olgunluk tavan, sahada biber gazı TOMA’ya devam. Keşke bu ülke sadece Busenazların, Ayşe Begümlerin, Mete Gazozların ülkesi olabilseydi. Ama bu ülke bir yandan da Ali İsmail Korkmazların ülkesi. Bu ülke Fırat Yılmaz Çakıroğullarının, Aybüke Yalçınların, Sinan Ateşlerin, KYK yurdunda asansöre sıkışarak can veren Zerenlerin, tarikat yurdunda kalmaya zorlandığı için canına kıyan Eneslerin, okuldan eve dönerken katledilen Özgecanların, Ayşegüllerin, kendini yemekhaneye asan Resullerin, atasözü paylaştı diye hapsedilen Alplerin, burası teri kanına karışa karışa verdiği mücadeleyi alkışlamak beri duysun; alçak bir dille itibarsızlaştırılan Ebrarların, teri kanına karışa karışa verdiği mücadele yok sayıldığı için spora veda etmek zorunda kalan şampiyon İrem Yamanların da ülkesi. Bu ülke atanamayan, atansa yaşayamayan, mesleğini yaptığı için hala Sincan Cezaevi'nde bulunan Süha ve Serkan gibi gençlerin de ülkesi.
Bütün gençlerin ortak özelliği, siyasi iktidarın anayasanın gençlerin yetişme ve korunma esaslarını düzenleyen 58. maddesinin gereklerini yerine getirmekte gösterdiği zafiyetin kurbanı olmaları. İktidar bütün bu faciaların faili olmayabilir ama faili olmadığı bütün fiillerin zemini sergilediği gaflettir. Zeren'i o asansöre elbette iktidar sahipleri sıkıştırmadı ama memurlarına 'Çakılacağını düşünüyorsan binme o asansöre' diyebilme cüretini iktidar verdi. Konya'da, Muş'ta, Isparta'da benzer faciaların eşiğinden dönüldüğü halde, 'Bu zamana kadar hiçbir yurdumuzda asansör düşme olayı yaşanmamıştır' diye inkar yoluna gidilmeyebilir, sorunla yüzleşilebilir, makul ve çözüm odaklı bir dil tercih edilebilirdi. Gençlerin odalara ek ranzalara tıkıştırılarak gayri insani koşullarda barınmaya zorlandığı yurt kapasite artırma işleminden vazgeçilmesi ve yurt sayılarının artırılmasını bekliyoruz.
Yemekhanelerde verilen yemeklerden, böcek, solucan çıkmaması gibi hiç siyasi olmayan son derece insani bir talepte bulunuyor ve bunu talep etmek durumunda kaldığımız için de açıkçası utanç duyuyoruz. Ders alınmasını ve muhtaç durumdaki gençlerin devlet içinde devlet olma çabasındaki yapılara bir kere daha yem edilmemesini istiyoruz.
Sosyal medyada gençler arasında bir anket yaptım. Buna göre gençler en çok iktidarın söz verip tutmadığı mülakatın kaldırılmasını talep ediyor. Biz komisyonda bu konuda bir önerge vermiştik. AK Parti ve MHP oylarıyla reddedildi. Gençler bu denli büyük sorunlarla kuşatılmışken sadece okullara değil, yurtlar ve gençlik merkezlerine de PDR uzmanlarının atanmasını istiyor. Gençlerin feryadını yardım çığlığı değil, muhalefet olarak algılıyor siyasi iktidar. Gençlerinin taleplerinin kendilerini iyileştirmek için olduğuna inanmıyor hatta daha ileri gidip iyi yaşamayı arzulamalarını 'süfli heves' olarak aşağılıyor. Halbuki insan hayal ettiği müddetçe, tutunacak bir dalı varsa yaşar. Gençler belki de tam olarak bundan yaşayamıyorlar. Diğer tarafta süfli heveslerin daniskasına kapılmış, fenomen bilinen türlü suç aparatlarını da iftar sofralarında ağırlamaktan kaçınılmıyor.
