Gündem

Mehmet Altan yazdı: Kokoreç Bizans yemeği mi?

"Sayfanın yanında da bir cümle var: 'İçerde beton, dışarda binbir çeşit doğa, ekranlarda yaşam derinliği..."

13 Kasım 2019 16:49

Mehmet Altan*
 
Basın Tarihi'ni yazarken arada sırada iki yıl önce aynı tarihlerde Silivri'de yazdığım notlara geri dönerek "zamanla kaydırak" oynuyorum.
 
Eylül ve Ekim  gerilerde kaldı, Kasım da dört nala gidiyor....
 
Zamanı kaydırarak geri döndüm...
 
Karşı hücreden zihnimde kalan bir kare fotoğrafı sabitlediğim kısa bir nota rastladım. Başlığa, “29 Eylül 2017 / Silivri”, yazmışım. 
 
Koridor tarafında karşımıza düşen bir başka hücre avlusunda gördüğüm ve eski Siirt Valisi olduğu söylenen bir tutuklu, gene tevatüre göre koruma polisleri olan tutuklu iki kişiyle birlikte kalıyordu. Hücredeki küçük plastik masayı bahçeye çıkartıp Kur’an okuduğu oluyordu. Hepsi tutuklu olmasına rağmen koruma polisleri eski hiyerarşiyi aynen koruyorlardı. Koridora bakan telli cama iliştirdikleri ipe biber dizmişlerdi. Bir gün onları alıp götürmüşler, hücre avlusunu bomboş gördüm .
 
Şöyle yazmışım:
 
"Vali'nin biberleri mahzun kaldı. Ardından DHKPC'liler geldi, sonra onlar da gitti. Vali'nin iki polisle beraber kaldığı, hücrenin avlusuna masayı  koydurup Kur’an okuduğu sanal bir resim nedense  hafızama kazındı.”
 
***
 
Belli ki 29 Eylül 2017 tarihi Cuma gününe geliyormuş. Çünkü her Cuma gecesi kaçırmadan seyrettiğim ve daha önce de  "Peçete Notları ve Yumruk Co" başlıklı yazımda söz ettiğim  Venedik-İstanbul arasında uzanan, tarihi, gelenekleri, oluşmuş ortak kültürleri ve bunları somut yansıması olan yemekleri anlatan programla ilgili birkaç satır başı var:
 
Program Yunanistan'ın Ege kıyılarına ulaşmış. Mani Yarımadası’nda geziniyor. Önce tek bir satır "Mani-Yunanistan" yazmışım. Sonra devam etmişim:
 
"Sirkeli ve ballı sığır eti, yemeğe bal, portakal suyu, karabiber, deniz tuzu, kimyon, lavanta konduğunu gördüm."
 
Ardından program Mora Yarımadası’na gelmiş. Mora Yarımadası, Yunanistan’ın güney bölgesinde kalıyor. Ege Denizi’nde yer alan yarımada, plajları, lezzetli mutfağı ve tarihi ile ünlü. Ben de programla birlikte Mora Yarımadası'nda gezinmeye başlamışım.
Bazen bir kent, bazen bir kasaba ama özellikle bölgeyi temsil eden yemekler… 
 
***
 
Bir satır daha var: "Mistra-Preveze"
 
Preveze, Yunanistan'ın Adriyatik Denizi'ne kıyısı bulunan illerinden biri, Yunanistan'ın Epir coğrafî bölgesine dahil.
Biz bu kenti 27 Eylül 1538 tarihinde, Kaptan-ı Derya Barbaros Hayreddin Paşa'nın Preveze Kalesi önünde, Andrea Doria komutasındaki Haçlı donanması ile yaptığı Preveze Deniz Savaşı'ndan biliriz. Savaş, Osmanlı donanmasının zaferiyle sonuçlanmıştı.
 
Mistra ise bir kasaba. Mora’nın güneyinde yer alan Mistra, Taygetus dağının içinde bir yer. Yüksek bir tepenin üzerine kurulmuş Mistra Kalesi, turuncu kiremitli çatısı, önünde uzanan kocaman yeşil vadi ile sihirli bir görünüme sahip. Bizans İmparatorluğu ailesine yakın kişilerin yönettiği kent, 14. yüzyılda Mora’nın başkenti imiş.
Ben  bu bölgedeki yemekleri gördükçe şaşırmışım... Sözünü ettiğim yemekler, sirkeli ve ballı sığır eti, rezeneli çipra, musakka ve beni en çok şaşırtanı kokoreç…
 
Zaten notlarıma KOKOREÇ’i büyük harfle yazmışım. Yanına da parantez açıp, "Kokoreç, Bizans yemeği mi?" diye sormaktan kendimi alamamışım.
 
***
 
Bir gün sonra 30 Eylül'de de bir sayfalık kısa bir bölüm var… Klasik bir şekilde gene "30 Eylül 2017 /Silivri" başlığı atmışım.
 
"Gökyüzünde Yaşam  adlı belgeselden bir kaç canlı ismi :
-Sinek Balığı -Albatros “
 
“Albatros” adlı çok ünlü şiirini anımsamış olmalıyım ki yanına “Baudelaire"  yazmışım.
 
"Avrupa Turnaları - Yarasalar (memeli)- Doğanlar" diye devam etmişim.
 
Sayfanın yanında da bir cümle var:
 
"İçerde beton, dışarda binbir çeşit doğa, ekranlarda yaşam derinliği..."
 
***
 
Daha sonra  ise pek yapmadığım bir biçimde, "Silivri'de 2. Yıl"
başlığıyla 22 Eylül'e geri dönmüşüm. Tutuklanışımın yıldönümüne… Notu okuyunca neden böyle bir şey yaptığımı anlıyorum.
 
İki yıl önce tutuklandıktan sonra on beş güne yakın hücrede tek başıma tecritte kalmıştım. Kâğıdım, kalemim, televizyonum filan yoktu. Sadece duvara gömülü  TRT yayını yapan bir radyo vardı. Beton daha da çıplak, daha da soğuktu.
 
"Zeki Müren'in ölüm yıldönümü (24/9), Neşet Erşat'ın ölüm yıldönümü (25/9), buraya geldiğimde tecritte radyodan duyduğum ilk ölüm yıldönümleriydi. Şimdi 2. yıl başlangıcında yeniden aynı ölüm günleri bir yıl ileriye gitmiş  olarak anılıyor. Yıl bitti ama yaşam bitmediği için mecburen kendi izine geri döndü."
 
Bu satırlarla Eylül 2017’i bitirmişim.