Gündem

MHP, Aladağ raporuna 'Gülen' örneğiyle şerh düştü: AKP tarafından makbul kabul edilen FETÖ...

“Hükümetin aldığı kararlarla ortaya çıkan boşluğu denetimsiz evler ve yurtlar doldurmuştur”

25 Temmuz 2017 02:45

MHP Adana'nın Aladağ ilçesinde 29 Kasım 2016'da 10'u öğrenci 12 kişinin hayatını kaybettiği, çok sayıda öğrencinin yaralandığı yangınla ilgili olarak hazırlanan TBMM Komisyon raporuna 16 sayfalık muhalefet şerhi koydu. Komisyon üyesi Aydın Milletvekili Deniz Depboylu Komisyon Başkanlığı’na sunduğu şerhte, 1998 yılında 580’in üstünde olan yatılı bölge okulların, yaşanılan sorunlar sebep gösterilerek yarısının kapatıldığını söyledi.

“Hükümetin aldığı kararlarla ortaya çıkan boşluğu denetimsiz evler ve yurtlar doldurmuştur” diyen Depboylu, “Hatta bu boşluktan yararlanan zamanında AKP tarafından Gülen Cemaati adıyla anılan ve makbul kabul edilen ve daha sonra nihayet terör örgütü olduğu kendileri tarafından da kabul edilen FETÖ çocukların ve ailelerin dini duygularını istismar ederek semirmiş ve güçlenmiştir. Bu örgütün Devletimize ve Milletimize verdiği zarar ortadadır” değerlendirmesi yaptı.

Deniz Depboylu

MHP’li Depboylu, Aladağ Taslak Raporu’nda, komisyon heyetinin Aladağ’da gerçekleştirilen toplantı sonrası  çocuklarını kaybeden ailelerin yaşadıkları Köprücük, Kışlak ve Karahan köylerine yapılan bu ziyaretlere ilişkin bilgiler ve ayrıntıların sunulmadığına dikkat çekti ve “Aileler baskı altında olduklarını, korktuklarını, ancak isteklerinin ne pahasına olursa olsun sorumluların en ağır şekilde cezalandırılmasını istediklerini belirtmişlerdir” dedi.

MHP’nin muhalefet şerhindeki yer alan bazı bölümler şöyle:

29.11.2016 tarihinde, Adana ilimizin Aladağ ilçesinde, Aladağ Kurs ve Okul Talebelerine Yardım Derneği kuruculuğunda faaliyet gösteren Özel Aladağ Ortaöğretim Kız Öğrenci Yurdunda çıkan yangında yurtta kalan 10 öğrenci ile altı yaşında 1 çocuk  ve 1 yetişkin hayatını kaybetmiş, 16 öğrenci de yaralanmıştır. Ayrıca 8 vatandaşımız da yangın söndürme çalışmaları sırasında yaralanmıştır.

Ailelerin çocuklarını Devlet Yurtları yerine cemaat, vakıf veya dernek yurtlarına veren ailelerin bu tercihlerinin sebeplerini öğrenilmesi, ülkemizin sosyolojik ve demografik yapısının değerlendirilmesi, eğitim ve barınma sorunlarının altında yatan sosyal sorunların belirlenerek değerlendirilmesi amacıyla komisyon çalışmalarına sosyoloji alanında konulara vakıf akademisyenlerin davet edilmemesi hatadır.

Maalesef saydığımız öneriler bütünüyle dikkate alınmamış, süreç verimli olarak değerlendirilmemiştir. Komisyon çalışmaları dar bir çerçevede yürütülmüş, araştırma, inceleme ve değerlendirme çalışmaları olayın gerçekleştiği bölge ile sınırlı tutulmuştur. Toplantılar davetimizi kırmayarak gelen ve değerli bilgilerini, tecrübelerini bizlerle paylaşan kıymetli katılımcıların sunumlarıyla sınırlı kalmıştır. Saha çalışmaları önemsenmemiş, yeterli düzeyde saha çalışması yapılmamıştır.

 

Aladağ Kaymakamlığı müzakere toplantısı ve yurt ziyaretleri

 

Aladağ ilçemizde gerçekleştirdiğimiz toplantıda, yangının gerçekleştiği yurt ile ilgili olarak ulaştığımız bilgilerden edindiğimiz izlenimler ihmal ve kusurların oldukça fazla olduğudur.

Yaşanan bu elim hadiseye ve tüm ülkenin dikkatinin Aladağ ilçemizde toplanmasına rağmen, denetimlerdeki usulsüzlük, ihmal ve tedbirsizliğin devam etmiş olması kaygı vericidir. Bu durumda ülkenin her köşesinde faaliyet gösteren diğer barınma merkezlerinin durumu bizde güvensizlik yaratmaktadır.

