23 Mayıs 2016 03:00
Deniz Kuvvetleri Komutanı olmasına kesin gözüyle bakılan Oramiral Nusret Güner, 2012’de İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi Balyoz davası kapsamında yargılanan ve önemli kısmı Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’na mensup olan 330 sanık hakkında mahkûmiyet kararı verdikten sonra istifa etmeye karar verdi. Dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın da aralarında olduğu üst düzey yetkililerin çabalarına karşın Güner, istifasından vazgeçmedi ve Ocak, 2013’te görevinden ayrıldı.
İzleyen süreçte Nusret Güner, “Deniz Kuvvetleri’ni bu hale getirenleri protesto” gerekçesiyle sakal bırakırken Anayasa Mahkemesi (AYM), 2014’te Balyoz davasında ‘hakların ihlal edildiğine’ hükmetti ve dava yeniden görülmeye başlandı.
AYM’nin kararı üzerine davaya baştan bakan yerel mahkeme, 2015’in Mart ayında kararını verdiğinde bu kez mahkeme salonunda yankılanan “Tüm sanıkların beraatine...” ifadesi oldu.
2013’te istifasının ardından söyleştiğimiz Nusret Güner’in kapısını üç yıl aradan sonra çaldığımızda sakalı artık yoktu. Kendisiyle aynı dönemde mezun olan ve bugün Genelkurmay Başkanlığı makamında bulunan Hulusi Akar’ın Sümeyye Erdoğan ve Selçuk Bayraktar çifti için nikâh şahitliği yapmasını sorduğumuz Güner’e göre, “Akar’ın nikâha katılımı normal, ancak nikâh şahitliği hata.”
Nikâh şahitliğinin siyasi taraf tutmak anlamına geldiğini savunan Nusret Güner, Akar’ın kariyerinde siyasetin daha önce de dahli olduğunu söylüyor ve Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na atanması sürecinde “siyaset ön plana alınarak askeri kıdemin gözardı edildiğini” ileri sürüyor.
Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’ndaki iki oramiralden biriyken görevi bırakan ve bugün sivil bir hayat yaşayan Nusret Güner’in T24’ün sorularına verdiği yanıtlar şöyle:
“Genelkurmay Başkanı nikâha katılabilir, ama şahitlik taraf olmaktır”
- Başkomutan sıfatı da taşıyan Cumhurbaşkanı’nın nikâh davetine, Genelkurmay Başkanı’nın icabet etmemesi sizce ne kadar mümkündü?
Cumhurbaşkanı’nın kızının nikâhına Genelkurmay Başkanı veya kuvvet komutanlarını davet etmesi normal. Diyelim ki savaş içindeyiz, insanlar evlenmeyecekler mi, evlenecekler. “O gün 8 şehit varken niye nikâh törenine gittin” içerikli tenkitler de oldu, ama nikâh töreni bir eğlence değil ki. Ben katılımı anormal karşılamıyorum. Nikaha katılır, eğlence kısmına katılmaz. Ama insanlar esas olanı kaçırıyor, Genelkurmay Başkanlığı da açıklamasında buna yer vermemiş; nikâha katıldın, peki neden nikâh şahidi oluyorsun? Bu, siyasi bir kimliği olan Cumhurbaşkanı’na taraf olmaktır.
- Uygulama aksi yönde olsa da anayasadaki yemine göre, cumhurbaşkanı tarafsız.
Yemin etmiş olmasına rağmen, Cumhurbaşkanı'nın tarafsız olduğunu söyleyecek bir vatandaş dahi bulamazsınız. Bu durumda Genelkurmay Başkanı “Sayın Cumhurbaşkanım, yanlış anlaşılır ve biz siyasi bir kimlik olarak gözükürüz. Müsaade ederseniz ben şahit olmayayım” diyebilirdi. Bunu deseydi, Cumhurbaşkanı hayır mı diyecekti?
- Cumhurbaşkanlığı makamında asker kökenli, örneğin Kenan Evren otursaydı, aynı yanıtı verir miydiniz?
‘Tarafsız bir cumhurbaşkanı’ diyorum. Kenan Evren’in en azından siyasi bir kimliği yoktu. Bu Cumhurbaşkanı tarafsız değil, siyasi bir kimliği var. Bunun yanı sıra TBMM Başkanı daha yeni laiklik karşıtı olduğunu açıkladı. TSK’nın geleneksel olarak laik düşüncenin savunucusu olması nedeniyle, esas olarak bu yapılan hiç uygun olmadı.
- Prensip olarak nikâh şahitliğine karşı değilsiniz, ama cumhurbaşkanı makamında Erdoğan’ın oturması nedeniyle mi güncel resme karşısınız?
Erdoğan olması değil, siyasi bir kimliği olması nedeniyle. Bir siyasi parti de (CHP) “Laiklik için kan akar” diyor. Bu doğru veya yanlış bir ifade olabilir, ama bir taraf bunu söylerken siz karşı tarafa geçip “Laikliğe karşıyım” diyen bir adamın yanında duruyorsunuz. Bu güzel bir manzara değil.
- 2013’te T24’e verdiğiniz söyleşide şunu söylemiştiniz: “Biz andıcı her konuda yazarız; sorunun öncesi nedir, neler tesir etmiştir inceleriz ve komutana deriz ki; ‘Komutanım bunun için şu alternatifler var. Bunu uygularsanız; bunun faydası-mahzuru şu... 3 numaralı hareket tarzımız en uygunudur.’ Komutan bunları dinler, bir tanesini seçer.” Sizce Genelkurmay’da bir nikâh andıcı da yazılmış mıdır?
Aslında, hayatımızın her anında herkes birer andıç yazar da farkında olmaz. Ben Genelkurmay Başkanı olsam “Katılsam ne olur diye inceleyin” der miydim? Aslında buna gerek bile yok, TBMM Başkanı laiklik karşıtı olduğunu, bu konudaki düşüncelerini açık açık söylemişken ve Cumhurbaşkanı siyasi bir kimlik iken... Eğlence kısmı hariç nikâh törenine katılır, nikâh şahidi olmazdım.
- TBMM Başkanı’nın laiklik açıklaması siyasi bir gerekçe. Askeri neden ilgilendirsin?
O zaman benim de nikâha katılmam askerlikte yok, katılmam. Bu kadar basit. Toplumda laiklik taraftarları ve karşıtları var, bir parti “Kan dökülür” diyor. Sizin bir tarafta olmanıza gerek yok. Aynı şey (Kemal) Kılıçdaroğlu için de söz konusu olsa bunu söylerdim. Çünkü böyle yapınca siyasete bulaşmış oluyorsunuz.
- Bir başka anayasa-kan sorusuyla parantez açsak: Twitter hesabınızda Ümit Özdağ’ın şu mesajını “Katılıyorum” diyerek paylaştığınızı gördük; “Anayasanın ilk 4 maddesine dokunursanız milletin silahlı direniş hakkı doğar.” Bir oramiralin, bugün emekli de olsa buna hak vermesi ürkütücü desek?