Ali İsmail elbette iktidar tarafından linç ettirilmedi ama linç zemini durdurulabilirdi. Gezi'de çadırların yakıldığı daha ilk gün bu işte bir iş olduğu görülebilir, barikatlar Türk gençliğinin değil, devleti ele geçirmeye çalışan paralel yapıların önüne kurulabilirdi. Fırat'ın katledilmesi emrini elbette iktidar vermedi fakat önleyebilme makamındayken terörün metropollere inişini seyretti. Sinan'ın başkentin göbeğinde katledilmesini iktidar tabii ki istemezdi ama bunu yapanları bulup çıkarmak imkanına sahip olduğu halde dosyayı sündürmeyi tercih etti. Bunca acı tecrübeden sonra bütün sorun aslında kibri yenip, sorunlara işaret edenlere kulak vermek ya da vermemek meselesi.
TÜİK verilerine AB ülkeleri arasında genç işsizliğin en yüksek olduğu ülkeyiz. Gençlerin yüzde 24'ü ne eğitim alabiliyor ne de istihdam da yer bulabiliyor, ev genci oldular. Bu oranla hem AB hem de OECD ülkelerinin şampiyonu durumdayız. Eğitim ve istihdamda yer bulamayan genç oranı artışına paralel artan bir şey daha var, suç. Gençleri toplum dışına itmenin, toplumun ödemek durumunda kaldığı en ağır bedeli bu. TÜİK verilerine göre; Türkiye'de yoksulların yarısı 25 yaş altı ve 11,7 milyon gencin, 1,29 milyonu eskiyen giysisinin yerine yenisini alamıyor. 1,13 milyonu ikinci bir ayakkabıya sahip olamıyor. Sadece derin yoksulluk değil, derin bir genç yoksulluğu problemimiz de var."
Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Mehmet Özhaseki, bütçe görüşmelerinde yaptığı konuşmada şunları söyledi:
"Türkiye bir deprem ülkesidir. Türkiye; Alpler’den Himalayalar’a kadar uzanan hat üzerinde en yüksek deprem riskini taşıyan 5'inci ülkedir. Vatanımızın yüzde 66’sı, vatandaşlarımızın yüzde 71’i; 1. ve 2. dereceden deprem riski altında yer alıyor. Geride bıraktığımız son bir asırda 6 ve üzeri büyüklükte tam 231 depremle sarsıldık. Denizde yaşananları bir kenara bırakırsak bunların 60’tan fazlası topraklarımız üzerinde yaşandı. Afetin yaşandığı bölgede 6 milyon 609 bin 408 bağımsız bölüm içeren yapının hasar tespitini yaptık. 680 bini konut, 170 bini iş yeri olmak üzere 850 bin bağımsız bölümün ağır hasar alarak kullanılamaz hale geldiğini tespit ettik. TOKİ ve Emlak Konut eliyle başlayanları 1 yıl, çelik köy evlerini de 6-8 ayda teslim edeceğiz. İstanbul’un hızla dönüşümü için yol haritamız belli. Yeni yasamızın dönüşümün önündeki engelleri kaldırmasıyla şehri, deprem başta olmak üzere bütün afetlere hazır hale getireceğiz. Şehirde belirlediğimiz rezerv alanlarda 300 bin konut inşa ederek dönüşüm çalışmalarına sürat katacağız.
2012 yılında çıkan rezerv alan ve riskli alan gibi iki tane tabir hiç değişmedi. Sadece son yasada yeni yerleşim alanı vardı. Yeni yerleşim alanı çıktı. Mahkemeler yeni yerleşim alanı denince, şehirlerin uzağında boş bir alan olarak anladıkların için yürütmeyi durdurma oradaki işi tıkama yoluna gidiyorlardı. Bunu polemik olsun diye söylemiyorum İstanbul Büyükşehir Belediyemiz. Bizden rezerv alan diyor ilan ediyor. Biz de haklısıan dedik verdik. Kötü bir şey değil ki vatandaşın evini yıkmak için istemiyor ki toprağını alıp üstünü gaspetmek için istemiyor ki. Burayı dönüştürmek için istiyor. Bu tabiri koyduğumuzda her türlü yardımı alabilecek. Kira yardımı da alabilecek, rezerv alanlarından istifade edecek ve orada işleme başlayabilecek. Yasada değişen hiçbir şey yok. Sadece ve sadece yeni yerleşim alanı gibi bir tabirin oradan çıkarılmış olması oldu. 11 sene içerisinde tapusu elinden alınıp sokağa atılan bir adam gördünüz mü? Kadıköy'den alınıpta Sultanbeyli'den verilen gördünüz mü? Samandağ'da vatandaşın tapusunu alıp da biz ne yapacağız arkadaşlar? Ne lazım ya bize tapusu. Ama orada rezerv ilan etmezsek işleme başlayamıyoruz. Rezerv alanı ilan etiğimiz yerlerde resen işlem yapıp o konutları orada oturana teslim ediyoruz, başkasına vermiyoruz.
