Musul'un orta yerinde bir park. Yakın bir geçmişe kadar IŞİD burada çocuk askerleri eğitiyordu. Şimdi ise aynı yerde binlerce insan bir kitap festivali için toplanmış durumda. Kentteki halk için gönüllülerce ücretsiz temin edilen kitaplar, masalarda yeni sahiplerini bekliyor. Festivalde ayrıca çeşitli tiyatro ve müzik gösterileri de sunuluyor.
Irak'ın ikinci büyük kenti yeniden kültürel etkinliklerle buluşuyor. "Iraklıyım ve kitap okuyorum” festivali, son zamanlardaki pek çok külürel etkinlikten sadece biri. Kitap festivalinin adı, eski bir Arap atasözünü getiriyor akıllara: "Mısırlılar yazar, Lübnalılar yayınlar ve Iraklılar okur!”
Musul Üniversitesi'nde İngilizce eğitimi veren ve aynı zamanda şehrin gönüllü ve gayrı resmî tarihçisi de olan öğretim görevlisi Ali el Barudi "Maalesef kaybetmeden kıymet bilmiyoruz” diyor ve ekliyor: "Doğu Musul'un DAEŞ'den kurtarılması, benim için adeta ikinci bir doğum günü gibiydi.”
IŞİD örgütü, Arap dünyasında yaygın olarak "DAEŞ” şeklinde nitelendiriliyor.
Kültür ve sanat, terör örgütünün hüküm sürdüğü bölgelerde yerle yeksan edildi ve uzun süre esamesi bile okunmadı. Yazar, şair ve diğer önemli şahsiyetlerin heykelleri yıkıldı, sanat eserleri ve müzik enstrümanları tahrip edildi. Musul'da ayrıca tarihî üniversite kütüphanesi yakılarak neredeyse tüm kitaplar küle döndü. Kitaplar ve din dışı her türlü sanat yasaklandı, müzisyenler ve diğer sanatçılar idam edildi.
Kültürel yıkım ABD'nin işgaliyle başladı
Ancak Musul ve diğer şehirlerdeki kültürel yıkımın evveliyatı daha eskilere dayanıyor. ABD'nin 2003 yılında Irak'ı işgal etmesinden kısa bir süre sonra bölgede radikal dinciler güç kazandı: "DAEŞ bir hayalet gibi. Görünmüyordu ama hep vardı. Bunca zaman hakkımızda sürekli bilgi topladı” diye konuşan öğretim görevlisi Ali el Barudi, sözlerini şöyle sürdürüyor: "Aslında DAEŞ, 2005'ten bu yana gizili bir şekilde burayı yönetiyordu. 2014 yılında ise bunu alenen yapmaya başladı. Bu örgütü tamamen ortadan kaldırmak kolay değil. DAEŞ yönetimi altında her gün bin kere ölüyorduk. Musul'un önce bu korkudan kurtulması gerekiyor.”
Nitekim Ali'nin babası da bu korkuyu henüz tam olarak üzerinden atamamış. Oğluna sürekli olarak dikkatli olması gerektiğini tembihliyor. Ancak genç adam, elinde fotoğraf makinesiyle tüm mahalleleri dolaşarak kentteki değişim ve dönüşümü belgelemeye çalışıyor. Bu çalışmaları sırasında da insanların büyük bir bölümünün değişim sürecini desteklediğine tanık oluyor.
