Gündem

MİT Başkanı Kalın'ın yeni kitabı “İslam, Aydınlanma ve Gelecek”ten: AB Türkiye'ye kapıları fiilen kapattı, dört asırdır tam anlamıyla bilim yapmayan İslam dünyası derin atalet içinde

“Müslüman toplumlara sinmiş atalet, bütün dünya için kayıp”

03 Ocak 2025 09:48

Güncelleme: 03 Ocak 2025 11:28

Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Başkanı İbrahim Kalın, Suriye’de kritik gelişmelerin yaşandığı, Türkiye içinde ve dışında MİT tarafından kritik operasyonlara imza atılan bir dönemde, “İslam, Aydınlanma ve Gelecek” adlı kitabı kaleme aldı. Kısa bir süre önce raflarda yerini alan kitapta, Kalın, İslam felsefesini tartıştı, tarihî tartışmalara değindi. MİT Başkanı sıfatını taşıdığı dönemde yazdığı bu ilk kitapta, Türkiye’nin AB ile ilişkisine de değinen Kalın, “Türkiye AB yolunda ne yaparsa yapsın ‘el altında duran bir öteki’ olarak muamele görmeye devam edecek” değerlendirmesinde bulundu. Müslüman toplumlara derin bir atalet sindiğini savunan Kalın, İslam dünyasını “dört asırdır tam anlamıyla bilim yapmayan ve iki asırdır Batı'dan bilim ve teknoloji transfer etmeye çalışan ama bunu da hakkıyla başaramayan” bir yerde olmakla eleştirdi. Kafka’nın Dava ve Dönüşüm romanlarından örnekler veren Kalın, “Ortada bir dava bile yokken yargılanmak, mahkûm edilmek ve ceza çekmek nasıl bir şeydir?” sorusunu tartıştı. Kalın, siber saldırılar, hibrit- asimetrik tehditler, kimlik siyaseti ve yapay zekâyı da tartıştı. Dünyanın iyi bir geleceğe gitmediğini savunan Kalın’a göre, metaverse (öteki dünya) ile dünyanın ötesini geçtiğimizi düşünüyoruz ama ayak bastığımız dünyayı hızla yok ediyoruz.

Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Başkanı İbrahim Kalın, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın devrilmesinden sonra Şam’a yaptığı ziyaret ve Emevi Camii’nde kıldığı namazla dikkatlerin odağında yer aldı.

MİT Başkanı İbrahim Kalın, Emevi Camii’nde namaz kılarken, 12 Aralık 2024

Suriye’de son gelişmeler yaşanmadan kısa bir süre önce, ekim ayında Kalın’ın, MİT Başkanı olarak görev yaptığı dönemde kaleme aldığı, “İslam, Aydınlanma ve Gelecek” adlı kitabı, İnsan Yayınları’ndan çıktı. Prof. Dr. Kalın, MİT Başkanlığı görevine geldikten sonra ilk kitabını yayımlamış oldu.

İslam felsefesi alanında profesör olan Kalın, şimdiye kadar son kitabı da dahil olmak üzere 11 kitap yayımladı, bunların büyük kısmı İslam felsefesi alanında yazıldı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan ve İbrahim Kalın

MİT Başkanı’ndan politik ve felsefî tartışmalar

Ancak son kitabı, 2023’te göreve geldiği MİT Başkanlığı döneminde kaleme alınmış olma özelliği taşıyor.

Siyasetten bilime, Avrupa tarihinden İslam tarihine kadar birçok konunun ele alındığı 237 sayfalık kitap, “Avrupa, İslam ve Türkiye”, “İslam, Şiddet ve Barış: Temel Kaynaklara Bir Bakış”, İslam Dünyasında Üç Bilim Görüşü”, “Kutsal, Seküler ve Bilim”, “İslam ve Bilim Üzerine Notlar I-II” olmak üzere altı bölümden oluştu.

İbrahim Kalın

“Türkiye, AB yolunda ‘el altında duran öteki’ muamelesi görmeye devam edecek”

Kitapta, tarihî tartışmalar da masaya yatırıldı. Bunlardan biri Türkiye’nin Avrupa Birliği (AB) ile ilişkisi. 

