Gazeteci yazar Ahmet Altan ve Prof. Mehmet Altan ile gazeteci Nazlı Ilıcak'ın da aralarında bulunduğu 17 kişinin yargılandığı '15 Temmuz darbe girişimine iştirak' davasında üçüncü duruşma görüldü.
Saat 11:18'de başlayıp 17.40 sularında biten duruşmada tutuklu sanıklardan Şükrü Tuğrul Özşengül'ün savunmasını yapmasının ardından 14:00'e kadar ara verildi. Aranın ardından Özşengül savunmasına devam etti.
Özşengül'den sonra konuşan Mehmet Altan mesleğini soran hâkime "Üniversite hocasıydım, KHK ile atıldım" dedi. Mehmet Altan, "Rousseau 254 yıl önce yazdıklarını bugün televizyonda söylese hiç kuşkusuz ‘darbeyi biliyordu, subliminal mesajları veriyor, darbeye zemin hazırlıyor’ yakıştırması ile göz altına alınırdı. Ardından 3 kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası talebiyle Silivri zindanlarına atılırdı" diye konuştu. Mehmet Altan, "Tabi ki FETÖ’cü bir darbeden haberdar değildim ama hukuk devletinin ne olup olmadığını gayet iyi biliyorum. 'Demokrasinin katledilişine' alkış tutmadığım için burada olduğumun bilincindeyim" ifadelerini kullandı.
Mehmet Altan, Yeni Şafak yazarı Hüseyin Likoğlu'nun "Şakird subayların altın vuruşu" yazısını hatırlatarak "27 Haziran günü Hüseyin Likoğlu’nun yazısında ‘Duyduklarımı yazarsam kıyamet kopar' diyor. Bunu kimse merak etmiyor” ifadesini kullandı.
Mehmet Altan, evinde bulunan 1 dolarlarla ilgili olarak “Bugün olsa gene evimde o paralar gene dururdu. Ben suçlu değilim, yok etmeyi yakıştıramadım” dedi. Mehmet Altan, “Benim evimde sadece ABD dolarının bozuk parası değil, kırk ayrı ülkenin bozuk parası vardır. Dünyanın hemen hemen her yerine konferanslar davetler üzerine gittim, pasaportumda damga vuracak boş sayfa nerede ise yoktur. Bu yetersiz, bir yerde mizah konusu olacak gülünç anlam yüklemeler, ortada bir suç olsa bile suça kanıt olamayacak kadar havada kalan boş iddialardır” ifadelerini kullandı.
Altan, “hukuk yerine savcılık görüşü ve algı operasyonu üzerinden ‘İslamcı terör örgütü’ ile irtibatlı ‘darbecilik’ suçlaması gibi bir zulmün bitmesini istediğini" ifade ederken “Birey olarak sahip olduğum anayasal haklarımın ve hürriyetimin geri verilmesini istiyorum” diye konuştu.
Altan, heyete dönerek "Ben Çetin Altan'ın oğluyum... Burada yargılanırım ama gayrımeşru duruma düşmem" dedi.
Mehmet Altan'ın savunmasının tam metnini okumak için tıklayın.
Davanın dördüncü duruşması yarın (22 Haziran 2017) devam edecek. Yarın saat 10.00'da görülecek duruşmada Ahmet Altan'ın savunma yapması bekleniyor.
Özşengül: Maklube yemeye Cemil Barlas davet etti, Hakan Çelik ve Can Paker de oradaydı
Bugünkü duruşmada ilk olarak tutuklu sanıklardan Şükrü Tuğrul Özşengül söz aldı.
Özşengül savunmasında şunları söyledi:
Polis Akademisinde öğretim görevlisiyken 2014'te emekli oldum. Terör, kriminoloji uzmanıyım. Tv'lerde çok yorum yaptım Emekli olduktan sonra tv şovu yapmak istedim. Samanyolu Hbr çağırdı, içinde mizah, müzik olan bir talkshowda anlaştık.
Program yayına girdiği günlerde Hidayet Karaca tutuklandı; program formatımız ülkenin ortamındaki ciddi duruma uymadı. Programla ilgili şikayet oldu. Ciddi formata taşımak istemedim, birkaç kez yayınımız da kesilince programı bitirdik. Samanyolu haber sitesinin teklifiyle köşe yazmaya başladım. Cemaate yönelik operasyonları eleştirdim. Tabii ki operasyonlar olur, herkes hesap verir ama öç alma mantığıyla olmamalıdır bu demokratik hukuk devletinde. 17 Aralık başla bir şey, 25 Aralık başka bir şey. İkisini hep farklı değerlendirdim. 17/12'nin sonuçları olmuştur. 17/12'den sonra işin başbakana yönelmesi ayrıdır. Sonrasında HKaraca'nın tutuklanmasına ise çok kişi tepki verdi.