Bence anayasanın ilk 4 maddesi değişemez.
- Bunu söyleyebilirsiniz ve tartışılabilir ama ‘silahlı direniş’ten bahsediyorsunuz.
Silahlı kısmını önemsemedim. Katıldığım dediğim, halka direniş hakkı doğacağıdır. Direnme hakkından kastım da, her zaman inandığım gibi, demokratik hakları kullanmaktır. Benim tercihim her zaman demokrasidir.
“Bu tür insanların yönetime gelmemesi lazım”
- TBMM Başkanı laikliğin anayasada yer almaması gerektiğini söyledikten sonra Erdoğan ve Davutoğlu bu fikre karşı olduklarını açıkladılar. Bunları da göz önüne aldığınızda da, Hulusi Akar’ın nikâhtaki rolü sizce yine ‘anti-laik cephede yer almak’ mı demek?
Anlamadınız, ben iki konudan bahsediyorum: 1) Siyasi kimliği olan bir kişinin yanında olmak, 2) AKP’nin öyle bir düşüncesi olmayabilir, ama Meclis Başkanı’nın öyle bir düşüncesi var, bunun bir geçmişi de olmalı.
- Yasal olan Milli Türk Talebe Birliği Başkanlığı’ndan mı bahsediyorsunuz?
Bakın, aksine yemin ettiği halde, laiklik karşıtı olduğunu zaten kendi söyledi. Türkiye Cumhuriyeti ne şartlarda kurulmuş. Siz aşırı siyasi fikirlere sahip olabilirsiniz, militan da olabilirsiniz; ama bu tür insanların yönetime gelmemesi lazım. Ona da saygı duyalım, tamam, ama ben bunun uygun olmadığını düşünüyorum.
- “Yönetime gelmemesi lazım” demeniz pek çok kişiyi rahatsız edecektir; seçilmiş biri sizce neden ‘yönetime gelmesin’?
Nasıl, seçilmiş biri mi? (Ahmet Davutoğlu) 23,5 milyon oy aldı, nasıl pat diye gidiverdi? Size soruyorum. Bana göre demokrasi yoksa, alınan oy oranı halkı ne derece kandırdığınızı ortaya koyar. Medyanın durumu. Şu anda tarafsız medya yok. Siz T24 internet gazetesi olarak ayakta durdunuz, güzel. Ama nasıl? Hükümetin müsaade ettiği ölçüde. Var mı ayakta durabilen bir medya? Medyamız özgür mü, tarafsız mı? George Orwell’ı okudunuz mu siz, 1946'larda yazmış 1984 adlı siyasi romanını? “Büyük bir savaşı kaybetsek bile, öyle bir algı yaratalım ki biz kazanmış gibi gösterelim” diyor.
“Askerlikte daha fazla demokrasi var”
- Her konuyu bir arada konuşmak yerine adım adım gitsek; sizce bugün Türkiye’nin yönetim tarzı ne?
Bilemiyorum, ama demokrasi olmadığına eminim.
- Demokrasi yoksa sizce ne var?
Ben ‘A kümesinin dışı’ diyorum, B-C kümelerini bilmiyorum. Bana göre, askerlikte daha fazla demokrasi var. Askerlik için itaat diyorlar, ama benim bugüne kadar komutanlarıma kabul ettiremediğim veya inanmadan yaptığım hemen hemen hiçbir şey olmadı. Niçin? Mantıklı bir incelemeyi komutanlarım hep kabul etmiştir, hiçbir zaman keyfi davranmamışlardır.
“Bayraktar’ın şimdi hiçbir askeri ihaleye girmemesi lazım”
- Demokrasinin olması gerektiği gibi işlemiyor oluşu askeriyenin daha demokratik olduğu anlamına gelir mi, gelmez mi ayrı bir tartışma konusu. Milli Savunma Bakanlığı Genel Plan Prensipler Daire Başkanlığı da yapmış biri olarak şu güncel soruya yanıtınızı merak ediyoruz; Hulusi Akar’ın TSK’dan da ihale alan damat tarafı Bayraktarlar nedeniyle nikâha icabı ne demek?
Ben Sayın Çakmakoğlu’nun Milli Savunma Bakanlığı zamanında bu görevdeydim. Devlet adına alışveriş yapanlar tarafsız olmaya çalışırlar. Biz yurt dışında, tanıtımlarında bile hiçbir firmamızın yanında olmamaya özen gösterirdik, birine taraf olmayalım diye. Türk Deniz Kuvvetleri’nde de böyleydi, kimseyle muhatap olmazdık. Çünkü siz bir firmaya yakın gözükürseniz, o bir noktada ihaleye fesat karıştırdığınız iddiasını gündeme taşır. Şimdi Bayraktar’ın hiçbir askeri ihaleye girmemesi lazım.
- Diyelim ki girdi, bunun yaptırımı olur mu, sizce olmalı mı?
Bilemiyorum.
- Askeriyede ihale süreçleri nasıl işliyor, anlatır mısınız?
Bunlar milyon, bazen milyar dolarlık ihaleler; örneğin, bir denizaltı projesi 2.5 milyar dolar olabiliyor. Büyük ihalelere 3 kişi karar veriyor. Biz ASELSAN gibi vakıf şirketleriyle bile ilişkilerimizi sınırlı tutarız ve ihale verdiğimiz zaman koşullara bağlarız, koşullar uygulanmazsa cezai müeyyide uygularız. Firma teslim tarihi geciktirirse o süre kadar para cezası keseriz. Bunlar vakıf şirketine yaptıklarımız, bir de tamamen sivil olanları düşünün.
- Bayraktar benzeri ‘yakın’ ilişkiler işin içine girince cezai müeyyidelerin uygulanmasının da zorlaşacağını mı düşünüyorsunuz?
Tabii. Yapamazsınız. Aslında öyle bir noktada sivil firmalar birbirine girer. Belki bugün bunlara dikkat ediyorlardır. Ama belki de hiç böyle bir sorun yoktur, istediklerine ihaleyi veriyorlardır. Bilmiyorum.
- Hem sivil, hem askerin olduğu bu ihalelerin denetimlerini hangi kurum, nasıl yapıyor?
Bu dönemi bilmiyorum. Size bir örnek; diyelim ki ben top alacağım, 3 firma geliyor yanıma, ben topumun özelliklerini anlatıyorum; “Boyu-eni şu kadar olacak, şu kadar mesafeye atılacak, yağmurda şöyle olacak” vs. Belki 500’e varan bu tip kriterleri yüzde 100 tutturan olmuyor. O zaman bu kriterlere de puan veriyorsunuz ve eksileri artıları bu kriterlere göre toplanıyor, en fazla puan alan firmalar arasında, Milli Savunma Bakanı, Başbakan ile Genelkurmay Başkanı nihai kararı veriyor. Bu karar verilirken firmalardan biri damadınsa... Belki adam hakkıyla kazanacak, ama insanlar, diğer firmalar bunu sorgulamayacak mı?