Kalın,  “Avrupa, İslam ve Türkiye” bölümünde Avrupa’nin kendi kimliğini inşa etmek için bir "öteki"ne ihtiyaç duyduğunu, bunu Türkler ile Türkiye üzerinden oluşturduğunu belirtti. Kalın, şöyle devam etti: 

“Türkiye AB yolunda ne yaparsa yapsın ‘el altında duran bir öteki’ olarak muamele görmeye devam edecek. Avrupa Türkiye'ye AB kapısını fiilen kapatmış durumda ama siyasi ve ahlaki sorumluluk üstlenmek istemediği için ‘Kapıyı ben kapatmadım, sen dışarıda kaldın...’ diyor. Mesele, Kopenhag kriterlerinin uygulanmasından ibaret değil. Mesele, hâlâ Viyana kapılarını aşındırdığımızı düşünen Avrupa'nın, Avrupa ve Batı merkezci paradigmanın ötesini tasavvur etmeye başladığımızı kabul etmek istememesi. Dolayısıyla bizim için önemli olan soru şu: Türkiye, Avrupa'yla olan ilişkisine nasıl bir anlam yüklüyor?”

“İslam, Aydınlanma ve Gelecek”, İnsan Yayınları, 2024

Dünya iyi bir geleceğe ilerlemiyor: Siber saldırılar, hibrit ve asimetrik tehditler, kimlik siyaseti ve yapay zekâ

Küresel düzen ve barış vaatlerinin, ağır şiddet dönemlerinin ve kanlı savaşların gölgesinde kaldığına dikkati çeken Kalın, bugün de tablonun pek parlak görünmediğini savundu. Kalın’a göre, dünya, küresel güç mücadelesinde daha aydınlık ve barışçıl bir geleceğe ilerlemiyor, tam aksi bir geleceğe sürükleniyor.

“Küresel güç mücadelesi, çok kutuplu dünya düzenine geçişe direnen aktörler, kitle imha silahları, siber saldırılar, hibrit ve asimetrik tehditler, kimlik siyaseti, bölgesel çatışmalar, yapay zekânın sunduğu imkân ve tehditler ve daha pek çok nedenden dolayı dünyamızın bir bütün olarak daha aydınlık, rasyonel, bilimsel, barışçıl, hoşgörülü vs. bir geleceğe doğru ilerlediğini söylemek mümkün değil.”

Erdoğan, Hakan Fidan ve İbrahim Kalın, 2017

“Müslüman toplumlara sinmiş olan derin atalet…”

İslam dünyasının günümüzde bir atalet, yani tembellik içinde olduğunu belirten Kalın, “Evrendeki akılla insandaki akıl çatışmak zorunda değil, ancak Müslüman toplumlara sinmiş olan derin atalet sadece İslam dünyası değil, tüm insanlık için büyük bir kayıp” dedi.

Kalın, Batı’ya bakıldığında rasyonel toplum ve özgür bireyin, Aydınlanma'nın en büyük vaadi olduğunu söylese de "aydınlanma" ütopyasının ne Avrupa'daki savaşları bitirdiğini ne de dünyanın diğer toplumlarına akıl, barış ve kalkınma getirdiğini savundu:

“Dogmatik inancın ve işlevsiz kurumsal dinî hiyerarşilerin yerine aklın ve bilimin aydınlığında yeni ve hür bir dünya inşa edilecekti. Bu atıf çerçevesinde inanç, anlam, gelenek ve özgürlük kavramları yeniden yorumlandı. Dinî dogmatiklerin ve fanatiklerin aksine aklın yolundan giden toplumların şiddete başvurmayacağı; sorunlarını akıl, ikna ve rıza yoluyla çözeceği varsayıldı.”  (…) “Avrupa'nın içindeki savaş enerjisi bir süreliğine dışarı kanalize edildi ve sömürgecilik olarak Afrika'dan Asya'ya uzanan acımasız ve maliyetli bir serüvene dönüştü.”