 

Köprücük, Kışlak, Karahan ziyaretleri

 

Aladağ’da gerçekleştirilen toplantı sonrası ziyaret ettiğimiz Köprücük, Kışlak ve Karahan köylerimizde edindiğimiz bilgiler üzücü ve düşündürücüdür.

Yangında yaşamını kaybeden çocukların aileleri; ulaşım şartları sebebiyle çocuklarının taşımalı eğitim hakkından yararlanamadıkları için çocuklarını okutabilmek için çare aradıklarını, bu süreç içinde Aladağ İlçe Milli eğitim Müdürü tarafından bir ay kadar oyalanarak çaresiz bırakıldıklarını, İlçe Milli Eğitim Müdürü Mehmet Aktaş, fon müdürü olarak tanımladıkları Kaymakamlığa bağlı olan Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı Müdürü Yunus Demircioğlu ve Sinanpaşa İlkokulu Müdürü Mücahit Aydın tarafından kendilerinin yangının gerçekleştiği yurda yönlendirildiğini ifade etmişlerdir. Yurt görevlilerinin köylere giderek muhtarlar aracılığıyla ailelere ulaştığı, kendilerini devletin ve özellikle Milli Eğitimin desteklediğini belirterek aileleri ikna ettiklerini ve de ilçedeki devlet görevlilerinin tavırlarıyla bu velilerde bu izlenimin desteklenmiş olması dikkat çekici ve endişe vericidir. Aileler devlet yurtları ile ilgili olarak bilgilendirilmediklerini ve bu yurtlara yönlendirilmediklerini ifade etmişlerdir. Bahsi geçen şahıslar hakkında Adana’da gerçekleştirilen müzakere toplantısı sonrası soruşturma açılmıştır.

Çocuklarının yurtta kaldığı sürede ders çalışmaya zaman kalmayacak şekilde yurt kurucusu olan derneğin belirlediği eğitime tabi tutulduklarını, çocuklarının bu sorunla ilgili olarak sınavlara hazırlanamadıkları için şikâyet ettiklerini belirtmişlerdir. Ayrıca gece geç saatlere kadar bulaşık yıkanmak gibi işlere mecbur tutulduklarından bahsedilmiştir. Çocuklardaki uykusuzluk, yorgunluk ve dikkat bozukluğunu fark eden bazı okul öğretmenlerinin velileri bilgilendirmesiyle bazı veliler okul müdürüne gittiklerini; ancak okul müdürünün öğrencilerin menfaati ve sağlığını hiçe sayarak, “Oranın ekmeğini yiyor” diyerek velileri terslediğini anlatmışlardır.

Taslak raporda bu ziyaretlere ilişkin bilgiler ve ayrıntıların sunulmadığı görülmektedir.

Aileler baskı altında olduklarını, korktuklarını, ancak isteklerinin ne pahasına olursa olsun sorumluların en ağır şekilde cezalandırılmasını istediklerini belirtmişlerdir.

 

Adana müzakere toplantısı

 

Adana’da gerçekleştirilen müzakere toplantısında İl Milli Eğitim Müdürlüğünün; yangının yaşandığı yurt ve diğer yurtlarda yapıldığı iddia edilen denetlemelerin güvenirliliğini denetlemediği, yurdun hizmete açılırken gerekli şartları taşıyıp taşımadığına ilişkin kontrolleri doğru şekilde yapmadığı, yurtta çocuklarla birebir ilgilenen kişilerden habersiz ve dolayısıyla ilgisiz olduğu ortaya çıkmıştır. Ayrıca velilerin komisyona verdiği bilgileri önceden hiç duymadıkları, bu sebepten de ihmal ve kusuru olan herkes hakkında soruşturma açılmadığı taraflarınca iddia edilmiştir. Toplantıya katılan bürokratlar maalesef eksik, kusur ve ihmalleri bulup çözüm üretme yaklaşımından çok; doğru yapıldığını iddia ettikleri çalışmaları sürekli öne sürerek savunma pozisyonunda kalmayı tercih etmişlerdir.