Sanatla ilgili her şey tahrip edildi
Mervan Tarık da yine Musul Üniversitesi'nde öğretim görevlisi olarak çalışıyor. "Şu anki durum, DAEŞ'in burayı işgal ettiğinden çok daha iyi” diyen Tarık, harabeye dönen üniversite kampüsüne geçen yıl ilk ayak basanlardan biri olduğunu söylüyor ve ekliyor: "Hasar korkunç boyutlardaydı. Sanatla en ufak bir bağlantısı olan her şeyi tahrip etmişler. Piyano, ud, gitar, tablo, heykel ve daha neler neler…”
Öğrencileriyle birlikte enkazın altında nispeten sağlam kalmış ne varsa çıkarmaya başlayan Mervan Tarık, bu çalışmalarında hükümetten ufak bir destek görmediğini vurguluyor. DAEŞ üyelerinin bir kısmının halkın arasına karıştığını, bu nedenle de halkın korkudan sanata mesafeli durduğunu anlatan Tarık, meslektaşı Ali el Barudi ile birlikte ortak bir sanat projesine imza atmış. Dicle'nin ikiye böldüğü şehrin doğu yakasındaki üniversite binasının sağlam bölümlerinde geçen yılın Mayıs ayında bir sergi açan ikili, enkaz altından çıkardıkları sanat eserlerini, canlı müzik eşliğinde halkın beğenisine sunmuş.
Yine üniversitedeki akademisyenlerle öğrenciler, kütüphanedeki yıkıntılar arasında sağlam kalan kitapları bulabilmek için ortak bir çalışma başlattı. Bu çerçevede yaklaşık 6 bin kitap kurtarıldı. Ayrıca "Mosul Eye” olarak da bilinen tarihçi ve blog yazarı Ömer Muhammed'in çağrısıyla, kayıp eserlerin yerine tüm dünyadan binlerce ücretsiz kitap gönderildi.
Sanat adım adım geri dönüyor
Musul'da yavaş yavaş müzik sesleri de duyuluyor. Tahrip olan yapılar arasında yer alan El Nuri Camii'nin avlusundan ud nağmeleri yükseliyor örneğin. Burası, IŞİD lideri Ebu Bekir el Bağdadi'nin bir zamanlar hutbeden terör tehditleri savurduğu camiydi. Örgüt bölgeyi terk etmek zorunda kaldığında, giderken bu ibadethaneyi de yerle bir etti.
Eskilerin "kıraathane” dedikleri ve günümüzde "edebiyat kafe” olarak tanımlanan mekânlardan ilki, genç girişimciler Fahad Sabah ve Harit Yasin tarafından açıldı. Müzik eşliğinde bir yandan çay ve kahvesini yudumlayan, bir yandan da çalışan ya da bir şeyler okuyan yaşlı-genç, kadın-erkek Musullulara hitap eden Sabah ve Yasin, burada edebiyat söyleşileri ve küçük konserler de düzenlemeyi amaçlıyor.
Temiz, düzenli ve dolu kitap raflarının yanı sıra sanatçı portrelerinin yer aldığı tablolarla bezenmiş mekânlarında insanlara nezih bir ortam sunmayı hedeflediklerini belirten Fahad Sabah, "DAEŞ'ten önce de radikal kesimlerin tehditleri nedeniyle kamuya açık bir kültür ve sanat hayatı imkansızdı. Toplum şimdi çok daha açık. Kafemiz de buna güzel bir örnek teşkil ediyor” diyor. Sabah, "Girip mekânımıza bir bakın; kimler geliyor, burada ne yapıyoruz? Erkek ve kadınların kendilerini evinde gibi hissettikleri kamuya açık ilk mekânı işletiyoruz” diye övünüyor.
Cinsiyet ayrımcılığının uzun bir geçmişinin olduğunu kaydeden genç işletmeci "1980'li yıllara kadar sinemalara kadınlı erkekli gidilebiliyordu. Sonra toplu radikalleşmeye başladı ve kültürel etkinliklerde hızlı bir gerileme başladı” diyor.
Fahad Sabah ve onun gibi düşünenler, geçmişte yapılan hataların tekrarlanmaması için gayret gösteriyor. Ancak gözlemciler, halkın en az yüzde 20'sinin IŞİD ideolojisini ve bunun acımazca uygulanmasını hâlâ desteklediğini tahmin ediyor. Sabah yine de temkinli bir iyimserlik içinde: "İşte bu nedenle hem sorunlarımızı hem de imkânlarımızı iyi kavramalıyız. Bu, çözüm yolunda atılması gereken ilk adım. Kolay olmayacak. Bu yüzden var gücümüzle gayret göstermeliyiz.”
Judit Neurink
© Deutsche Welle Türkçe