Burada taviz vermeyeceğimiz dört kırmızı çizgimiz var. Bundan sonra Türkiye'nin hiçbir yerinde hangi belediye izin verirse versin gidip el koyarak asla ve asla fay hatları üzerinde bir yapılaşmaya izin vermeyeceğiz. Zemin sıvılaşması olan yerlerde yapılaşma yasağını sıkı bir şekilde takip edeceğiz. Dere yataklarının imara açılması söz konusu değil, bir de önem verdiğim benim mimarlık ve mühendislik hizmetlerinde, işçilikte sıfır toleransla devam edeceğiz. 'Bir kat ne olur ki, bir şey olmaz biraz daha buralara çek, bir kat daha koyalım bir şey farketmez' sözlerin artık tarih olması lazım. Bu konuda taviz verilmemesi lazım.
Kentsel dönüşüm Başkanlığımızla ilgili olumsuz şeyler söylendi ama, öyle tahmin ediyorum ki bu olumsuz şeyleri söyleyen arkadaşlar yasayı hiç okumadılar. Kentsel dönüşüm bizde bir genel müdürlüktü, şu anda başkanlık oldu. Birisi sadece Marmara Bölgesi ile ilgilenecek. İkincisi, Anadolu ile ilgilenecek. Üçüncüsü de kaynak üretecek. Elimizde bulunan hazine arazilerini tarayacak, bir kaynak oluşturacak ve buradan gelen kaynak kentsel dönüşüme harcanacak.
2012 yılında çıkan rezerv alan ve riskli alan gibi iki tane tabir hiç değişmedi. Sadece son yasada yeni yerleşim alanı vardı. Yeni yerleşim alanı çıktı. Mahkemeler yeni yerleşim alanı denince, şehirlerin uzağında boş bir alan olarak anladıkların için yürütmeyi durdurma oradaki işi tıkama yoluna gidiyorlardı. Bunu polemik olsun diye söylemiyorum İstanbul Büyükşehir Belediyemiz. Bizden rezerv alan diyor ilan ediyor. Biz de haklısın dedik verdik. Kötü bir şey değil ki vatandaşın evini yıkmak için istemiyor ki toprağını alıp üstünü gaspetmek için istemiyor ki. Burayı dönüştürmek için istiyor. Bu tabiri koyduğumuzda her türlü yardımı alabilecek. Kira yardımı da alabilecek, rezerv alanlarından istifade edecek ve orada işleme başlayabilecek. Yasada değişen hiçbir şey yok. Sadece ve sadece yeni yerleşim alanı gibi bir tabirin oradan çıkarılmış olması oldu. 11 sene içerisinde tapusu elinden alınıp sokağa atılan bir adam gördünüz mü? Kadıköy'den alınıpta Sultanbeyli'den verilen gördünüz mü? Samandağ'da vatandaşın tapusunu alıp da biz ne yapacağız arkadaşlar? Ne lazım ya bize tapusu. Ama orada rezerv ilan etmezsek işleme başlayamıyoruz. Rezerv alanı ilan etiğimiz yerlerde resen işlem yapıp o konutları orada oturana teslim ediyoruz, başkasına vermiyoruz."
DEM Partili Milletvekilleri Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı bütçesinde Birleşmiş Milletler COP 28 İklim Zirvesi'ne katılan Bakanlığı eleştirdi.
