Gündem
BBC Türkçe

Mevsimlik işçilerin uzun göçü başladı: 'Ölsek de mecbur gideceğiz'

Salgın karşısında mevsimlik tarım işçilerinin durumu ve tarım arazilerine yayılma riskleri üzerinden gelişen tartışmalar devam ederken, Doğu ve Güneydoğu'dan binlerce işçi Türkiye'nin farklı şehirlerinde doğru yola çıkmaya başladılar

14 Mayıs 2020 16:55

Salgın karşısında mevsimlik tarım işçilerinin durumu ve tarım arazilerine yayılma riskleri üzerinden gelişen tartışmalar devam ederken, Doğu ve Güneydoğu'dan binlerce işçi Türkiye'nin farklı şehirlerinde doğru yola çıkmaya başladılar.

Nisan ve Kasım ayları arasında mevsimlik işçiler şekerpancarı, kuru fasulye, kuru soğan, patates, nohut, kimyon ekimi ve hasadı için Sivas'a; Antep fısıtığı, sebze, pamuk ve mercimek için Şanlıurfa'ya; domates ekimi için Tokat, Bursa gibi illere gidiyorlar.

Diyarbakır'ın merkeze bağlı Peyas ve Bağıvar mahallelerinde yaşayan ve geçimlerini bu işle sağlayan birkaç aile, domates ekimi için Tokat'a doğru yola çıkacaklar.

Peyas Mahallesi'nden Demir ailesinin evinin olduğu sokakta heyecanlı bir telaş var. Kapı önünde peynir bidonları, yağ kutuları, un çuvalları, erzak torbaları, yatak, yorgan ve kilimlerin olduğu hurçlar ile giysi valizleri yığılmış bekliyor.

Kadınlar ve çocuklar sokakta son hazırlıkları tamamlarken, bir diğer evin bahçesinde bekleyen erkekler, köz ateşinde demledikleri çayı içip minibüs şoförünün yolcu listesinin kontrolünü bitirmesini bekliyorlar.

Mevsimlik tarım işçiler için genelge yayımlandı

İçişleri Bakanlığı, tarımsal üretimin devamı için alınan tedbirler kapsamında yayınladığı genelge ile mevsimlik tarım işçilerinin harekete geçmeden önce gerekli sağlık kontrollerine tabi tutulması ve seyrekleştirme kurallarına uygun toplu ulaşım araçlarıyla yola çıkmaları şartını getirmişti.

Şoför, listedeki kişilerin isimlerini tek tek okuyup kontrolü tamamladıktan sonra, işçilerin maske takma zorunluluğunu hatırlatıyor.

Bağıvar Mahallesi'nden gelecek iki aileyi taşıyan minibüsün de buraya doğru yola çıktığı haberi üzerine işçiler yükleri minibüse bindirmeye başlıyorlar.

Eşi ve dört çocuğuyla gidecek olan Mehmet Demir, aynı zamanda bu akşam yola çıkacak üç aileye, toplam 15 işçiye dört aylık sürede çavuşluk yapacak.

Salgından dolayı üç aydır hiçbir iş yapamadığını söyleyen Demir, tarım işçiliği dışında başka bir işinin olmadığını ifade ediyor.

Eşi Fahriye Demir de, çocuklarının eğitimi için her yıl bu yola çıktıklarını anlatıyor:

"Yoksulluktan dolayı gitmeye mecburuz, okullar açılıncaya kadar çalışıyoruz, biriktirdiğimiz para ile çocuklarımızın eğitim ve dershane masrafını da karşılıyoruz."

Demir ailesinin Eğitim Fakültesi'nde okuyan ortanca kızı Kevser, çocukluğundan beri ailesiyle bu işi yapıyor ve bu sayede üniversitede okuyabildiğini söylüyor. Kameraya konuşmak istemeyen Kevser, tarım işçiliğinin zorluklarına dikkat çekiyor.

İşçilerin üretimdeki en önemli ayak olduğunu vurgulayan Kevser, "Günde bazen 12 saat çalışıyoruz ama kadınlar için çok daha zor" diyor.

"Tarladan kazandığımızla geçiniyoruz. Yine bu para ile üniversite eğitimimi sürdürmeye çalışıyorum" diyen Kevser, en büyük hayalinin akademik kariyer yapmak olduğunu ifade ediyor.

"Hor gözle bakanlar da çıkıyor ama biz olmasak o ürünler tarlada kalacak" diyen arkadaşı da, ailesi ile birlikte yılın büyük bölümünde Antalya, Bursa, Adapazarı, Aydın, Manisa gibi şehirlerde tarım işçiliği yaptığını söylüyor.

Sigortalı tarım işçilerinin olduğunu hatırlatıyor ve deneyimlerine dayanarak bazı işverenlerin çok hoşgörülü olduğunu, bazılarının ise işçiden parayı kesmek için "kırk dereden su getirdiğini" dile getiriyor.

'Ölsek de mecbur gideceğiz'

Demir ailesinin birçok komşusu tarım işçisi ve bazıları önümüzdeki aydan itibaren Malatya'ya kayısıya gidecek. 40 yıldır bu işi yapan Hıdır Koçyiğit, çifte masraf olmasın diye bu yıl gidiş tarihini oğlunun sınav takvimine göre hazırlamak zorunda kalmış.

Tarım işçiliğiyle kazandığı parayla iki çocuğunu üniversitede, ikisini lisede okutuyor.

Hıdır, mevsimlik tarım işçilerinin çalışma koşullarını da "rezillik" olarak tanımlıyor ve bu "rezalete" çocuklarının eğitimi için katlandığını söylüyor:

"Kayısı, fındık, sebze, domates, bezelyeye gidiyoruz. Orada cereyanı, suyu, ocağı olmayan çadırlarda sürünüyoruz. Topraklı, bulanık su içiyoruz ama buna rağmen mecburen gidiyoruz, gitmezsek aç kalacağız. Dört öğrencim var, sigortam, emekliliğim yok, evimin tapusu bile yok. Çocuklarım da bizimle gelecek ve çalışıp okul harçlıklarını çıkaracaklar, başka gelirimiz yok."

Koronavirüs salgınını hatırlatınca "Virüs var evet, ama ölsek de mecbur gideceğiz, ne yapalım, yoksa aç kalacağız" yanıtını veriyor.

Bağıvar Köyü'nden hareket eden minibüs de gelince, torbalar ve valizler tek tek bagajlara bindiriliyor. Yeni gelen minibüsün içinde bebekli işçiler de var. Vakit gece yarısını geçtiği için yolcuların bir bölümü uyuyor.

Oruçlu halde tarlada çalışacak olmanın çok zor olduğunu belirten Fahriye Demir, sahur için hazırladığı yemek kaplarını minibüse koyup evde kalacak iki kızı ve torunlarıyla vedalaşıyor. Sosyal mesafe kuralına uygun oturan ve maskelerini takan işçiler geride kalan sevdiklerinin hayır duaları ile gecenin karanlığında Tokat'a doğru yola çıkıyorlar.


Haber, değiştirilmeden kaynağından otomatik olarak eklenmiştir