CHP, İYİ Parti, Saadet Partisi, Demokrat Parti, DEVA Partisi ve Gelecek Partisi arasında imzalanan “güçlendirilmiş parlamenter sistem mutabakat metninde”, yeni anayasa konusunda çarpıcı ifadeler yer aldı. Metnin, “yeni bir sistem öneriyoruz” başlıklı bölümünde, “Ülkemizde hiçbir zaman gerçek anlamda çoğulcu demokrasiye geçiş mümkün olmamıştır” denildi. Metinde, cumhuriyet tarihinin, etnik vurgudan kaçınan ve yerel özerkliği telaffuz eden tek anayasası olan 1921 Anayasası için “nispeten kapsayıcı tek anayasa” ifadesi kullanıldı. Özgürlükçü kimliği sürekli vurgulanan 1961 Anayasası’nın ise getirdiği önemli düzenlemelere rağmen bürokratik vesayet düzenine neden olduğu vurgulandı. Mutabakat metninde, olası bir iktidar değişikliği halinde hazırlanacak yeni anayasada yer alacak düzenlemeler konusunda önemli ipuçları verildi.
1921 vurgusu
Mutabakat metninde Kürt sorunu ile ilgili açık ifadeler yer almaması eleştiri konusu oldu ancak yeni bir anayasa çalışması yürütüleceği açıkça belirtildi ve bu anayasanın, sorunun ortadan kaldırılmasına yönelik düzenlemeler içereceğine yönelik ipuçları verildi.
HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ile yaptığı görüşmenin ardından muhalefet cephesinin parlamenter sisteme dönüş talepleri çerçevesinde, 1921 Anayasası'nın güçlü parlamento, denetim mekanizması ve yerel yönetimleri öngörmesi bakımından ilham alınabileceğini söylemişti. Sancar, “Güçlü parlamento, güçlü denetim sistemi ve yerel demokrasi öneriyoruz. Tam da bu temel ilkelerin yer aldığı 1921 Anayasası bu konuda ilham kaynağı olarak değerlendirilebilir” demişti.
Altı parti tarafından hazırlanan mutabakat metninde de bu görüşlere paralel biçimde 1921 Anayasası’na atıf yapıldı.
Metinde, etnik vurgudan kaçınan ve yerel özerkliği telaffuz eden tek anayasa olan 1921 Anayasası konusunda şöyle denildi:
“Bizler, Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem önerimizle Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemini sona erdirirken geçmişe geri dönmüyor, hukuk devleti ve kuvvetler ayrılığı esasına dayanan yeni bir sisteme geçiyoruz. Türkiye, parlamenter demokrasi bakımından köklü bir geçmişe sahiptir. Kesintiye uğrayarak halkın iradesinin engellendiği dönemler olsa da güç- lü bir parlamenter demokrasi kültürüne sahibiz. Bununla birlikte ülkemizde hiçbir zaman gerçek anlamda çoğulcu demokrasiye geçiş de mümkün olmamıştır. 1921 Anayasası’nın nispeten kapsayıcılığının peşinden kurulan Türkiye Cumhuriyeti devleti, sonraki anayasalarında daha dar kalıplara girmiştir.”
1961 ve 1982 eleştirisi
Ulusal Kurtuluş Savaşı'nı yöneten Büyük Millet Meclisi’nin, işgale karşı kapsayıcı bir yaklaşımla mücadele ederken kabul ettiği bir "geçiş anayasası" olan 1921 Anayasası’na atıf yapılan metinde, 1961 ve 1982 anayasaları ise açıktan eleştirildi.
27 Mayıs darbesinden sonra hazırlanan ve özgürlükçü kimliği övülen 1961 Anayasası için, “Birçok yeni ve önemli düzenleme getirmiş olsa da çok partili siyasi hayatımıza sekte vuran bir askeri darbenin ardından hazırlanmıştır. Buna bağlı olarak da silahlı kuvvetler başta olmak üzere, bazı bürokratik kurumlara demokrasi ile bağdaşmayacak yetkiler tanımış, dolayısıyla bürokratik vesayet düzenine sebep olmuştur” ifadesi kullanıldı.
MGK vurgusu: Yürütmenin etkinliği zaafa uğratıldı
Buna örnek olarak da Milli Güvenlik Kurulu’nun oluşturulmasına dikkat çekilerek, “Örneğin, MGK üzerinden yürütmenin etkinliği zaafa uğratılmış, siyasi faaliyetlerin dar bir perspektif ile denetlenmesi neticesinde anayasa yargısı tarafından pek çok siyasi parti kapatılmış, yasama ve yürütme vesayet altına alınarak zayıflatılmış, siyaset müessesesi istikrarsızlığa mahkûm edilmiştir” denildi.
Mutabakat metninde, “Bu anayasayla başlayan bürokratik kurumların siyaset üzerinde vesayet makamı olarak kurgulanmasını reddediyoruz” denilerek, hukuki denetime tabi, güçlü ve etkin bir siyaset ve iktidar perspektiğinin benimsendiği kaydedildi.
