23 Ocak 2022 22:52
CHP Genel Başkan Yardımcısı Muharrem Erkek, 2021 Türkiye Adaletsizlik Envanteri’ni yayımladı. Erkek, “2021 yılında ülkemizde yaşatılan adaletsizliklerin envanterine dair hazırladığımız rapor, 2020’deki kötü tabloyu bile aratır olmuştur” dedi.
“Basın Özgürlüğü İhlalleri”, “İfade Özgürlüğü İhlalleri”, “Muhalefet Üzerindeki Baskılar” ve “Adaletsizliğin Farklı Boyutları” ana başlıklarından oluşan envanterde yer alan tespitlerden bazıları şöyle:
“Demokratik bir devlette olmazsa olmaz kurumların başında özgür basın gelmektedir. Özgür basının olabilmesi ise iktidarların tutumlarıyla doğrudan ilgilidir. 1982 Anayasası ve uluslararası sözleşmeler, iktidarın özgür basının koruyucusu olması gerektiğini düzenlemiştir. Basın özgürlüğü aynı zamanda halkın haber alma özgürlüğüdür. Haliyle basın özgürlüğüyle korunan değer, halkın haber alma ve tercihlerini belirleme özgürlüğüdür. Kendisi gibi düşünmeyenleri ötekileştirme, terörist ilân etme geleneğinde olan bir iktidarın, özgür basın hedefinin olmayacağı açıktır.
Kamu kurumları, yandaş basın yayın organlarını reklamla paraya boğarken gerçekten tirajı yüksek gazete ve daha çok takip edilen görsel medyaya, ‘eleştirel’ yaklaştığı için reklam vermemektedir. Doğrudan kamu kurumları dışında özel şirket statüsünde olan kamu iştirakleri de reklam verirken eleştirel yayın yapan basın kuruluşlarını tercih etmemektedir. Kamu bankaları ve Türk Hava Yolları gibi kamu iştiraki olan şirketler, reklam tercihlerini bilimsel ve ticari temellerden uzak şekilde sadece ‘havuz’ diye tabir edilen medya kuruluşlarından yana kullanmaktadır.
2021 yılında da RTÜK’ün, iktidarın sopası görüntüsü değişmeden devam etmiştir. RTÜK üyesi İlhan Taşcı’nın hazırladığı rapora göre; 2021’de politikaları nedeniyle iktidarı eleştiren kanallara tutarı 21 milyon 500 bin lira olan 71 ceza verilmiş, haklarında 100 bin şikâyet bulunmasına rağmen yandaş kanallara hiç ceza kesilmemiştir. Halk TV’ye 23, TELE 1’e 21, Fox TV’ye 15, KRT’ye 8 ve Habertürk’e 4 olmak üzere toplam 71 idari para cezasıyla bu kanallara ‘iktidarı nasıl eleştirirsin’ denilmiştir. Üstelik bu cezaların bir kısmı, konukların canlı yayında söylediği sözler nedeniyle kesilmiştir.
Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) örgütünün dünyadaki basın özgürlüğü bilançosunu yansıttığı yıllık raporuna göre; Türkiye, 180 ülkenin yer aldığı 2021 Basın Özgürlüğü Listesi’nde 153'üncü sıradadır. En fazla tutuklu gazetecinin bulunduğu ülke sıralamasında ise 6’ncıdır. Raporda, Türkiye'de gazeteciler için hapsedilme riski, adli kontrole tabi tutulma veya pasaportunun elinden alınması korkusunun bulunduğu vurgulanmaktadır.
