Saraybaosna’daki katliamın simgelerinden ‘Nermine Dodji’ heykeli
11 Temmuz 2023 19:06
Utku Başar*
Heykelin adı "Nermine dodji".
Boşnakça "Nermin gel" demek.
2015'te Saraybosna kent merkezindeki büyük parka dikildi.
Mensud Keço bu heykelle Yugoslav İç Savaşı'nın en akılda kalan sahnelerinden bir tanesini, tıpkı Saraybosna Gülleri gibi kentin belleğine fiziksel olarak kazıdı.
Heykelde gördüğümüz, "Nermin'i çağıran", yani heykeli dikilen kişinin adı Ramo Osmanovic.
"Nermin" de oğlu.
11 Temmuz 1995'te çekilen bu videoda Sırp subaylar Osmanovic'e ormanda saklanan oğlu Nermin'i ve diğerlerini çağırması için emir veriyor.
Osmanovic bir babanın verebileceği en zor kararla; belki zaten Nermin'in Sırpların baskısından kurtulmak için numara yaptığını anlayacağı ve kendisini dinlemeyeceğini düşündüğünden; belki daha yeni küçük oğlu Edin'i Sırp topçusunun ateşiyle kaybetmenin acısıyla; Nermin teslim olursa en azından onu kurtarabileceğini düşündüğünden, oğlunu heykeldeki gibi bağırarak "Sırplara gel, ben burada onlarla güvendeyim" diye çağırıyor.
Nermin de belki babasını işkenceden ya da ölümden kurtarabileceğini düşündüğünden ya da bir oğulun babasına olan şartsız güveninden "Sırplara geliyor".
Ramo ve Nermin Osmanovic' in kemikleri 2008 yılında Srebrenitsa yakınlarında bir toplu mezarda bulundu.
Ramo Osmanovic'in sesini ilk duyduğum andan beri unutmadım.
Ne zaman, nerede aklıma gelse kafamın içinde duyuyorum.
Boğazım düğümleniyor, üzerime bir öküz oturuyor.
Srebrenitsa Katliamı savaşı yaşayanlar ya da "hissedenler" için Yugoslav İç Savaşı'nda ayrı bir yer taşıyor.
Bunun bence iki önemli nedeni var.
İlki aradan geçen 28 yıla rağmen devam eden kazılarda sürekli olarak Srebrenitsa civarındaki toplu mezarlardan katledilenlerin kemiklerinin çıkması.
Toprak unutturmuyor.
İkincisi ise katliamın "gerçek" sorumlularıyla hâlâ hakkıyla hesaplaşılamamış olması. Bunun bir alt başlığı olarak da uluslararası toplumun, başta ana görevi "gücü sınamak ve sorumluluğa zorlamak" olan biz gazeteciler olmak üzere, "gerçek sorumlular"ı işaret etmek yerine yüzünü diğer tarafa çevirmesi.
Bu sorumluluğu hâlâ taşıdığımızı en azından bugün kendimize hatırlatmamız gerekiyor.
Kendimi yanlış ifade etmek istemem.
Realpolitik denen şeyden "fazlasıyla anladığımı" söylerler.
Dolayısıyla okuduğunuz; "inanamıyorum, Avrupa'nın göbeğinde böyle şeyler nasıl olabildi ve uluslararası toplum nasıl daha fazla müdahale etmedi"nin fikri takibi bir anma yazısı değil.
Çünkü bununun cevabı var.
Bakın aynen şöyle oluyor:
Yukarıdaki fotoğraf yıllarca BM'nin kendi eliyle Boşnak sivilleri, katledilmeleri için Sırplara teslim etmesinin belgesi olarak görüldü.
Fotografta Stebrenitsa' yı Birleşmiş Milletler güvenli bölgesi olarak koruyan Hollandalı Barış Gücü askerlerinin komutanı Thom Karremans kenti Ratko Mladic'e teslim etmeden kendisiyle kadeh tokuştururken görülüyor.
Karremans'ın bu tavrının operasyon alanının gereklilikleriyle açıklanabileceği bir senaryo var.
Gazeteci olduğumu kendime hatırlatarak nezaketle ifade etmem gerekirse, bu tavır "açıklanabilir" ise de "meşru" değil.
Ancak söylemek zorundayım ki fotoğrafta görünen de "gerçeğin" tamamı değil.
Hatta yıllardır gerçeği perdeliyor.