DEM Parti Milletvekili İbrahim Akın, şunları söyledi:
"Uluslararası COP 28 zirvesi bu yıl Dubai de yapıldı. COP 28 birçok bakımdan farklı düşündüğümüz bir zirve fakat yine de iklim krizi, devletin ortak çerçevede hareket etmesi açısından bu toplantıları bizde izliyoruz. Türkiye 12 Aralık'tan sonra COP 28'e 1045 delege ile katıldı. Ancak zirvede başta fosil yakıtlar olmak üzere bütün kararlara itiraz edildi. 12 karar alındı bunun 9 tanesine Türkiye şerh koymuş durumda ve bildiriyi imzalamamış durumda. Bunların başında da fosil yakıtlarla ilgili konu geliyor. Dubai'ye 1045 kişi ile gittiniz herhangi bir karar almadan geldiniz."
DEM Parti İstanbul Milletvekili Özgül Saki ise, "Daha iki gün önce Birleşmiş Milletler İklim Zirvesi COP 28 sona erdi. Zirve sonrası ortaya çıkan anlaşma metninde, '2050'de net sıfır emisyon' hedefine ve bu amaca ulaşmak için 2020'li yılların kilit hedefte olduğuna vurgu yapıldı. Bu anlaşmalara AKP'de onay verdi. Onay veren AKP iktidarı bakın ne yapıyor. İktidarda olduğu 21 yılda çevreyi ve doğayı koruyan kanunları bir bir değiştirdi. Rant, talan politikalarıyla ülke coğrafyasında ciddi ekolojik yıkıma yol açtı. Bize de çözüm olarak poşet toplamayı öneriyor. Marketlerde 25 kuruş poşete para ödeyerek iklim krizini durdurabileceğiz deniyor aklımızla dalga geçiliyor" diye konuştu.
Gençlik ve Spor Bakanlığı ile Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığının 2024 yılı bütçelerinin kabul edilmesi üzerine konuşmaların ardından soru-cevap bölümüne geçildi.
Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Mehmet Özhaseki, deprem bölgesinde tespit edilen 680 bin hasarlı yapı olduğunu, hak sahipliği noktasında ise AFAD'ın şu ana kadar 376 bin tespitinin olduğunu söyledi. 50 bin civarında da ihtilaflı konunun bulunduğunu belirten Özhaseki, "Karşımıza ortalama 430 bin civarında hak sahibi çıkıyor. Hak sahipliğinin az olmasının sebebi ise kimi apartmanlar tek sahipli ve kişinin 40 dairesi var. Devlet 40 tanesini karşılayacak durumda değil. Kimisi tapuda ispat edemiyor, her birisinin ihtilaflarının giderilmesi durumunda 430 bin civarında hak sahibinin olacağı görülüyor" dedi.
Yerinde dönüşüm diye başlatılan kentsel dönüşümle ilgili konuda da 50-60 bin civarında vatandaşın daha hak sahibi olmasının düşünüldüğünü belirten Özhaseki, şöyle devam etti:
"AFAD'dan hak sahibi olamayan ticari işletmeler üzerinde bulunan konutların, biz yerinde dönüşüm yaptığımızda hak sahibi olarak görebiliyoruz ama onların yasası buna izin vermiyor. Buna benzer fasıllardan geleceklerle beraber 500 bin civarında karşımıza hak sahibi çıkacak. 207 bin konutun inşaatı başladı, ihalesi yapıldı. Kimisi birinci, kimisi beşinci, kimisinin kaba inşaatı bitmiş, kimisi tamamlanmış, kimisi teslim etme aşamasına gelmiş 207 bin konut var. 50 bin civarı köy evinin de bir kısmı başladı, bir kısmının ihaleleri yapılıyor. Bir ay içinde hepsini bitiririz diye tahmin ediyorum. Merkezlerde de ihale sürecine girmiş olan tespit ettiğimiz meydan ve meydana açılan caddelerde bir 50 bin civarında konut daha yapıyoruz. Yani 310 bin civarında konut başlamış oluyor. Teslim tarihine gelince, prensip olarak betonarme inşaatlarda 1 yıl süre veriyoruz ki bundan da çok aşım olmadı. Köy evlerinde de çelikten yaptıklarımıza 8-9 ay bir süre veriyoruz. Onları da 8-9 ay içinde teslim ederiz. Yani 3'üncü, 4'üncü, 5'inci aylarda başlattığımız inşaatların her birisinin teslimlerini en geç 5'inci aya kadar Allah izin verirse bitirmiş oluruz diye düşünüyoruz."