Savcı son bir yılki faaliyetlerimden hareketle suçlama yapıyor. Ben 51 yaşındayım, son bir yılda ülkeye gelmedim ki! Gezi olaylarında hep polisi, devleti savundum. Yasadışı olayların yanlış olduğunu kanallarda anlattım. Gezi'ye karşı çıktığım için sosyal medyada hakaretlere uğradım. Devletin yetiştirdiği bir çocuğum. Babam da polisti. Koyu devletçiyim. Tabii her şeyin demokrasi çerçevesinde yapılması gerekiyor. Eleştirilerim devleti eleştirmek değil. Mehmet Akif, Necip Fazıl kitaplarını ezbere bilirim. Zamanla sağdan ortaya geldim. Sosyalist görüşlere sempati duydum.
Said Sefa ile çok samimiyetimiz yoktu, bir gün Twitter'dan mesaj gönderdi, çiğ köfte yemeye davet etti. Ofisine gittim Haberdar ofisinde çiğköfte yedik. Said fotoğrafları Twitter'dan paylaştı. Ardından 7-8 defa Said Sefa'yla görüştüm. Haberdar sitesi yenilenirken bana fikrimi sordu. Hiçbir zaman ben onun Fuat Avni olduğunu kendi ağzından duymadım. Ben Fuat Avni'yi hiç takip etmedim. Takipçilerime ilk günlerde böyle anonim hesaplara güvenilemeyeceğini ilettim. İnsanlar Fuat Avni tarzı şeylerle pasifize ediliyor diye düşünüyorum. Demokrasi mücadelesi Fuat Avnilerle filan olmaz. Emekliyim. Zamanımın çoğu evde geçer. Az insanla görüşürüm. İsim hafızam acayip zayıftır. Kimseyi hatırlamam. Said Sefa bana geçmişini şöyle anlattı -- daha önce AKP'nin sosyal medyasını, trol çetesini kurmuş, eğitmiş. Hatta Said Sefa'yı Sultanbeyli Bld Bşk yapmak istemişler ama AKP'de canını sıkan bazı şeyler görmüş, ayrılmış.
Said Sefa Gülen cemaati içinde olduğuna dair bana ipucu vermedi. Ben namaz kılarken o kılmazdı. Cemaati eleştirirdi. Said Sefa cemaat için "ben onların görüşlerini sitemde dile getiriyorum ama bana tv'de program bile yaptırmıyorlar" derdi. "Çok ciddi askeri darbe kokusu var havada" diyen 2014 tweeti kendi hesabımdan değil gibi ama bende unutkanlık var. 015'te beyin kanaması geçirdim. Unutkanlık başladı. O tweeti yazdığımı sanmıyorum ama unutmuş olabilirim. O tweeti atmışsam da amacım insanları uyarmak olabilir, korkutmak, darbe yapacağız demek değil. Görüştüğüm söylenen Abdullah Yılmaz'ı hiç tanımıyorum. O da beni tanımaz. Arayanı arayanı arayan gibi bir irtibattır.Siyasi gerginlik beni yordu. Twitter'ımı 15 Temmuzdan sonra kapattım... Antidepresan kullanıyorum.
15 Temmuzda yurtdışından yayın yapan bir kanalda Nice saldırısını değerlendirirken darbe girişimi oldu. Şok oldum. 15 Temmuz darbe haberini alınca tv'de çok sevdiğim annemin ölüm haberini almış kadar üzüldüğümü söyledim. 12 Eylül'de babam siyasi şubede çalışıyordu. Elektrik verilen insanlardan çıkan sesi size anlatamam, o bir çığlık değil. 12 Eylül sonrasında tanık olduğu işkence sahnelerini anlatıyor: Babamla bu yüzden kavga ettim.