İbrahim Kalın, Hakan Fidan’dan MİT Başkanlığı’nı devralırken, 2023 

“Dört asırdır tam anlamıyla bilim yapmayan İslam dünyası…”

Kalın, İslam dünyası için nihayetinde şu “temel soru”yu da sordu ve cevabını okura bıraktı:

“Dört asırdır tam anlamıyla bilim yapmayan ve iki asırdır Batı'dan bilim ve teknoloji transfer etmeye çalışan ama bunu da hakkıyla başaramayan İslam dünyası, kendi ‘paradigma’sını esas alan, inanç ve değerleriyle uyum içinde olan ve aynı zamanda toplumların pratik ihtiyaçlarını karşılayan bilimsel bir geleneği yeniden inşa edebilir mi? Bu zihinsel sıçramayı yapabilecek imkâna şu anda sahip midir?” 

Kalın’ın gözünden akıl, bilim, inanç ve özgürlüğün “şiddet” ile ilişkisi

Kalın’ın “Akıl, bilim, inanç ve özgürlük, şiddete başvurmadan bir arada yaşayabilir mi?”  sözleriyle başladığı kitap, İslam ve Batı Aydınlanması düşüncesinin iki asırdaki karşılaşmaları üzerinden sıklıkla “Dünya nasıl bir yerdir”, “Nasıl bir dünyada yaşamak istiyoruz?”, “Yaşamak ne demektir” sorularına cevap arıyor.

“Düşünen insanlara değil, tüketicilere ve satış rakamlarına ihtiyaç var”

Kalın’a göre, artık düşünmeye vaktimizin olmadığına inandırıldığımız için bu soruların hayatımız için neden önemli olduğunun farkında bile değiliz. Zira tüketim ve haz kültürünün düşünen insanlara değil, tüketicilere, kullanıcılara ve satış rakamlarına ihtiyacı var.

“Meta-verse ile dünyanın ötesini geçtiğimizi düşünüyoruz, dünyayı hızla yok ediyoruz”

Kalın’a göre, “hiper modernite” çağında örneğin akıl, anlam, inanç, erdem ve özgürlük gibi kavramlara, ancak yukarıda bahsedildiği gibi daha fazla haz ve hız kazandırdığı oranda gerekli olduğuna inanıyoruz:

“Hazza sınır çizmek isteyen erdem, hızı kontrol altına almak isteyen akıl, her şeyin tüketmekten ibaret olmadığını söyleyen özgürlük, ‘Sorgulamadan bana gelme ve sakın kendini Tanrı'nın yerine koyma’ diyen inanç, bize artık yabancı ve arkaik geliyor. Yapay zekâyı her gün geliştiriyoruz ama kendi aklımızla ne yapacağımızı bilmiyoruz. Meta-verse (öte-dünya) ile dünyanın ötesine geçtiğimizi düşünüyoruz ama ayak bastığımız dünyayı hızla yok ediyoruz.”


İbrahim Kalın bağlama çalarken

“Bilime ‘iman’ düzeyinde inanıyoruz, neye inanıp neye inanmayacağımızı bilemiyoruz”

“Bilime ‘iman’ düzeyinde inanıyoruz, teknolojiyi kullanıyoruz ama bunlarla nereye gittiğimiz konusunda en ufak bir fikrimiz yok. Anlamı, haz ve hız kültürünün sonsuz döngülerinde ve sanal kurgularında arıyoruz. Neye inanıp neye inanmayacağımızı bilemiyoruz. Özgürlük diye peşinden gittiğimiz şeylerin bizleri nasıl köleleştirdiğinin farkında bile değiliz.”

Kafka’dan örnekler: “Ortada bir dava bile yokken ceza çekmek nasıl bir şeydir?”

Kalın bu noktada, Kafka’nın “Dava” adlı romanında, belirsiz ve erişilemez bir otorite tarafından tutuklanan ve suçunun ne olduğunu bile öğrenemeden yargılanan Josef K.'nin absürt hikâyesinden, yine Kafka’nın “Dönüşüm” romanı ile Oğuz Atay’ın “Tutunamayanlar” romanından örnekler vererek şöyle devam etti:

“Kendine yabancılaşmış, yaptığı işin anlamını dahi bilmeyen yüz milyonlarca insan her sabah modern haz ve hız kültürünü yeniden var etmek için işe koşturur, birtakım görevleri yerine getirir, mesaisini tamamlar ve akşam evine geri döner.” (…) “Ortada bir dava bile yokken yargılanmak, mahkûm edilmek ve ceza çekmek nasıl bir şeydir?”