TSK’da subaylıktan generalliğe terfiler nasıl yapılıyor, kriterler ne?
- Bir başka arka plan bilgisi: TSK içinde atama-terfi süreçleri nasıl işler?
TSK, daha liseye öğrenciyi alırken ince eler sık dokur. Zamanımda jandarmanın veya polisin sahasındaysa ananızı babanızı, ailenizi araştırırlardı, hırsızı ursuzu var mı diye.
Devamlı bir eleme var. Bizim dönemimizde, 1966’da 5 bin kişi başvurdu, 110 kişi Deniz Lisesi’ne girdik. Hatta ben yedeklerden girdim. Ondan sonra okulda sizi yetiştiriyorlar. Akşamları marş söyle, ülkemiz, vatanımız... Vatan sevgisiyle büyüdük biz. Ama “Şu parti şöyle, bu parti böyle” gibi bir şey hiç hatırlamıyorum. Millilik de, biz Atatürk’ün Türk milleti kavramına inanmışız. “Ermeniler bilmem ne” değildi, onlar da bizim can dostlarımız. Hatta ben Cibali, Küçük Mustafa Paşa’da doğdum, büyüdüm, Rumlar vardı. Eylül olayında gittiler, ama biz onlara hiç düşman gözüyle baktığımızı hatırlamıyorum. Mesela, üsteğmenlik yıllarımıza kadar denizci şapkamızı Karaköy'de Adolf'tan alırdık. En güzel şapkayı o yapardı.
- Söyledikleriniz ne kadar tüm TSK’ya genellenebilir emin değiliz; zira andığınız Eylül 1955’te Seferberlik Tetkik Kurulu’nda görevli, daha sonra MGK Genel Sekreteri de olacak Sabri Yirmibeşoğlu, gayrimüslimleri şiddet içeren yöntemlerle Türkiye’yi terke zorlayan 6-7 Eylül olayları için “Özel Harp işidir, muhteşem bir örgütlenmeydi” derken 2004’te TSK Hrant Dink’i Sabiha Gökçen’in Ermeni olduğuna ilişkin haberini milli değerlere karşı diye nitelendirerek hedef göstermişti. Okuyucu için 2013’teki söyleşimizde de konuştuğumuz bu konuya dair notumuzu düştükten sonra devam etsek; TSK içinde subaylıktan generalliğe geçiş süreci nasıl işliyor?
Bizim tam subay çıkacağımız dönemde, 1970-1972’de, ‘olaylara bulaştı’ ihtimaliyle bizim sınıfı çok elediler. Ancak yarımız mezun olabildi, birçok masum arkadaşımız deniz lisesi ve harp okulundan ayrılmak zorunda kaldı, büyük mağduriyetler yaşadılar. Subay çıktıktan sonra kişi amirlerinden sicil alır.
“25-30 sene her yıl sicil alırsınız”
- Toplam 3 kişi mi sicil notu veriyor?
Evet, ama esas sizinle bizzat çalışan değerlendirir sizi, bu şekilde teğmenlikten albaylığa kadar 25-30 sene her yıl sicil alırsınız. Sonra amiralliğe/generalliğe geçiliyor. Deniz Kuvvetleri’nde benim zamanımda 30-35 albaydan 5-6’sı amiral olurdu.
- Mehmet Ali Birand’ın Emret Komutanım kitabından, 1986’da basıldığı için bugün geçerli olup olmadığını bilmediğimiz bir not: “Sicil amirlerinin astları hakkında cevaplaması gereken 20 soru var. Aralarında ‘İçkiye düşkün mü’, ‘Karısı rahat mı’ gibi sorular da var.”
Soruların sayısı değişiyor, 40’a çıktı, 100’e çıktı. “İçkiye düşkün mü” sorusu bence güzel bir soru. Çalışkanlığınızı, karakterinizi vs. değerlendirmek için farklı soru grupları olabiliyor. Ama Deniz Kuvvetleri küçük bir camia olduğu için zaten herkes birbirini iyi tanır. Kozmik Oda’ya niçin kızdım? İnsanları biz böyle eledik. Ama Başbakan böyle elenerek yetişmiş Genelkurmay Başkanı’na güvenmiyor, 40 yaşındaki hâkime güveniyor. Kozmik Oda’ya giren hâkim oraya hangi kriterlere göre geldi? Şimdi de “O hâkim paralelcinin okulunda okumuş” diyorlar...
- Bu sicillerle birlikte kişi general olduktan sonra terfiler nasıl işliyor?
Amirallik/generallikten sonra da siciller veriliyor. Hatta son 10 yılda, sicil için sadece üstlerine değil, sınıf arkadaşlarına ve astlarına da soru sorulmaya, anket yapılmaya başlandı. 13 yaşından beri kişiyi tanıyanlara ve astlarına soruluyor, 360 derecelik bir araştırma ve değerlendirme. Burada gözden kaçmak çok zor. Deniz Kuvvetleri’nden Genelkurmay’da en uzun çalışmış olan kişi benim. Çetin Doğan’la, Çevik Bir’le birlikte çalıştım. Çok şey öğrendim. Genelkurmay bir okul gibi, ben gecesi gündüzü olmayan bu kişilerin ülkenin aleyhine bir şey yaptığına şahit olmadım. Ayrıca, TSK sadece başındaki komutanlar da demek değildir, TSK pırıl pırıldır. Onlara güvenim sonsuzdur, bunu değiştiremezler.
“Hulusi Akar 28 Şubat döneminde Genelkurmay’ın Özel Kalem Müdürü’ydü”
- Siz görmediniz ama Çevik Bir’in 28 Şubat’a dahli, Çetin Doğan’ın hükümet adı vererek “Silahımı çapraza aldım, hazırım” demesi...
Çetin Doğan’ın o konuşması anladığım kadarıyla tatbikat senaryonun parçasıydı. 28 Şubat’ta da Genelkurmay Başkanı Karadayı. Peki bu durumları Orgeneral Hulusi Akar bilmiyor mu? Hulusi Akar, 4-5 sene Karadayı’nın Özel Kalem Müdürlüğü’nü yaptı. Ona niçin bir şey sorulmadı?
- O dönem Karadayı’nın özel kalem müdürü olan birinin ‘post-modern darbe’de rol almaması mümkün mü sizce?
