Cumhuriyet gazetesi yazarı Nuray Mert, başkanlık sistemi tartışmaları köşesine taşıyarak, “İslamcı çevre şimdi tüm güç ellerinde iken haysiyetli davranıp, eveleyip gevelemeyi bıraksın. Nedir bu ülke için öngördükleri gelecek tasavvuru? Beğenelim, beğenmeyelim ama önce bilelim” dedi. “Bu sistem belli ki, İslami bir devlet-sistem öngörüyor” diyen Mert, “Öyle ise, özlenen nasıl bir devlet, rejim ve toplum, bunu açıkça tartışalım, değilse ‘kim buna, niçin karşı’ çıkıyor konuşalım” ifadesini kullandı.
Mert’in Cumhuriyet’te “Asıl mesele İslami rejim, onu tartışalım” başlığıyla bugün (11.03.2016) bugün yayımlanan yazısı şöyle:
Bugüne kadar, hiçbir siyasi ifadenin altında “gizli niyet” aramadım, bunu neden doğru bulmadığımı defalarca yazdım, “eski İslamcıların demokrat olamayacağını” iddia edenlere hep karşı çıktım. Ama belli ki, “muhafazakâr demokrat”lık iddiasındaki pek çok İslamcı, mecburiyetten “demokrat”mış. Belli ki, mevcut yasaların baskısı ve kendilerini yeterince güçlü hissetmedikleri için karından konuşuyorlarmış. Ben her zaman inandıklarımı açıkça söyleme yolunu seçmiş, bunun bedellerini karınca kararınca ödemiş biriyim, dolayısı ile böylesi bir tavrı “saygıdeğer” bulmuyorum. Diğer taraftan, baskıcı düzenlerin insanları “ikiyüzlü” yaptığını biliyorum. Tam da bu nedenle Kürtlerin özerklik veya bağımsızlık talepleri varsa bunun da, İslamcıların “Şeriat devleti” özlemleri varsa onun da, yasal kısıtlamalar olmaksızın açıkça ifade edebilme özgürlüğünü savundum, halen doğrusunun bu olduğunu düşünüyorum.
Şimdilerde, iktidar partisi çevresi bazen ima yolu ile, bazen fiili durum üzerinden, bazıları ise doğrudan ideallerinin bir nevi İslam toplumu-devleti olduğunu ifade etmeye başladı. Ben diyorum ki, tüm bu konuları daha açık bir şekilde konuşup tartışalım. Zira, halihazırda adı konmasa da, gerilim “Türkiye’nin selametinin aslında bir rejim değişikliği ile mümkün olacağını” düşünenler ile karşı çıkanlar arasında. “Türk tipi başkanlık” sisteminin otoriter bir düzen teklifi olduğu ortada, onun ötesinde bu sistem belli ki, İslami bir devlet-sistem öngörüyor. Öyle ise, özlenen nasıl bir devlet, rejim ve toplum, bunu açıkça tartışalım, değilse “kim buna, niçin karşı” çıkıyor konuşalım.
Muğlak terimler
İktidar partisi siyasetçileri bir yandan, destekleyen çevre diğer yandan, Cumhuriyet devrinin, “kapanması gereken bir parantez” olduğunu söyleyip duruyor. Ben uzunca bir zamandır, Cumhuriyet’in katı laiklik anlayışına karşı çıkmış, Cumhuriyetin demokratikleşmesi gerektiğini savunmuş biriyim, halen bu görüşteyim. Ama demokratik, laiklik başka, muğlak terimler çerçevesinde laikliği toptan reddeden, İslami bir düzen kurmayı hedefleyen yaklaşımlar başka kapıya çıkıyor. O nedenle diyorum ki, bu görüşleri dolaşıma sokanlar açık olsun, önümüzü görelim; nedir hayali kurulan “Yeni Türkiye”nin yeni rejim tasavvuru? Birisi, “Müslüman toplum kendi anayasasını yapmalı” diyor. Nasıl olacak bu tür bir anayasa merak ediyorum. İktidarın baş ilahiyatçısı, epeydir, mevcut düzenin sınırlarına “zoraki” katlandıklarını yazıp duruyor. Peki nedir gönlünde yatan düzen? Birisi, “Hayalimdeki hilafet düzeni” demiş. Nasıl olacakmış yeni Hilafet? Bu yazarın yazısından anladığımız “güçlü ve samimi … gölgesinin bile küffara korku salacağı bir halife” özlemi çektiği, bu özleme karşılık gelebilecek bir düzen nasıl bir düzen olacak? Bir halife bulup (veya kafamızda var olan halife ile), küffara karşı cihada mı çıkacağız?
‘Başyücelik devleti’
İslamcıların kalplerinde yatan İslami düzen, Necip Fazıl’ın “Başyücelik devleti” mi olacak? Turizm gelirlerini kaybetmemek için beş yıldızlı otellerde içkigece kulübü izni ile işi kurtaran “Dubai modeli” mi olacak? Her ikisinde de, demokrasi gibi bir koşul yok. Ama zaten, laikliği “Batı icadı”, “modernlik sapması” olarak görenler neden, velev ki sadece seçimler ile sınırlı olsun, demokrasi konusunda ısrarlıdır veya ısrarlı mıdır? Aslında demokrasi çoğunlukçuluk değildir ama diğer taraftan, sadece bunlardan ibaret olsa bile, “seçim”, “çoğunluğun iradesi” veya “milli irade” kavramlarının hepsi modern siyaset kavramları veya “icat”larıdır. İslama göre de, diğer dinlere göre de, “doğru”yu çoğunluk belirlemez. O halde nedir bu çoğunluğun kararı, “taassub”u? Bu şartlar altında, İslamcı imalar ve özlemler nasıl bir siyasal sistem, nasıl bir hukuk düzeni öngörüyor? Mevcut İslam devleti tecrübeleri mi tekrarlanacak, yoksa onları aşacak bir model mi söz konusu? Nedir o model? Şunları bir adamakıllı tartışsak diyorum.
Bence Türkiye’nin artık tartışması gerekenler bunlar, gerisi bu temel meselenin dipnotu. İslamcıların önder olarak tanımladığı Cumhurbaşkanı’nın, doğum kontrolünü, “soyumuzu kurutmak için bir komplo” olarak gördüğü bir ülkede, bu anlayışın, toplum tasavvuru, hukuki çerçevesi nasıl olacak bilmek, tartışmak hakkımız. Gerisi, şimdilik muğlak tabirler ile ifade edilen ve başkanlık sistemi ile hayata geçilmesi düşünülen rejim değişikliğinin matemetiksel hesabı. Bu arada, böyle düşünmeyen muhafazakâr veya İslamcı varsa, onlar da konuşsun da kim neyi, niye savunuyor anlayalım. Hadi, bu çevre 28 Şubat’ta delikanlılık (bu terimi kadınları içererek kullanıyorum) yapamadı, seslerini kısıp kaçıştılar. İslamcı çevre bari şimdi tüm güç ellerinde iken haysiyetli davranıp, eveleyip gevelemeyi bıraksın. Nedir bu ülke için öngördükleri gelecek tasavvuru? Beğenelim, beğenmeyelim ama önce bilelim...