Avukat Selçuk Esenyel, 13 Temmuz’da Nijerya'da korsanlar tarafından kaçırılan ve 9 Ağustos’ta serbest bırakılan 10 Türk gemiciyi kurtarmak için korsanlarla iletişime geçtiği 28 günlük süreci anlattı. Kurtarma operasyonunun başındaki Esenyel, yüksek miktarda fidye isteyen korsanlara istedikleri ücreti asla ödemeyeceklerini belirttiklerini, korsanlara 10 Türk gemiciyi hayatta tutmak için yaptıkları masraflar karşılığında küçük bir miktar para verdiklerini söyledi.
13 Temmuz’da Nijerya açıklarında korsanların saldırısına uğrayan 'Paksoy-1' isimli Türk kuru yük gemisinin 18 kişilik mürettebatından 10 kişi kaçırıldı. Gemide kalan 8 kişinin haber vermesi üzerine kaçırılan 10 Türk gemiciyi kurtarmak için çalışmalar başlatıldı. Yapılan görüşmeler sonucunda 10 Türk gemici, 9 Ağustos’ta korsanlar tarafından serbest bırakıldı.
Kocaeli’nin Karamürsel ilçesinde tatil yapan Selçuk Esenyel, korsanların karşısındaki kişiyi psikolojik olarak umutsuzluğa sürüklemek adına her şeyi yaptığını, gemicilerin kaçırıldıkları bölgenin coğrafi olarak askeri harekata uygun olmaması sebebiyle korsanlarla pazarlık yapmak zorunda kaldıklarını söyledi. Yüksek miktarda fidye isteyen korsanlara istedikleri ücreti asla ödemeyeceklerini söyleyen Esenyel, 10 Türk gemiciyi hayatta tutmak için yaptıkları masraflar karşılığında küçük bir miktar para vererek gemicileri kurtardığını anlattı.
"Gemiyi teslim aldığımızda her yerde mermi deliklerini görebiliyorduk"
Gemideki mermi deliklerini gördüklerinde olayın ciddiyetini anladığını söyleyen Selçuk Esenyel, "13 Temmuz tarihinde Paksoy-1 isimli gemimiz Nijerya açıklarında, karaya yaklaşık 110 deniz mili mesafede, uluslararası sulardayken deniz korsanları tarafından saldırıya uğradı. Gemimizde o esnada 18 personelimiz mevcuttu. 18 personelimizden 10 tanesini kaçırarak Nijerya’nın Bayelsa eyaletinde bulunan ormanlık alana götürdüler. 8 personelimizi gemide bıraktılar. Bu 8 personelin gemide bırakılmasının sebebi geminin seyrine devam edebilmesi ve ilgililere gereken mesajın verilmesiydi. Gemimize de ağır hasar verdiler. Gemiyi teslim aldığımızda her yerde mermi deliklerini görebiliyorduk. Dolayısıyla durumun da ne kadar vahim ve sıkıntılı olduğunu o aşamada fark etmiştik" dedi.
Müzakere süreci nasıl başladı?
Operasyonu yürütebilmek için Nijerya’ya gittiğini anlatan Esenyel, "Kaçırılma olayından 4 gün sonra, henüz Nijerya’ya intikal etmeden önce, uydu telefonu üzerinden korsanlardan telefon aldık. Öncelikle doğru kişilerle irtibatta olduğumuzun teyidini sağlamak ve gemi personelimizin sağlığından emin olmak açısından mürettebatımızla konuşmak istediğimizi söyledik. 10 mürettebatımızın hepsiyle tek tek konuşup sağlık sıkıntılarının olmadığına ve hayatta olduklarına kanaat getirdikten sonra müzakere sürecini başlatmaya karar verdik. Daha hızlı müzakere edip, daha çabuk adımlar atabilmek ve mürettebatımızı daha hızlı kurtarabilmek adına Nijerya’ya gitmeye karar verdim. Ben de o dönemde Bayelsa eyaletinin Yanegua kasabasında gittim. Bu kasaba ormanın tam içerisinde bulunuyor. Operasyon oradan yürüttüm" diye konuştu.
İletişimi kopardıkları dönem oldu
Bölgenin coğrafi olarak askeri müdahaleye uygun olmadığını söyleyen Esenyel, "Mürettebatımızın kaçırıldıktan sonra tutulduğu ve bizim operasyonu gerçekleştirdiğimiz bölge, oradaki kabileler tarafından tutulan ve karadan, havadan veya denizden yapılacak herhangi bir operasyona müsait bir bölge değil. Buralar riskli bölgeler. Dolayısıyla konuyu çok iyi anlamak, hangi adımların atılması gerektiğini iyi tespit etmek ve bu adımları atmak gerekiyor. Süreç tabii ki bizim açımızdan çok kolay değildi. Bir psikolojik savaştı bu. Özellikle taşımış olduğum sorumluluk ve mürettebatı en kısa zamanda kurtarma şevki vardı. Dönem dönem korsanlarla telefon konuşmaları yaparken çok zor anlar yaşadığımız oldu. Özellikle fidye talebi olduğu dönemlerde, telefon ile 7 gün, 3 gün veya 4 gün boyunca hiç ulaşamadığımız, iletişimi tamamen kopardıkları dönemler oldu" dedi.