 

Okul ve yurtlarda öğrencilerin güvenliğinin ve iyi oluş halinin sağlanması

 

Taslak raporda “Yatılı ve gündüzlü okuyan çocukların benlik kavramlarının ve sosyal destek algılarının karşılaştırıldığı başka bir araştırmada da, aile ortamının çocuğun davranışlarının şekillendiği, fiziksel ve duygusal ihtiyaçlarının giderildiği, özellikle sevgi ve güven duygusunun hissedildiği önemli bir sosyal kurum olduğunun altı çizilmiştir.” denmektedir. Bu doğru bir tespittir. Bir çocuğun aile içinde kendi kişiliğine, sağlığına ve varlığına yönelik tehdit oluşturacak bir sorun olmadığı sürece olması gereken yer ailesinin yanıdır. Devlet her şeyden önce çocukların ruhsal ve bedensel açıdan sağlıklı bir yaşam sürdürebilmesi için onları ailelerinin yanında desteklemelidir. Ailesinin yanında kalma imkânı olmayan çocuklar kesinlikle Devlet koruması altında eğitimlerini sürdürmelidirler. Çocukların barındırıldıkları kurum ve kuruluşlar sıkı bir denetim altında tutulmalıdır.

 

Eğitim, farkındalık ve bilinçlendirme sorunlarına ilişkin tespitler ve öneriler

 

Son yıllarda yaşadığımız başta PKK, FETÖ, DAEŞ gibi terör örgütlerinin Devletimize ve Milletimize verdiği zarar ve acılar her birimizi ortak kaygı ve korunma refleksini harekete geçirmiştir. Benzer acıları tekrar tekrar yaşamamak için acil ve kalıcı önlemler geliştirmek Devletin en önemli görevidir. Yangın, deprem gibi afetlerin yanı sıra; terör gibi sosyal afetlere karşı farkındalık ve bilinçlendirme geliştirmek çok önemlidir. Terör örgütlerinin yapılanmaya ele geçirdikleri çocuk yaştaki bireyleri devlete, millete karşı kin ve öfke duygularıyla besleyerek, beyinlerini yıkadıklarını unutmamak gerekir. Bu sebeple başta kırsal alanlarda yaşayan ve özellikle sosyo-ekonomik standartları düşük olmak üzere tüm ebeveynler bu konularla ilgili olarak eğitilmeli, bilinçlendirilmelidir.

 

Yurtlar ve pansiyonlarda çalışan kişilerin niteliklerine ilişkin tespitler ve öneriler

 

Aladağ ilçemizde yaşanan elim olay sadece yurtların fiziki koşullarının güvensiz olmasını değil, çocuklarımızın ehil ellerde korunmadığını da ortaya çıkarmıştır. Yangının gerçekleştiği yurdun bağlı olduğu derneğin kurucularının, dolayısıyla yurdun da kurucusu olanların eğitim ile ilişkisi olmayan, eğitim sorumluluğunu alamayacak şahıslar olduğu ortadadır. Yurtta görevli olan resmi kaydı bulunan görevliler hiçbir eğitimden geçmemiştir. Daha da vahim olan ise yurtta çalıştığı iddia edilen, resmi bilgileri bulunmayan çocukları eğitebilecek vasfa ve eğitime sahip olmayan birçok kişinin yurtta çocuklarla iletişim halinde olması ve sözde eğitim vermesidir.

Taslak raporda “Eğitim ve barınma hizmeti sunulan kurumlardaki tüm çalışanların resmi olarak kayıt altında olmasına yönelik tedbirler alınmalıdır. Bununla birlikte; çocukların her türlü istismardan korunmaları açısından, öğrencilerin eğitim ortamları ve barınma mekânlarında çocuklarla ilgili ve aynı zamanda çocuklarla ilişkili işlerde görevlendirilen (servis şoförü, temizlik görevlisi, yemekhane sorumlusu, güvenlik vb. dâhil olmak üzere) tüm çalışanların istihdam edilmeden önce güvenlik araştırmasının yapılması da önem taşımaktadır. Ancak tek başına güvenlik araştırması yapılmasının yeterli olmadığı, bu hizmetlerde çalışan kişilerin psikolojik açıdan sağlıklarının da tam olduğunun belirlenmesine yönelik tedbirlerin alınması da faydalı olacaktır. Böylece, psikolojik sağlığı çocuklarla ilişkili yerlerde çalışması uygun bulunmayan kişilerin çocuklara ve gençlere eğitim ve barınma hizmeti veren yerlerde istihdam edilmelerinin önüne geçilmelidir.” önerisi yerinde ve doğru bir öneridir ancak yeterli değildir.

