Mehmet Altan*
TBMM açıldı.
Salı günleri Meclis’teki grup toplantıları da başladı.
Dün de vardı...
Yıl 2021 ve Türkiye yeniden “Kürt Sorunu” na kilitlendi.
“Kürt Sorunu çözüldü” lafından sonra “Kürt Sorunu yok, bölücülük sorunu var” cümlesini de duyduk...
Bu beni doğrudan 3 hafta önceki “Bir damla kan” başlıklı yazıma götürdü.
Bölücülük resmî görüşü tekrarlamayanları toptan hedefleyen en yakıcı suçlamaydı. 1994 ve 1995 yıllarında farklı düşünen herkes bu suçlamadan tattı.
“Bu topraklarda yasakçılık esas, özgürlük hep tâlidir. 141 ve 142’nin kaldırıldığı gün, Terörle Mücadele Kanunu (TMK) kabul edilir.
Söz konusu kanun, terör örgütüne üyeliği cezalandırır.
TMK’nın çok tartışılan 8. maddesi ise terör örgütü propagandası yapanların cezalandırılmasını öngörür.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Türkiye aleyhine en çok kestiği ceza, düşünce özgürlüğü ihlalleriyle ilgilidir ve TMK 8. maddesinin uygulanmasından kaynaklanır.”
Terörle Mücadele Yasası’nın 8. Maddesinde, eski 142/3 madde aynen korunmuştu. Gene Terörle Mücadele Yasası’nın 6. Maddesi de “basın ve düşünce özgürlüğünü” baskı altında tutuyordu. Keza TCK.155,158,159,175,311ve 312 maddeleri de basın ve düşünce özgürlüğünü yok etmeye yönelik olarak uygulanıyordu. Muzır Yasası’nı da unutmamak gerekir.
***
1994 yılında düşünceleri ya da siyasal faaliyetleri nedeniyle cezaevine girenlerin sayısı daha önceki yıllara göre büyük ölçüde arttı.
Yazdıkları yazı-kitap, yaptıkları konuşma ya da siyasal faaliyetleri nedeniyle cezaevlerinde bulunanların sayısı yıl boyunca hep 100’ün üstünde oldu. 1994 yılında düşünceleri nedeniyle tutuklu ya da hükümlü olarak cezaevine girenlerin sayısı 172’ye ulaştı. 172 kişiden 45’i hükümlü, 102’si tutukluydu... 8’i eski milletvekili, 17’si de parti yöneticisiydi...
***
Düşüncelerinden, yazılarından, konuşmalarından ötürü cezaevine girenlerin ya da yargılanan ve mahkûm olanların sayısındaki artış nedeniyle 1995 yılının gündem maddelerinden biri de “Terörle Mücadele Yasası” oldu.
1995 yılında yazdıkları kitap, yaptıkları konuşma ya da siyasal faaliyetleri nedeniyle cezaevlerinde bulunanların sayısı 149’du.
46’sı hükümlü, 83’ü tutuklu gazeteci, yazar ve yayıncılardı.
7’si eski milletvekili, 13’ü siyasi parti yöneticisiydi...
***
Türkiye, aynı bugünkü gibi uluslararası platformlarda, düşünce ve düşünceyi açıklama özgürlüğünü hiçe sayan, bu konudaki uluslararası insan hakları belgelerini çiğneyen yaklaşımı nedeniyle tepki görüyor, eleştiriliyor ve kınanıyordu. Düşünce aynen bugün gibi “terör” suçu muamelesi görüyordu. Özellikle Terörle Mücadele Yasası’nın 8. Maddesi herkesi tehdit ediyordu.
Hâlbuki Gümrük Birliği ve AB, siyasetin güncel gündeminde yer alıyordu.
***
Düşünce özgürlüğüne yönelik baskı ve saldırıları kınamak amacıyla demokratik kitle örgütleri de çeşitli faaliyetler içine girdi.
Bu konuda kampanyalar, gösteriler, toplantılar düzenlendi, Türkiye içindeki ve dışındaki tepkiler, kampanyalar ve etkinlikler büyüdü.
DYP-SHP/CHP koalisyon hükûmetleri de bazı girişimlerde bulunmaya yöneldi.
