Antalya Uluslararası Film Festivali'deki 'Rengarenk' seçkisinde 'En İyi Film' ödülünü alan Yağmurlarda Yıkansam'ın yönetmeni Gülten Taranç, şişman olduğu için medya sektöründe kendisine iş verilmediğini, banka kredisiyle filmini çektiğini söyledi. Taranç, Türkiye'de sanatsal kaygının olmadığını belirterek "Türkiye'de insana biçimsel yaklaştıkları gibi sanat eserlerine de öyle yaklaşılıyor" dedi.
DHA'nın haberine göre, genç yönetmen Gülten Taranç, 2013 yılında İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi Sinema Televizyon Bölümü’nden mezun oldu. Uzun süre sinema sektöründe iş arayan Taranç, daha rahat iş bulmak için İstanbul’a yerleşti. Burada da iş arayan 26 yaşındaki Taranç, şişman olduğu gerekçesiyle birçok kapıdan geri çevrildi.
Kendi çabasıyla film çekmeye karar veren Gülten Taranç, gerekli teknik ekipmanı binbir güçlükle biriktirdiği parayla aldı. Ancak Gülten Taranç’ın evine giren hırsız, teknik ekipmanlarla birlikte genç yönetmenin hayallerini de çaldı.
Taranç tekrar sinema sektörünün kapısını çaldı, ancak yine şişman olduğu gerekçesiyle iş bulamadı. Sinema filmi çekmek için banka kredisi çeken Gülten Taranç, 18 günde ilk uzun metraj filmi olan ’Yağmurlarda Yıkansam’ı çekti.
Gülten Taranç’ın filmi, Uluslararası Antalya Film Festivali’nde izleyicilerin oylarıyla 10 film arasında en iyi film seçildi.
Taranç, iki yıl asistan olarak sektörde iş aradığını, ancak şişman olduğu için hareket kabiliyetinin daha az olacağı gerekçesiyle bulamadığını söyledi. Taranç, "Türkiye’de insana biçimsel yaklaştıkları gibi sanat eserlerine de öyle yaklaşılıyor. O yüzden içeriği sağlam bir film oluşturdum" dedi. Dış görünüşüyle insanların yargılandığını ifade eden Taranç, "Bugüne kadar krediyi nasıl ödeyeceğim kaygısı taşıyordum ama bu ödülü almak her şeye değdi. Seyirci filmimi anladı, bu benim için en büyük mutluluk" diye konuştu.
Yağmurlarda Yıkansam'ın konusu kadına şiddet
Gülten Taranç’ın yönetmenliğini üstlendiği ve çekimleri İzmir’de gerçekleştirilen film, ülkemizin en güncel meselelerinden biri olan kadına şiddeti konu alan bir yapım. Annesi, babası tarafından öldürülen Gamze’nin hikayesi, alışılageldiği gibi cinayetle biten bir hayatı değil, cinayetle başlayan yeni bir hayatı anlatıyor.
Kadın cinayetlerinin tek mağdurunun yalnızca öldürülen kadınlar olmadığı, Gamze’nin, yani yine bir kadının hikayesi üzerinden anlatılıyor. Hikayede 15 yaşındaki Gamze’nin öfkesi, yalnızlığı, çaresizliği ve özlemleri izleyiciyle buluşuyor.