Zira gerçeğin bir parçası, Hollandalı askerlerin karargâhlarında çalışan sivil Boşnak erkekleri öldürülebileceklerini bile bile karargâhın dışına çıkmaya zorladığı.
Gerçeğin başka bir parçası, Sırp kuşatmasından sağ salim kurtuldukları için dans ederek kutlama yaptıkları.
Gerçeğin başka bir parçası Hollandalı askerlerin komutanı Tom Karremans'ın sivilleri ölüme terk edip uçakla Zagreb'e indiğinde gazetecilerin sorularına "Meslektaşım General Mladic bizi devre dışı bırakarak akıllıca bir askeri harekât yaptı" dediği.
Ama bunların hiçbiri, tıpkı fotoğrafta görünen sahne gibi gerçeğin tamamı değil.
ABD'nin eski BM Daimî Temsilcisi Samantha Power "A problem from hell" adlı kitabının Srebrenitsa katliamı ile ilgili bölümünde Karremans'ın BM'deki üstlerine bölgedeki Müslümanların durumunu tüm açıklığıyla anlattığını yazıyor.
Bölgede barış gücünde görev yapmış, benim sonradan tanıştığım ve birlikte çalışma şansına eriştiğim Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarından duyduklarım da aslında o dönemde Karremans komutasındaki Hollanda birliğinin defalarca BM'deki üstlerine ve NATO'ya durumu ve kenti Sırplara bırakmanın tehlikelerini anlattığını doğruluyor.
Sonradan ortaya çıkan belgelere ve dönemin Hollanda Dışişleri Bakanı'nın ifadelerine göre de Hollandalılar o dönemde kentin etrafındaki Sırp kuşatmasını hafifletebilmek için 5 gün içinde 9 kez NATO'dan hava desteği talep etmişler.
Ama ne olmuş biliyor musunuz?
İstek "prosedüre uygun şekilde" yapılmadığı için NATO bir hava operasyonu "icra edememiş".
Lakin bu da gerçeğin tamamı değil.
Soğuk ve kesin gerçeğin çok önemli bir kısmı şu:
Sırplar, 1995 Mayıs ayında, Sırp topçusu ve keskin nişancılarının Saraybosna kuşatması sürerken NATO savaş uçaklarının bir cephaneliklerini bombalaması üzerine 200'den fazla BM Barış Gücü askerini rehine alıyor, 150'sini de kuşatıyor.
Dönemin ABD Başkanı'nın Ulusal Güvenlik Danışmanı Sandy Berger'in sonradan "Çok da verimli sonuçları olmadı" diyerek doğruladığı; Fransız Cumhurbaşkanı Jacques Chirac, Britanya Başbakanı John Major ve ABD Başkanı Bill Clinton arasında yapılan gizli bir anlaşmaya göre, NATO'nun hava operasyonları o dönemde rehine tutulan çoğu Fransız ve Britanyalı bu BM askerlerinin hayatlarından endişe edildiği için durduruluyor. Bu askerlerin Sırplar açısından stratejik merkezlere götürülüp hava harekâtlarına karşı canlı kalkan olarak kullanıldığını hatırlayanlar olacaktır.
Ancak bu da gerçeğin maalesef tamamı değil.
Gerçeğin en "saçma", "akıl dışı" kısmını yıllar sonra dönemin Hollanda Savunma Bakanı Joris Verhoeve'den, Ratko Mladic'in 2015 yılında Lahey'de yargılanması sırasında, iç yakan bir itirafla öğreniyoruz.
Verhoeve "Bize bu anlaşmadan bahsedilmedi, ben anılarımı yazmak için Amerikan belgelerini incelerken 2013'te anlaşmayı tesadüfen öğrendim" diyor.
Ve ekliyor: "Eğer o dönemde tıpkı Srebrenitsa sonrasında Gorazde'de olduğu gibi BM çatısı altında bir hava operasyonu gerçekleştirilseydi Mladic'in planları değişebilirdi, en azından katledilenlerin sayısı azaltılabilirdi."
Gerçeğin bundan sonraki kısmı artık delilik sınırında. Zira büyük ihtimalle anlaşma, rehine BM askerlerine bir zarar gelmesin diye Sırplara söyleniyor.
Yani Ratko Mladic Srebrenitsa'yı işgal etse, oradaki herkesi katletse de uluslararası toplumun müdahale etmeyeceğini biliyor.