Pandeminin ve iktidarın ekonomik baskılarının da sonucu olarak 12 binden fazla basın emekçisi işsiz kalmışken yüzlerce kişinin basın kartı, İletişim Başkanlığı’nın keyfi kararıyla iptal edilmiştir. Bu arada basın mensuplarına yapılan saldırılar da artmıştır. Bunlara birkaç örnek vermek gerekirse; Yeniçağ Gazetesi Ankara Temsilcisi Orhan Uğuroğlu evinin önünde 3 kişinin saldırısında, Gazeteci Levent Gültekin Halk TV’nin merkez binası önünde 25 kişilik grubun saldırısında, KRT TV’de program yapan avukat Afşin Hatipoğlu ve Osman Güdü bir saldırıda, Birgün gazetesi eski yazarı Erk Acarer ise Almanya’daki evinde bıçaklı bir kişinin saldırısında yaralanmıştır. Örneklerden de görüleceği üzere, iktidar özgür basına tahammül edememektedir.
İktidarın her alanda zulmü artmaktadır. Bundan gazeteciler de payını almaktadır. Emniyet Genel Müdürlüğü, 27.04.2021 tarih ve 2021/19 sayılı genelgesi ile ‘özel hayatın gizliliği, kişisel verilerin korunması, kanunlara uygun tedbirlere uyulmasını sağlanması’ gerekçeleri ile emniyet personeli görüntülerinin alınmasının yasaklanması amaçlanmıştır. Genelgeyle amaçlanan, toplumsal olaylarda kolluğun orantısız ve hukuka aykırı müdahalelerinin görüntülenmesinin engellenmesi olduğu eleştirileri toplumda genişçe yer bulmuştur. Her açıdan hukuksuz olan genelgenin yürütmesi, CHP’nin de aralarında bulunduğu başvurular sonucunda Danıştay 10. Dairesi tarafından durdurulsa da iktidarın içinde olduğu halet-i ruhiyeyi anlamak için önemli bir düzenlemedir.
İfade özgürlüğü, toplumun ilerlemesinin ve her insanın gelişmesinin temel şartlarından biridir. İfade özgürlüğü büyük ölçüde eleştiri özgürlüğünün korunmasını hedeflemektedir. Kamu gücünü kullanan hükümetlere ve siyasetçilere yöneltilen eleştirinin sınırı da özel kişilere göre daha geniştir ve demokratik toplumda kurulu düzene karşı çıkan fikirler serbestçe açıklanmalıdır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarında hükümetin sahip olduğu üstün konum nedeniyle cezai yola başvurma konusunda itidalli olması gerektiği anlatılmaktadır.
2020 yılında Partimizin ‘21 Soruda FETÖ’nün Siyasi Ayağı’, ‘Arpalık Aile Şirketi’ ve ‘10 Maddede Kıdem Tazminatında Fon Aldatmacası’ yayınlarına basım, dağıtım ve satış yasağı getirilmişti. 2021 yılında ise İstanbul Sözleşmesi’nden hukuksuzca çıkılmasına karşı açılan davada dilekçenin sunulması sırasında yapılan basın açıklamasına erişimin engellenmesine karar verilmiştir.
Yine Merkez Bankası rezervlerinden eksilen 128 milyar dolarla ilgili sorumlunun kim olduğuna dönük CHP tarafından atılan tweetler hakkında da erişimin engellenmesine karar verilmiştir. Bununla da yetinilmemiş, 128 milyar doların nerede olduğunu soran afişler, partimizin binalarından hukuksuzca toplatılmaya çalışılmıştır.
Bu yıl Cumhuriyet Halk Partili milletvekillerinin soru önergeleri hakkında yapılan haberlerle ilgili de içeriğin kaldırılması kararları verilmiştir.
Aynı zamanda AK Parti Genel Başkanı da olan Cumhurbaşkanı’na hakaret iddiasıyla yargılamalar hız kesmeden devam etmektedir. Bu konu başlı başına hukuk devleti açısından bir sorun halini almıştır.
Recep Tayyip Erdoğan döneminde 2014-2020 yılları arasında cumhurbaşkanına hakaret suçundan savcılıklarda görülen toplam soruşturma sayısı 160 bin 169’a ulaşmıştır. Aynı süreçte açılan kamu davası sayısı 35 bin 507 olmuştur. Daha vahimi, bu süreçte bin 107 çocuk yargılanmıştır.
