Stres, hormonal dengesizlik ya da yanlış beslenme: Migren nöbetlerini tetikleyen unsurlar hayli geniş bir yelpazeye yayılıyor ve bilimsel açıdan henüz tam olarak aydınlatılabilmiş değil. Almanya’nın Leipzig kentindeki Max Planck Enstitüsü Evrim Antropolojisi Araştırma Merkezi tarafından yapılan bilimsel bir çalışmada, dayanılmaz baş ağrılarının nedenlerine dair önemli ipuçlarına rastlandı.
“PLOS Geneticis” adlı bilimsel derginin son sayısında yer alan bir makaleye göre, soğuk iklime uyum sağlama sürecindeki genetik bir değişim, migreni tetikleyebiliyor. Migren, neredeyse insanlık tarihi kadar eski bir hastalık. İlk insanlar, Afrika kıtasının sıcak iklimini terkedip daha soğuk olan kuzeye doğru göç ettiklerinde, yeni iklim koşullarına uyum sağlamaları için belirli bir gen onlara yardım etti. Ancak bu uyum sürecinde vücutta genlerin yapı taşlarında da değişim meydana geldi. Bu da migren adı verilen baş ağrısı türünü de ortaya çıkardı.
Nörolojik bir rahatsızlık olan migren, ışığa karşı hassasiyet ve görme bozukluklarından, bulantı ve kusmaya kadar farklı semptomlara neden oluyor. Migren genelde başın bir yarısında ya da ense bölümünde uzun süren, çok şiddetli ve basınçlı ağrı şeklinde ortaya çıkıyor. Dünya Sağlık Örgütü‘nün (WHO) verilerine göre, gündelik hayatı etkileyen en yaygın hastalıklar listesinde migren, altıncı sırada yer alıyor.
Türkiye'de 12 milyon migren hastası
Örneğin Almanya’da her gün yaklaşık bir milyon kişi migren nöbeti geçiriyor. Alman Migren ve Baş Ağrısı Topluluğu ile Nöroloji Birliği’nin ortak araştırmasına göre, migrenden şikayet eden kadınların oranı yüzde 25’lere kadar yükselmiş durumda. Erkeklerde ise bu oran yüzde 10 dolayında.
2015 yılına ait “Türkiye Baş Ağrısı ve Migren Epidemiyolojisi Çalışması” verilerine göre ise Türkiye’de 18-65 yaş arasındaki kişilerde migren ağrısı görülme sıklığı yüzde 16,4. Bu da ortalama her yedi kişiden birinde migren olduğu ve yaklaşık 12 milyon migren hastasının bulunduğu anlamına geliyor. Araştırmaya göre kadınlarda migren oranı yüzde 24,6, erkeklerde ise yüzde 8,5 düzeyinde. Bu verilere göre Türkiye’de her 4 kadından ve her 12 erkekten birinde migren görülüyor.
Bu oranlar dünya ortalamasıyla da örtüşüyor. Zira halihazırda dünya çapında değişik migren türlerinden şikayet eden 1 milyara yakın insan olduğu tahmin ediliyor. Avrupa ve Amerika kıtalarında hastalığın görülme sıklığı, Afrika ve Asya’ya oranla daha yüksek. Bu da Alman bilim insanlarının “iklim-migren ilişkisi” tezini destekliyor.
Migreni tetikleyen gen TRPM8 mi?
Vücudumuzu kaplayan en üst katmanın altında bir çeşit duyu algılayıcısı olarak görev yapan "deri reseptörleri” adlı moleküllerin temel yapı taşını, TRPM8 geni oluşturuyor. Bu reseptörler, vücudumuzun ısı değişikliklerine daha kolay uyum sağlamasında hayati bir görev üstleniyor. Bu genin yoğunluğu kuzeye, yani daha soğuk bölgelere gidildikçe son 25 bin yılda bariz şekilde arttı.
Örneğin Fin kökenlilerin yüzde 88’inde bu genin evrim geçirmiş türevine rastlanırken, Nijerya kökenlilerde bu oran sadece yüzde 5 dolayında. Soğuk iklime sahip ülkelerde migrenin daha yaygın görüldüğü gerçeğinden yola çıkan araştırmacılar, TRPM8 geni ile migren nöbetleri arasında doğrudan bir bağ olabileceğini düşünüyor.
Araştırmaya başkanlık eden Max Planck Enstitüsü’nün evrim genetiği uzmanı Felix Key, "Binlerce yıl önce soğuk bölgelere göç eden insanların yeni koşullara uyum sağlama sürecinin, migreni belirli oranda etkilediğini görüyoruz. Geçmişten gelen evrimsel baskı, bugünkü bünyesel özelliklerimizi de etkiliyor” şeklinde konuşuyor.
Daha çok araştırma yapılması gerekiyor
Finlandiya'daki Helsinki Üniversitesi'nin Amerikan Broad Ensitüsü ile ortaklaşa yaptığı ve migren ağrılarında genlerin rolünü konu alan bir başka araştırmanın sonucu da “Neuron” adlı nöroloji dergisinde yayınlandı. Toplam 8319 denekten oluşan 1589 ailedeki migren vakalarını kalıtsal olup olmadığını inceleyen araştırmacılar, hastalığı "poligen” olarak nitelendirilen birden fazla genin tetikliyor olabileceği sonucuna vardı.
Araştırma ekibinin başkanı Aarno Palotie “Migren ağrılarına etki eden gen türevlerini ayrıntılı olarak tespit edebilmek için çok daha fazla araştırmanın yapılması gerekiyor. Bu, özellikle migrene karşı yeni ilaçların geliştirilebilmesi açısdan büyük önem taşıyor” şeklinde konuşuyor.
dpa/MÇ,GY
© Deutsche Welle Türkçe