"Tersi olsa -tıpkı Verhoeve gibi- belki sadece kenti kuşatacak ve bekleyecek ya da katliama cesaret edemeyecekti" diyen çok.
Ama olmuyor.
Bosna Savaşı için dilden dile dolaşan o en acıklı kehanet gerçekleşiyor:
"Yugoslav İç Savaşı ile ilgili sadece en saçma şeyler gerçek" oluyor.
"Gücü" sorumlu tutamasak ve "gerçek sorumlulardan" yeterince hesap soramasak da bu gerçekleri unutturmamak biz gazetecilere düşüyor.
Bilmeyenler, hatırlamayanlar ve döneme dair anılarını tazelemek isteyenler için kitapların yanında Yugoslav İç Savaşı ile ilgili özellikle İngilizce birçok belgesel bulmak ve çoğu artık Türkçe dublajla izlenebilen filmler bulmak mümkün.
The Independent' ın efsane muhabiri Robert Fisk'in Srebrenitsa'daki Hollanda askerlerinin katliamdan saatler önce canlarını kurtardıkları için nasıl içki içip dans ettiklerini görebileceğiniz belgeseliyle birlikte kendisini meslek hayatım boyunca örnek aldığım, 2007'de Hague'deki yargılamalarda Hırvat savaş suçlusu Slobodan Praljak'a karşı tanıklık da yapan BBC'nin Ortadoğu editörü Jeremy Bowen'ın yaptığı bir belgeselin ve neden tanıklık yaptığını anlattığı bir videonun linkini de yazının altına bırakıyorum.
İsteyen Türkçe olarak Coşkun Aral'ın kendi YouTube kanalında Yugoslav İç Savaşı'nı anlattığı bölümlere de bakabilir.
Bunlar yanında Türkçelerini de bulabileceğiniz, resmi olarak orijinal isimleriyle; "Harrison's Flowers", "Welcome to Sarajevo", "The Hunting Party", "Twice Born" ve savaşı Makedonya tarafından tutan "Before the Rain" isimli filmleri izlemek de hem unutmamak hem de savaşı gazeteci perspektifiyle görmenin önemi ve bedelini biraz olsun görebilmek için değerli.
Özellikle gazeteci belgeselleri ve gazeteci hikâyeleri üzerinden kurulan bu filmleri önermemin aslında bir nedeni var.
Gazeteciler genelde savaş sırasında yaşananlara dışarıdan, "tarafsız" ama yine de birinci elden tanık oldukları için söz konusu Yugoslav İç Savaşı olduğunda çoğu tarafsızlıklarını bir kenara koyuyorlar.
Gazetecilerden "Ama Aliya ve Boşnaklar da…" ya da "Kardeşim Almanların Balkanlar'da yediği naneleri biliyoruz" veya "Emperyalizmin silahı NATO'nun komplosuydu o savaş" diye başlayan cümleleri en fazla kuranlar dahi, kendilerini savaşın "öte" değil "vicdan" tarafında konumluyorlar.
Bunda gazetecilik açısından sorun görüyor muyum?
Hayır.
Gazeteci, insan; dolayısıyla vicdandan taraf olmak zorundadır.
Yugoslav İç Savaşı sırasında El Pais gazetesi için haberler yapan Juan Goytisolo, İspanyolca konuşan coğrafyanın 21. yüzyılda yaşayan en büyük yazarlarından biri olarak kabul ediliyor.
İnsanlığa edebiyat alanında kazandırdıkları yanında bir düşünce insanı olarak Kolombiya, Çeçenistan ve Bosna'daki çatışmalarda "politik tavrın" bir aydın sorumluluğu olduğunu dünyaya büyük bir dirençle anlatması ile de biliniyor.
Dolayısıyla Franco rejimi sürgünü bir hayatta gurbete sığdırdığı onlarca roman ve dünyanın farklı üniversitelerinde geçen prestijli bir akademik hayatın tam göbeğinde 63 yaşına rağmen gittiği savaşlarda yaptığı "gazetecilik"; meslekte bizim "savaş ereksiyonu" diye tanımladığımız "bağımlılıktan" öte, bu sorumluluğa dayanıyor.
Goytisolo, sonradan yazılarını topladığı "Saraybosna Yazıları: Barbarlığa Doğru Bir Yolculuğun Notları" adlı kitabında şu tespiti yapıyor:
"Bosna Savaşı insanın yapabilecekleri hakkında en iyiyi ve en kötüyü gösteren eşsiz bir bilgi kaynağı olarak hatırlanacak. İnsanlık suçu, utanç ve ibret kelimelerinin hemen karşısında."
