Mehmet Altan*
Hepimize susmasını bilmeyen Erdoğan’ın konuşmalarından fenalık geldi.
Neyse ki konuşmalar her seferinde bir öncekinden daha eğlenceli hale geliyor.
Ülkesinin Merkez Bankası Başkanı’na ‘vatan haini’ diyen ve ‘kimden talimat alıyorsun’ diye soran bir cumhurbaşkanının konuşmaları eğlenceli olmaz mı?
Ayrıca Recep Tayyip Erdoğan her seferinde kendini aşmaya devam ediyor.
xxxxxxxxxxxxxxxxxx
Dün, HDP’nin İmralı ekibi, Abdullah Öcalan’ın Nevruz’a çok önemli bir konuşma hazırlamakta olduğunu açıklarken, Erdoğan şöyle konuşuyordu:
“Şimdi varsa bakıyorsun, Kürt sorunu. Kardeşim ne Kürt sorunu ya. Artık böyle bir şey yok.”
Eğlenceli değil mi?
xxxxxxxxxxxxxxxxxx
Ancak beni daha fazla eğlendiren “Anayasaya sadakatten ayrılmayacağıma Türk milleti huzurunda namusum ve şerefim üzerine ant içerim” diyen Erdoğan’ın başkanlık sistemi ile ilgili söyledikleri.
Gerçekten benim gibi kurulduğundan bu yana AKP’nin resmi metinlerde söylediklerini okuyanlar için her seferinde konuşmalara eklenen taze malzemeler tadından yenmez oluyor.
xxxxxxxxxxxxxxxxxx
Halkın gündeminde yok ama cumhurbaşkanının tek menüsü var, diktatöryal Türk usulü ucube bir başkanlık sistemi.
Hâlbuki 2007 Seçim Bildirgesi’nde, ülkeyi beş yıl yönetmiş biri olarak, anayasadaki cumhurbaşkanlığı yetkilerini parlamenter demokratik sisteme uygun bir hale getireceği vaadinde bulunuyordu.
Çünkü henüz aklında cumhurbaşkanlığı yoktu.
Eğer söz konusu kendisi değilse, örneğin Abdullah Gül ise, parlamenter sisteme uygun bir şekilde yetkiler kısıtlansın, eğer kendisinin cumhurbaşkanlığı söz konusuysa, o zaman Türk usulü başkanlık…
xxxxxxxxxxxxxxxxxx
Yürütülen mantık harika:
“Mevcut sistemin bundan sonrası yeterli olamayacağı ortada.
Yeni bir değişim süreci başlatmamız lazım.
Biz buna yeni Türkiye diyoruz.
Yeni anayasaya ihtiyaç var.
Başkanlık sistemine ihtiyaç olduğunu söylüyoruz.”
Bir de ‘kendim için istiyorsam namerdim’ edebiyatı var, ona bayılıyorum…
O zaman kendisinin cumhurbaşkanı olmayacağı bir dönemde geçerli olsun başkanlık sistemi.
Altmış yaşını geçen bir adam niye bu tür bir söyleme tevessül eder, eğlenceli diyorum ama hüzünlü de…
Cumhurbaşkanını halkın seçmesini sağlayan yasa düzenlemesinde, cumhurbaşkanlığına aday olacak her kişinin kamu görevinden istifası zorunlu hale getirilirken, sadece başbakanın bunun dışında bırakılması da çok garibime gitmişti.
Onu da hem eğlenceli, hem hüzünlü bulmuştum…
xxxxxxxxxxxxxxxxxx
Bir harika matrakoloji konusu da ‘millet’ demagojisi…
Eğer diktatöryal bir başkanlık sistemi istenmez ise ‘millet’ istemeyenlere haddini bildirirmiş…
Fransa Kralı 14. Louis, 18’inci yüzyılda ‘devlet benim’ demişti…
Bu, 21’inci yüzyılda Türkiye’de ‘millet benim’e döndü.
xxxxxxxxxxxxxxxxxx
Milletin gündeminde ne var?
Araştırmalar sergiliyor:
İşsizlik, geçim sıkıntısı, şiddet, kadın cinayetleri, adaletsizlik vs var…
Türk usulü başkanlık meselesi, Ayşe’nin kepek sorunu gibi, bir tek kişinin sorunu…
O tek kişi de kendini ‘millet’ sanıyor.
xxxxxxxxxxxxxxxxxx
Cumhurbaşkanı son bombasını da dün patlattı…
“Benim derdim ne biliyor musunuz?
Bir anonim şirket nasıl yönetiliyorsa Türkiye böyle yönetilmelidir.
Yoksa bileklerine bağlıyorlar prangayı yürü yürüyebilirsen.”
TBMM, Yargı, Sayıştay, muhalefet, halk, bilumum denetim kurumları, hepsi ‘pranga’.
Hepsinden kurtulacaksın… Memleketi şirketin gibi yöneteceksin. Şirketin kasası da senin kasan olacak tabii.
xxxxxxxxxxxxxxxxxx
Demokrasiymiş…
Ne gereksiz şey…
Tek başkan, tek şirket.
17-25 Aralık, Roboski, Deniz Feneri, Soma… Bütün bu talan ve katliam iddialarını soruşturmaya kalkanlar…
Hepsi prangalar…
xxxxxxxxxxxxxxxxxx
Anonim şirketin de kuralları var.
Hâlbuki bize hukuku olmayan bir yapı lazım.
Önerim şudur:
Memleketi, 17-25 Aralık çiftliği gibi yönetelim…
Çiftlikten başkası kesmez çünkü bu denetim ve demokrasi düşmanlarının iştahını.
Bu yazı gazete360.com'da yayımlanmıştır.