Yurtta görevli olarak kaydı bulunmayan kişilerin yurtlara giriş çıkışı ve öğrencilerle irtibatı kesinlikle önlenmelidir. Resmi izni olmayan şahıslar yurtlara alınmamalıdır. Yurtlarda verilen her türlü eğitim Devletin gözetiminde, eğitim fakültelerini bitirmiş veya pedagojik formasyonu olan kişiler tarafından sunulmalıdır. Her türlü kurum ve kuruluşlarda çocuklara verilecek dini eğitimler Milli Eğitim Bakanlığı ve Diyanet İşleri Başkanlığının denetiminde gerçekleştirilmelidir.

Çocukları her türlü istismardan koruyabilmek için okul ve barınma yerlerinin içi kadar yakın çevresinin de kontrolü önemlidir. Okul ve barınma merkezlerinin çevresinde açılan işyerlerinin, özellikle çocukların irtibatta olup alış veriş için girebilecekleri büfe, kantin, kırtasiye vb işyerlerinin çalışanlarının güvenlik soruşturmalarının ve düzenli kontrollerinin yapılması gerekmektedir.

Sonuç

Taslak raporda da belirtildiği gibi; geleceğimizin teminatı olan gençlerimizin eğitimlerini sağlıklı olarak yürütebilmeleri için barınma konusunda sıkıntı yaşamamaları gerekmektedir. Devletimizin ve milletimizin koruması altında bulunan öğrencilerimiz için en iyi ortamı oluşturmak amacıyla gerekli düzenlemeleri ve kontrol mekanizmalarını oluşturmak tüm kurumlarımızın en temel görevlerinden biridir.

Bu sebeple Devlet öncelikli olarak Devlet yurtlarının yeterli sayıya ulaştırılması, ülke genelinde ihtiyaç noktalarına adil dağılımının ve bu yurtların sağlıklı işleyişinin sağlanmasından sorumludur. Bu çalışmanın ivedilikle planlanması, uygulanması ve sonuçlanması gerekmektedir.

Yine 1998 yılında sayısı 580’nin üstünde olan yatılı bölge okulların, yaşanılan sorunlar sebep gösterilerek yarısı kapatılmıştır. Tespit edilen sorunların çözümü için çaba harcamak yerine kolay yolu seçip yatılı okulları kapatmak beraberinde eğitimine devam eden öğrenciler için barınma sorununu ortaya çıkarmıştır. Devleti yöneten hükümetin aldığı kararlarla ortaya çıkan boşluğu denetimsiz evler ve yurtlar doldurmuştur. Hatta bu boşluktan yararlanan zamanında AKP tarafından Gülen cemaati adıyla anılan ve makbul kabul edilen ve daha sonra nihayet terör örgütü olduğu kendileri tarafından da kabul edilen FETÖ çocukların ve ailelerin dini duygularını istismar ederek semirmiş ve güçlenmiştir. Bu örgütün Devletimize ve Milletimize verdiği zarar ortadadır.

Bundan sonra yapılması gereken her türlü risk ve tehdidi dikkate alarak çocuklarımızı koruma altına almak, aileleri bilinçlendirmek, Devlet yönetiminde ve bilhassa eğitimde boşluklar yaratmamaktır. Devletin sahip çıktığı çocuklar yetişkin olup görev aldığında Devletin ve Yüce Türk Milletinin çıkarlarını koruyacaklardır. Devletin yarattığı boşlukları doldurarak çocukları koruma altına aldıklarını iddia eden grupların yetiştirdiği çocuklar ise bugün yaşadığımız acı olaylarda örnek olduğu üzere, zamanında kendisine sahip çıktığına inandığı grupların çıkarlarına hizmet edeceklerdir.

Taslak raporda, son 10 yılda kız çocuklarını okullaştırma oranında önemli mesafeler kat ettiğimiz belirtiliyor. Ancak okullaşma oranı olarak bize her zaman okula başlayan çocukların sayısı veriliyor. Kabul etmek gerekir ki eğitime erişim tek başına yeterli değildir. Asıl sorun başta kız çocukları olmak üzere tüm çocukların okula devam etmelerini sağlayabilmektir. Çocuklarımızın tamamı elde ettiğimiz istatistik bilgilerine göre eğitimlerini tamamlayamamakta, bir kısmı eğitim hayatlarını yarıda bırakmaktadır.

Milli Eğitim Bakanlığının sunduğu bilgilere göre 2013 yılında 174.625 öğrenci İlköğretim kurumlarını (ilkokul ve ortaokul) terk ederken, 2014 yılında İlköğretim kurumlarında öğrenim gören 234.932 öğrenci okulu terk etmiştir. Ancak açıklanan bilgilerde okulu terk eden öğrencilerin cinsiyet bilgileri ve terk nedenleri sunulmamıştır.