Mehmet Özhaseki, şu anda teslime hazır vaziyette olan konutların kiminin çevre düzeni, kiminin sosyal donatı eksiği bulunduğunu ve bu eksikliklerin giderilme aşamasında olduğunu söyledi.
Teslime hazır Malatya'da 5 bin 227, Gaziantep'te 10 bin 204, Kahramanmaraş'ta 8 bin 131, Hatay'da 6 bin 416, Osmaniye'de 1852, Adana'da 1589, Elazığ'da 2 bin 255, Adıyaman'da 1800 konut olduğunu dile getiren Özhaseki, şunları ifade etti:
"Yerinde dönüşümle ilgili vatandaşın bize 250 bin 500 civarında müracaatı var. Yani vatandaş diyor ki 'biz evimizi yerinde yapacağız, komşularımızla birlikte oturacağız, siz bize daire başı 1,5 milyon lira para verin.' Evet dedik. Onlardan da 10 binin üzerinde vatandaş işlemlerini bitirmiş, ruhsatını almış, kimisi aplikasyon krokisiyle uğraşıyor, kimisi çap alıyor, kimisi işe başlamış. 10 bin civarında vatandaş var. Bunların da kendiliğinden hareket etmesini bekliyoruz. Allah izin verirse 300 binden fazla binayı, bağımsız birimi biz tamamlamış olacağız. 200 binden fazla da vatandaş kendisi yapmış olacak. Böylece hak sahipliği konusunda da üzerimize düşen görevleri biz yerine getirmiş olacağız."
Gençlik ve Spor Bakanı Osman Aşkın Bak, Genç Ofisler aracılığıyla gençlere ulaşmayı hedeflediklerini ifade etti.
Osman Aşkın Bak, "Üniversitelerimizde Genç Ofis sayımız 129, Milli Eğitim Bakanlığında 48, yurtlarımız içinde 99, mahallelerde 51, spor salonlarında 24 olmak üzere toplam 351'dir." dedi.
Gençlik merkezlerinde de gençlere yönelik çok sayıda program bulunduğunu dile getiren Bak, gençlerin yaşlıları ziyaret ettiğini ve gençlere vicdanın, toplumsal duyarlılığın öğretildiğini anlattı. Bakan Bak, yeni gençlik merkezlerinin açılacağını bildirdi.
Deprem bölgesinde çelik konstrüksiyondan yurtlar yapılacağını ifade eden Bakan Bak, bunlarla ilgili projelerin sürdüğünü belirtti.
Osman Aşkın Bak, "Yüksekova'da Model Uçak Kursu açıyoruz. O kadar heyecanlı ki çocuklar, Doğu ve Güneydoğu'da gençlik merkezlerine gelerek Deneyap Atölyelerinde teknolojiyle buluşuyorlar. 15-16 yaşında çocuklar yapay zekayı, kodlamayı konuşuyorlar" dedi.
Saraçoğlu İnovasyon ve Gençlik Merkezi'ni mart ayında açmayı planladıklarını kaydeden Bak, kış sporları noktasında başarılı olan Erzurum'da işitme engellilerle ilgili bir organizasyonun olacağını söyledi. Bakan Bak, 2032 Avrupa Futbol Şampiyonası ile ilgili sürecin devam ettiğini, Türkiye ve İtalya'nın stadyum kapasitelerini bildireceğini sözlerine ekledi.
Konuşmaların ardından Gençlik ve Spor Bakanlığı ile Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı ve bağlı kurumların 2024 yılı bütçeleri kabul edildi.
TBMM Başkanvekili Celal Adan, birleşimi yarın saat 11.00'de toplanmak üzere kapattı.
© Tüm hakları saklıdır.