Böyle bir şey yok ki. 28 Şubat darbe olsa Orgeneral Hulusi Akar’ı Genelkurmay Başkanı yapmazlardı. Neticede 28 Şubat’ta demokratik ve yasal bir kurum olan MGK’da insanlar fikirlerini söylemişler, o fikirlere karşı birtakım hareketler yapılmış. Bana her şey yasal gözüküyor, gerisini bilemiyorum. “Sivil yöneticiler, biz korkmuştuk o zaman" diyorlarsa, ben de “Bana ne, korkmasaydın” diyorum.
- Bir tarafın elinin altında silah olması ve geçmişini o silahı kullandığı darbelerle de yazması korkuyu haklı kılmıyor mu?
Birileri de bugün tüm Türkiye’ye korku veriyor. Niçin kimse gıkını çıkarmıyor?
- Generallik ardından yapılan terfilere nasıl karar veriliyor?
Amiral/general terfilerini Yüksek Askeri Şura (YAŞ) yapıyor. Her YAŞ’ta 4 senesi dolanlar, ki şimdi bu süre sanırım 3 yıl oldu, verilen sicillere göre sıralanır, ayrıca bütün general ve amirallerden oluşan 14 kişi, Milli Savunma Bakanı ve Başbakan’la terfileri orada tartışır, karara bağlar. Gerekirse, uzatmalar da yapılır.
- Genelkurmay Başkanlığı’ndan bir önceki basamak olan Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na (KKK) kimin oturacağının kriterleri ne?
Ben KKK seçimlerini bilmiyorum. Askeri Şura’nın o kısmında bizler zaten orada olmuyoruz. Benim dönemimde KKK seçimi de olmamıştı. Kara Kuvvetleri Komutanı’nı, Başbakan ve Milli Savunma Bakanı, Genelkurmay Başkanı ile seçiyor. Bu seçimi yaparken hiyerarşiyi bozmak ise hiç uygun değil. Örneğin, Genelkurmay 2. Başkanı Hasan Iğsız’ı, Kara Kuvvetleri Komutanı olacakken hapse attılar, çok yakından tanımam, ama bence pırıl pırıl bir komutandı. Kuvvet Komutanlığı sırasında seçime siyaset giriyor olabilir. Girebilir de, ama önemli olan nokta şu: Siyaseten siz Ahmet’i, Mehmet’e tercih ediyorsanız ülkeye değil, o siyasi kimliğe hizmet etmeye çalışanlar çıkar. Ben Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’nda çalıştım ve kimsenin siyasi polemiğe girdiğini görmedim. Güven Erkaya size istisna olarak gelebilir. Ama Erkaya ilginç biridir, tanıdığım en iyi amiral ve kuvvet komutanıdır. 28 Şubat’taki hareketi yanlış anlaşıldı, ama “Ne yazıyorsa onu yapalım, ne yapıyorsak onu yazalım” prensibi vardı. Örneğin, “Çarşaf giymek yasa dışı ise, kimse çarşaf giyemez; ama çarşaf giyilmesi uygunsa o zaman da yasayı değiştirelim” mealinde düşünürdü.
- Erkaya’ya ilişkin sivillerin aklında olanların daha çok 28 Şubat kararlarının hazırlığında başı çeken isim olması ve “Batı Çalışma Grubu’nu Başbakanlığa veya MGK’ya haber vermeden biz kurduk” sözleri olduğunu not düşelim ve soralım: YAŞ’ta karar verilen kuvvet komutanlığı atamalarında ‘ahbaplık’ ilişkileri ne derece rol oynuyor? Sicil puanları yetkililerin önlerinde dursa da toplantı esnasında yapılan yorumlarda tanışıklık ve dostluğun etkili olmaması düşünülebilir mi?
Daha evvel de söyledim; biz ihtiyaç duyduğumuz her konuda çalışma grubu kurarız. Mesela, Deniz Kuvvetleri’nde Elektronik Harp Çalışma Grubu vardır. Elektronik harp konusundaki sorunları çözmeyi amaçlar. Tabii burada konu, Batı Çalışma Grubu ancak yasa dışı bir faaliyet için kurulmuş ise suçtur. Tecrübem bana göstermiştir ki, tanışıklığın ve dostluğun etkin olduğu kurumları sıralarsak, TSK kesinlikle son sırada yer alır.
“Akar’ı Kara Komutanı yaparken kıdem yok sayıldı, asker siyasete bulaştırıldı”
- Sizin atamalarda siyasetin ön plana alınıp, kıdemin yok sayıldığını düşündüğünüz isimler arasında Hulusi Akar da var mı?
Bence var. Deniz Kuvvetleri’nde bu pek olmaz. Ama Hulusi Paşa’nın KKK olduğu dönemde ondan daha kıdemli olanlar ordu komutanı yapıldılar. Bu askerliğin ruhuna ters bir şeydir.
- Sizce Akar örneğinde neden kıdem göz ardı edildi?
Sebep siyasetin karışması. Niçin Ahmet’i Mehmet’e tercih edersiniz?
- Bu ilk kez Akar döneminde mi oldu?
Daha evvel de oldu tabii. Evren de öyle seçilmişti. Bu bence çok yanlış bir şey. İstemeseler de, o göreve gelebilecek olanlara “Siyasi tarafınızı seçin ve ona göre davranın” diyor ve onlara siyasi kimliği siz vermiş oluyorsunuz. Yani askerleri siyasete bulaştırıyorsunuz.
- Sizce KKK atanacakken siyasilerin kendilerine karşı olduklarını bildikleri veya sezdikleri bir general yerine, onlarla yan yana duracak bir askeri tercih etmelerinde haklı bir yan olamaz mı?
Eğer öyle bir durum varsa, biri size resmen karşıysa zaten TSK bitmiştir. O zaman derhal o kişiler hakkında yasal işlem yapacaksınız. Bu işler af götürmez. Siyaset seçsin ama askerin kıdemlerini çok rencide ederse seçilen kişiye de yazık günah olur. Şimdi herkes (Rüştü) Erdelhun General için ne diyor? “Efendim (Adnan Menderes’in) paltosunu tutuyormuş”, o zaman diğerleri de palto tutmaya başlar. Personel “Komutanımın sicilinden çok, siyasiler önemli” der, ona göre davranır.
- Hikâyenin sonunda astlarının hapsettiği Genelkurmay Başkanı Erdelhun/1960 darbesine daha sonra gelmek üzere soralım; Akar’la aynı dönemde mi okudunuz, tanışıyor musunuz?
Biz ayrı harp okullarında okuduk, ama NATO’da Napoli’de yaklaşık bir yıl beraber çalıştık. Birbirimizi yakından tanıyoruz. Genelkurmay’da da ben Deniz Plan Şube’deyken, o Genelkurmay Başkanı Karadayı’nın Özel Kalem Müdürü’ydü, iki yıl beraber çalıştık.
“Akar’a ‘seri paşa’ dendiğini ilk defa duyuyorum”
- Akar, Genelkurmay Başkanı olduktan sonra hakkında yazılanlardan biri askeriye içinde kendisine ‘Seri Paşa’ dendiği oldu.
