Bilimsel ismiyle "beyin-bilgisayar ara yüzü" (İngilizce kısaltmasıyla BCI) adını taşıyan bu çip, insan saçından daha ince olan ipliklere bağlı olan 3 bin elektrodu içeren minik bir parçadan oluşuyor.
Musk, bu teknoloji ile 1999 yapımı bilim-kurgu filmi The Matrix'te olduğu gibi, beynin derinliklerindeki bilgi ve hafızanın indirilmesini mümkün kılmak amacıyla insan beynini bilgisayarlarla bağlantılı hale getirmeyi amaçlıyor.
Söz konusu teknolojinin görme engeli veya felç tedavisindeki kullanımının yanı sıra Musk, Neuralink'in insanlar arasında telepatiyi mümkün kılma amacına sahip olduğunu dile getirmişti. Musk'a göre bu, yapay zekaya karşı çıkacak olası bir savaşta insanlığı galip kılacak bir gelişme olacak. Musk aynı zamanda, teknolojinin insanların "süper görme" kabiliyetine sahip olmasını sağlamasını da istiyor.
Bilim-kurgu mu gerçeklik mi?
Peki tüm bu istekler gerçekçi mi? Sorunun kısa ve yanıtı belli: Hayır!
ABD'deki Chicago Üniversitesi'nde nörobilim alanında çalışmalarını yürüten Giacomo Valle, "İnsanların zihinlerini okuyamayız. Beyinden çözebileceğimiz bilgi miktarı son derece sınırlı" değerlendirmesinde bulundu.
Birleşik Krallık'taki Imperial College London'da beyin-bilgisayar ara yüzü alanında araştırmalarını sürdüren Juan Alvaro Gallego ise bu teknolojinin zihinlerimizi okuyabilecek aşamaya gelmesinin gelecek 30-40 yılda mümkün olduğuna inanmadığını söyledi. DW'ye yaptığı değerlendirmede Gallego, "Temel sorun, düşüncelerimizin beynimizin neresinde nasıl saklandığını bilmiyor oluşumuz. Eğer düşüncelerin arkasındaki sinir bilimi anlayamıyorsak, onları okumamız da mümkün olmaz" diye konuştu.
BCI'lerin tıbbi kullanımı
Musk, Neuralink teknolojisini ilk kez kamuoyuna açıklarken sunumunda beynine bir Neuralink çipi takılan bir domuz ve beyniyle bir masa tenisi raketini kontrol eden bir maymunun videosunu göstermişti.
Ancak BCI'lerin potansiyeli, hayvanların oyun oynamasının çok daha ötesine uzanıyor. Gallego, söz konusu teknolojinin, omurilik hastalıkları veya sinirsel bir hastalık olan Locked-in sendromunun tedavisinde kullanılmak üzere geliştirildiğini söyledi. Buna göre BCI, hastanın bilinci tamamıyla yerinde olduğunda ancak vücudunun gözleri dışındaki hiçbir kısmını hareket ettiremediğinde, iletişim kurmasına olanak sağlıyor.
Gallego, "Eğer bu tip durumlarda hastanın beynindeki iç iletişimini bilgisayar üzerinde kelimelere dönüştürmeyi başarırsanız, bu yaşamı değiştiren bir buluş olur" dedi.
Bu alanda BCI'ler, nöronlardan gelen elektrik sinyallerini motor kortekste kayıt altına alacak ve ardından sinyalleri bir metin olarak gösterilmek üzere bir bilgisayara gönderecek şekilde tasarlanıyor. Aslında beynin düşünme sürecinde merkezi rol alan bir kısmı olmayan motor korteks, talimatların vücudun geri kalanına gönderilmek üzere taşındığı yer. Örneğin konuşmak üzere dil veya çene hareketi yapmak istediğinizde, beyin bu talimatları burada topluyor. Elektrotlar ise aslında motor planlamayı kayıt altına alıyor. Beynin farklı kısımlarındaki işlemlerin sonucu, buralarda toplanıyor.
Dolayısıyla BCI'ler aslında düşüncelerinizi kaydetmiyor, daha ziyade beynin parmağı burada, dizi şurada hareket ettirme veya ağzı belirli bir ses çıkarmak üzere açma gibi planlarını kaydediyor.
"Bilim insanları, motor korteksin bir mektup yazma niyetini okumayı başardı" bilgisini aktaran Gallero, "Bağlı bir bilgisayar ile karmaşık bir modelleme kullanmak suretiyle, felçli katılımcıların dakikada 10 kelimelik bir iletişlim kurması sağlandı ve bu bir devrim niteliğindeydi" dedi.