Eğitim Reformu Girişimi’nin 2014 – 2015 eğitim izleme raporuna göre, 2014 yılı itibarıyla ortaöğretimden erken ayrılan öğrencilerin oranı Türkiye’de yüzde 38, AB ülkelerinde ise yüzde 11 olduğunu belirtmiş.

Ülkemizde kız öğrencilerin yüzde 39.9’unun lise ve dolayısıyla yükseköğrenim aşamalarına geçemeden eğitim sürecini terk etiğini ya da terk etmek zorunda kaldığını gösteriyor.

Bu da her 100 kız öğrenciden 40’ının eğitimin ileri aşamalarından, sonuç olarak da büyük çoğunluğunun istihdamdan yoksun kalması anlamına geliyor.

Temel hizmetlere erişim problemleri ve yoksulluk çocuğun çocuk işçi olma ihtimalini yükseltiyor.

Okula devam edememe sorunun en önemli nedeni fakirliktir. Aileler çocuklarının eğitim masraflarını karşılamakta zorlanmakta ve bir de bu sorunlara barınma sorunu eklenmektedir.  Çocukların barınabileceği güvenli ortamların oluşturulması, Devlet güvencesi altına alınmaları bu sorunun çözümünde önemli bir rol oynayacaktır.

Taslak raporda “Yatılı ve gündüzlü okuyan çocukların benlik kavramlarının ve sosyal destek algılarının karşılaştırıldığı başka bir araştırmada da, aile ortamının çocuğun davranışlarının şekillendiği, fiziksel ve duygusal ihtiyaçlarının giderildiği, özellikle sevgi ve güven duygusunun hissedildiği önemli bir sosyal kurum olduğunun altı çizilmiştir.” denmektedir. Doğru ve yerinde, önemli bir tespittir.  Çocukların sağlıklı gelişebilmesi için ailesinin yanında büyümesi desteklenmelidir.

4+4+4 Sistemi ile okula başlama yaşı altıya düşmüş, ilkokuldan ortaokula geçme yaşı ise on ikiden, ona düşmüştür. Kırsal alanda ortaokula görevlendirilecek öğretmenlerin, köydeki ortaokula devam edecek öğrencilerin sayısının azlığı nedeniyle istihdam edilmemesi; çocukları daha küçük yaşta taşımalı eğitim ya da ailelerinden uzakta kalmaya zorlamaktadır. On yaşında bir çocuğun ailesine olan ihtiyacı on iki yaşındaki çocuğa göre daha fazladır. Bu yaştaki çocukların ailelerinden uzakta kalmaya zorlanması adil ve merhametli bir yaklaşım değil büyük bir hatadır. Getirilen sistemde anasınıfının mecbur tutulmaması yine başka bir hatadır. Bu sebeple bu sistem ivedilikle tekrar gündeme alınarak değiştirilmelidir.

Yasalarımızda, ilgili mevzuatlarda ve uygulamalarda çocuklarımızın menfaatini korumayan, sistemde boşluklar yaratan eksiklikler ve hatalar mevcuttur. Bu eksikliklerin giderilmesi ancak “TBMM Çocuk Hakları Komisyonu” adı altında oluşturulacak sürekli bir komisyon ile mümkün olacaktır. Kurulacak olan bu komisyon çocuklarımızın menfaati, güvenliği, sağlıklı gelişimleri ve eğitimlerini teminat altına alacak düzenlemelerin yapılmasında etkili olacaktır.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu konudaki çalışmamızı tamamlamış, 07.10.2016 tarihinde “TBMM Çocuk Hakları Komisyonu” adıyla sürekli bir komisyonun kurulmasına dair Kanun Teklifimizi TBMM Başkanlığına iletmiş bulunmaktayız.

Bir devletin gücü himayesindeki çocukların güven, huzur içinde; eşit haklara sahip olarak; eğitim haklarını sonuna kadar kullanarak ruhsal ve bedensel açıdan sağlıklı büyümesiyle ölçülür. Zira çocuklar milletin ve devletin geleceğinin teminatıdır. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin en büyük sorumluluğu çocuklarımızı ve onların geleceğini teminat altına almaktır.

Çocuklarımızın korunması ve layık oldukları yaşam standartlarına kavuşmalarının sağlanması amacıyla; mevcut yasa ve mevzuatlarda çocukların yararına yönelik kısımları üzerinde tarama ve inceleme yapmak; gerekli yasal düzenlemelerin yapılmasını sağlamak ve yeni yasaların oluşturulmasına destek vermek amacıyla “TBMM Çocuk Hakları Komisyonu” adı altında sürekli komisyon oluşturulması önem arz etmektedir