Seri Paşa mı? İlk defa duyuyorum.
- Yeni Genelkurmay başkanlarına dair medyada çıkan portreler, asker gözüyle baktığınızda ne kadar doğru oluyor?
Çoğu doğru olmuyor.
- Tanımayan birine siz Hulusi Akar’ı nasıl anlatırsınız?
O kötü, bu iyi diyecek halim yok. Buna göre de değerlendiremezsiniz. Herkes görevini yapıyor, ben kendimi de yaptığım görevlere göre değerlendiriyorum. Sağ olsun benim komutanlarım bana en iyi görevleri verdiler, buradan Nusret’in iyi mi, kötü mü olduğunu çıkarırsınız. Deniz’de iyi bir komodor olmak, yani 4-5 geminin komutanlığını yapmak önemlidir. Ben bir sene, en etkin 6 firkateynin komodorluğunu yaptım, Yavuz, Barbaros sınıfı. Peşinden Kuzey ve Güney görev grup komutanlıkları yaptım. Artı iki sene tüm firkateynlerin komutanlığını yaptım. TSK’nın en etkin birimi belki de Harp Filosu Komutanlığı’dır, orada 2 yıl komutanlık yaptım. Bunların tamamını yapan yok şu anda. Buna ‘etkin kıta görevi’ diyoruz. İnşallah bana güven duyan komutanlarımın yüzünü kara çıkarmamışımdır.
- Bu görevlerin karadaki muadilleri neler? Askerin gözünde Akar’ın özgeçmişinde yokluğuyla öne çıkan pozisyonlar hangileri?
Kara Kuvvetleri’nde nasıl yaparlar bilemiyorum. Ama bir kısmı diyor ki “Ordu komutanlığı yapmadan geldi. Şu komutanlığı yaptı, bu komutanlığı yapmadı...” İnsanlara iyidir, kötüdür demekten başka bir şey bu. Tugay komutanlığı, tümen komutanlığı; bunu Batı’da yaparsınız farklı, Doğu’da yaparsanız farklı olur. Kara Kuvvetleri için terfilerde şu an için etkin olan Güneydoğu’da görev yapmak kadar, başarılı görev yapmak da önemlidir. O işleri yapabilecek olanları oraya veriyorlar, o zor görevi verdiğiniz insan da terfi ediyor. Seçimi yaparken bunlarla mı değerlendirdiler? Veya terfi ederken yanında kimler vardı? YAŞ kararını değerlendirmek için etkin görevlerde mi çalıştı, başarılı mıydı, bunlara bakacaksınız.
- Akar, Necdet Özel döneminde orgeneral olup Genelkurmay 2. Başkanlığı ve Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na yine Özel döneminde getirildi. Akar’ın kritik terfilerinde örneğin Başbuğ’un da rolü oldu mu?
Hepsinin dahli var. Onlar da general terfilerini yapan YAŞ üyesi idiler. Ama ben özetle şunu söylüyorum: Terfilere siyasiler ne kadar karışırsa, ordu o kadar siyaset bulaşır ve orduyu mahvedersiniz. Ahmet size karşıysa ona gerekli cezayı verirsiniz ve emekli ederseniz, olur biter.
- TSK terfi teamülleri Işık Koşaner ve diğer komutanların emekliliğini istemesiyle mi kırıldı?
Işık Koşaner bir yıl daha görev yapması gerekirken erken bıraktı görevini. Diğer komutanlar zaten bir ay sonra emekli olacaklardı.
- Necdet Özel dışında o dönem daha iyi alternatifler var mıydı sizce?
Bilemiyorum. Orgeneral Necdet Özel o dönem istifa etmedi. Hükümet “Kumpas yapıldı” dedi mi? Dedi. Kumpastan hesap soran var mı? Yok. TSK’nın sahibi Genelkurmay Başkanı neden ısrarla “Ne olacak bu kumpasın hesabı” demiyor? Yargılananlar 17-25 Aralık’tan yatıyorlar. Direkt olarak TSK’ya kumpastan yatan yok. Bu bence, bütün sorumlular için Yüce Divanlık bir suçtur.
- Akar’ın Erdoğan’la kumpas/yargılamalar hakkında konuşmadığından emin misiniz?
Kamuoyuna yansımadı. Özel zamanında, kumpas dendikten sonra silah arkadaşlarımız 5-6 ay daha içeride yattılar, biliyorsunuz.
- Nikâha katılma gibi çıkışların TSK içindeki yansıması sizce nasıl olur?
Hiç bilmiyorum çünkü kimseyle ilişkim yok. Tahminim, hoş karşılamamış olabilirler.
- Hangi kademeler?
Benim zihniyetimi söyledim size. TSK içinde de çoğunun benim gibi düşündüğünü tahmin ediyorum.
- Rahatsız olduklarını mı düşünüyorsunuz?
Lafı “Genç subaylar rahatsız” gibi yanlış yere çekerler, ama, evet, ben bugün Hulusi Akar’ın yanlış yaptığını düşünüyorum. Asker ve cumhuriyet düşmanı bir isim Hasan Karakaya taziyesinde de, nikâhta da yanlış yaptılar.
- Nikâh şahitliğine davetin yanında Erdoğan’ın Özel Kuvvetler’e ziyareti, Külliye’deki Cumhuriyet Bayramı resepsiyonunda askerin mavi kordonla öne çekilmesi, yine Erdoğan’ın Harp Akademileri Komutanlığı’ndaki “Tek ordu, tek komutan” vurgusu TSK içinde sizce nasıl karşılanıyordur?
Bilmiyorum, bu faaliyetlere hiç önem vermiyorum.
- Siz önem vermeseniz de sorsak; bu adımlar askerce nasıl okunur, ‘yakınlaşma çabası’ mı, ‘özür’ mü, ‘geçici strateji’ mi?
Bizler askeriz, siyasiler siyasi. Herkes haddini bilecek, ben de haddimi bileceğim, sen de. Devlet işlerinde duygusallık olmaz. 5 sene evvel “Bu askerler tu kaka” deyip bu sene başka bir şey söylüyorsanız, bunun hesabını vereceksiniz. “Yakınlaşayım” filan gibi şeyler olmaz.
- Sizce TSK, darbe davaları geçmişi nedeniyle yakınlaşmaz mı?
Yakınlaşmaz. “Dün ben senin belini kırayım da, bugün başka bir şey yapayım” yok.
- Saydıklarımızın ‘normalleşme’ olarak okunma ihtimali sizce yok mu?
Yok. Bakın, Türkiye’de demokrasi yok. Demokrasi, olmazsa olmaz üç unsuru kapsar; eğitilmiş halk, özgür ve tarafsız medya, gerçek muhalefet. Halkın dışında bunlardan hangisi var?
