Bilgehan Uçak*
14 Mayıs sabahı bile bir arada olmanın güzelliğini anlatan, “birleşe birleşe kazanacağız” sloganında kenetlenen, kutuplaşmanın olmadığı bir ülke hayali kuran pek çok insan, seçim sonuçlarının açıklanmasıyla birlikte büyük bir hayalkırıklığı yaşadı ve dönüp baktığında “suçlu” olarak Altılı Masa’yı gördü.
Buna bir de muhalefetteki bütün partilerin kongre süreçlerini ekleyin.
Eşikte bizi yepyeni bir tehlike bekliyor şimdi.
Muhalefetin git gide bölünmesi, partilerin içinden matruşka misali daha küçük particiklerin çıkması, ayrışma, muhalefet içinde birbirine rakip olma, güçlerini birleştirerek hep beraber demokrasi mücadelesi vermek yerine zayıflama…
Bu mu istediğimiz?
Böyle mi kazanacağız seçimleri?
İktidar, bütün devlet imkânlarını başta İstanbul’la Ankara’yı geri kazanmak üzere belediye seçimlerine boca edecekken muhalefet ayrışarak, radikal söylemlere savrularak zafer elde edeceğini mi sanıyor?
Ne oldu, hani bu “son seçim”di?
Son seçimi kaybettiysek, iktidar Rubicon’u geçti demektir.
Peki, biz nasıl savunacağız kendimizi?
Ayrışarak mı?
En büyük muhalefeti, birbirimize yaparak mı?
İktidara bir, kendimize on söyleyerek mi?
Demokrasi, insan hakları, rasyonel ekonomi, parlamenter sistem diyen benzerliklerimizi mi öne çıkaracağız yoksa nüanslar üzerinden birbirimize rakip mi olmaya çalışacağız?
Bu rekabet kime yarar?
Kim kazançlı çıkar muhalefetin bu rekabetinden Allah aşkına?
Şunu kabul edelim; muhalefetin özeleştiri vermesi şarttır.
Ama bu ayrışma iklimini yatıştırmak ve yeniden kenetlenmek de bir o kadar gereklidir.
Altılı Masa’yı oluşturan Genel Başkanlar arasında iktidara yaranmaya çalışmak gibi süfli heveslere kapılan, ilk çağrıda tası tarağı toplayıp koşarak kendisine yeni bir şemsiye arayan kimse çıkmadı.
Orada bir kültür, bir hikaye, bir yaşanmışlık var çünkü.
Bakın, seçim sonuçlarının bize gösterdiği somut gerçeklere kulak tıkayan siyasi hareketler uzun ömürlü olamayacaklar.
AKP’ye kuruluşundan bu yana en düşük oyu veren seçmenin eğer Gelecek’le DEVA’ya yeterli teveccühü göstermediği düşünülüyorsa, bunun yegâne sebebi ayrı çatılar altında olmalarıdır.
Birlik görüntüsü verememeleri, birlikteliğin gücünü, o büyük sinerjiyi gösterememeleridir.
Ahmet Davutoğlu, yola birlikte çıkılmasını istediğini ama DEVA’nın buna yanaşmadığını açıklamıştı.
Gelecek de, DEVA da Türk siyasetinde yer edindiler, iyi birer muhalefet partisi olarak çekişmelerle bezeli çorak siyasi hayatımıza çok önemli belgeler kazandırdılar ama gelinen noktada güçleri birleştirmek kaçınılmazdır.
Birlikten kuvvet doğar.
Evet, daha önce de rencide edici bazı açıklamalar yapıldı ama bir kez daha dünün dünde kaldığını, bugün artık yeni bir şey söylemenin elzem olduğunu haykırmamız gerekiyor.
Niyet berrak olduktan sonra güçleri birleştirmenin formülleri bulunur, yeter ki herkes şu anki hali doğru tahlil etsin.
“Azıcık aşım, ağrısız başım” diyerek iktidar alternatifi olmamayı kabullenmek sizin içinize siniyor mu bilemem ama benim içime hiç sinmiyor.
Muhalefet şu anda bir kalp krizi geçiriyor ve hayata dönebilmesi için ona “şok tedavi” uygulamak elzemdir.
Bu iki partinin yerel seçimlere ayrı ayrı girmelerinin büyük bir hata olacağı kesin.
Neden birbirimize rakip olalım, neden güçlerimizi bir araya getirerek iktidara en düşük oyu veren, alternatif arayan seçmene en doğru adres olduğumuzu göstermeyelim?
Bu tehlikeyi görüp yeni şartlara göre konumlanmalıyız.
Davutoğlu’nun geçen gün Fox’ta yaptığı “bir araya gelelim” çağrısına DEVA Genel Merkezi tarafından verilen yanıtı üzülerek okudum.
Birlikteliğin bu iki partiyi güçlendireceği, yerel seçimlere daha güçlü adaylarla girilmesinin ve bazı belediyelerin kazanılmasının yolunu açacağı aşikarken ısrarla ayrı durma fikri seçmene nasıl anlatılacak?
Bir parti diyor ki, biz her türlü koşulu konuşmaya hazırız yeter ki güçlerimizi birleştirip iktidara karşı en ciddi alternatifi oluşturalım.
Parti birleşmesi mi, grup mu, çatı parti mi, başka bir şey mi önemli değil, o kısmı teferruat çünkü.
Niyetiniz hayırsa ve o yolda kararlılıkla gitmeye cesaretiniz varsa, en doğru formülü bulabilirsiniz.
Altılı Masa’da bir buçuk sene birlikte oturup ortak metinlere imza atılmadı mı?
Teşkilatlar parti ayrımı yapmadan bir arada çalışmadı mı?
Kurullar en yetkin metinleri yazarken yan yana değiller miydi?
“Gelecek’le DEVA daha kendi arasında birleşemiyorken bütün muhalefeti nasıl birleştirebilir?” diye düşündürtmemeliyiz seçmene.
Ama yazının bir “ricacılık” içerdiği sanrısına kapılınmaması için son bir şey söylemek istiyorum.
Anlaşılan bazı insanlar muhatap oldukları çağrıları işittiklerinde kendilerine muhayyel değerler vehmediyor, devaynasının karşısında vazgeçilmez kahramanlar oldukları sanrısına kapılıyorlar.
Kimse kimseye muhtaç değil, mesele bu ülkenin bir an önce demokrasiye geçmesi için herkesin elinden geleni yapması, en büyük fedakârlıkları konuşmak için asla tereddüt etmemesi.
DEVA’daki birbirinden değerli yöneticilerin, teşkilat mensuplarının ve partiye gönül verenlerin bu açıklamayı benimsemediğine inanıyorum.
Koltukmuş, makammış, şuymuş buymuş…
İsteyen hepsini alsın, yeter ki ülkenin düze çıkması için bir adım atılsın.
Damlanın çınara, çınarın damlaya, toplumun bu buluşmaya ihtiyacı var.
Birleşe birleşe kazanmaktan başka şansımız yok çünkü.
*Gelecek Partisi Genel Başkan Danışmanı