Asker uzun süredir darbe taleplerine itibar etmemişti, onun için ben darbe olacağına ihtimal vermiyordum. Tv'de hem darbe yapan askere hem hükümete kızgındım. Darbeye bahane edilebilecek şeyler yapmamalıydılar. Darbe sonrası gözaltı ihtimali belirince tatile gitmekten vazgeçip ailemle evde bekledik. Kaçma fikrim hiç olmadı. İddianameye giren maklube yemeğine beni Cemil Barlas götürdü. Hakan Çelik, Can Paker de vardı. Gittik, maklube yedik.
247 sayfalık iddianamenin tam metni için tıklayın
Nazlı Ilıcak tahliye istemişti
Dünkü duruşmada Nazlı Ilıcak'ın savunmasının ardından kapatılan Zaman gazetesinin görsel yönetmeni Fevzi Yazıcı ifade vermişti. Daha sonra Zaman'ın pazarlama müdürü Yakup Şimşek'in savunmasına geçilmiş, her üç isim de darbe girişiminden haberdar olmadıklarını söyleyerek tahliyelerini istemişti.
3'er kez ağırlaştırılmış müebbet isteniyor
Davada Ahmet Altan, Mehmet Altan ve Nazlı Ilıcak hakkında“Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya çalışmak”, “Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya çalışmak” ve “Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni ortadan kaldırmaya çalışmak” suçlamalarıyla üçer kez ağırlaştırılmış müebbet ve “Silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleme” suçlamasıyla da 15 yıla kadar hapis cezası isteniyor.
Gazetecilere yönelik ilk “darbe” davası
Altanlar ve Ilıcak’la birlikte 15 kişinin daha yargılandığı dava gazetecilerin 15 Temmuz darbe girişimine “iştirak etmekle” suçlandıkları ilk dava olma niteliği taşıyor.
Aralarında kapatılan Zaman gazetesinin eski yazarları Şahin Alpay, Mümtazer Türköne ve Ali Bulaç’ın da bulunduğu 30 kişinin yine “darbeye iştirak” etmekle suçlandığı bir başka davanın ilk duruşması Eylül ayında görülecek. “Terör örgütü üyeliği” suçlamasıyla yargılandıkları davada tahliye edildikten sonra “darbe” suçlamasıyla tekrar gözaltına alınan ve aralarında Atilla Taş ile Murat Aksoy’un da bulunduğu 13 gazetecinin ilk duruşma tarihi ise henüz belli olmadı.
Dava kapsamında savcılık, Ahmet ve Mehmet Altan ile Nazlı Ilıcak hakkında “Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya çalışmak”, “Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya çalışmak” ve “Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni ortadan kaldırmaya çalışmak” suçlamalarıyla üçer kez ağırlaştırılmış müebbet ve “Silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleme” suçlamasıyla da 15 yıla kadar hapis cezası talep ediyor.
Ahmet Altan hakkında kapatılan Taraf gazetesinin genel yayın yönetmenliğini yaptığı dönemde çıkan bazı haberler, üç köşe yazısı, 14 Temmuz tarihinde katıldığı bir televizyon programında yaptığı yorumlar, HTS kayıtları ve tanık ifadeleri gerekçe gösterilirken, Mehmet Altan hakkında ise iki köşe yazısı, Ahmet Altan ve Nazlı Ilıcak’la 14 Temmuz’da katıldığı televizyon programı, tanık ifadeleri, HTS kayıtları ve evinde bulunan altı adet 1 dolar delil olarak sunuluyor.
İddianamede diğer 13 kişi hakkında darbe suçlamalarına ek olarak “Terör örgütü yöneticisi olma” veya “Terör örgütü üyeliği” suçlamaları yöneltilirken Tibet Murat Sanlıman ise “Silahlı terör örgütüne bilerek ve isteyerek yardım etmek” ile suçlanıyor.
Davada Altan kardeşler ve Ilıcak’a ek olarak Ekrem Dumanlı, Emrullah Uslu, Tuncay Opçin, Abdülkerim Balcı, Şemseddin Efe, Osman Özsoy, Faruk Kardıç, Fevzi Yazıcı, Mehmet Kamış, Şükrü Tuğrul Özşengül, Yakup Şimşek, Bülent Keneş, Ali Çolak ve Tibet Murat Sanlıman sanık olarak yargılanıyor.
Altanlar ve Ilıcak’la birlikte Fevzi Yazıcı, Şükrü Tuğrul Özşengül ve Yakup Şimşek tutuklu olarak yargılanırken Tibet Murat Sanlıman ise tutuksuz olarak yargılanıyor. Geri kalan 10 kişi hakkında ise yakalama kararı bulunuyor.