- TSK’nın siyasete demokrasi sınırlarında mesafe alması elbette gerekli, ama “Hükümetle yakınlaşmaz” sözünüzde demokrasi açısından sağlıksız bir yan da yok mu?
TSK kimseye yakınlaşmamalı, eşit mesafede olmalı. TSK’nın Cumhurbaşkanı’yla, hükümetle ilişkileri belli bir çerçevededir; verilen emirleri dinler, görüşlerini belirtir Hükümet kesin karar verdiğinde de o emirleri yerine getirir. Bu arada emirlerle ilgili hayati nitelikte ters düştüğü noktalar olursa, çekincelerini söyler ve yine de kale alınmaz ise “Bizi yanlışa sürüklüyorsunuz” der ve demokratik tepkisini ortaya koyar.
Sayın (Necip) Torumtay, örneğin hayati gördüğü bir konuda Turgut Özal’ı ikna edemeyince istifasını verdi, bu demokratik bir tepkidir. Bugün Güneydoğu’da tonlarca bomba çıkıyor, görüyorsunuz. Deniz Kuvvetleri’nde bir teğmenin evinde 1 gram TNT bulabilen polis istihbaratı ve MİT, tonlarca bombanın farkına varmamış olabilir mi? Demek ki Necdet Özel ya bunları görmemiş ya da görmüş ama hayati bir konu değil düşüncesiyle demokratik hakkını kullanmamış. Neticede göz yumulan bombalar şimdi bizim canımızı almıyorlar mı? Bunlar Başbakan’a mutlaka söylenmiştir, ama karşılığı olmamıştır.
- Sizce konumunu mesleki niteliklerine değil, siyasi dengeye borçlu olan bir komutanın “Bu kararla askeri yanlışa sürüklüyorsunuz” demesi ne kadar mümkün?
Sonucu bugün görüyoruz.
- Kardeşinin şehit olmasının ardından yarbay Ali Alkan’ın dile getirdiği “Şimdiye kadar çözüm diyenler neden şimdi sonuna kadar savaş diyorlar” sorgulaması, sizce TSK içinde ne kadar yaygın paylaşılıyor?
Orada olanı hep beraber duyduk. Asker, komutanını sorgulayamaz, ama insanların zihnine de hükmetmeniz mümkün değil. Belirli bir zaman periyodunda böyle bir şey iki kez ortaya çıkmışsa, onu yüzdeye vurursunuz, bilimsel olarak TSK içindeki yüzdeyi tahmin edersiniz ve demek ki yüzde şu kadarı bunu benimsememiş dersiniz mesela.
“Bugün hükümet, cemaate karşı askerin istediği politikayı uyguluyor”
- Bir başka oran: Dursun Çiçek’in “TSK’nın yüzde 10’u Gülen cemaatinden” sözleri sizce ne kadar doğru, ne kadar yanlıyor
Benim bir oranım yok. Ama TSK, sızmaya çalışan bu insanları yıllardır MGK’larda gündeme getirdi. Elinden geldiği kadar YAŞ’ta da dile getirdi. Buna sadece bu hükümet değil, Ecevit hükümeti bile karşı geliyordu. Sonunda TSK’nın haklı olduğu ortaya çıktı. Bugün hükümet demek haklı gördü ki, askerin istediği politikayı uyguluyor.
- Siz de “Erdoğan, askerin yoluna geldi” diyenlerden misiniz?
Öyle olmadı mı? Meclis’e girmek, çoğunluğu elde edebilmek için bunun aksini kullandı, şimdi de elde edilen ayrıcalıkları kaybetmemeye çalışıyorlar, hem de TSK'ya sarılarak. Ama tüm bu olanların asıl sebebi Büyük Orta Doğu Projesi (BOP) idi. Herkes bugün bunun gerçekliğini anlamaya başladı. BOP'un iki ayağı var; birincisi Kürdistan’ı kurmak. Önce özerklikle başlamak üzere Irak’ta ve Suriye’de kurdular, Türkiye’de de kurmaya çalışıyorlar. İran’a daha dokunamadılar. Ama 5-10 yıl içinde bu kez etnik kimlikleri kullanarak orayı da karıştıracaklarını düşünüyorum. AKP, BOP’a başlangıçta aldandı ve kabul etti, o yüzden küresel güçler hükümeti destekledi. AKP “Yerel yönetimleri güçlendiririz, Batı'nın istediği olur. Karşılığında ben de Sünnilerin liderliğini istiyorum” dedi. BOP’un Türkiye’yi ilgilendiren kısmı özerk Kürdistan ve Şiilerin çevresinde Sünni kuşak.
- Kulağa İslamcıların her şeyi İsrail’e bağladıkları komplo teorilerinin bir başka versiyonu gibi geliyor.
Bizim İslamcıların İsrail’e karşı olduğunu mu düşünüyorsunuz? Yok öyle bir şey. Müslüman dünyanın liderliği için, tüm Müslümanlara şirin gözükmenin birinci şartı İsrail'e karşı gözükmek. Burada önemli olan, BOP için anlaşan küresel güçler ile AKP'nin arasının niçin ve ne zaman bozulduğu... ABD, Şiilerin radikalliğinden çekiniyordu, Sünnilerin daha da radikal olabileceğini görünce vazgeçti ve politika değişikliği yaptı. İran’la anlaştılar, başlangıçta Müslüman ülkelerde hükümet olmalarını destekledikleri Müslüman Kardeşler’den desteklerini çektiler, Esad’a karşı tutumlarını değiştirdiler. Böylece küresel güçler antlaşmanın bir ayağını bozdu ve bizim hükümetle karşı karşıya geldi. Ama küresel güçler Türkiye'de yeni bir ortak bulamadıkları için, iktidar olmakta destek verdikleri AKP’nin yakasını kolay kolay bırakmayacaklar, BOP gerçekleşinceye kadar. AKP ise, “Osmanlı’da olduğu gibi Türk milleti kavramını ortadan kaldırırsak, yerine ümmet kavramını koyarsak, Kürt sorunu da çözeriz” düşüncesinde. Yani, yeni bir Osmanlı, bir İslam Cumhuriyeti. Küresel güçler ikna edilebilecek mi? Bu nereye kadar gidecek göreceğiz.
- Okuyucular için 2013’te T24’e verdiğiniz söyleşideki “Darbelere karşı olduğunuz, siyasete karışan askeri şiddetle kınadığınıza” dair sözlerinizi hatırlatarak soralım; bugün Ergenekon ve Balyoz’u unutmayacağını, hükümetle yakınlaşmayacağını söylediğiniz TSK’nın bir kez daha darbe gibi karanlık çıkmaz yollara sapma riski var mı?
Bence Türkiye’de askeri darbe olmaz. Olmamalıdır da. Ama şunu da unutmayalım ki, artık Türk halkı, cumhuriyeti koruma görevinin kendinin olduğunu anladı.
