Gündem

'Opera'nın 50 milyarını Hacı Bayram Camisi'ne aktarmışlardı'

REFAHYOL döneminde Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü görevinde bulunan Hasan Hüseyin Akbulut yaşanan zorlukları anlattı

03 Mayıs 2012 19:13

HÜLYA KARABAĞLI/ANKARA

Devlet Tiyatroları'nın özelleştirilmesine ilişkin hükümetin kararı tartışılırken REFAHYOL döneminde Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü görevinde bulunan Hüseyin Akbulut anılarını bir kitap çalışması için topladığını söyledi.

Sanatçılıktan bürokratlığa geçen bir isim olan Akbulut, 19 yıl Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası'nda görev yaptı. 13 ayı REFAHYOL koalisyonu döneminde olmak üzere 5 yıl Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü yapan Akbulut,  yaklaşık 28 yıl çalıştığı Kültür Bakanlığı'nda Müsteşar Yardımcısı'yken 3 Kasım 2002 seçimlerinden görevinden ayrıldı. 

Akbulut T24'ün sorularını yanıtlarken  şunları söyledi:

“Çok ilginç bir olay yaşadık.  İlk kez bütçe görüşmelerinde, Opera ve Bale bütçesinden 50 milyar lira kesilerek Hacı Bayram Camii’nin çevre düzenlemesine aktarıldı. TBMM'de kararın düzeltilmesi için önerge verildi.  Ancak,  Kültür Bakanı İsmail Kahraman karşı çıktı. Bu yalnız bakanın kişisel anlayışı değil.  RP’nin, bugün de AKP’nin çağdaş sanat kurumlarına, tiyatro, opera ve bale ve CSO’ya bakışlarıyla ilgili bir olgudur.”

 

‘Bakanlarımız davetiyeleri istemiyor göndermeyin’

 

“İsmail Kahraman Kültür Bakanlığı görevine gelince başka ideoloji devreye girdi. Bakan sanat kurumlarına adımını atmamıştır” diyen Akbulut, oyunların galaları için gönderilen davetiyelerle ilgili olarak Kahraman'la aralarında geçtiğini söylediği bir konuşmayı şöyle aktardı:
“Gala temsilleri için bakanlara gönderilen davetiyeler bakan imzasıyla gönderilir. Biz davetiyeleri gönderiyoruz.  Onlardan bize geri geliyor. Bakan, gala davetiyelerinin üstünü çizerek bize gönderiyordu. Sonunda  Genel Müdür olarak beni uyarma ihtiyacını duydu. 'Hüseyin bey,  bizim bakanlarımıza davetiye göndermeyin. Onlar istemiyorlar' diyordu.”

 

 'Aspendos Festivali ve turneler durduruldu'

 

Akbulut şöyle devam etti:

“Aspendos Uluslararası Opera ve Bale Festivali ve  yurtiçindeki turneler yasaklandı. İrili ufaklı küçüklü büyüklü gruplarla yurtiçine yapılan turnelerle yasanın kuruma verdiği Anadolu’nun her köşesine götürme görevine onay verilmedi.

Bakan, yasadışı olarak Genel Müdür Yardımcısı ataması yaptı. Özel yasaya göre, bu atamalar ancak Genel Müdür'ün önerisiyle  yapılabiliyor. Sanatla ilgisi olmayan bir atama yapıldı.  Kahraman’a  yasadışı kararnamenin geri çekilmesi için sayısız yazılar yazdım. 'Yasaya aykırı atama, geri çekin' dedim.  Bakan ‘Ben hukukçuyum, sorun yok’ diyordu. 'Danıştay’dan görüş alalım' dedim.  Ona da  gerek görmedi. Atanan kişiyi göreve başlatmadım.  Atamayı uygulamadım.  Üçlü kararname olmasına rağmen.  Danıştay'a dava açtım.  Danıştay,  atamayı iptal etti.  Bakanlığı mahkemeye taşıyan ve mahkûm eden genel müdür oldum.”

 

‘Hakkını yemeyeyim, bakan, çok medeni davrandı'

 

“Bütün bunlara rağmen uygar  bir  ilişki kuruldu. Bakan çok saygılı davrandı. Ancak bildiğini de okudu. Beni her zaman ayakta karşıladı ve uğurladı. Hakkını yemeyeyim. Görüşmek istediğimde kapısında 5 dakika bekletmedi. Görevden alınmam için Köşk’e kararnamemi yolladı.  Köşk’ten onay çıkmadı. Ben bakan olsaydım, bakanlığını mahkemeye veren, icraatına direnen bir Genel Müdür'e böyle davranmazdım sanırım. İsmail Kahraman çok medeni bir davranış sergiledi.”

 

'Kışlalı’nın yazıları etkili oldu'

 

Sonra öyle bir noktaya geldik ki;  Opera ve Bale'de yaşananları  (eski Kültür Bakanı) Ahmet Taner Kışlalı  köşesine taşıdı.  Bakan ona, ‘Ben operanın hiçbir şeyini engellemiyorum’ diye  yanıt verdi.  Kışlalı  bakanın sanatı engelleyen icraatı için ağır ikinci bir yazı daha kaleme aldı.  Zaten bakanın icraatları giderek gazetelerde  yer almaya başlamıştı.”

“DT,  DOB’un özel yasası var.Yasanın birinci maddesi bugün Başbakan'ın söylemlerine  yanıt veren bir maddedir. ‘Ankara’da Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü kurulmuştur.  Genel müdürlüğü, bir genel müdür yönetir’ der ve genel müdürün sanatçı olma şartını getirir yasa.  Başbakan Erdoğan, ‘Siz kimsiniz, tiyatroyu yönetemezsiniz’  derken cumhuriyetin  kültür  anlayışını reddediyor. Parayı ben veriyorsam, ben yönetirim diyor.  Oysa,  bu kurumlar halkın parasını, halka sanat üretmek  için kullanırlar... Bu sonuçla çok seslilik ve demokrasi de yoktur.  Sanat, çok sesli bir toplum yaratır.  Çünkü sanat, aydınlatır, özgürleştirir. İnsanı bu dünyanın insanı yapar. İnsanın insan olduğunu kanıtladığı tek şey sanattır. Sanatı insan yaşamından dışlarsanız, onun insan yanını da ortadan kaldırırsınız.”