"Son 48 saat çok zordu"
Operasyonu büyük bir gizlilik içerisinde yürüttüğünü anlatan Selçuk Esenyel, şöyle konuştu:
"İşin doğrusu, bunlar tipik süreçler. Yani daha önceki kaçırılma hadiselerinde de görülen ve korsanların sürekli izlediği yollar, yöntemler bunlar. Sizi sürekli umutsuzluğa itmeye çalışıyorlar. O umutsuzluğa ittikleri takdirde de tüm taleplerinin karşılanacağını düşünüyorlar. Bu süreçte korsanların tek talebi sadece maddi değildi. Nijerya hükümetinden istedikleri, kendilerinin ormandan çıkarılmalarını, siyasi haklar verilmesini, çıktıktan sonra herhangi bir şekilde hukuki işleme tabi tutulmak istemediklerini, iş garantisi istemeleri gibi talepleri vardı. Bu taleplerin tamamını karşılamaya çalışmak ya da karşılanamayacağını karşı tarafa kabul ettirmek oradaki psikolojik savaşımızdı. O psikolojik savaşı sonunda bir noktaya kadar getirip, galip gelip mürettebatımızı alabildik. Özellikle son 48 saat çok zordu. Operasyonun gizliliği sebebiyle dışarıya çok fazla bilgi akışı sağlayamadım. Çünkü en ufak bir haberde coğrafi koşullar sebebiyle en ufak bir haber aldıklarında ya iletişimi kesiyorlardı ya da mürettebatın yerini değiştiriyorlardı. Dolayısıyla orada alınabilecek risk kabul edilemezdi ve operasyona ilişkin bilgileri paylaşabilmek büyük risk arz ediyordu. O yüzden operasyonun yerine, saatine ve tarihine ilişkin tek bilgi kendimdeydi o çok büyük bir sorumluluktu benim için. İşin doğrusu biraz zorlandığım dakikalardı. Son 48 saatimin tamamı uykusuz ve aç geçti operasyona kadar. Çok şükür ama değdi, teslim aldık."
Tehdit ettikleri anların hayatında geçirdiği en zor anlar olduğunu ifade eden Esenyel, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Teslim aldıktan sonra arkadaşlar şok içerisindeydiler. Kolay değil. 13 Temmuz’dan bu yana ormanın içerisinde bulunuyorlardı ve fiziki zorluklardan ziyade psikolojik baskı vardı. Zaten bu telefondaki mücadele de o psikolojik baskı mücadelesidir. Oradaki personelimize de, ormanın içerisinde bulunan gemi adamlarımıza da psikolojik baskı yapıp akabinde onlarla telefonla görüşürken bizi baskı altına almaya çalışıyorlardı. Bunun için de her yöntemi denediler. Onların istediği taleplerin sağlanamaması halinde mürettebatı öldüreceklerine ilişkin tehdit ettikleri anlar benim için hayatımda geçirdiğim en zor anlardı. Her ne kadar profesyonel anlamda daha önce yaşanmış korsanlık ve kaçırılma olaylarına baktığınızda ölümle sonuçlanan hadiselerin sayısı çok çok az olsa da en nihayetinde o yapılan tehditler ve bunun neticesinde kardeşlerimizin hayatı olması beni psikolojik olarak çok yıpratmıştı doğrusu."
"Arkadaşları teslim aldıktan sonra ikinci bir hadise yaşanma ihtimali baya yüksekti"
Korsanlar tarafından Nijerya’yı terk etmesi konusunda çok defa tehdit edildiğini söyleyen Esenyel, sözlerine şöyle devam etti:
"Arkadaşları teslim aldığımız bölge tehlikeli bir bölge. O eyaletin içerisindeki herkes bir takım suçlara bulaşıyor. Yani çok tehlikeli bir bölgeden bahsediyoruz, suç oranının çok yüksek olduğu bir bölgeden bahsediyoruz. Dolayısıyla arkadaşları teslim aldıktan sonra ikinci bir hadise yaşanma ihtimali baya yüksekti. Arkadaşlara sarıldıktan sonra ki o anlar çok duygusal anlardır. Benim için kolay değil o kadar günün sonunda insanlara kavuşabilmek ve ilk kavuşan kişinin ben olması benim için de ayrıca bir mutluluk ama o an aklımda olan tek şey, onları oradan bir an önce çıkarmaktı. Sadece ona odaklandım, iyi olduklarını, sağlık durumlarının yerinde olduğunu anladıktan sonra derhal o bölgeden kaçabilmek için daha önceden yapmış olduğum ayarlamalarla oradan ayrıldık. Sonrası tabii ki sevinç, mutluluk, hüzün. Aileleri ile ilk konuşma anlarına şahit olmak çok güzeldi. Bu zor bir süreçti onlar da bizim bu bölgeden vatandaşlarımızı almadan gitmeyeceğimizi anladılar. Birkaç defa beni de tehdit ettiler. 'Nijerya’yı terk et, Türkiye’den gerçekleştir konuşmaları' diye tehditler aldım. Orada bulunmam, onlara adamlarımızı almadan gitmeyeceğimi ve her yolu deneyeceğimi inanmalarını sağladı. Sonunda şartlarda anlaştıktan sonra teslimi gerçekleştirdik."
Mürettebata bakmak için harcadıkları para ödendi
Korsanlara mürettebata bakmak için harcadıkları paranın ödendiğini ifade eden Esenyel, "Kendi iç problemleri vardı Nijerya Hükümeti ile buna ilişkin olarak yardımcı olamayacağımızı ilettik. Fidyeye ilişkin olarak bir takım masraflara ilişkin ödeme yaptık ama bu onların talep ettiği gibi rakamlar değildi. Bunları ödemeyeceğimizi kendilerine ilettik ve buna inandılar. Buna inanmadıkları takdirde zaten teslim alabilmenin imkânı yoktu. Bunu kanuni tanıma sokmak gerekirse orada yapmış oldukları masraflara ilişkin ödeme yaptık. Yaklaşık 1 ay boyunca mürettebatımıza bakmak için harcadıkları para, ulaşım gibi kalemler için ödeme yaptık" dedi.