- Askeriye içerisinde hiyerarşinin göz ardı edilerek yapıldığı 1960 darbesi nedeniyle ayrıca sorsak; “TSK içindekilerin çoğu Hulusi Akar’ın kararlarından benim gibi rahatsızdır” düşüncenizi de göz önüne alarak mı “Darbe olmaz” diyorsunuz?
Evet.
- “Erdoğan, 2007 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Abdullah Gül yerine eşi başörtülü olmayan Vecdi Gönül’ün aday olmasını istiyordu” iddiasıyla Star’ın Gül’ü sansürlediği söyleşisinde yer alan “27 Nisan e-muhtırasından sonra Erdoğan askerin tepkisini daha fazla çekmek istemedi” bilgisini beraber düşündüğünüzde Erdoğan’ın askerden çekindiği ihtimaline ne dersiniz?
Bilemiyorum. Ama çekinecek bir şey kalmadı ki! Asker ne yapabilir ki Erdoğan’a? Ömür boyu cumhurbaşkanı kalmak istiyor da ondan mı çekiniyor? Ben askerden bir şey umulmaması gerektiğini düşünüyorum. Erdoğan’ın daha evvel bir endişesi olmuş olabilir, ama bugün bir geçerliliği yok. Ben çekindiğini zannetmiyorum. Askerin darbe yapması bence söz konusu değil, halkın yapacağı bir darbe çok daha tehlikelidir. Askerinki geçici, halkınki kalıcıdır.
- Ergenekon ve Balyoz davalarına dair kararların müebbetle beraat arasındaki keskin seyri nedeniyle de bazı vicdanlarda sonlanmayan bu soruşturmaların baştan, hukuki bir çerçevede yeniden görülmesi gerektiğini düşünür müsünüz?
Hayır, yargılananların hepsi suçsuzdur. Ayrıca bu ülkede “Ben yargıya güveniyorum” diyebilecek bir kişi var mıdır?
- “Hepsi suçsuzdur” deseniz de “Silahı çapraza aldım” ifadeleri, “Toplantıda muhtıra sözü geçti” diyen dönemin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’ün tanıklığı veya TSK’nın kara propaganda sitelerinin açılmış olması gibi verilere Nusret Güner göz mü yumuyor?
Neden göz yumayım? Babamın oğlu mu hepsi? Ben Türkiye Cumhuriyeti’ni, TSK'yı koruyorum. Her şeyin de bir izahı var, siteler ters yönlü kullanılmış, ama siteleri kuranlar değil, kaldıranları hapse attılar. Amaç TSK'yı yani Türkiye’yi bitirmek, bunu neden anlamıyoruz? Ergenekon ve Balyoz’un neden darbe teşebbüsleri içermediği sorulduğunda ben iki şey söylüyorum. 1) Denizcilerin albay ve üstlerinin yüzde 80’ini ortadan kaldırdınız, bu oran havada ve karada yüzde 10-15. Darbeyi denizciler yapmaz, yapamaz. 2) 120 denizci casus! Hiçbir yerin yüzde 80’i casus olmaz, olsa olsa biri, ikisi olur. Bu iki savım darbe olmadığını gösteriyordu. Amaç zaten darbe yargılaması değildi. Diyelim ki hakikaten darbeden şüphelendiler, “Komutanlar Çetin Doğan’ı, Özden Örnek’i ve Bilgin Balanlı’yı alalım, yargılayalım” deselerdi, sıkıntı olmazdı, onları yargılarlardı, sonra onlar da beraat edecekti tabii darbe olmadığı için. Ama teğmeni de, binbaşını da yargıladıkları için bu aslında TSK’nın disiplininin dibine konan bir dinamitti, astlara “Üstlerinizi dinlemeyin, aynı sorumluluğa sahipsiniz, komutanlarınızın verdiği her emri sorgulayın" diyen bir girişimdi. Şu konu da çok önemli; AKP “Askeri darbelere karşıyız” deyince herkes haklı olarak destek verdi, ama hükümet herkesi ‘askeri darbelere karşı’ olmaktan ‘askere karşı olmaya’ sürükledi. Hükümetin aldatma politikasına kimse vaktinde ses çıkarmadığı için kendini suçlu hissettiğinden, bugün de kimse TSK’ya kumpasa hesap soramıyor. Şimdi de hükümet aynı yöntemi kullanıyor: “Darbe anayasasına karşıyız” diyerek herkesi yanına çekiyor, ama esas amacı anayasanın ilk 4 maddesini değiştirmek, laiklik ve üniter devlet nitelikleri kaldırmak. Maalesef, kumpasla suçlananlar bu sebeple yargılanmazken, 13 yaşımdan 63 yaşıma kadar idealist yaşayan benim gibi bir adamı, halkı bilgilendirmeye çalıştığım için susturmak ve korkutmak maksadıyla mahkeme karşısına çıkarıp 5 yıl hapis ile yargıladılar.
- Size dava açan kimdi?
Necdet Özel. Deniz Kuvvetleri Komutanı’nın da altında imzası vardı. Bana ilk suçlama mealen ‘Twitter’da yazdıklarımla TSK’da personeli komutanlarına karşı kışkırtma’ydı. Ben sonra hesabımdan “Beni Twitter’da izleyen TSK’dan hiçbir takipçim yok, bu yanlış bir suçlama” dedim. Bunun üzerine yaptıkları hatayı anlayıp, suçlamayı ‘hakaret’e döndürdüler. Nusret Güner mertçe Twitter’da görüşlerini yazıyor, Genelkurmay ise beni Twitter’da gizli hesaptan izliyor. Böyle bir şey olabilir mi?
- Bugün sadece Cumhurbaşkanı’na hakaretten 2 binden fazla insan yargılanıyor, pek çok kişinin hapsi isteniyor.
Benim durumum farklı. Ben, beni çok iyi tanıyan kendi kurumum tarafından suçlandım. Susmam için. Siyasi içerik kullanmamış, sadece TSK ve silah arkadaşlarıma sahip çıkmaya çalışmış, bunu da kendinden fedakârlık yaparak göstermiş bir emekli oramiralim.
- Ve?
Hapsimi istemelerinin yanında koruma seviyemi düşürdüler, orduevlerine girişimi yasakladılar. Orduevinin kapısından döndürdüler beni. Böyle bir şey olabilir mi? Askerlik onur mesleğidir. Şimdi siz herkesin onuru var diyeceksiniz. Siz onursuz musunuz, tabii ki değilsiniz.
“Askerlikte elinizde torba taşıyamazsınız”
- Dediğiniz oraya geliyor.