Cumhurbaşkanlığı eleştirisi
Metinde, 1982 Anayasası için de şöyle denildi:
“Yine bir darbe dönemi ürünüdür. Önceki anayasada yer alan yer alan bürokratik kurumları ve vesayetçi bakışı korurken, temel hak ve özgürlükleri kısıtlayan hükümler öngörmüştür. Bu Anayasa’da Cumhurbaşkanlığı makamının sorumluluğu olmamasına karşın yetkileri çok geniş tutulmuştur. Reform önerimizle siyasi aktör, kurum ve faaliyetleri baskı altına alarak etkisizleştiren, yönetimde kilitlenmeye zemin hazırlayan, parlamento çoğunluklarını ve onun içinden doğan hükümetleri çalışamaz hale getiren, böylece seçim mekanizmasını göstermelik bir oyuna dönüştüren bu vesayetçi anlayışı ve melez hükümet modelini de reddediyoruz.”
“Yeni sistem zaten olmaz”
Metinde, 16 Nisan 2017 referandumuyla geçilen Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sisteminde ise Meclis’in tamamen göstermelik bir kuruma dönüştürüldüğü, tüm kararların tek kişinin yetkisine verildiği, yürütme üzerindeki eksik denetim mekanizmalarının bile yok edildiği vurgulandı.
Güçlendirilmiş sistem: “Yeni bir inşa”
Cumhuriyet dönemi anayasalarından sadece 1924 Anayasası ile ilgili açık yorumun yapılmadığı mutabakat metninde geçilecek sistem ise şöyle açıklandı:
“Bizler geçmişin bu dar kalıplarını reddediyoruz. Geçmişin tecrübelerinden istifade ederek geçmiş uygulamaların ortaya çıkardığı demokrasi sorunlarına ve vesayetçi uygulamalara imkan vermeyecek, milli iradenin tecelli ettiği, yargının bağımsız olduğu, yürütmenin istikrarlı bir şekilde kurallara bağlı olarak ülkeyi yönettiği, temel hak ve özgürlüklerin teminat altına alındığı, kurumsal kültürün hakim olduğu bir kamu yönetimi temin edecek Güçlendirilmiş bir Parlamenter Sistemi inşa ederek Türkiye Cumhuriyeti’nin köklü devlet ve Cumhuriyet tecrübesini demokrasi ile taçlandırmayı hedeflemekteyiz. Bu yeni bir başlangıç ve yeni bir inşadır.”
Yeni anayasada yer alacak düzenlemeler
Mutabakat metninde, hazırlanacak anayasada ve çıkartılacak kanunlarda yer alacak bazı düzenlemeler ise şöyle aktarıldı:
-Seçim barajı yüzde 3’e düşürülecek ve yüzde 1 oy alan partiye Hazine yardımı yapılacak.
-Siyasi partiler ve seçimlerle ilgili düzenlemeler Venedik Komisyonu kararları uyarınca demokrasi ilkelerine uygun biçimde değiştirilecek.
-Partilerin tüm harcamaları denetime açılacak.
-Yasama sorumsuzluğunun kapsamı genişletilecek, dokunulmazlıkların istisnaları açıkça düzenlenerek belirsizlik ve keyfiliğe son verilecek.
-Torba kanun yasaklanacak.
-Temel hak ve özgürlükler KHK ile sınırlandırılamayacak.
-Cumhurbaşkanı’nın veto yetkisi kaldırılacak. Cumhurbaşkanı’na sadece kanunu geri gönderme yetkisi verilecek.
-Cumhurbaşkanının görev süresi 7 yıl olacak ve sadece bir kez seçilebilecek. Görevi bitince aktif siyasete dönemeyecek.
-Anayasa Mahkemesi’nin, YSK’nin, Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun yapıları değiştirilecek.
-Ötekileştirme hissi doğuran uygulamalar ortadan kalkacak, toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı AİHM içtihatlarına göre yeniden düzenlenecek.
-Kadına yönelik şiddet konusunda uluslararası sözleşmeler esas alınacak. İlkokuldan itibaren insan hakları ve eşitlik dersleri konulacak.
-Çevre mahkemeleri kurulacak.
-Mülakat sınavları kaldırılacak. Mutlaka gerekiyorsa sorular kurayla belirlenecek.
-Yerel yönetimlerin yetki ve sorumlulukları arttırılacak. Merkez-yerel dengesi kurulacak. Yerel yönetimlere öz kaynaklarını arttırma imkanı sağlanacak.
-Kayyım uygulaması kaldırılacak.
YÖK kaldırılacak, rektörleri üniversiteler seçecek.
1921 Anayasası
1921 Anayasası (Teşkilat-ı Esasiye Kanunu), Kurtuluş Savaşı’nı yöneten Büyük Millet Meclisi’nde kabul edilmiş, klasik anayasa metinlerinin özelliklerini taşımayan kısa bir metindi. Toplam 23 maddeden oluşan bu kısa metinde, anayasanın nasıl değiştirileceği bile hükme bağlanmamıştı. Sadece yasama görevini değil bütün yetkileri kendisinde toplayan o meclis, cumhuriyet rejimine geçişi de yeni bir anayasa ile değil, 1921 Anayasası’nda yapılan 1. Madde değişikliği ile yapmıştı.
Kurtuluş Savaşı’nı temsil niteliği yüksek bir örgütlenmeyle yürütme arzusu, 1921 Anayasası’nda hiçbir etnik atıf yapılmaması gibi bir sonuç da doğurdu. Cumhuriyeti kuran o anayasada bir kez bile “Türk”kelimesi geçmez, “Türkiye”den sadece iki kez söz edilir. Bu anayasada yasaklanmış bir dil yoktu.
|