O kadar doğru ki.
Bu doğruyu hayatta kerteriz almak gerekiyor.
Bugün Srebrenitsa katliamının yıldönümü.
Srebrenitsa'yı hatırlamak; tam da Goytisolo'nun ifadesiyle hatırlamak, hiç unutmamak, ibret almak ve insanlık adına utanmak sürekli bir eylem olmalı.
"Gücü" sorumlu tutma imkânımız yoksa bile, en azından bunu yapabilmeliyiz.
Ramo Osmanovic' in sesi hâlâ kulaklarımızdayken Suriye'yi, Yemen'i, Sudan'ı, Myanmar'ı, Filistin'i şu an hatırlamıyorsak, bir şey yapmıyorsak Srebrenitsa'yı unutmamanın, unutturmamanın bir anlamı kalmıyor.
Şu anda Afrika'da en az 45 milyon insanın açlık tehdidi altında olduğunu bilip de bir şey yapmıyorsak, utanmanın bir anlamı kalmıyor.
Yugoslav İç Savaşı'nda hayatına kaybeden siviller ve 140 gazetecinin anısına saygıyla…
Kendisinden gazeteciliğe ve insanlığa dair çok şey öğrendiğim Margaret Moth'a özlemle…
Terk edişlerle, tuzaklarla Srebrenitsa katliamıGeneral Ratko Mladic ve Sırp ordusu 11 Temmuz 1995 akşamüstü 16.45'te Srebrenitsa'ya girdi. 15 dakika sonra kenti korumakla görevli Hollanda birliği, üslerinin yaklaşık 5 bin sığınmacı ile dolu olduğunu bildirdi. Sırp birlikleri yavaş yavaş kasabaya girerken sığınacak başka yer bulamayan 20 bin Boşnak yakınlardaki tarlalara ve fabrikalara doğru kaçtı. Gece çöktüğünde BM kararları doğrultusunda kasabayı korumakla görevli Hollanda birliği görev yerlerini terk etmeye başladı. Böylece sığınmacılara dünyadan yardım gelmeyeceği anlaşılmış oldu. Haber yavaşça kasabada yayılmaya başladı. Gece yarısı 15 bin Boşnak erkek Srebrenitsa'dan ayrılarak kuzeydeki başka bir "güvenli bölge" Tuzla'ya gitmek üzere Buljim Tepesi'nde toplandı. Sırp askerlerinin topluluğun üzerine ağır silahlarla ateş açması üzerine oracıkta yüzlerce kişi öldü. Geri kalanlar dağılarak yakındaki ormanlık araziye kaçtılar. Binlerce Boşnak erkeğin ormanda saklandığını bilen Sırp ordusu "kaçakları" avlamaya başladı. Bunun için zaman zaman daha önce ele geçirdikleri BM ekipmanlarını kullanarak Barış Gücü as-keri taklidi yaptılar. Kentle ve birbirleriyle haberleşmesi kesilen "kaçak" Boşnak erkekleri saklandık-ları yerlerden çıkarmaya çalıştılar. Bu tuzaklara düşenler, ailelerine, oğulları, kardeşleri ve babalarına teslim olmaları için seslenmeye teşvik edildi. 11 Temmuz ve takip eden günlerde Srebrenitsa ve çevresinde bu Boşnak erkeklerden 8 bini Sırp ordusu ve paramiliter güçler tarafından katledilerek toplu mezarlara gömüldü. Bazı aile-ler hâlâ bölgedeki ormanlardan yakınlarının kemiklerinin çıkabileceği umuduyla bekliyor. |
* Gazeteci, stratejik iletişim danışmanı
Robert Fisk 1 https://www.youtube.com/watch?v=v23spr3FWcc
Robert Fisk 2 https://www.youtube.com/watch?v=d1_mmZTAIHc
Robert Fisk 3 https://www.youtube.com/watch?v=15n9cQNjxtk
Robert Fisk 4 https://www.youtube.com/watch?v=LxV6ixvh9Zs
Jeremy Bowen Mostar https://www.youtube.com/watch?v=rkS8YlASVzk
Jeremy Bowen Tanıklık https://www.youtube.com/watch?v=yULoCmhrQpI
© Tüm hakları saklıdır.