BCI'ler insanların hissetmesini sağlıyor
Bu teknolojinin kullanımındaki bir diğer çığır açıcı gelişme ise 2016 yılında yaşandı. Dönemin ABD Başkanı Barack Obama, o yıl bir trafik kazasının ardından felç kalan Nathan Copeland ismindeki kişinin robotik elini sıkmıştı. Copeland, Obama'nın kendisinin elini sıkışında ciltleri birbirlerine değiyormuş gibi hissettiğini söylemişti.
Gallego, "Orada BCI'lerin daha farklı bir kabiliyetini gözler önüne sermiş oldular. Beynin planladığı hareketleri yorumlamak amacıyla elektrot kullanmak yerine, his üretmek amacıyla minik akımlar kullanarak beyni uyardılar" bilgisini aktardı.
Copeland'in beynine, sinir sisteminin faaliyet dışı kalan kısmının işlevselliğini geliştirmek amacıyla "Utah array" isminde bir BCI yerleştirildi. Neuralink'in bir rakibi tarafından üretilen aygıt, robotik elin ucundaki sensörlere bağlı olacak biçimde duyu korteksine implante edildi.
Copeland, Obama il el sıkıştığında bu sensörler beyne bazı sinyaller göndererek beynin "el kısmındaki" duyu korteksini uyardı. Böylece Copeland, Başkan'ın elini "hissetmiş" oldu.
BCI'lerin sunduğu bu yeni kabiliyetler, derin beyin stimülasyonunun gelecek neslini temsil ediyor. Söz konusu tedavi, hareketsel hastalıklara sahip kişilerin beyinlerinin ilgili alanlarına elektrot yerleştirilmesini içeriyor. Gallego, "Bu teknolojiler uzun bir süredir var. Derin beyin stimülasyonu, 1990'lı yıllardan bu yana Parkinson hastalığına sahip yüz binlerce insanın tedavisinde kullanıldı" diye konuştu.
Herkes beyin ameliyatı mı olacak?
Şimdilik Utah Array gibi BCI teknolojisi Copeland gibi özel vakalarda kullanılırken, Neuralink teknolojisi ise yalnızca hayvanlar üzerinde deneniyor. Valle, "BCI'lerin tüm tıbbi uygulamaları hâlâ araştırma aşamasında ve klinik pratikte henüz uygulamaya konmuş değiller" dedi.
Geçen yıl Neuralink, teknolojilerini insanlar üzerinde denemek için ABD hükümetinin ilgili makamlarına başvuruda bulundu. Ancak devlet kurumları, şirketin bu başvurusunu önemli güvenlik endişeleri gerekçesiyle reddetti. Basında yer alan haberlere göre, Musk'ın şirketi, insanlar üzerindeki deneylere bu yılın sonlarında başlamak için izin alma çabalarını sürdürüyor.
96 minik ve esnek parçadan oluşan ve insan beynine yerleştirilmesi söz konusu olan bir aygıtın, beyin ameliyatı ile insanların beynine yerleştirilmesi, son defece zor ve riskli bir işlem. BCI'yi insan beynine bağlama işlemi ilk etapta başarılı olsa bile, vücudun bağışıklık sisteminin bunu "reddetmesi" ihtimali, aygıt implante edildikten çok uzun süre sonra bile yüksek.
Nöroetiğin doğuşu
Valle, uzun vadede, BCI'lerin "bir grup etik kaygıyı" beraberinde getireceğini öngörüyor. Bu kaygıların da araştırmacılar, şirketler, fonlama şirketleri, regülatörler ve kullanıcıların kendileri tarafından ciddi bir biçimde dikkate alınması gerekiyor.
Söz konusu teknoloji, yeni bir etik alanının doğuşuna yol açmış durumda: Nöroetik. Henüz doğum aşamasında olan bu alandaki tartışmalar henüz bilim-kurgu seviyesinde. Valle, nöroetiği gelecek yıllarda meşgul etmesi olası şu soruları yöneltiyor:
"Örneğin, insanların düşüncelerinden elde edilen verilerde meydana gelebilecek mahremiyet ihlallerinin sonuçları ne olacak? Böylesine bir teknolojiye erişim eksikliğinin toplumsal eşitsizliği artırmayacağını nasıl garanti altına alabiliriz? Peki ya beyinden bilgi almak yerine, bir bilgi beyne yerleştirilirse, ne olacak?"