Londra
Araştırmacı gazeteci Ronan Farrow, ABD’li yapımcı Harvey Weinstein’in ‘kirli çamaşırlarını ortaya döken’ haber dizisinin ilk metnini, bir yıl önce bugün New Yorker dergisinde yayımladı. Farrow’un 10 aylık bir araştırma süreci içinde konuştuğu 13 ayrı kadın, ünlü yapımcının kendilerini nasıl taciz ettiğini anlatıyordu. Bu haber dizisi, kadınları birçok defa alenen aşağılayan Donald Trump’ın ABD Başkanı seçilmesinin ardından alevlenen ‘kadın hareketi’ne apayrı bir boyut kazandırdı.
Trump’ın başkanlığını protesto etmek için toplanan kadınlar, kendilerini -‘beyaz erkeğin iktidarını’ kullanarak- taciz eden erkekler hakkında konuşmaya, yıllar boyunca sustukları gerçekleri gün yüzüne çıkarmaya böylece başladılar. Bu hareket, dünyanın dört bir yanına ‘#MeToo’ (#Ben de) başlığı altında yayıldı, Weinstein’in isminin Hollywood’dan silinmesini, yapımcı hakkında geç kalınmış davaların açılmasını sağlayan fırtına hiddetlendi. Dünyanın birçok noktasında ve özellikle ABD’nin ışıltılı sokaklarında gerçekler meydana çıktı.
Söz alan kadınlar, oyuncu Kevin Spacey’den sunucu Charlie Rose’a kadar, yüzlerce ünlünün kendilerini nasıl taciz ettiklerini anlattılar. Örneğin oyuncu Salma Hayek, New York Times gazetesi için kaleme aldığı makalede Weinstein tarafından nasıl taciz ve tehdit edildiğini açıkça anlattı. Frida projesinde beraber çalışmaya başladıklarında, yani Weinstein Frida’ya “evet” verdikten sonra Hayek, Weinstein’in tonla isteğine “hayır” demek zorunda kalmıştı: ‘’Onunla duş almaya hayır. Onun kendisini duş alırken seyretmesine hayır. Onun kendisine masaj yapmasına hayır. Onun çıplak bir arkadaşının masaj yapmasına hayır. Onunla oral seks yapmaya hayır. Onun önünde başka bir kadınla soyunmaya hayır.’’
Elbette somut sonuçları oldu bütün bunların: Weinstein imparatorluğunun çöküşünü bütün dünya izledi; Rose, on yıllardır devam eden programını bitirdi; Spacey’nin oyuncu olarak dahil olduğu filmdeki sahneleri kesildi, başka bir oyuncuyla yeniden çekildi, dizi projeleri askıya alındı. Bunların dışında birçok başka örnek daha Hollywood’u salladı. Oscarların, Altın Küre’nin, Cannes’ın en çok öne çıkan, söz alan insanların en çok üzerine titrediği konu oldu #MeToo. Herkes bu hareketi konuştu. Bir ‘hashtag’den fazlasıydı. Dünyayı (ve Hollywood’u) asıl ‘sallayan’ kadınlar oldu.
Dünya sahnesinde büyük yer kaplayan bütün bu olaylardan sonra, aradan geçen bir yılın ardından ‘bugün neredeyiz’ diye sormamız gerekli. Çünkü her ne kadar ‘#MeToo’ hareketi, tarihte eşi-benzerine az rastlanır derecede büyümüş, dünya kadınların yüz yıllar içinde en yüksek perdeden konuşabildiği bir hâle gelmiş olsa da dünyaya yön veren liderlerin bu hareketi ne kadar anladıkları ve bu harekete ne kadar saygı duydukları sorgulanmaya değer.
Muhafazakâr ve tacizle suçlanan bir yüksek yargıç
‘Yargıç Brett Kavanaugh meselesi’ incelemeye değer. ABD Başkanı Trump’ın ABD hukuk sisteminin en yüksek makamı olan Yüksek Mahkeme’ye, ömrünün sonuna kadar atanması için Senato’ya önerdiği isimdi Kavanaugh. Mahkeme için Başkan’ın atayacağı isim, mahkemenin siyasi pozisyonu için de etkili olacaktı. Kavanaugh, Trump gibi bir Cumhuriyetçi. ABD’li hukukçular ve senatörler ise yargıcın siyasi çizgisini ‘anayasadan yana’ olarak tarif ediyorlar. Bu, yargıcın ‘anayasanın yenilenmesinden’, ‘liberalleşmesinden’ değil, olduğu gibi korunmasından yana olduğu anlamına geliyor. Yani Kavanaugh’un LGBT hakları, silah sahibi olma yasaları gibi ABD’nin ve dünyanın tartıştığı meselelerde daha muhafazakâr bir çizgide durması bekleniyor.
Mesele yalnızca bu değil. Christine Blasey Ford, ABD’de Kavanaugh ile ilgili tartışmaların alevlenmesini sağlayan asıl isim oldu. Ford, yargıcın kendisine yıllar önce cinsel tacizde bulunduğunu, kendisinin ise yıllarca susmayı tercih ettiğini söyleyerek öne çıktı. Ford’a göre yargıç, üniversite yıllarında bir partide Ford’u cinsel ilişkiye girmeye zorlamıştı. Ford yalnız da değildi üstelik. #MeToo hareketinin başlamasına vesile olan Farrow’a konuşan bir başka kadın, Deborah Ramirez de Kavanaugh tarafından üniversite yıllarında tacize uğradığını söyledi. Bu suçlamalar, atamanın anatomisindeki siyasi faktörün ötesine geçti.
Konu Senato’ya taşındı, Ford ve Kavanaugh ifade verdi. Ford, söylediklerinde ısrarcıydı; yargıç da iddiaları reddetmekte… FBI konuyu incelemek için bir haftalık süre aldı, hazırlanan rapor senatörlere sunuldu ve yargıç için ‘onay oylaması’ yapıldı. Senatörlerin oy kullandığı sırada Senato yakınlarında ve binanın içinde protestolar vardı. Kadınlar, ‘seslerinin duyulmasını’, ‘kendilerine inanılmasını’ talep ediyorlardı. Senato’dan çıkacak sonucu bekleyen ABD’li gazeteciler, senatörlerin ‘kadınların sloganlarını duyarak’ oy kullandıklarını bildirdiler. 50’ye karşı 48 oyla Kavanaugh, ‘Yüksek Mahkeme’ye atanabilir’ bulundu, aynı gün içinde de yargıç, -ömrünün sonuna kadar devam edecek olan- yeni görevine başladı. The Guardian’a yazan Pamela Hutchinson’ın altını çizdiği gibi ‘Weinstein yok oldu, Spacey gözlerden uzakta ama tacizle suçlanan komedyen Louis C.K. yeni şovuna; yönetmen Roman Polanski ise yeni filmine hazırlanıyor’. Bir yıl sonra, tam olarak buradayız.