Türk Lirası istikrar kazanmaya başladı. Uzmanlar faizlerin artması gerektiğini söylüyor. Ancak Erdoğan yüksek faiz istemiyor. Merkez Bankası'nın bağımsız olması neden bu kadar önemli? DW'den Mischa Ehrhardt'ın haberi.Merkez bankaları yararlı bir kurumdur. Para akışını düzenler, elindeki çeşitli enstrümanlarla parayı ucuzlatıp, pahalandırabilir. Kısacası devletin güçlü bir kurumudur. Hükümetler de bunu bildiklerinden merkez bankasına müdahale edebilmenin yollarını ararlar.
Merkez bankası seçimlere altı ay kala faizleri düşürürse, bunun ekonomiye canlandırıcı etkisi olur. Para arzı artacağından faizler düşer, devletin giderlerinin finanse edilmesi kolaylaşır. Devletin elindeki paranın bollaşması, birçok siyasetçinin hayalidir.
Ürkütücü örnek
Tarihte bunun örneğine sıkça rastlanmıştır. En karanlık örneklerinden biri 1933 sonrası Almanya'sında kendini göstermiş ve siyasetin yönettiği Nazi Almanya'sının Merkez Bankası, silahlanmanın ve savaşın finanse edilmesine yardımcı olmuştu. Bu radikal örneğin dışında şöyle bir karşı tez öne sürülebilir: Paranın bollaşması dolaylı olarak vatandaşa yaradığı için geri çevrilmemelidir.
Özel durumlarda bu doğru olabilir. Ancak genel olarak bu gibi müdahaleler enflasyonun artmasına yol açar, artan fiyatlar yine tüketicinin cebinden ödenir. Para arzını arttırarak sağlanan ekonomik canlanma uzun sürmez ve saman alevi gibi parlayıp geçer.
Nerede fiyat istikrarı?
Türkiye'nin durumu biraz farklı olsa da problem aynıdır. Enflasyonla birlikte hayat pahalılığı artıyor. Merkez Bankası faiz artırımıyla enflasyonu dizginlemeye çalışabilir ve Türk Lirası'nın değer kaybetmesinin önüne geçebilir. Ama Erdoğan ekonomik büyümeyi frenleyeceği gerekçesiyle bunu istemiyor.
Frankfurt Üniversitesi'nin iktisatçı ve merkez bankası uzmanı Volker Wieland, "Türkiye'nin fiyat istikrarını kaybetmekte olduğunu" söylüyor. Wieland'a göre Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ekonomik büyümeyi gözetmesi yüksek enflasyona ve TL'nin değer kaybetmesine yol açıyor.
Temel şart, bağımsızlık
Bu ve benzeri olumsuz örnekler önemli ülkelerde merkez bankalarının siyasi bakımdan bağımsız olması gerektiği kanaatinin yerleşmesini sağladı. Almanya'nın Avrupa Para Birliği için öne sürdüğü şartların başında ortak ülkelerin merkez bankalarını kontrol etmemesi geliyordu. Avrupa Merkez Bankası bu sürecin sonunda kuruldu. Dünyanın bütün bağımsız merkez bankaları gibi Avrupa Merkez Bankası'nın da başlıca görevi fiyat istikrarını korumaktır. Çoğu merkez bankası yüzde 2 oranındaki enflasyon oranını fiyat istikrarı olarak tanımlar.
Şeffaflık önemli
Ancak merkez bankalarının teorik ve gerçek bağımsızlığına itiraz edildiği de oluyor. Siyasi bakımdan bağımsız merkez bankası siyasi otoritenin denetiminden çıkıyor. Merkez bankası kötü para politikası uygular ve ülke ekonomisi bundan büyük ölçüde olumsuz etkilenirse, ne yapılabilir? Bağımsızlık, merkez bankası açısından her iki tarafı keskin bıçak gibidir.
Bağımsız olmak, demokratik kontrolden de bağımsız olmak anlamına mı gelir? Volker Wieland 'tam değil' diyor ve ekliyor: "Merkez bankası yetki alanını aşmadığı sürece problem çıkmaz. Çünkü merkez bankasının yetkilerini parlamento belirler." Ayrıca Avrupa Merkez Bankası, ABD Merkez Bankası FED ve Japonya Merkez Bankası bütün kararlarını kamuoyuyla paylaşır.
Sihirli oran: Yüzde 2
Ancak özerklik merkez bankasının siyasete bağımlı çalıştığı şüphesini ortadan kaldırmaya da yetmez. Bunun çarpıcı örneklerinden biri de Euro Bölgesi'nde görülüyor. Avrupa Merkez Bankası öncelikle Almanya'da dolaylı yoldan devletin finansmanını üstlendiği gerekçesiyle eleştiriliyor.
Gerçekten de Avrupa Merkez Bankası'nın sıfır faiz politikası ve yüklü tahvil alımları Avrupa ülkelerinin devlet borçlarına ödenen faizi asgari seviyede tutuyor. Böylece borç yükünü taşımakta zorlanmadıkları gibi ek borç almaları da kolaylaşıyor.
Avrupa Merkez Bankası Başkanı Mario Draghi altı haftada bir bu eleştiriye aynı yanıtı veriyor. Draghi, "Merkez Bankası'nın görevi fiyat istikrarını korumaktır" cümlesini durmadan tekrarlıyor. Fiyat istikrarının yüzde 2 dolayındaki enflasyon oranıyla sağlanmış sayıldığını da sözlerine ekliyor.
Mischa Ehrhardt
© Deutsche Welle Türkçe