Cumhuriyet yazarı Nuray Mert, "Suça ortak olmayacağız" bildirisi üzerinden devam eden tartışmalara ilişkin olarak, "En fenası, böyle devirlerde, iktidara sırtını dayayıp ön almaya, göze girmeye çalışmak adına linç kampanyalarının önünde koşanlar" dedi. "Kimisi tedavüle yeni girmiş, böyle bir devir yaşanmasa adı, sanı anılmayacak çapsızlar" diyen Mert, "Eski rejim partilerini kapattığında, Hoca’larını mahkemelerde süründürdüğünde yüksek sesle meydan okumak ne kelime, çareyi olay mahallini terk etmekte, sesini kısmakta bulmuş, 'vallahi artık değiştik', 'Yemyeşil şeriat, bembeyaz demokrasi', 'hatalarımızı anladık, biz ettik siz etmeyin' demeye getiren kişilik fukaraları. Başkalarını bilmem ama benim hafızam 'nisyan ile malul' değil, sizden korkan sizden beter olsun" ifadelerini kullandı.
Nuray Mert'in Cumhuriyet'te "Aklınız varsa kafanıza sokun!" başlığıyla yayımlanan (22 Ocak 2016) yazısı şöyle:
AK Parti iktidarı, ülkeyi yönetememenin öfkesini, “gücünün yettiğinden” çıkarmaya çalışıyor. Bildiri imzalayan akademisyenlere yönelik linç kampanyasının hızını kaybetmeden devam etmesinin nedeni bu. “Demokrasi” diye yola çıktılar, ceberut rejim kurdular, bu işte bir tuhaflık olduğunun hiç değilse bazısı farkında. “Kürt meselesini çözüyoruz” diye yola çıktılar, lanetli 90’lı yıllara geri döndük. “Bölgede oyun kuracağız” diye yola çıktılar, kurmak bir yana, oyun dışı kaldılar, heveslendikleri “tarihi rol” kursaklarında kaldı, rolleri “göçmenleri Avrupa’dan uzak tutma bekçiliği” ve “IŞİD jandarmalığı’na kadar düştü. Vize kaldırdık diye övündüğümüz Suriye sınırına şimdi kalın duvar örmekle meşgulüz. Tüm bunların faturasını çıkaracak “düşman” lazım, “diş geçirilemeyenler” karşısında bozum olmanın yükünü birilerine yıkmak lazım, olağan şüpheli ise, her zaman olduğu gibi malum; “ülkesine yabancılaşmış aydın”, “vatan haini akademisyen”.
Daha da otoriter...
Diğer taraftan, ülkeyi ve uluslararası siyaseti iyi yönetememenin çaresi olarak “Türk tipi başkanlık sistemi” adı altında daha da otoriter bir rejim kurmak olarak tasarlanıyor, tüm gayretler bu yönde. Ülkemiz için çok acıklı, ama çok sıradan bir hikâye! Az gittik, uz gittik, vardığımız yer eskisinden beter oldu, ki eskisi de bayağı beterdi! Üstelik, bu bize özgü bir durum değil, modern tarihin tüm otoriter rejimleri ve onların destekçilerinin iddiaları, ithamları birbirine fazlasıyla benzer. Şimdilerde bir de tüm dünyada ve hatta yanı başımızda yeni bir otoriter rejim dalgası yükseliyor, bizimkiler kendini özgün zannediyor, ama bizim ki de zamane otoriter rejimlerinin sıradan örneklerinden biri. Açıp baksınlar, Macaristan’ın otoriter başkanı Oban da, Polonya’nın yeni seçilen başkanı Kaczynski de, Hindistan’ın Modi’si de, hepsi çok benzer şeyler söylüyor, hepsi, aydın, liberal, demokrat, muhalif, özgürlük düşmanı. Hepsi, ülkelerinin başına gelen tüm felaketlerin nedeninin, dış ve iç düşmanlar olduğunu, bunlar susturulursa mesele kalmayacağına inanıyor. Hepsi, ülkelerinin hedef olduğunu, tüm dünyanın karşılarında birleştiğini, tedbir alınmazsa tehlikenin büyüyeceğini söylüyor. Bizimkilerin yeni bir şey söylüyorum sandıkları şeyler, geçmişte ve günümüzdeki otoriter rejimlerin ders kitabı tarifinden başka bir şey değil.
İktidara dayanıp...
En fenası, böyle devirlerde, iktidara sırtını dayayıp ön almaya, göze girmeye çalışmak adına linç kampanyalarının önünde koşanlar. Bazıları, geçmişte “gözlerinde fazlaca büyüttükleri için karşılarında fazlaca ezildikleri” kişi ve çevreleri kıstırmış olmanın heyecanı içinde. Kimisi tedavüle yeni girmiş, böyle bir devir yaşanmasa adı, sanı anılmayacak çapsızlar. Eski rejim partilerini kapattığında, Hoca’larını mahkemelerde süründürdüğünde yüksek sesle meydan okumak ne kelime, çareyi olay mahallini terk etmekte, sesini kısmakta bulmuş, “vallahi artık değiştik”, “Yemyeşil şeriat, bembeyaz demokrasi”, “hatalarımızı anladık, biz ettik siz etmeyin” demeye getiren kişilik fukaraları. Başkalarını bilmem ama benim hafızam “nisyan ile malul” değil, sizden korkan sizden beter olsun. Ben eski iktidar devrinde, korkup tırsmadım, o zamanlar sizin ne halde olduğunuzu da gayet iyi hatırlıyorum.
İktidar ve meyveleri adına yaptığınız ettiğiniz ortada, bari haysiyetli insanlara bulaşmayın. Haddinizi bilin. Babaannemin devrinde denildiği gibi, “aklınız varsa kafanıza sokun”!
Not. İlk tanıştığımda “Ben zenginleri sevmem” demiştim, gülümsemişti. Mizah duygusu, nezaketi, içtenliği ile unutamayacağım biri oldu. Mustafa Koç’a Allah’tan rahmet, yakınlarına sabır diliyorum.