“Şiddet, Samsa'nın böceğe dönüşmesi değil, hiçbir şey olmamış gibi devam etmesidir”

“İnsan, birey, aile, dostluklar, düşünceler, hayaller; tüm bunlar böceğe dönüşmek gibi bir felaketi yaşadıktan sonra dahi Gregor Samsa'ların işlerini/işlevlerini yerine getirmeye devam etmeleri için vardır. Buradaki şiddet, Samsa'nın böceğe dönüşmesi değil, bu dönüşümden sonra hiçbir şey olmamış gibi işini yapmaya devam etmesinin beklenmesidir.”

İbn Sîna ve Hegel’den bir örnek: Neden İslam ve Aydınlanma?  

Peki neden İslam ve aydınlanma? Kalın’a göre sebebi son iki asırda gizli:

“Modernite öncesinin son büyük medeniyeti İslam ile yeni evren tasavvurunun kurucusu Aydınlanma arasındaki karşılaşma, çatışma ve hesaplaşma, son iki asrın en büyük kırılmalarından biridir ve derinlemesine incelenmeyi fazlasıyla hak etmektedir.”

Kalın’a göre, kendi kavramlarıyla düşünemeyen bir medeniyetin ne kendine ne de dünyaya söyleyecek sözü olabilir. Akıl, birey, özne, bilim, teknoloji, ahlak ve özgürlük gibi kavramları ‘Aydınlanma’nın onlara yüklediği yeni anlamları yok sayarak tasavvur bile edilemediğini söyleyen Kalın, bu noktada İbn Sînâ ve Gazzâlî'nin "akıl" dediği anlamla Hume ve Hegel'in “akıl” dediği anlam arasındaki farkları görmeden akıllıca bir iş yapılamayacağını savundu.

İbrahim Kalın kimdir?

1971 yılında İstanbul’da dünyaya geldi. İstanbul Üniversitesi Tarih Bölümünden mezun oldu. Yüksek lisansını 1994’te Malezya Uluslararası İslam Üniversitesinde tamamladı. 2002’de George Washington Üniversitesinden doktor, 2020’de İbn Haldun Üniversitesinden profesör unvanı aldı.

Georgetown, Bilkent, İbn Haldun başta olmak üzere çeşitli üniversitelerde dersler verdi. Ahmet Yesevi Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesi ve Türk-Japon Bilim ve Teknoloji Üniversitesi mütevelli heyetlerinde bulundu. 2005 yılında SETA Vakfını (Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı) kurdu ve başkanlığını üstlendi.

İngilizce ve Arapça başta olmak üzere birçok dile tercüme edilen, uluslararası akademik mecralarda yayımlanmış çok sayıda bildiri, makale ve kitap kaleme aldı; çeşitli şûra, kongre, konferans ve panellerde tebliğler sundu; çalıştaylara katkıda bulundu.

2009 yılından itibaren sırasıyla Dış Politikadan Sorumlu Başbakan Başdanışmanlığı, kurucusu olduğu Kamu Diplomasisi Koordinatörlüğü, Dış İlişkiler ve Kamu Diplomasisinden Sorumlu Başbakanlık Müsteşar Yardımcılığı, Strateji ve Uluslararası İlişkilerden Sorumlu Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreter Yardımcılığı, Cumhurbaşkanlığı Güvenlik ve Dış Politikalar Kurulu Başkan Vekilliği, Cumhurbaşkanlığı Güvenlik ve Dış Politikalardan Sorumlu Başdanışmanlığı görevlerini yürüttü.

 Bürokrasideki görevlerinin yanı sıra 2014 yılında büyükelçi unvanıyla atandığı Cumhurbaşkanlığı Sözcülüğünü, Millî İstihbarat Teşkilâtı Başkanı olana kadar sürdürdü. Haziran 2023’te Millî İstihbarat Teşkilâtı Başkanı olan İbrahim Kalın, İngilizce, Arapça, Farsça ve Fransızca biliyor.