2021 yılında cumhurbaşkanına hakaret suçuna ilişkin başka bir gelişme daha yaşanmıştır. AİHM, Vedat Şorli adlı kişinin başvurusu üzerine sosyal medya paylaşımları nedeniyle cumhurbaşkanına hakaret suçundan 11 ay 20 gün hapis cezasına çarptırılmasının ‘ifade özgürlüğü ihlali’ olduğuna hükmetmiş ve kararı kınamıştır.
Anayasa Mahkemesi de 2016/36777 sayılı ve 26/05/2021 tarihli Şaban Sevinç kararında, söylediği sözler nedeniyle başvurucunun cumhurbaşkanına hakaretten cezalandırılmasını, siyasilerin eleştiriye katlanma yükümlülüğü bulunduğu ve bu ifadelerin cezalandırılmasının diğerleri için soğutucu etki yaratacağı gerekçesiyle ifade özgürlüğünün ihlali olarak görmüştür.
Daha önceki seçimlerde AK Parti'den aday adayı olan Melih Bulu’nun, uluslararası alanda en iyiler arasında geçen az sayıda üniversitelerimizden birine, Boğaziçi Üniversitesi'ne rektör olarak atanması gerek akademisyenler gerekse öğrenciler tarafından büyük bir tepkiyle karşılandı. Barışçıl biçimde anayasal haklarını kullanan akademisyenlerden görevlerine son verilenler olmakla birlikte, öğrencilere çok sert müdahalelerde bulunuldu. Gece yarısı evleri basılarak çok sayıda öğrenci gözaltına alındı. Bu raporun hazırlandığı sırada 2 öğrenci henüz kısa bir süre önce tahliye edilmiştir ve onlarla toplam 14 öğrenci hakkında tamamlanan iddianamede dört farklı suçtan değişen oranlarda hapis cezası istenmektedir.
İktidarın bir siyasi hesaplaşmaya çevirdiği Boğaziçi Üniversitesi konusu, toplum nezdinde de karşılık bulmamıştır. Bir araştırma şirketinin 2 Nisan 2021 tarihinde açıkladığı çalışmaya göre, toplumun yüzde 67’si, öğrencilerin rektör atamalarına karşı gösterdikleri tepkiyi haklı bulmuştur.
31 Mart 2019 yerel ve 23 Haziran tekrar seçimleri, Türkiye’nin adaletsizlik makus talihinin kırılması anlamında özel bir öneme sahiptir. Bu tarihten itibaren Millet İttifakı mensubu belediyeler, il bazında ülkemizin nüfusunun yarısını yönetmektedir. İktidar, bu durumda merkezi-yerel yönetim iş birliğiyle halkımızın sorunlarını çözmek yerine, Millet İttifakı’na mensup belediyeleri çalıştırmamak üzerine politika izlemektedir. Aslında belediyeleri değil, yurttaşlarımızı cezalandıran bu zihniyete rağmen belediyelerimiz şikâyet değil, hizmet üretmektedir.
İstanbul Büyükşehir Belediyemiz, iktidarın keyfi uygulamalarının ve kurmak istediği baskının odak noktası haline gelmiştir. Belediye Başkanımız Ekrem İmamoğlu hakkında ‘Türbede ellerini arkadan bağladı’ gibi uydurma bir bahaneyle ön soruşturma yapılmıştır. İşe başlarken alınan adli sicil kaydının Adalet Bakanlığı tarafından verildiği bir düzende, FETÖ’nün darbe girişimini yöneten üst düzey isimlerin kardeşlerinin bakan, büyükelçi vb. yapıldığı bir ülkede, Cumhurbaşkanı’nın işaret vermesiyle tamamen zorlama biçimde İçişleri Bakanlığı tarafından ‘belediyede terörist çalıştırılıyor’ bahanesiyle teftiş başlatılmıştır.