Bakın, askerlikte mesela elinizde torba taşıyamazsınız. Bize bunu 15 yaşından beri öğrettiler. Bir gün tıraşsız sokağa çıkamazsınız. Mesela ölüm cezasında, askeri asmazlar, kurşuna dizerler. Daha bir çok şey... Bunları söylerken diğer insanları yermiyorum. Suçluysam tabii dava açılabilir ama beni silah arkadaşlarım tanıyor, ne kadar idealist olduğumu biliyorlar. Nusret Güner’i tarihten silmeye çalışıyorlar, hepsi.
- Hepsi dediğiniz?
Görüyorsunuz herkesi, konuşuyorlar, Nusret Güner’den bahseden var mı?
- Dursun Çiçek’in Ahmet Hakan’a verdiği söyleşiyi mi ima ediyorsunuz?
Hepsi.
- Bunu vefasızlık olarak mı görüyorsunuz?
Siz değerlendirin. Benim kötü bir örnek olduğumu düşünüp tarihten silmeye çalışıyorlar. Bunu yargılandığımda, Türk milletine haykırışımda da söyledim: Türkiye'de hiçbir kişinin, benim gibi üst rütbeye gelmiş birinin ülkesi için mevki ve makamları reddedebileceğine ihtimal vermesini istemediler. Bu kadar olaylar olurken, benim silah arkadaşlarım Koramiral Atilla Kezek ve Tuğamiral Türker Ertürk arkadaşlarımın da büyük gayretleri var. Hiç adları geçmiyor. Kezek’in önümüzdeki yıllarda Deniz Kuvvetleri Komutanı olması yüksek ihtimaldi. Çıktı, istifa etti, silah arkadaşları için AYM önünde aylarca pankart tuttu. Bizi ne hale düşürdüler! Bunun hesabını vermeden yapılacak hiçbir şey taşları yerine koymaz.
- Vefasızlık yaptıklarını ima ettiğiniz silah arkadaşlarınızın yapmadığını hükümetten beklemiş olmuyor musunuz?
Şunu önemle vurguluyorum ki, TSK’ya kurulan kumpasa karşı açık tavır alan, karşı duran ve kendini feda eden sadece denizciler olmuştur. Bu gerçek de, ifade edilmeyerek, özellikle bana yapıldığı gibi biraz da horlanarak, TSK personelinden ve Türk milletinden gizlenmeye çalışılıyor. Ben 3 yıldır çabalıyorum, merkez medyada 2,5 yıl sonra ancak CNN Türk ve Habertürk’e birer kez çıkıp, halkıma kısa süre içinde de olsa başımıza gelenleri anlatmaya çalıştım. Bence “Emekli komutanlar otursun oturduğu yerde, seslerini çıkarmasınlar” görüşü yanlış. Genelkurmay Başkanı hariç, görevdekiler konuşamaz. Onlar görüşlerini içeride bir üst kademesine iletirler. Emekli komutanlara ise büyük sorumluluk düştüğünü düşünüyorum, ama hiçbir emekli komutanın konuştuğunu da duyamıyorum. Emekli komutanlar, sivil toplum kuruluşudur.
- Emekli askerlerin aktiviteleri, cumhuriyet mitinglerini organizasyondaki katkıları sebebiyle de tartışma/yargı konusu olmuştu.
Yasa dışına mı çıkmışlar? Kesinlikle yasa dışına çıktıklarına inanmıyorum. Ben nasıl konuşuyorsam, emekli komutanların da konuşmaları gerektiğini düşünüyorum.
- Aralarında konuşanlar var; örneğin, İlker Başbuğ.
İlker Başbuğ ya da diğer komutanların, Akit'e taziye ve nikâh şahitliği konularında susarak Genelkurmay başkanlarına destek verdiklerini düşünüyorum.
- Bugün olanları gördüğünüzde “İstifa etmeseymişim” diyor musunuz?
Ben istifa ederek çok doğru yaptığımı düşünüyorum. Yaptıklarım ortada. TSK ve Deniz Kuvvetleri 20-30 yıl sonra beni daha iyi anlayacak.
- Mehmet Ali Birand’ın kitabından bir emekli komutan alıntısı: “Sanki herkes bana acıyacakmış gibi geliyor. Üstelik koskoca kolorduları, ordulara hükmettikten sonra şimdi gidip kahvede mi oturayım? Eskiden içeri girdiğimde ayağa kalkanlar, şimdi ‘Boşver ya’ diye konuşur oldular. Bankadan nasıl para çekileceğini, nerede, nasıl tıraş olacağımı öğrenene kadar bir yıl geçti. Hele o otobüslere binme zorunluluğu yok mu, o itilip kakılmak yok mu... Kahrediyor beni. O zaman da mümkün olduğu kadar az çıkıyorum dışarı. (...) Sağ olsunlar arıyorlar. Ancak herkesin kendi derdi var, üstelik de emekliler arası bir kulüp gibi buluşuyorlar. Herkes kendi dönemini tercih ediyor, kâğıt oynuyorlar, konuşuyorlar. Benim emrimde çalışmış olanlarla şimdi kâğıt oynayamam ki...” Siz istifanızdan sonra benzer sorunlar yaşadınız mı?
Emekli olduğum günden itibaren tamamen halk ile iç içe yaşıyorum. Diğer orgeneral ve oramirallerin aksine, her işimi kendim yapmaya çalışıyorum. İtiş kakış biniyorum otobüslere, dolmuşlara, genellikle de metrobüsü kullanıyorum. Araba kullanmak trafik yüzünden çok zor İstanbul’da. 5-6 kez kaza da yaptım. Kazalarda da adamlarla tartışmak en kötü tarafı.
- “Sen benim kim olduğumu biliyor musun”, “Ben oramiralim” diyor musunuz?
Hayır. Münakaşa etmektense, “Tamam haklısın, al git” diyorsunuz. Ama sivil kesimde büyük bir sevgi ve saygı var. Halk düşünülenin aksine beni tanıyor.
- Hiç uyum problemi yaşamadınız mı, emekliliğiniz nasıl geçiyor?
Benim çok dolu dolu geçti. Devamlı yazıp çiziyorum, okuyorum. Boş vaktim neredeyse hiç yok diyebilirim. İki yerden parti kurma teklifi geldi. Her sorana, “Askerden siyasi parti başkanı olmaz” dedim. Sadece Milli Merkez’de çalışmayı tercih ettim ve bu sürede çok kıymetli insanlarla birlikte çalıştım. Ama genel kanaatim şudur ki; benim gibi düşünen asgari yüzde 20-25 bir kesim var. Bunun bir kısmı oy vermeye gitmiyor, bir kısmı da o veya bu partiye kerhen oy veriyor. İktidar ve muhalefet ise birlikte gerçek bir muhalefetin oluşmasını engelliyorlar ve bugüne kadar da başarılı oldular. Ayrıca, herkes diyor ki: “Ben vatanımı çok seviyorum, ama kendimi biraz daha çok seviyorum.”
© Tüm hakları saklıdır.