“Terörle Mücadele Yasası”nın 8. maddesinde değişiklik yapılmasını öngören yasa teklifi, Meclis’te 27 Ekim günü yapılan görüşmeler sonucunda DYP’li ve CHP’li milletvekillerinin oylarıyla kabul edildi.
Değişiklik Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel tarafından hemen onaylandı ve Resmi Gazete’nin 30 Ekim 1995 tarihli sayısında yayımlanarak yürürlüğe girdi.
Yeni düzenlemeye göre, o ana kadar yürürlükte olan yasa metninden ‘hangi yöntem, maksat ve düşünceyle olursa olsun’ ibaresi çıkartıldı. 8. madde uyarınca verilecek hapis cezalarının alt sınırı 2 yıldan 1 yıla, üst sınırı ise 5 yıldan 3 yıla indirildi. Ancak para cezalarının miktarı önemli ölçüde artırıldı.
Verilecek cezaların ertelenmesi ya da paraya çevrilebilmesi için mahkemelere takdir hakkı tanındı.
Takdir hakkının, aynı suçun yeniden işlenmesi halinde kullanılmaması hükme bağlandı.
Yeni yasa ile 8. madde uyarınca mahkûm olan ya da yargılananlara bir af getirilmedi, 8. madde uyarınca mahkûm olup cezası kesinleşenlerin, 41’i cezaevinde olan 486 hükümlünün durumu, değişikliğin yürürlüğe girdiği tarihten sonraki bir ay içinde, değişiklikler çerçevesinde, cezayı veren mahkemeler tarafından değerlendirildi ve karara varıldı. Bu kararlar, verilen cezanın kaldırılması, azaltılması, ertelenmesi ya da paraya çevrilmesi şeklinde oldu.
Cezası kesinleşmeyenler yeniden yargılandı ve bu kişilerden tutuklu olanların tutukluluk durumları gözden geçirildi, açılan davalar ise devam etti.
Özünde “düşünce” suç olmaktan çıkarılmadı, zamana ve zemine uygun bir rötuş yapıldı. Zaten hep böyle değil mi?
***
1995 yılında, Devlet Güvenlik Mahkemeleri’nde görülen davalar içinde düşünce ve basın özgürlüğüne ilişkin olanlar da önemli yer tuttu.
Davaların dörtte biri yazar, çizer, düşünce insanlarını kapsıyordu.
Bu davaların büyük bölümü İstanbul DGM’de açıldı.
Açılan davaların bazıları Türkiye içinde ve dışında büyük yankı uyandırdı.
Örneğin Yaşar Kemal’in Der Spiegel dergisine yazdığı “Yalanlar Seferi” başlıklı bir yazı nedeniyle soruşturma açılmak istendi.
Savcı Yaşar Kemal’i Türk Ceza Yasası’nın 159. maddesi uyarınca “Türkiye Cumhuriyeti’ne hakaret etmekle” suçladı. Adalet Bakanlığı soruşturma izni vermedi.
*** Ancak ... Aynı yazı Aktüel dergisinin 19 Ocak 1995 tarihli 185. sayısında aynen yayınlanınca bu kez Yaşar Kemal hakkında TMY 8. maddesinden dava açıldı. Yaşar Kemal İstanbul DGM’de yargılandı, Aktüel dergisi de toplatıldı. Düşünceden dolayı bir romancının yargılanması büyük tepki doğurdu...
***
1995 yılı, Ahmet Altan’ın da “Atakürt” yazısından gene İstanbul DGM’de TCK 312. Maddesinden yargılandığı ve Milliyet Gazetesi’nden ayrılmak zorunda kaldığı yıl oldu.
***
Yıl 1995 de olsa... Yıl 2021 de olsa, aynı yere gelip tıkanıyoruz: Buralarda düşünceye ve ifadeye karşı zulüm bitmez, düşünceyi suç kabul eden zombi yasalar hiç ölmez... Nitekim... “Bölücülük” suçlaması 1994 ve 1995’de ortalığı kasıp kavuruyordu… 2021’de gene mezarından kalkıp siyasal gündemde raks etmeye başladı işte...
* P24'te yayımlanmıştır