Mali anlamda da belediyelerimiz köşeye sıkıştırılmaya çalışılmaktadır. Gelirinin yarıdan fazlasını CHP’li belediyelerin sağladığı Türkiye Belediyeler Birliği, buna rağmen belediyelerimize hakkaniyetli bir yardımda bulunmamaktadır. Muğla, Adana ve İzmir başta olmak üzere birçok belediyemiz, masrafsız ve düşük faizli krediler için Cumhurbaşkanı onayını beklemekteler.
Siyasi partiler, demokrasinin vazgeçilmez unsuru olduğu gibi halkın doğru bilgilenmesiyle tercihlerini yönlendirmeye çalışan kuruluşlardır. Haliyle siyasi parti faaliyetleri, aynı zamanda ifade özgürlüğünün kolektif kullanım biçimidir. Muhalefetin korunması klasik demokrasinin temel ilkelerindendir. Devletin görevi muhalif görüşleri susturmak değil, aksine onları hâkim görüşe ve çoğunluğa karşı korumaktır. Ne var ki geçtiğimiz yıl, yargı eliyle siyasi parti faaliyetlerinin engellenmeye çalışıldığı bir yıl olmuştur.
Genel Başkan Yardımcımız Gökçe Gökçen, tamamı AK Partililerin sözlerinden hazırlanan ‘21 Soruda FETÖ’nün Siyasi Ayağı’ kitapçığı nedeniyle cumhurbaşkanına hakaret, halkı kin ve düşmanlığa tahrik, kamu görevlilerine hakaret ve cumhurbaşkanına fiili saldırı iddialarıyla 3 ayrı davada yargılanmaktadır. Kitapçığın tamamı, açık kaynaklardan erişilebilecek, AK Parti’nin FETÖ ile nasıl yol yürüdüğünü anlatan niteliktedir
İstanbul İl Başkanımız Canan Kaftancıoğlu, PM üyemiz Eren Erdem, önceki genel başkan yardımcılarımızdan Zeynep Altıok ile ilgili haksız ve hukuksuz davalar sürmektedir. Yine daha önce Parti Meclisi’miz tarafından yayınlanan bir bildiri nedeniyle birçok yöneticimiz hakkında başlatılan yargılamalar devam etmektedir.
Halkın iradesiyle seçilmiş belediyelerin, sandık yerine masa başında ‘kazanılması’ amacının güdüldüğü, demokratik hukuk devletine, anayasaya ve yerel yönetim doktrinine aykırı kayyum uygulaması hız kesmeden devam etmektedir.
Tek adam sistemlerinin önemli özelliklerinden birini yansıtır ve Anayasa’ya aykırı biçimde, bir gece yarısı İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılarak kadınların savunma hakları ellerinden alınmıştır. Türkiye’nin öncülük ettiği ve bu yüzden İstanbul ismini taşıyan anlaşma, mevcut iktidarın doğru olarak nitelendirilebilecek az sayıda işlerinden biriydi. Sözleşmenin değil, uygulanmamasının sonucunda hız kesmeyen kadın cinayetleri, 2021 yılında da devam etmiştir. 2021’de en az 405 kadın cinayeti işlenmiştir.
Sokak röportajı yapan YouTube kanalları Kendine Muhabir, İlave TV ve Sade Vatandaş hesaplarının sahipleri olan Hasan Köksoy, Arif Kocabıyık ve Turan Kural için ev hapsi cezası verildi. Sabahın erken saatlerinde baskınla çocuklarının tabletlerine kadar alınarak yapılan gözaltılar, kamuoyunda büyük tepki toplamıştır. Sürece neden olan ise AK Parti MKYK üyelerinden birinin şikâyetiydi.
