Nihayet 1998 yılındaki Andıç Skandalı'na geri dönebildik...
İki hafta önceki yazımda şöyle diyordum:
"Aradan epey zaman geçti, önce detaylarına girmeden 'Andıç Skandalı'nı unutanlara, bilmeyenlere kısaca hatırlatmakta fayda var.
Andıç olayı neydi?
Arama motoru şöyle yazıyor:
Andıç skandalı, 1998'de yakalanan PKK'nın üst düzey yöneticilerinden Şemdin Sakık'ın soruşturma zaptına, yalan ifadeler eklenerek basına sızdırılmasıdır.
Bu ifadeler, 25 Nisan 1998 tarihinde Hürriyet ve Sabah gazetelerinde iki gün boyunca yayımlandı."
***
Kaldığımız yerden devam edelim:
"Sakık'a ait olduğu söylenen itirafların yayımlanmasıyla itiraflarda adı geçen gazeteciler işlerinden çıkarıldılar ve Akın Birdal suikasta uğradı.
Daha sonradan çıkartıldığı mahkemede Sakık, böyle bir ifade vermediğini açıkladı.
2000 yılının Ekim ayında bütün bunların Genelkurmay istihbaratında hazırlanan bir psikolojik savaş taktiğinin gereği olduğunu gösteren bir belge gazetecilere ulaştı ve belgenin yayımlanmasından on gün sonra Genelkurmay, 'andıç' adı verilen belgenin varlığını kabul etti."
***
Arama motorundaki bilgiler "uygulanması" ara başlığıyla şöyle devam ediyor:
"Sahte belgeye göre Sakık ifadesinde bazı gazetecilerin ve sivil toplum kuruluşlarının 'para karşılığı PKK'ya destek verdikleri' iddia edilmişti.
Sabah gazetesi sahibi Dinç Bilgin başta olmak üzere bazı medya patronları adı geçen gazetecilerin işine son verdi.
Bu gazeteciler arasında Kürt sorununda devletin resmi politikasına uyum göstermeyen Cengiz Çandar, Ahmet Altan, Mehmet Altan, Mehmet Barlas, Mehmet Ali Birand gibi gazeteciler bulunuyordu.
Bu kişilerden Cengiz Çandar'ın yazıları durdurulurken; Mehmet Ali
Birand Sabah'tan atıldı ve Show TV'deki 32. Gün programı yayını askıya alındı.
Belgede adı geçen Akın Birdal ise suikasta uğradı. Birdal suikasttan ağır yaralı olarak kurtuldu."
***
Ve sonrası:
"Daha sonra bu belgenin 'Andıç' adı verilen bir yazıyla hazırlandığı anlaşıldı.
Belgenin Genelkurmay'ın bir andıcı olduğunun anlaşılmasıyla beraber olay hakkında hiçbir komutandan açıklama gelmedi.
Olaydan 11 yıl sonra belgenin sahte olduğunun anlaşıldığı dönemde II. Başkan olan Orgeneral Yaşar Büyükanıt, 32. Gün programında Mehmet Ali Birand'ın sorusu üzerine 'Evet hata idi...' açıklaması yapmıştır."
***
Yukarda anlattığım 28 Şubat postmodern darbesi sonrasındaki andıç skandalıydı...
Biz bunu yaklaşık yirmi yıl sonra 2017'de bir kez daha yaşadık...
"Subliminal Mesaj''la darbecilik yaptığım iddiasıyla ağırlaştırılmış müebbetle yargılandığımız mahkemenin 19 Haziran 2017 tarihli ilk duruşmasındaki savunmama gidelim:
"28 Şubat döneminde garip bir tesadüfle ve gene bu mahkemenin sanığı ağabeyim Ahmet Altan ile postmodern darbe failleri tarafından yani darbeciler tarafından andıçlandık.
28 Şubat andıcının bugün beni hedef alan zihniyetle neredeyse aynı olan maksadını hatırlatmak isterim:
'Adı geçen gazetecilerin kamuoyunda saygınlığının azaltılması ve itibarının düşürülmesi ile terör örgütüne sağladığı dolaylı destek ile ilgili aleyhlerine kamuoyu oluşturulması.'
Bugün görüyoruz ki 28 Şubat failleri yargılanıyor ama andıçlama ve andıç anlayışı daha da canlanmış olarak yaşıyor.
Eğer benim gibi yıllarca hem askeri vesayet hem de sivil vesayete, eğer benim gibi yıllarca hem askeri darbeye hem de din devletine karşı iseniz, gene benim gibi bir ömür evrensel bir demokrasi ile AB üyesi olacak bir anlayışla Cumhuriyetin demokratikleşmesini isterseniz, bunun için çaba sarf ederseniz sizi hem askeri darbeler hem sivil vesayet andıçlar.
Askeri vesayete karşı onca çabanız herkesin malumu iken, örgüt üyesi olmadığı halde darbeci, 'demokratik laiklik' için onca yazıya, yıllardır değişmeyen duruşunuza ve sözünüze rağmen 'İslamcı bir örgütle iltisaklı', Anayasal demokratik düzenin nitelik kazanması için onca çabanız karşılığında 'hükümeti darbeyle ortadan kaldırmaya' yönelik bir terörist olarak andıçlanıverirsiniz."
***
Türkiye demokratikleşemeyen, cami–kışla parantezinde hırpalanıp duran talihsiz bir ülke...
Burada demokrat olmak en tehlikeli duruş...
Neden? Çünkü iki kere andıçlanıyorsunuz.
Savunmamdaki cümlemi bir kez daha tekrarlayayım:
"Eğer benim gibi yıllarca hem askeri vesayet hem de sivil vesayete, eğer benim gibi yıllarca hem askeri darbeye hem de din devletine karşı iseniz, gene benim gibi bir ömür evrensel bir demokrasi ile AB üyesi olacak bir anlayışla Cumhuriyetin demokratikleşmesini isterseniz, bunun için çaba sarf ederseniz sizi hem askeri darbeler hem sivil vesayet andıçlar."
Bu bitmeyen andıçlama, Türkiye'nin ve basın tarihinin de özetidir aslında...
Demokrasi istedikçe suçlanırsınız.
Üstelik birbirine karşıt gibi görünen iki taraf da aynı iştahla mahkûm eder sizi.
Bu kısa tarihe baktığınızda görürsünüz ki iktidarların değil "devlet yönetme biçiminin" tümden değişmesi gerekir.
Aksi takdirde andıçlama hiç bitmez, sürer gider.
P24'te yayımlanmıştır.