Görevi suç ve suçluyla mücadele etmek olan İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, birbirinden farklı alanlarda suç ve suçluyla anılır olarak tarihe geçmiştir. Sedat Peker’in hakkında ileri sürdüğü iddialara yanıt verememekle birlikte, herhangi bir soruşturma ve/veya inceleme yapılmaması iddiaları kamuoyunda daha da inanılır hale getirmiştir. Daha ötesi, bizzat kendisi suç ve suçluyu canlı yayında korumuş ve korumaya da devam etmektedir. 24 Mayıs 2021 tarihinde katıldığı bir televizyon programında, canlı yayında, kendi partisinden birinin mafyadan düzenli olarak 10 bin dolar rüşvet aldığını belirtmiş, ismi de savcıya vereceğini söylemiştir. Üzerinden 8 ay geçmesine rağmen bu ismi vermemiş, bir savcı da bu konuda Bakan’ın görüşüne başvurmamıştır. Birden fazla suçu ve suçluyu barındıran bu eylemde, Bakan’ın harekete geçmiş olmamasının hem suçu hem de suçluyu koruma anlamına geldiği açıktır.
AK Parti dönemini ifade edecek çok fazla tanımlama olmakla birlikte, ‘adaletsizlik’ bunlar içerisinde en doğrusudur. 2021 yılı ise her türden adaletsizliğin zirveye çıktığı yıl olmuştur. Bizzat iktidar sözcüleri, hukuksuzluğu normalleştirecek açıklamalarda bulunarak, illegaliteyi teşvik etmişlerdir. Tüm bunlarla mücadele etmesi gereken İçişleri Bakanı, aynen şu ifadeleri kullanmıştır: Muhtarlarımız diyor ki ‘Efendim şurada metruk bina var, burada metruk bina var. Ama mahkeme kararı var, yıkamıyoruz’. Ya arkadaş, sen gece yık, mahkeme kararı bizim arkamızdan gelsin.
Türkiye, uluslararası arenada da demokratik hukuk devleti görüntüsünden oldukça uzaklaşmıştır. Özetle Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi neden, adaletsizlik sonuçtur!
Türkiye, 2021 yılında hukukun üstünlüğü başlığında 139 ülke arasında 117’nci sırada yer aldı. 2020 yılında 107’nci sırada olan Türkiye, bir yıl içinde 10 puan birden gerilemiştir.
1989 yılında hükümetler arası bir organizasyon olarak kurulan, bağımsız bir statüye sahip ve Paris’teki Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü (OECD) bünyesinde faaliyetlerini yürüten Mali Eylem Görev Gücü, kara para aklama ve terörizmin finansmanı konusunda yükümlülüklerini eksik yerine getiren ülkeleri gri listeye almaktadır. Ekim ayında yapılan toplantıda Ürdün ve Mali’yle birlikte Türkiye de gri listeye alınmıştır.
Alınan kararda kara paranın aklanmasının engellenmesi konusunda, Türkiye’nin yetersiz kaldığı vurgulanmış ve BM’nin terörist gruplar arasında gösterdiği IŞİD ve El Kaide’ye yaptırım uygulaması söylenmiştir. Bu utanç Saray iktidarı tarafından yaşatılmıştır.
isveç merkezli V-Dem Enstitüsü’nün demokrasi raporunda Türkiye, 179 ülke içinde 149’uncu sırada yer almıştır. Afrika ülkelerinin bile geçtiği Türkiye, son 10 yılda en fazla otoriterleşen üçüncü ülke olmuştur.
Freedom House'un Nette Özgürlük adlı raporunda Türkiye, ‘internetin özgür olmadığı’ ülkeler arasında sayılmıştır. Dünyadaki internet kullanıcılarının yüzde 88'ini oluşturan 70 ülkenin değerlendirildiği raporda Türkiye, ‘erişim engeli’ başlığında 15, ‘içerik sınırlaması’nda 10 ve ‘kullanıcı hakları ihlalleri’nde 9 olmak üzere toplam 34 puan alarak internet erişiminin özgür olmadığı ülkeler arasında gösterilmiştir.”
© Tüm hakları saklıdır.